|

Çözümün ilk adımı silahların susması

Loyola Üniversitesi'nden Doç. Dr. Güneş Murat Tezcür, Türkiye'nin bugüne kadar Kürt sorununu değil silahlı şiddeti konuştuğunu söyledi. Kürt sorununu konuşmaya silahların susmasıyla başlayacağımızı söyleyen Tezcür, “İlk etapta sorun şiddetin varlığıdır. Önce şiddetin sona erdirilmesi gerekiyor. Sonra çözümü konuşmaya başlayacağız” dedi.

Murat Aksoy
00:00 - 6/06/2011 Pazartesi
Güncelleme: 23:51 - 5/06/2011 Pazar
Yeni Şafak
Çözümün ilk adımı silahların susması
Çözümün ilk adımı silahların susması
Diyarbakır siyasi tarihinin en yoğun günlerini yaşadı bu hafta içi. Önce CHP, sonra AK Parti, önceki gün de BDP adayları İstasyon Meydanı'nda miting yaptı. Bugün de MHP miting yapacak Diyarbakır'da. Üç miting bir taraftan Türkiye'deki demokratikleşmenin göstergesi, bir taraftan da seçimlerin sonuçlarına dair bazı ipuçları veriyor.

Diyarbakır'da ilk dikkat çeken şey elbette aşırı politizasyon. Yaş düştükçe politizasyon artıyor. Herkes Kürt sorununu konuşuyor. Herkes bir biçimde çözüm istiyor. Bu hafta Söyleşi-Yorum'da kuruluşundan beri AK Parti'yi yakından izleyen ve bu konuda akademik kitapları Amerika'da yayınlanmış olan Loyola Üniversitesi'nden Doç. Dr. Güneş Murat Tezcür var. Tezcür AK Parti'yi izlediği kadar Kürt sorununu da sahadan izleyen birisi. CHP ve AK Parti mi-tinglerini birlikte izledik. Miting izlenimlerinden Kürt sorununun geldiği yere kadar birçok konuyu konuştuk.


Öncelikle en sıcak olanla başlayalım. Diyarbakır'de en son BDP adaylarının mitingi oldu? Nasıl geçti?

Beklenilen şekilde BDP mitingi oldukça kalabalıktı. Demokratik özerklik söylemi ön plandaydı.

AK Parti ve CHP mitinglerini birlikte izledik. AK Parti mitingi nasıldı?

Başbakan'ın miting konuşmasında iki ana tema vardı. Birincisi BDP'nin Kürtlerin dini değerlerini temsil etmediği; ikincisi ise AK Parti iktidarında geliştirilen hizmetler ve yapılan reformlar.

Tatmin edici miydi?

Başbakan Kürt meselesine yönelik somut bir vaadde bulunmadı mitingte. BDP'ye meyilli kesimleri AK Parti'ye çekmekten çok, AK Parti'den BDP'ye olabilecek oy kaymalarının önüne geçmeyi amaçlayan bir söylem kullandı Başbakan.

CHP mitingi hakkında ne düşünüyorsunuz?

CHP'nin söylemi önceki dönemlere göre bölgede olumlu tepkiler alıyor. Ama bu ciddi anlamda bir desteğe dönüşmez. Zira bölgede CHP'nin hitap edeceği sosyolojik taban BDP ve öncülü partiler tarafından mobilize edilmiştir. Bu durumun değişmesi pek mümkün değil.

ÇÖZÜMÜN İLK AŞAMASINDAYIZ

Sürekli Kürt sorununun çözülmesinden bahsediyoruz. Nedir bu sorun ve çözüm?

İlk etapta sorun şiddetin varlığıdır. Önce şiddetin sona erdirilmesi gerekiyor. Sonra çözümü konuşmaya başlayacağız. Yani birlikte yaşamanın kodlarının yeniden üreteceğiz uzun vadede.

Hangi aşamadayız şu anda?

Şu anda ilk aşamadayız. Yani silahların susmasında, şiddetin gündelik hayatın dışına çıkarılmasında. Neredeyse 30 yıllık çatışma sürecinden bahsediyoruz. Bu çatışma ve bunun yarattığı semptomlar birlikte yaşama kodlarını tüketmiştir. İki toplum birçok yerde birbirine yabancılaşmış, ötekileşmiştir. Şehit cenazeleri, Kürtleri Batı'nın ötekisi yapmıştır. Bölgedeki asker ve şiddet, Türkleri ve Batı'yı Kürtlerin ötekisi yapmıştır. Bu yüzden öncelik bu şiddet ortamının sona erdirilmesi yani şiddetin gündelik hayatın dışına çıkarılmasıdır. Çözüm ilk aşaması bu olmak durumundadır. Eğer şiddet gündelik hayatın dışına çıkarsa o zaman demokratik zemin güçlenmeye başlayacak ve birlikte yaşam projesini konuşabilir hayata geçirebilir olacaktır. Geride 30 yıllık bir şiddet var. Biz bu açıdan Kürt sorununu daha hiç konuşmadık. Çünkü 30 yıl boyunca savaşı bitirmek için uğraştık Kürt sorununun çözmek için değil. Son yıllarda başlayan süreç eğer savaşı ve şiddeti devre dışı bırakırsa biz Kürt sorununun konuşmaya ve çözmeye başlayacağız.

SİLAH KOZ OLARAK KULLANILIYOR

Öcalan'la süren görüşmeler bu açıdan önemli o zaman?

Evet. Öcalan'ın Kürtlerin önemli bir kısmı üzerinde çok büyük bir etkisi var. Onun yönlendirmeleri PKK ve BDP'nin tavırlarını şekillendiriyor.

Devlet Öcalan'la konuşurken PKK şiddeti neden arttırıyor?

Silah her zaman bir kozdur. PKK'nin elindeki silah gücü bu süreçte adeta bir pazarlık gücü olarak devreye sokuluyor sanki. Müzakarelerde daha fazla kazanım elde etmek için masaya sürülen bir koz silah. Öcalan'ın düşüncesi de bence bu şekilde. Ahlaki bulmasak da gerçek bu. Kabul edelim ki, şiddet de bu müzakere sürecinin bir parçası.

Öcalan ile süren görüşmeler nasıl sonuçlanır?

Müzakere sürecinde ben kısa vadede ateşkes sürecinin uzayabileceği sonucunun çıkacağını düşünüyorum. Ama görüşmelerden gerçekten sonuç alıcı gelişmelerin olması ciddi adımlara bağlıdır.

Mesela?

Kürt sorunun çözülmesinin önemli bir parçası demokratikleşme, hak ve özgürlükler ise diğer parçası da çok konuşulmamış olan iktidar paylaşımıdır, güç paylaşımıdır.

İSPANYA VE KANADA'DA DA SORUN VAR

Güç paylaşımı ne demek?

İktidar paylaşımıdır, yönetim paylaşımıdır. Kendi kendini yönetme isteğidir. BDP'nin demokratik özerklik söyleminin özü budur. KCK operasyonlarının bu süreci kestiğine inanıyorlar. Türkiye bu taleplere hazır değildir. Bu açıdan Kürt sorunu yani milliyetçi talepler hiçbir zaman bitmez. Bakın dünyanın en demokratik ülkelerine bakıyoruz İspanya, Kanada buralarda da etnik milliyetçilik sorunu bitmemiştir. İspanya'da Katalunya, Kanada'da Quebec'de hala milliyetçilik vardır. Ama bu ülkeler aynı zamanda demokratik ülkelerdir. Kürt sorununun çözülmesi milliyetçilik talebinin bitmesi değildir.

Bölgede seçim ortamında genel durum nedir?

2007'den çok farklı. Gerginlik var her şeyden önce. 2007'de böyle değildi. Kürtler AK Parti'ye daha olumlu bakıyorlardı. Hatta AK Parti'yi eleştirmekten kaçınıyorlardı en azından seçim öncesinde. Ciddi bir umut vardı. Bu sadece BDP'liler ya da Kürt milliyetçiler arasında değil diğer Müslüman Kürtler de Kürt sorununu Erdoğan çözecek diyorlardır. Ki Erdoğan gerçekten çözüm yolunu açacak birçok adımı da attı. Kürtçe televizyon olsun, üniversitelerdeki Kürtçe bölümler olsun, hatta yarım kalan Habur açılımı bile önemlidir bu süreçte. Kürtlere yönelik uygulanan inkar ve asimilasyon politikasında önemli değişimler yaşandı. Ama ilköğretimde okutulan 'ant' hala sorun. Belki çok sembolik ama önemli. Yani Kürtler açısından yapılanlar yeterli değil.

BÖLÜNME GERÇEKÇİ DEĞİL

Neden?

Şu anda şöyle düşünüyorlar AK Parti sorunu çözecek reformlar yapmak yerine Kürt milliyetçiliğinin önünü kesecek rakip haline geldi. Benzer şekilde Başbakan da Kürt milliyetçi hareketini bir rakip olarak nitelendiriyor. Bu karşılıklı algılar ortamı geriyor doğal olarak. AK Parti'nin de Kürt siyasetinin de ciddi bir tabanı var

Bölgede nasıl bir değişim var geçmişle kıyasladığında?

İki tane değişim dinamiği var. İlk olarak bu bölgeye 15-20 yıl önce gelseydik karşılaşacağınız manzara bir savaş ortamı idi. Ve hakim olan hava asker-polis denetiminde bir bölge idi. Sivil unsurlar çok azdı. Oysa şimdi yönetim büyük ölçüde ve kırsal ve sınır bölgeleri hariç sivillerin ve siyasilerin elinde; en önemlisi de iyi-kötü bir çözüm-barış sürecindeyiz. Özellikle AK Parti iktidarının son 9 yılında ticari, eğitim, sağlık, idari alanlarda bu bölge Türkiye'ye daha fazla entegre oldu. Olmaya devam ediyor. Bu önemli bir değişim ve iyiye gidiş. Sadece idari ve yönetim açısından değil bu kültürel açıdan da böyle. Örneğin pop kültürü Türkler ile Kürtler arasında temel ortaklık alanı. Buradan daha çok insan Batı'ya gidiyor. Batı'daki insanların bir kısmı bölgeye turist olarak geliyor. Bunlar eskiden olmayan şeylerdi. Ortam daha çok çoğulcu olunca demokratik bir iletişim süreci yaşanmaya başladı. Birbirinden çok farklı insanlar, farklı amaçlarla kuruluşmuş STK'lar bir ortamda bazen birbiri ile çalışıyor ve daha fazla birbirlerini tanıyorlar. Bunların hepsi Kürtlerin toplum hayatına farklı farklı yansımalarıdır. "Kısacası, bu entegrasyon ve çoğulculuk Türkiye'nin bölünmesini giderek imkansızlaştıran bir süreci besliyor."

BÖLGE ÇOK HETEROJEN

İkincisi?

Lakin bu entegrasyon süreci Kürt milliyetçiliğinin zayıflamasına yol açmıyor. Son 9 yılda bölgede yaptığım gezilerde Kürt hareketinin giderek toplum içinde daha derin kökler saldığını gözlemliyorum. Hareket sosyolojik bir dinamizme sahip ve birçok alanda toplum içinde örgütlenmiş durumda. Türkiye'nin demokratikleşmesi hareketin bu örgütsel kazanımlarını legal bir çerçeveye sokmasını sağlıyor ve militarist yöntemlere olan ihtiyacını azaltıyor. Demokratikleşme şunu sağlayabilir; Kürtlerin şiddete daha az başvurmasına ve birlikte yaşama sürecinin derinleşmesine. Ama bu asla bu insanların Kürt kimliğinden ve taleplerinden vazgeçeceği anlamına gelmez.

Demokratik açılım sürecinde ne eksik kaldı?

Aslında birçok hak pratik olarak hayata geçmiş durumda. Şu anda eksiklik olarak statüyü ifade ediyorlar.

Nedir bu statü?

Sanırım burada statü olarak ifade edilen eşit vatandaşlığın yasal güvence altına alınması, etnik bir temelden uzaklaşması ve kendilerini hissettikleri 2. sınıf vatandaşlıktan kurtulmak. Bu noktada “Kürt-Türk kardeştir”e itiraz ediyorlar çünkü, bunun eşitsiz ve adaletsiz bir kardeşlik olduğunu düşünüyorlar.


AK PARTİ HEM DEĞİŞTİ HEM DEĞİŞTİRDİ

AK Parti'yi kuruluşundan bu yana akademik düzeyde takip ediyorsunuz. Nasıl bir değişim yaşadı?

Sosyolojik baktığınız zaman iki yorum yapalım. Olumlu açıdan; AK Parti Türkiye'deki Müslümanların veya Müslüman kimliği ile öne çıkan insanların liberalleşmesini ve demokratik teamülleri daha fazla kabul etmesini sağladı. Ayrıca AK Parti döneminde asker-sivil ilişkileri demokratik ülkeler seviyesine çekilmeye başladı. Askeri vesayet kırıldı, ülke daha fazla sivilleşti ve siyasetin önü açıldı. Olumsuz açıdan; neoliberal politikalar sosyal adalate ve sosyal politikların önüne geçti.

Bu Türkiye'nin değişimine nasıl yansıdı?

10 yıl öncesinin Türkiye'si ile şimdiki Türkiye arasında inanılmaz farklar var. Bu olumlu anlamda bir gelişme. Baktığınız zaman Türkiye'nin çok fazla aşama kaydettiğini söyleyebiliriz.

Bunu biraz açabilir miyiz?

Mesela medya. Medyanın tabiî ki de çok fazla eleştirilecek yönü var ama şuan medyada tartışılan şeyleri çoğu ülkede göremezsiniz. Tartışmanın sınırları giderek genişliyor. Önceden tabu olarak görülen birçok şey tartışılıyor. Belki sancılı ama sağlıklı bir süreç bu. Onun dışında laiklik teması bir anlamda siyasetin gündeminde olmaktan çıktı. Bu da önemli bir şeydir. İnsanlar son yıllarda 'mahalle baskısı var', “devlet İslamileşiyor' gibi söylemleri siyaset aracı olarak kullandılar.

Var mı böyle bir şey?

Türkiye'ye sosyolojik olarak baktığım zaman, bu tür söylemlerin çok isabetli olduğunu düşünmüyorum. Türkiye'de o anlamda ciddi otokratik bir din anlayışının oluşması çok mümkün gözükmüyor. Ben Anadolu'yu çok gezdim ve bunu görüyorum. Örneğin bir Orta Anadolu kentine gidiyorsunuz orada bir üniversite açılıyor, yeni bir alışveriş merkezi açılıyor oradaki insanların alışkanlıklarını değiştiriyor. Önceden kabul edilmeyen giyim tarzı yaşayış biçimleri olsun yavaş yavaş toplum içinde kabul ediliyor. Bu sosyolojik anlamda bakıldığı zaman olumlu bir gelişmedir çünkü çoğullaşmayı sağlıyor.

KÜRTLER ERDOĞAN'A GÜVENİYOR

Kürtler Erdoğan'a nasıl bakıyor?

Bunu genellemek zor. Ama benim gördüğüm kadarı ile Erdoğan'a çok olumlu bakan insanlar var. Erdoğan belki söylemini değiştirdi ama onlar diyorlar ki önemli değil, biz ona güveni-yoruz. Çünkü o Müslüman bir liderdir. Hâlâ bir çok insan için Erdoğan Kürt sorununu çözecek tek liderdir. “Erdoğan Müslümanların bu ülkede başarılı olabileceğini göstermiştir” diyen insanlar var Kürtler arasında. Ama öbür taraftan da Erdoğan'ın çözüm konusunda gerekli adımları atmadığını söyleyen çok sayıda Kürt de var.

Kısa vadede hükümet ne yapmalı?

Hükümet demokratik açılım sürecinde olduğu gibi çıtayı yükseğe koymamalı. Bu ülkeyi akademik olarak takip eden birisi olarak beklentiyi ne kadar yükseltirseniz o kadar büyük hayal kırıklığı olur. Belki son dönemde Erdoğan Kürt sorunu konusundaki tavrını bir anlamda beklentileri normalleştirme olarak görebiliriz. Hükümet bu aşamada yapması gereken şey bu meselede şiddetin başrol oynamasını kademe kademe son erdirilmesidir. Bu konuda adımlar atmalı.

Mesela?

Mesela KCK Davası. Bu dava bölgede BDP'li olmayan insanlar arasında AK Parti tabanında da çok tepki çekiyor. Elbette dava hukuki bir dava AK Parti ile ilgisi yok ama dava prosedüründe çıkan sıkıntıların giderilmesinde hükümet kolaylaştırıcı adımlar atabilir olabilir. Son dönemdeki sertleşmenin en büyük nedenlerinden birisidir bu dava. Yer isimleri konusunda, anadilin eğitimde seçmeli ya da öğrenilmesi konusunda adım atılabilir. Tabiî bunlar seçimden sonra olabilecek şeyler. Ama önemli bir şey var ki, bu hükümet yeni bir anayasa yapmak istiyor. Anayasa ve diğer yasalar bazında içinde Kürt sorununu şiddetten arındıracak bazı adımlar atılabilir. Yüzde 10 barajı gibi, vatandaşlık tanımındaki etnik vurgunun kaldırılması vs.



BDP adaylarını nasıl buldunuz?

BDP adayları geçmişe göre yelpazeyi genişletmiş durumda. Ama benim düşüncem şu, burada önemli olan kişiden çok parti aidiyetidir. Bireysel adaylar ve aşiretler artık ikinci plandır. Evet BDP'nin adayları geçmişe göre göreli olarak kuvvetli olabilir. Ama bu, kendi başına belirleyici bir faktör müdür ondan emin değilim. Yani Altan Tan ya da Şeraffettin Elçi yerine başka isimler de koysanız seçilebilir. Adayların yüksek profilli oluşu ile çözüm arasında doğru orantı her zaman yok.

BDP demokratik açılım sürecinde daha aktif siyaset yapabilir miydi?

Elbette yapabilirdi. Keşke yapabilseydi. Ama şu gerçeği görelim, bu siyasi gelenek militarist bir kökten geliyor. BDP tarafından kiminle konuşursanız konuşun cevap şudur; “eğer bu silahlı mücadele olmasaydı biz bu seviyeye gelmezdik”. Gerçekçi olmak gerekirse bu yargıyı kıramayız. Bu yüzden BDP ve öncülü partilerin üzerinde bu militarist gücün gölgesi hep var oldu. O gölge olduğu zaman parlamenter şeylerin öne çıkması o kadar kolay değil. Bu ancak zamanla olacak bir şeydir. Parlamentoda Kürt temsilcilerinin sayısı artarsa, onlar kendilerini güvende hissederlerse, partileri kapatılmazsa belediyelerde kendilerine göre belli bir iktidarlık alabilirlerse o zaman sivil siyaset daha fazla öne çıkacaklar. Ama bu dediğim gibi hemen olabilecek bir şey değildir.


Çözümsüzlük Türkiye'ye ayak bağı olur dediniz. Neden?

Son yıllarda Türkiye uluslararası alanda önemli bir güç oldu. Bölgede öne çıktı. Bu gücün sürdürülebilir olmasının koşulu içerde barış ortamının sağlanmasıdır. Kürt sorununun şiddetten arındırılması bu açıdan önemlidir.

Peki neden bu kadar uzun sürdü şiddetin sona erdirilmesi?

Tabi ki bunun birçok siyasi, soysal, ekonomik ve uluslararası nedeni var. Ama ben çok basit bir şekilde cevaplamak istiyorum sorunuzu; Kürtler ancak şiddetle yoluyla haklarını alabileceklerine kanaat getirdiler. Devlet de ancak Kürtlerin sadakatinin şiddetle temin edileceğine inandi. Türkiye'nin son yıllara kadar bu soruna güvenlikçi çizgide yaklaşması. İkincisi ise güvenlik güçlerinin özellikle askerin silahlı mücadele konusunda kendisini reforme edememesi. Hep aynı taktik ve stratejileri kullandı. Tabi askeri vesayet yüzünden bunlar sivil siyasiler tarafından sorgulanmadığı içinde bu durum sorun olarak görülmedi. Yavaş yavaş bu karşılıklı militarist anlayışlar aşılmaya başlanıyor.



Yeni dönemin ilk işi yeni bir anayasa olacak diye düşünüyorum. Beklentimiz bu yönde. Katılımcı, demokratik ve sivil bir anayasa bekliyoruz. Ancak Kürt sorunu konusunda hemen ifade edeyim ki, anayasada yapılacak değişiklikler tek başına çözüm olmayacaktır. Evet vatandaşlığı düzenleyen madde, etnik vurguların anayasan çıkarılması, kimliğin bir biçimde anayasal olarak tanınması olumlu gelişmeler olacaktır ve şiddetin bitmesi noktasında olumlu olacaktır o kadar. Dediğim gibi asıl çözüm süreci ondan sonra başlayacaktır.



13 yıl önce