|

Cumhuriyet idealleri için AB yolundayız

AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Cumhuriyet'in 89 yılında, Atatürk'ün hedef gösterdiği muasır medeniyete en yakın noktada olduğumuzu söyledi. Bağış, 'Cumhuriyetimizin 100. yıl marşını demokrasi, adalet ve kalkınmayla yazmak istiyoruz' dedi.

Murat Aksoy
00:00 - 29/10/2012 Pazartesi
Güncelleme: 22:49 - 28/10/2012 Pazar
Yeni Şafak
Cumhuriyet idealleri için AB yolundayız
Cumhuriyet idealleri için AB yolundayız
Cumhuriyet'in ilanının 89. yılında 'kutlama' krizi yaşanması bu topraklara özgü bir gariplik olsa gerek. Bu zamana kadar Cumhuriyet ile birlikte daha çok demokrasiyi konuştuk. Cumhuriyet nasıl daha demokratik olur, bunun için yapılması gerekenler ilk gündem maddelerimizdi. 89. yılında Cumhuriyet ne kadar demokratik, ne kadar özgürlükçü? Cumhuriyet ilan edilirken hedeflenen 'muasır medeniyet' seviyesine nasıl ulaşacağız? Bu soruları AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ile konuştuk. Bağış, 'AB hedefinden vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz. Çünkü AB bugün muasır medeniyet seviyesinin tartışmasız adresidir' dedi.
Bugün Cumhuriyet'in 89 yılı. Ama biz Cumhuriyet'in ilanını kutlayıp, kutlamamayı tartışıyoruz neden?

Türkiye Cumhuriyeti bugün hedeflerine hiç olmadığı kadar yakındır. Cumhuriyetimiz ileri demokrasi rayı üzerinde hükümetimizin belirlediği 100. yıl hedeflerine doğru ilerlemektedir. Cumhuriyetimizin 100. yıl marşını demokrasiyle, adalet ve kalkınma hamlesiyle yazmak için 10 yıldır kararlı bir mücadele veriyoruz. Bu mücadele sayesinde de Cumhuriyetimiz en güçlü, en istikrarlı ve en demokratik dönemini yaşıyor. Ama biz AK Parti Hükümeti olarak bununla yetinmiyoruz. Ülkemizi Cumhuriyetimizin 100. yaş gününde dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri haline getirmeyi hedefliyoruz.

Bu sürecin bir parçası mı AB?

Atatürk Cumhuriyeti kurarken hedef olarak muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkmayı işaret etmişti. Muasır medeniyetler seviyesinin bugünkü adresi tartışmasız AB standartlarıdır. AK Parti bu standartları Turkiye'ye kazandırmak için yine Cumhuriyet tarihinin en vizyoner, en kararlı hükümeti olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti, Cumhuriyetimizin 89. yılında, yani bugün, AB standartlarına en yakın olduğu noktadadır. Bizim gayemiz bu standartların da üzerine çıkmaktır. Bu gaye doğrultusunda da kendi takvimimiz, kendi programımıza göre yolumuza devam ediyoruz. Arzu ederdik ki bu kararlılığımız ve çabamız AB sürecinin teknik boyutunda da bize geri dönsün. Ama orada siyasi engeller nedeniyle tıkanan bir müzakere süreciyle karşı karşıyayız.

ÖNEMLİ OLAN SÜRECİN KENDİSİ
Bazı ülkeler AB'ye üye olmamızı istemiyor?

Siyasi engeller var ama diğer taraftan komisyon tarafından müzakerelere hız kazandırmak için son dönemde önemli mesajlar ve adımlar geliyor. Yani kararlılığımız ve ilerlememiz AB'yi de ciddi bir baskı altına almamızı sağlıyor. Mesela Pozitif Gündem bunun bir örneği. Vize meselesinde tarihi bir eşiği aşarak konseyden komisyona yetki verilmesini sağlamamız keza aynı şekilde önemli bir adim. Netice olarak biz yarın AB üyesi olacakmış gibi reform sürecimize devam ediyoruz ve bunun meyvelerini de alıyoruz. Çünkü bizim için sonuçtan çok süreç önemli. Biz surece odaklanarak ülkemize AB standartlarını taşıdıktan sonra gerisi zaten kendiliğinden gelecektir. Zaten sonuçla ilgili tasarruf da milletimize aittir. Türkiye AB müktesebatını tam anlamıyla uyguladıktan sonra üye olup olmamak tamamen milletimizin tercihiyle belirlenecektir.

2023 VİZYONUNUN HEDEFİ AB'DİR
Sayın Başbakan'ın kongre konuşmasında AB'ye hiç değinmemesini de dikkate alarak, bu şartlarda AB AK Parti'nin 2023 vizyonunun neresinde?

AB hedefi '2023 vizyonu'muzun hem ruhunda hem de tüm kelimelerine sinmiş haldedir. Söz konusu vizyonun 63 maddesinin neredeyse tamamı AB ile ilgilidir. AB üyeliği yönündeki hedeften vazgeçilmediği gibi, esasen belgenin tümünde AB'ye üyelik sürecimizde yapılması gerekenler sıralanmış ve üyeliğin Türkiye'nin stratejik hedefi olduğu bir kez daha vurgulanmıştır. Geçtiğimiz on yılda olduğu gibi önümüzdeki on yıllık süreçte de AB üyeliğimiz doğrultusunda tüm engellere rağmen, Türkiye'nin üzerine düşenleri yerine getireceği açıklıkla belgede ifade edilmiştir.

Somutlaştırmak gerekirse AB sürecimize katkı yapacak neler var 2023 vizyonunda?

Türkiye'nin 2023 viz-yonu; siyasete katılımın önündeki engellerin kaldırılması, dokunul-mazlıkların yeniden düzenlenmesi, yargının hızlandırılması, yargının etkinliğinin ve şeffaflığının arttırılması, nefret suçunun mevzuatımıza girmesi, adalete erişimin tam olarak sağlanması, adil yargılanma hakkının güçlendirilmesi, kötü muamelenin önüne geçilmesi, kamu hizmetlerine erişimin tam olarak sağlanması, ayrımcılığın önlenmesi, kolluk kuvvetlerinin tamamının sivil bir yapıya kavuşturulması, kadın hakları, engelli hakları ve sosyal bakımdan korunmaya muhtaç kişilere yönelik tedbirler gibi, AB'ye üyelik sürecimiz açısından önemli olan pek çok yenilik öngörmektedir. Hatta şunu da iddia edebilirim. Avrupa Komisyonu 2023 vizyonumuzu incelerse, AB üye ülkelerinin dahi henüz yapmaya cesaret edemediği siyasi reformların on yıllık yol haritamızda planlandığını görecektir.

AB bunları dikkata almıyor mu?

Bizim reformlara hiç durmadan devam etmemiz de, eksiklerimizi giderme irademizin güçlü olduğunu gösteriyor. Ancak özellikle müzakerelerin açılmasıyla beraber daha yapıcı bir sürece girmeyi arzu ettiğimiz AB, gün geçtikçe dar siyasi viz-yonlarla bu süreci tıkamaya başladı. AB bir yandan siyasi blokajlarla müzakere sürecimizin önünü tıkıyor, yavaşlatıyor, diğer yandan bizim reform sürecimizle ilgili haksız eleştirilerde bulunuyor. Bu yaklaşım; samimi, yapıcı ve inandırıcı değildir.

AB İNANDIRICI DEĞİL
AB'nin eleştirilerini neden yapıcı ve inandırıcı bulmuyorsunuz?

17 faslın siyasi olarak bloke edildiği bir müzakere sürecinde, AB'nin Türkiye'de reformun itici ve dönüştürücü gücü olması mümkün değildir. Siyasi kriterler açısından çok önemli olan 'yargı ve temel haklar' ile 'adalet, özgürlük ve güvenlik' fasıllarının açılmasını Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin keyfine bırakacaksınız, sonra da ifade özgürlüğü, yargı ve temel haklar gibi konularda Türkiye'nin yaptığı bunca reformu göz ardı edip, muhalif ideolojik bir üslupla haksız eleştirilerde bulunacaksınız. Bunu kimse inandırıcı ve yapıcı bulamaz.

Sorun raporun ruhunda
Gelelim AB İlerleme Raporu'na. Siz sert tepki gösterdiniz. Neden?

İlerleme Raporu'nda genel olarak marjinal muhalif grupların üslubunun kullanılması ve olumlu ifadelerin ardından uzunca olumsuz değerlendirmelerin yer alması, raporun haklı eleştirilerinin de değerini azaltmaktadır. Biz haklı eleştiriyi, boş övgüye her zaman tercih ederiz. Bazıları AB Bakanlığı olarak AB'yi eleştirmemizi yanlış değerlendiriyor. Bizim AB'yi eleştirilerimiz dostçadır ve müzakere sürecimize verdiğimiz önemden kaynaklanmaktadır.

Rapordaki eleştirilerde haklı olan nokta yok mu ya da sizin şunu şunu da yapabilirdik dediğiniz nokta?

Raporda elbette makul eleştiriler vardır. Hükümetimize yapılan çok ciddi övgüler de vardır. Ama burada beni rahatsız eden şey daha çok raporun ruhu. Bu yılki İlerleme Raporu'na baktığım zaman maalesef komisyonun genel olarak Türkiye'nin fotoğrafını doğru çekmeye yönelik bir çabasını değil de Türkiye karşıtı çevrelerin yaptıkları at pazarlığının etkisi öne çıkıyor. Benim tepkim buna. Mesela, Cumhuriyet tarihinde ülkemizdeki farklı inanç gruplarına yönelik en cesur adımları atarken komis-yonun hükümetimizi bu alanda eleştirmesi ve farklı inanç gruplarının haklarında sınırlı ilerlemenin olduğunu söylemesini ben kabul edemem. Bu çok ağır ve asla da temeli olmayan bir suçlamadır, tahriktir. Bunu her şeyden önce bir vatandaş olarak ben kabul edemiyorum.

OBJEKTİF OLMALARINI BEKLERDİK
Raporda reformlara yönelik hiç objektif değerlendirme yok mu?

Müzakerelerin yedinci yılında, müzakere sürecindeki her türlü haksızlığa rağmen birçok reform gerçekleştirdik. 2012 İlerleme Raporu'nda da tüm bu engellemelere rağmen siyasi kriterler alanında neler yaptığımızın objektif gözlerle değerlendirilmesini beklerdik. Beklentimizin aksine münferit olayları genelleştiren sübjektif bir bakış açısının özellikle siyasi kriterler bölümünde belgeye yansıtıldığını gördük. Örneğin objektif yaklaşımından kuşku duyulamayacak olan Joost Lagendijk bile Zaman Gazetesi'ndeki köşesinde İlerleme Raporu'ndaki, 'Ergenekon ve Balyoz davalarının Türk siyasetinin kutuplaşmasına katkıda bulunma eğiliminde' bulunduğu ifadesinin mantığını anlayamadığını şu sözlerle dile getiriyor: Raporda 'Muhalefetin bir kısmı suç işlemiş kimseleri hâlâ desteklediği için geçmiş suçlar mahkeme önüne gelmemeli' mi demek isteniyor? Uzun tutukluluk süreleri objektif olarak eleştirilebilir, ancak yargıya intikal etmiş bir darbe iddiası davasının politik ku-tuplaşmaya yol açtığını söylemek demokratik ve tarafsız bir söylem değildir. Raporda çelişkili ifadeler de mevcuttur.

Mesela...

Buna örnek olarak farklı inanç grupları haklarına saygı konusu verilebilir. Bu alanlarda Türkiye'nin kaydettiği önemli gelişmeler bir yandan anlatılırken, bir yandan da 'Türkiye'nin azınlıklara yönelik yaklaşımı kısıtlayıcı olmaya devam etmiştir' gibi anlaşılmaz bir ifadeye yer verilmiştir. Son on yılda, farklı inanç gruplarına mensup vatandaşlarımıza yönelik pek çok adım attık. Öyle ki bu vatandaşlarımız bize kendileri memnuniyetlerini dile getiriyorlar. Sadece bu ifadeler bile Raporun güvenilirliğini tartışılır hale getiriyor.

Türkiye'de de AB artık çok konuşulmuyor?

Bu tespitin cevabı bizim de AB'yi neden eleştirdiğimizle doğrudan ilişkilidir. AB sürecimiz temel olarak iç içe geçmiş iki amaca yöneliktir. Birincisi tam üyelik perspektifi, ikincisi ise müzakere süreci aracılığıyla ülkemizin demokratik, ekonomik standartlarının yükseltilmesidir. Maalesef AB, hem tam üyelik perspektifimizi belirsizliğe mahkûm etmekte, hem de teknik müzakere sürecinin önünü tıkamaktadır. Tünelin önünde AB ışığını göremeyen kamuoyu da, AB'nin içinde bulunduğu ekonomik krizi de göz önüne alarak AB'den git gide soğumaktadır. İşte biz, AB sürecimize azalan halk desteğini de dikkate alarak, AB'ye daha yapıcı ve samimi olmaları, siyasi engelleri kaldırmaları yönünde eleştiriler yöneltiyoruz.

Fransa'dan adım bekliyoruz
1 Ocak 2013'te İrlanda dönem başkanlığına hazırlıklar ne aşamada?

Aslında biz Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin sözde Dönem Başkanlığı sırasında aslında bir anlamda İrlanda Dönem Başkanlığı'na da hazırlık sürecini daha yoğun bir şekilde yaşıyoruz. İrlanda AB Bakanı Türkiye'ye geldi ve hem AB sürecine yönelik hem de Dönem Başkanlıklarına yönelik mesajlarını paylaştı. Şimdiden aramızda sıkı bir diyalogu sağlamış durumdayız. Umarım Dönem Başkanlıklarında bu sıkı diyalog AB sürecinde somut kazanımları da beraberinde getirir.

Fransa'nın bloke ettiği başlıklarda bir geri adım söz konusu mu?

5-6 Kasım'da Fransa'ya ziyaretim olacak. Daha önce hem Cumhurbaşkanımız, hem de Başbakanımız Hollande ile görüşmüştü. Dışişleri Bakanımızın yine bu dönemde Fransa'ya ziyareti oldu. Ben de Fransa temaslarımda öncelikli olarak bu konuyu gündeme getireceğim. Tabii akıl ve mantık bu başlıkların daha fazla vakit kaybetmeden açılmasını gerektiriyor. Fransa'daki yeni yönetim umarız aklın ve sağduyunun tarafını seçer.

Vize konusunda ne aşamadayız?

Biliyorsunuz orada tarihi bir eşiği aştık ve konsey'den komisyona vize muafiyeti konusunda yetki çıkmasını sağladık. 27 ülke Türkiye ile vize muafiyeti görüşmeleri konusunda komisyonu yetkilendiren belgeyi imzaladı. Bunların arasında biliyorsunuz tanımadığımız bir ada devleti de var. Biz burada büyük bir kararlılık ortaya koyduk ve sonunda da ilk etapta istediğimizi almış olduk. Bunun karşılığında da Geri Kabul Anlaşması'nı parafe ettik. Ne zamanki vize muafiyeti sağlanırsa, o zaman biz de Geri Kabul Anlaşması'nı kabul edeceğiz. Tabii şu anda halen yolumuza taş koyanlar farklı talep ve beklentilerini dile getirmeye devam ediyorlar. Ama milletimiz bunlara kulak asmasın. Bizim hassasiyetimiz belli. AB ülkeleri de yan çizmesin, imzalarının arkasında dursun. Hem Türkiye'ye vize muafiyeti perspektifini sağlayacaksın, hem de Adalet Divanı'na gönderdiğin raporlarda vizenin devamında fayda olduğunu söyleyeceksin. Bu samimiyete de ahde vefaya da devlet adabına da aykırı bir davranıştır.


11 yıl önce