|

Demokratikleşme ekonomiye de iyi gelir

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, 2012'de uygulanmaya başlayan teşvik sisteminden sonra en çok yatırım başvurusu ve istihdam artışının Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bögesi'nde olduğunu söyledi. Demokratikleşme paketinin millet için yapıldığını ifade eden Çağlayan 'Bu demokratikleşmeyi izleyecek olan da kuşkusuz ekonomik gelişme olacaktır. Zaten ikisi birbirine sıkı sıkıya bağlı. İyi bir ekonomik yapı ancak sağlam bir demokratik zeminde hayat bulur.' dedi.

Murat Aksoy
00:00 - 8/10/2013 Salı
Güncelleme: 22:45 - 7/10/2013 Pazartesi
Yeni Şafak
Demokratikleşme ekonomiye de iyi gelir
Demokratikleşme ekonomiye de iyi gelir
Başbakan tarafından açıklanan demokratikleşme paketi, Türkiye'nin demokrasi standartlarını kuşkusuz yükseltecek. Demokrasi standardının yükselmesinin en önemli sonuçlarından birisi de ekonomik alandaki iyileşme olacağı kuşkusuz. Bu hafta Söyleşi-Yorum'da Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ile paketi ve ekonomik gelişmeleri konuştuk.
Geçtiğimiz hafta demokratikleşme paketi açıklandı. Ekonomi ile demokrasi arasında sıkı bir ilişki var. Bu paket ekonomiye katkı sunar mı?

Başbakanımız'ın açıkladığı demokrasi paketi ile demokratik standartlarımızı bir üst sınıfa çıkarmak için büyük bir adım atmış olduk. Bu demokratikleşmeyi izleyecek olan da kuşkusuz ekonomik gelişme olacaktır. Zaten ikisi birbirine sıkı sıkıya bağlı. İyi bir ekonomik yapı ancak sağlam bir demokratik zeminde hayat bulur. Demokratik adımları kimse için değil milletimiz hak ettiği için yapıyoruz. Bugüne kadar yaptığımız tüm hizmetleri ne AB ne de başkası istedi diye yapmadık. Bu demokratikleşme paketi de son değil. Demokrasi talepleri yükseldikçe demokratikleşme bitmeyecektir. Biz ekonomik alanda da bu demokratikleşme sürecinin Türkiye'nin yapısal dönüşümüne katkı sunacağını düşünüyoruz.

HEDEF 25 BİN DOLAR GELİR
Türkiye'nin kalkınması hedefiyle geçtiğimiz yıl teşvik sistemini yenilediniz. Bir yıl geride kaldı. Durum nedir?

Türkiye'nin kalkınması için hedefimiz bilindiği üzere cumhuriyetimizin 100. kuruluş yılı olan 2023 yılında ülke olarak; dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmak, 500 milyar dolar mal ihracatı yapmak, kişi başına düşen milli geliri 25.000 dolar seviyesine yükseltmek gibi oldukça iddialı hedefler koyduk. Bu hedeflere ulaşmak için Türkiye'nin 3 temel ihtiyacı var.

Nedir onlar?

1. Yatırım-üretim-istihdam-ihracat politikaları arasında bütünlüğün sağlanması; 2. İthalata bağımlı olduğumuz ara malların ve hammaddelerin Türkiye'de üretiminin sağlanması;

3. İhracatımızda, emek-yoğun teknolojiden bilgi-yoğun teknolojiye doğru geçişin sağlanması.

Söz konusu politikaların gerçekleştirilmesine katkı sağlamak ve ayrıca ülkemiz yatırım ve üretiminin önemli bir kısmını gerçekleştiren reel sektörden yatırım teşvik sistemine ilişkin olarak gelen talepleri karşılamak üzere 'Yeni Yatırım Teşvik Sistemi' çalışmasını gerçekleştirdik. Yeni sistemin bir yıllık uygulama sonuçlarına baktığımızda, olumlu etkilerin göze çarptığını görüyoruz.

SÜREÇ BÖLGEYİ KALKINDIRMAYA BAŞLADI
Rakamlarla nedir durum?

Teşvik sistemimizin uygulanmaya başladığı 20 Haziran 2012 – 20 Haziran 2013 döneminde 76,1 milyar TL tutarında 4.840 adet teşvik belgesi düzenlendi. Bu belgelerde öngörülen istihdam ise 177 bin 792 kişidir. Bu sonuçları önceki dönemle kıyasladığımızda, yeni sistemimizin başarısı daha net bir şekilde görülüyor. Bir önceki yılın aynı dönemine göre, teşvik belgelerinde adet bazında yüzde 22'lik (3.959 adetten 4.840 adede), sabit yatırım tutarı bazında yüzde 62'lik (46,8 milyar TL'den 76,1 milyar TL'ye), öngörülen istihdam bazında da yüzde 59'luk (111.596 kişiden 177.792 kişiye) bir artış olduğunu görüyoruz.

Peki çözüm süreci bu rakamları nasıl etkiledi?

Tüm bölgelerde gerek belge adedi gerek sabit yatırım tutarı gerekse de istihdam bazında önemli artışlar yaşanmıştır. Ancak asıl dikkat edilmesi gereken nokta, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da bulunan illerimizin yer aldığı 5. ve 6. Bölge'de oldukça önemli artışların olmasıdır. Belge adedi bazında 5. Bölge yüzde 83'lük artışla ilk sırada yer alırken yüzde 64'lük artış ile 6. Bölge ikinci sırada yer almaktadır. Sabit yatırım tutarı bazında yüzde 251'lik gibi oldukça yüksek bir artışla 6. Bölge, istihdam bazında da yüzde 94'lük bir artışla 5. Bölge başı çekmiştir. Yatırımcılarımız yeni teşvik sistemi döneminde destek unsurlarının yüksek oranlarda ve daha uzun sürelerle uygulandığı 5. ve 6. Bölge'de yatırımlarını artırmaya başlamıştır. Böylece yapılacak bu yatırımlar sayesinde bölgeler arasındaki gelişmişlik farkları azalacak ve ülkemizin gelişmekte olan bölgelerinde de istihdam olanakları artacaktır.

GEZİ'NİN OLUMSUZ ETKİSİ OLMADI
Gezi süreci ekonomiyi etkiledi mi?

Gezi olaylarının Türkiye ekonomisini olumsuz bir biçimde etkilediğini söyleyenler var. Ben, bu görüşe kesinlikle katılmıyorum, hatta bu konuda kafaları karıştıran birtakım olayların olduğunu da vurgulamak istiyorum. Öncelikle Gezi olaylarına denk gelen dönemde borsada yaşanan düşüşler, TL'de yaşanan değer kayıpları ve faizin yükselmeye başlaması gibi sermaye piyasasında yaşanan olumsuzluklar, büyük oranda küresel düzeyde yaşanan gelişmelerin bir sonucu oldu. Mayıs ayı sonlarında ABD Merkez Bankası (Fed) açıklamaları ile başlayan ve giderek artan küresel gerilim tüm dünyada borsaları düşüş, ulusal para birimlerini değer kaybetme ve faizleri de artış yönünde etkiledi. Kısaca, söz konusu gelişmeler sadece Türkiye'ye özgü değildi, tüm dünyada aynı anda yaşanan gelişmelerdi. Ve bunların hepsi, Gezi olaylarına denk gelen süreçte yaşandığı için, sanki Gezi olayları nedeniyle ekonomimiz kötüye gidiyormuş gibi lanse edildi. Ayrıca şunu da ifade etmeliyim ki, Türkiye sağlam makro ekonomik ve finansal dinamiklere sahip olduğu için, bu tür ufak çaplı problemlerin ekonominin genel gidişatına zarar vermesi söz konusu bile değildir.

AVRUPA'NIN EN HIZLI BÜYÜYEN ÜLKESİYİZ
Bunu büyüme rakamları da tescil etmiş görünüyor…

Evet, öyle. Türkiye, 2002-2012 döneminde yıllık ortalama yüzde 5,1 büyüme sağlamıştır. Türkiye ekonomisi 2012 yılında yüzde 2,2, büyümüştür. Net ihracatımızın 2012 yılında büyümeye katkısı 4,1 puan olmuştur. Net ihracatın katkısıyla 2012 yılında yüzde 1,89 küçülme yerine yüzde 2,2 büyüme gerçekleşmiştir. 2013'ün ilk çeyreğinde yüzde 2,9 oranında büyüyen Türkiye ekonomisi, 2013 yılının ikinci çeyreğinde ise beklentilerin de üzerine çıkarak yüzde 4,4 oranında büyümüştür. Söz konusu dönemde büyümenin kaynakları incelendiğinde iç talebin büyümeye yüzde 5,15 puan değerinde oldukça önemli bir katkı sağladığı görülmektedir. Yılın ikinci çeyreğinde kaydettiğimiz yüzde 4,4'lük büyüme performansı ile Avrupa ve OECD ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ekonomi konumunda yer almaktayız. Böylesine karmaşık ve kırılgan bir küresel konjonktüre rağmen yakalamış olduğumuz yüksek büyüme, yılsonu itibariyle OVP hedefi olan yüzde 4,0 seviyesine büyük ölçüde yaklaşacağımıza işaret etmektedir.

Mersin adayı değilim
Yerel seçimlerde Mersin için adınız geçiyor, ne dersiniz?

Bu soru bana defalarca soruldu, ben de defalarca cevabını verdim. Belediye başkanlığına adaylık düşüncemin olmadığını ve aday olmayacağımı kamuoyuna açıkladım. Sizin aracılığınızla bir kez daha kamuoyunu bilgilendirelim. Mersin Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na Adaylık düşüncem yok. Şimdiki konumumda daha yararlı düşünüyorum.

Adaylık için ismimi söyleyenlerin büyük bir kısmı iyi niyetle söylüyor. Bu düşüncede olanlara teşekkür ediyorum. Bir kısmı da Büyükşehir Belediye Başkanlığı için ismimi dezenformasyon yapmak adına ortaya atıyor. Bu düşüncede olanların taktikleri tutmayacak. AK Parti olarak iddialıyız, başta büyükşehirde olmak üzere, tüm ilçelerde seçimi kazanmak istiyoruz. 

Merkez Bankası ile gerilim yok
Merkez Bankası ile gerilim söz konusu mu?

Bunu gerilim olarak ifade etmek pek doğru olmaz diye düşünüyorum. Ekonomi politikaları temel olarak para ve maliye politikaları olarak sınıflandırılmaktadır. Merkez Bankası (MB) da, Türkiye'de para politikasını uygulamaktan sorumlu bağımsız olan kurumdur ve MB, para politikasını uygularken, aslında sadece finans sektörünü etkilememekte, finans sektörünün reel sektöre kaynak yaratma fonksiyonu nedeniyle reel sektörü de ciddi bir biçimde etkilemektedir. Zaten bunu 2012 yılında çok net bir şekilde gördük.

BÜYÜME POTANSİYELİN ALTINDA KALDI
Farklılaşmanın temeli ne?

Ben, MB'nın 2012'de faiz indirimlerini zamanında yapamaması (faiz koridorunun üst bandını geç olarak aşağı çekmeye başlaması) nedeniyle, sanayi üretimimiz bu durumdan olumsuz etkilendi ve ekonomimiz potansiyelinin çok altında büyüdüğünü ifade ettim. 2012 yılında yıllık bazda yüzde 2,2'lik büyüme oranıyla pek çok gelişmiş ülkeden ve Avrupa Birliği üyesi ülkeden bile başarılı bir büyüme performansı sergilemiş olsak bile, bizim ihtiyacımız olan büyüme oranları kesinlikle bu değil. Yani diyebiliriz ki, MB'nın uygulamakta olduğu politikalar, sanayi sektörünü ve sanayi politikasını olumsuz etkiliyor; fakat bu durum MB'nın bağımsız olmamasını gerektirecek bir durum değil tabii ki. Bence ihtiyaç duyulan şey; MB'nın, sadece enflasyon odaklı düşünmekten ziyade, büyüme tarafını da düşünmesidir. Zira üretemeyen, büyüyemeyen bir ekonomide enflasyon hedefini tutturmak ne derece başarıdır ki?

Dış gelişmeler sanayiyi etkilemedi
Dış politikadaki gelişmeler sanayi üretimini ve ticareti nasıl etkiledi?

Son aylarda ülkemizde yaşanan olaylar ve dış cephede yaşanan politik gelişmeler sanayi üretimine ve ticarete olumsuz bir biçimde yansımamıştır. Bunu şuradan da çok net bir şekilde görebiliriz. 2013 yılı Ocak ayında 106,9 seviyesinde olan sanayi üretim endeksi 2013 yılı Temmuz ayında 122,8 seviyesine yükselmiş ve bu seviye 2012 yılı Kasım ayında kaydedilmiş olan 121,4 seviyesinin de üzerine çıkmıştır. Buna ek olarak 2013 yılı Ocak ayında 72,4 seviyesinde olan kapasite kullanım oranı (KKO) Ağustos ayına geldiğimizde 75,5 seviyesine yükselmiş ve son 20 ayın en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Eğer sanayi üretimi yaşanan bu gelişmelerden olumsuz bir şekilde etkilenseydi, sanayi üretimine ilişkin ekonomik göstergelerimizde olumlu gelişmeler yaşanmazdı.

SIKINTILAR GEÇİCİDİR
Suriye ile ticaret hacminde azalma var mı?

Bilindiği üzere Suriye'deki iç karışıklıklar sonrasında Suriye ile ticari ilişkilerimiz durma noktasına gelmiştir. Ülkelerimiz arasında imzalanan serbest ticaret anlaşmaları (STA) sonrası 2010 yılındaki 2,5 milyar dolarlık ticaret hacmi, 2012 yılında 565 milyon dolara düşmüştür. Alınan tedbirlerle geçen yılın ticaret hacmine, bu yılın ilk 7 ayı itibariyle ulaşmış bulunmaktayız. Son olarak, şunu açıkça ifade etmek gerekir ki Suriye'deki karışıklıklar dış ticaretimize olumsuz tesir etmiştir. Ancak, şunu hep inanarak söylüyoruz ki bu sıkıntılı dönemler gelip geçicidir.

Peki Mısır'la ticaretimizde durum nedir?

2012 yılı itibariyle iki ülke arasında toplamda 5,16 milyar dolarlık bir ticaret hacmi söz konusudur. 2011 ve 2012 tarihlerinde Mısır ile ticaretimizde hem ihracat hem de hacim yönünden rekor kırdık. 2013 yılının ilk 7 aylık verileri incelendiğinde ise, bu dönemdeki ticaret hacminin, geçtiğimiz yılın aynı dönemi ile kıyaslandığında, yüzde 1,3'lük bir artış ile 2,99 milyar dolar olarak kaydedildiği görülmektedir. Sonuç olarak, Mısır'da yaşanan son gelişmelerin ikili ticari ve ekonomik ilişkilerimiz üzerinde konjonktürel yansımaları olacaktır. Ancak şu noktanın da altını çizmek istiyorum; bugün ikili ticari ve ekonomik ilişkilerimizde ulaştığımız seviye, iki ülke halkları arasında kalıcı ve sarsılmaz bir bağ oluştuğuna işaret etmektedir.


10 yıl önce