Esasında Cemaatin devlet içindeki varlığını çok önceden görebiliyorduk. Özellikle AK Parti iktidarıyla birlikte Cemaatin emniyet ve adliye içindeki yapılanmasının, temel hukuk ilkelerini, toplumdaki adalet beklentisini, yargıya olan güveni sarstığı ortaya çıkmaktaydı. Özellikle başta Ergenekon olmak üzere siyasi davaların AKP'ye muhalif görünen, ama geniş anlamda Cemaatin muhalif olarak gördüğü kimselere yönelik yapısı ortaya çıktı.
Yargıda bu gelişmeler yaşanırken medyada adeta Gülen'i ve Cemaati eleştirmeyi yasaklayan bir hava hâkim oldu. Meselâ ben AKP ve yolsuzluk iddialarıyla ilgili yazdıklarım karşısında tazminat davaları dışında bir şeyle karşılaşmadım. Ama Dink Cinayeti bağlamında Gülen ve Cemaatçi polisler hakkında yazmaya başladığım andan itibaren tehditler açıktan medya aracığıyla yapılır hâle geldi.
Bundan Cemaat mahcup olacak. Tabii bir de cemaate yakın olan 'aydınım, liberalim, Hrant'ın dostuyum' diyenler. Sanık sandalyesini düşünün: Cemaatçi polisler ve istihbaratçılar. Ankara'nın derin dehlizlerinde bu polisleri koruyanlar var. Muhsin Yazıcıoğlu ölmeden önce, 'Bizim tarlayı sürmüşler' demişti. Kim sürmüş peki? Ramazan Akyürek o dönem Trabzon'daydı. Bütün bunlar aydınlatıldığında, gerçekler ortaya çıkmış olacak.
Hrant Dink 2004 yılında 301'den mahkum oldu. Mahkum olmasına dayanak olan yazı, 13 Şubat 2004 tarihli. İhbarı yapan ise, Şubat 2014'te Şırnak Emniyet Müdürlüğü görevinden alınan Avni Usta. Usta, medyada Paralelci emniyet müdür olarak ismi çıkan kişi. O tarihten itibaren Dink, Veli Küçüklerin, Kemal Kerinçsizlerin hedefi hâline geliyor. Tam bu sırada Trabzon'da bir çete oluşturuluyor. Trabzon'da o tarihte Ramazan Akyürek Emniyet Müdürü. Ali Fuat Yılmazer de, azınlıklarla ilgili istihbaratı toplayan C Şube Müdürü. Ayrıca İstanbul polisini ve Trabzon Jandarması'nı unutmayalım. Cinayet gözleri önünde işlendi. Birinci dereceden sorumlular arasındadır. Her şey çok açık aslında.
17 Aralık'tan sonra ortaya çıkan ses kayıtları ve görüntüleri tahmin edilebiliyordu. Bu türden bir arşivleri olduğunu biliyorduk. Ama Dışişleri Bakanının, Genelkurmay 2. Başkanının ve MİT Müsteşarının ses kayıtları beni çok şaşırttı. Ürkütücü bir durum bu. Aslında 90'lı yıllarda da bu tür bir arşiv tutmuşlar. Hanefi Avcı, 'Odama ses kayıtları yerleştirdiler' diye bas bas bağırdı.
Dink cinayeti ile Cemaatçi polisler ve Cemaat arasındaki ilişkiyi incelemem dolayısıyla beni hedef hâline getirenler beni Ergenekon üyesi olarak göstermeyi başarabilselerdi, ellerini temize çıkarabileceklerdi. Ama bunu yapamadılar. Ali Fuat Yılmazer eskiden gazetecilere kitaplar yazdırarak dezenformasyon yapıyordu. Artık bunu gerçekleştiremediği için kendisi ortaya çıkarak Dink cinayetini karartmak üzere kitap yazdığımı söylüyor. Fakat Ali Fuat Yılmazer'in televizyona bizzat çıkması iyi oldu. En azından aracıları devreden çıkardı. Eskiden Nazlı Ilıcak ve Adem Yavuz Arslan gibi isimler konuşurken Ali Fuat Yılmazer'i dinliyor gibi olurdum. Şimdi artık bundan kurtuldum. O polis, cevap vermeye bile değmez ama kendi anlattıkları hukuku kullanarak nasıl kirli işlerin içinde olduklarını ve nasıl bir işe bulaştıklarını gösteriyor.
Ali Fuat Yılmazer, 'Nedim Şener'in ve Ahmet Şık'ın tutuklanmasında Başbakanın onayı vardı' diyor. Önce Nedim Şener'in ve Ahmet Şık'ın neden hedef seçildiğini anlatsın. Tamam diyelim doğru Başbakan'ın onayı var, o zaman biz tutuklandıktan iki gün sonra Yılmazer neden görevden alındı? Eğer Başbakanın haberi var idiyse, neden Başbakan seni bu tutuklamalardan ötürü görevden aldı? Eğer Başbakan, haberi olmasına rağmen Yılmazer'i görevden aldıysa, bunu o dönem açıklayabilirdi. Kendisi açıklayamıyorsa, kullandığı gazeteciler aracılığıyla bunu yapabilirdi. Üstelik, 'Bu süreçleri Başbakan tasarladı ve biz uyguladık' diyebiliyor musun? Hayır. Çünkü bütün bu süreçlerin tasarlayıcısı ve asıl öznesi bu polisler ve savcılar. Yılmazer kendisini çok akıllı zannediyor. Ama istihbaratçının aptalı, kendisini herkesten akıllı zannedendir. İstihbaratçılar hukuk içinde tarif edilmeyecek işlerin içinde olan insanlardır. Zaten bir istihbaratçı konuşmaya başladıysa orada bir bit yeniği aramalıdır. Ayrıca Ergenekon gibi adli bir olayı bir istihbaratçı nasıl yönetir anlamıyorum.
Cemaat ile ilişkiye giren herkes, bu ilişkinin ve alışverişin de kaydedildiğini de bilmeli. Eğer Cemaat CHP ile bir şeyler paylaşıyorsa, ilişkilerin bozulduğu an bunların hepsi ortaya dökülür. Dolayısıyla, Cemaat ile operasyonel anlamda bir ilişki olduysa, Cemaat ile CHP'nin çatıştığı ilk anda bu ortaya çıkar. Ben CHP yetkililerinin 'Devletin içindeki sorumlu kişilerin harekete geçtiği' açıklamasını, 'Zekeriya Öz, dürüst bir devlet adamıdır' beyanını inandırıcı bulmadığım gibi sonucunu da merakla bekliyorum.
Cemaatin polisleri, adama komplo kurar. Eskiden polisin arama yaparken cebinize uyuşturucu koyduğu söylentisi vardı. Şimdi ise, flash bellek, cd, olmadı virüsle bilgisayarınızı ele geçirip dosya yerleştiriliyor. İnsanlar, 'Aman evimize gelip bilgisayarımıza çocuk pornosu yerleştirirler' diye korktular. Hatta, başkasının bilgisayarındaki bir belgede isminizin geçmesi bile tutuklanmanız için yeterli olabiliyordu. Ahmet Şık ile benim tutuklanmam da böyle gerçekleşti zaten. Şunu da belirteyim: Ahmet Şık'ın ve benim tutuklanmam, gazetecilere korku salmak için yapılmış bir işti. Bunda başarılı da oldular.