|

Dr. Erdoğan Günal: Millet sivil ve demokrat Cumhurbaşkanı istiyor

Emekli asker, siyaset bilimci Dr. Erdoğan Günal: “Türkiye zorlu bir süreçten geçiyor. Bir süreçte Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu, hükümetle uyumlu güçlü bir siyasal liderliktir. Bunun için Cumhurbaşkanı asker olmamalı”

Mehmet Gündem
00:00 - 15/01/2007 Pazartesi
Güncelleme: 23:47 - 14/01/2007 Pazar
Yeni Şafak
Dr. Erdoğan Günal: Millet sivil ve demokrat Cumhur
Dr. Erdoğan Günal: Millet sivil ve demokrat Cumhur

Siyaset konuşabilen asker…

Dogmatik değil eleştirel bakan zihinler ilgimi çekerler.

Bunlar asker olunca bendeki ilgi katlanır.

Disiplin ve düzene alışmış bir zihnin, entellektüel huzursuzluğuna tanık olmak nedense bana huzur verir.

Dr. Erdoğan Günal yeni tanıdığım emekli bir asker.

Askerlik mesleğini icra ederken bir yandan da siyaset bilimi üzerine çalışmalar yapmış. Asker olarak geçen 20 yılın sonunda 2003'te emekli olunca, siyaset bilimi, siyasi partiler ve güncel siyaset üzerine daha yoğun çalışmaya karar vermiş.

Denizcilik, Günal'ın zihnini, sert askeri refleksle belirlemek yerine, disiplin ve demokrasi kültürünü birleştiren 'hazmetmiş' bir entelektüel olarak inşa etmiş.

Günal, “Türkiye'de seçim sistemlerinin siyasal kurumlar üzerine etkileri”, “Türkiye'de yerel yönetimlerin özerkliği”, “Türkiye'de siyasal partiler ve güncel siyaset” kitaplarını yazdı, çok sayıda rapor kaleme aldı.

Onunla, siyaseti, siyasi partilere, siyasal aktörleri ve siyasi tartışmaları konuşmak bana ilginç geldi.

Askeri alan ve sivil alan. Karşıtlık değil, farklılıkları olan iki alan. Bu iki dünyayı bilmek, ya da iki dünyanın sentezi böyle bir şey olsa gerek.

Siyaseti üniformasız konuşabilen, onun kavramsal gerçekliğine ve anlamlar 'darbe' yapmadan bakabilen askerler siyasetin de kazanımıdır.


* * *
Asker gözüyle siyasete kendi gerçekliği ile bakmak ne kadar mümkün?

Asker siyasete genel olarak bürokrat refleksi ile bakar. Dolayısıyla askerlerin, siyasette ve devlet yönetiminde çok önemli olan, olaylara sorun çözücü açıdan bakma yetenekleri pek gelişmiş değildir. Onlar için önemli olan öncelikle yapılanın emir ve tali matlara uygun olmasıdır. Risk almaktan kaçınırlar. Tedbir ve temkin hep ön plandadır. Verilen sözlere sadakat daha ön plandadır. Oysa siyaset, sürekli yeni koalisyonlar kurabilme sanatıdır. Atatürk'ün siyasetçi yönü asker yönünün önündedir derler.

Denizciler ne kadar asker sayılır?

Türkiye'yi kastederek soruyorsanız, Deniz Kuvvetleri mensupları da en az diğer kuvvet mensupları kadar askerdir. Ancak denizcilerin daha ılımlı, hoşgörülü ve nazik oldukları da bir gerçektir. Biz siyaset bilimciler, Deniz Kuvvetleri'nin güçlü olduğu ülkelerde demokrasinin daha konsolide olduğuna inanır ve buna demokrasinin beşiği İngiltere'yi örnek gösteririz.

Bizde siyasi partilerin ideolojileri kaldı mı?

Tüm dünyada yaşanan ideolojik kimlik krizlerini Türk siyasal partileri de yaşamakta. Bizde genel olarak pragmatizm ideolojiden önde gelir.

Türkiye'de siyasi partiler lider partileri olarak kalıp, kimlik ve kurumsallık kazanıyorlar. Parti yapılanmaları ile askeri hiyerarşi arasında benzerlik kuruyor musunuz?

Ciddi paralellikler var. Ancak Silahlı Kuvvetler'in kurumsallaşma düzeyi daha yüksek.

Bunun sorumlusu kim?

Partilerimizde parti içi demokrasi kuralları ya işlemiyor ya da çok dar çerçevede işliyor. On yılda bir demokrasiye müdahale edilen bir ülkede, partiler istese de kurumsallaşma düzeyini yükseltemez ve tamamlayamaz.

Siyasi aktörler üzerinden Türk siyasal hayatını okumak ne kadar mümkün?

Lesli Lipson'un bir sözü var; “Bir ülkenin demokrasisini kavramak için siyasetini anlamak gerekir; siyasetini anlamak içinse partilerini anlamak gerekir.” Bunu Türkiye özelinde “partilerini anlamak için liderlerini anlamak gerekir” diye geliştirebiliriz. Zira bizde lider çok önemli, ortada ciddi bir kurumsal yapı olmadığından tutkal lider olmakta.

Peki Türk siyasetçisinin aklı nasıl çalışıyor?

Başarılı bir siyasal seyir izleyebilmek için hem zeki, hem de kurnaz olmak gerekmekte. Siyaset son tahlilde oy demektir. Oy alabilmek içinse vatandaşı ikna etmek gerekli. Türk siyasetçisi seçim öncesi zam yapmayacak kadar hem zeki ve hem kurnaz. Bizimkilerde eksik olan, uzun vadeli planlama ve stratejik düşünme yeteneği.

Yani fazla kurnazlar…

Genel olarak öyle. Fakat AK Parti ve lideri, kendine güvenden ya da alternatifsizlikten olsa gerek bu akışın tersine uzun vadeli düşünce ve stratejik akıla uygun görüntüler veriyor.

Partiler de ordular kadar disiplinli mi?

Disiplin anlayışları farklı olmakla birlikte, bazı yönlerden ordulardan bile daha disiplinliler.

AK Parti ve CHP'nin zihin yapıları karşılaştırılabilecek kadar farklı mı?

Elbette. Örneğin CHP, tipik bir İttihat ve Terakki geleneğine sahip. Seçkinci, elitist, halk için halka rağmenci. Onun için önemli ve öncelikli olan, halkın kendi kafasındaki şablona uyup uymadığıdır. Uymuyorsa ülkenin Başbakanı'na bile “Cumhurbaşkanı olacaksan eşinin başörtüsünü çıkar” diyebilmekte. Halk bu tavrı benimsemiyor. 1950'den bu yana yapılan 14 milletvekili genel seçiminde, CHP'nin tek başına iktidarı yok. Sol sadece üç seçimde birinci parti. İlginçtir üçünde de solun liderliğinde rahmetli Ecevit vardır. Ecevit'i de CHP geleneğinden ayıran en önemli politikası “inançlara saygılı laiklik”tir. AK Parti ise, Refah ve Fazilet Partisi geleneğinden daha çok, DP geleneğine yakın, dolayısıyla “yeter artık söz milletin” felsefesini benimsemiş ve milletin öz değerleri ile daha barışık. Bu nedenle hem muhafazakarlığın, hem de demokrasinin aynı anda temsilciliğini yapma iddiasında. Dönüşen Türkiye'nin güncel taleplerini karşılama gayretinde. AK Parti, bu zihin farkı ile CHP'nin aksine halkın büyük çoğunluğu ile mutabakat sağlayabiliyor.

CHP kurumların partisi olmayı mı tercih etmiş?

Doğru bir tesbit… CHP'liler kurumlar üzerinden siyaseti tercih ediyor ve kendilerini değil TSK'yı, Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi, rejim muhafızı olarak görüyorlar.

AK Parti kadro partisi mi, lider partisi mi?

Her ne kadar lider partisi olarak gözükse de, AK Parti bir kadro partisidir.

İktidar süreci genelde yıpratıcıdır. AK Parti kendini nasıl yenileyecek, Erdoğan Çankaya'ya çıkarsa yenilenme mi olur, partinin dağılması mı?

AK Parti'nin iktidarda pek yıprandığı kanaatinde değilim. Bu nedenle cevabım ikisi de değil olacak. Ancak genel olarak dillendirilenin aksine Erdoğan'ın Köşk'e çıkmasının AK Parti'de bir oy kaybına yol açmayacağı kanaatindeyim. Bilakis Cumhurbaşkanlığına kendi genel başkanını seçtirebilmiş bir AK Parti'nin daha yüksek oy alması sürpriz olmaz.

Özal ve Demirel örneği, bu konuda endişe verici değil mi?

Hayır. Zira bu konuda Abdullah Gül faktörü Erdoğan'ın elini güçlendirmekte. Gerek Özal'ın, gerekse Demirel'in böyle bir şansı yoktu. Ayrıca Erdoğan ile Gül arasındaki ilişki düzeyi bu konudaki endişeleri izale edicidir.

Asker için Çankaya'nın anlamı nedir?

Atatürk'le özdeş görülen bir mekan ve makamdır. Anayasa'ya göre Genelkurmay Başkanı Başbakan'a karşı sorumlu ise de, askerlerin gözünde gerçek komutan Cumhurbaşkanı'dır. Hatta bu makama -altı kez-asker ve orgenerallerin seçilmesinden dolayı, askerler Cumhurbaşkanlığına “beşinci yıldızın takılması” olarak bakmışlar. Dolayısıyla bu makama yapılan seçimler, Türk siyasal hayatında hep önemli olagelmiştir. Bugün bu makamın önemi, gerek Atatürk dönemine, gerekse 1980 öncesine göre daha da artmıştır. 82 Anayasası adı konmamış bir yarı başkanlık sistemidir. Bu nedenle bu makama yapılacak seçim, hem askerler hem de siyasal partiler için oldukça önemlidir.

Siyasi liderler, toplum psikolojisini akıllıca kullanabiliyorlar mı?

Psikolojiyi iyi kullananlar zaten başarılı oluyor, ancak kullanamayan lider sayısı da az değil. Başarılı bir örnek için Başbakan'ın son Lübnan gezisindeki tavrını gösterebiliriz. Bilindiği gibi Başbakan Erdoğan Kurban Bayramı'nın son günü Lübnan'a gitti ve bu kapsamda oradaki birliğimizi de ziyaret etti, askerlerle yemek yedi, fotoğraflar çektirdi. Dönüşte de yemekte beraber olduğu iki erin ailesini telefonla arayarak selamlarını iletti.




Kıbrıs konusunda askerin “bize sormadılar”, 10. madde hatırlatmaları yaşanıyor. Söz kimin askerin mi, siyasetin mi, Kıbrıs askeri alan mı, siyasi alan mı?

Kıbrıs konusu epeydir bir kesim için artık bir dış politika konusu olmaktan çıktı, bir iç politik malzeme haline dönüştürüldü. Bu da konunun olması gerektiği boyutta tartışılmasını engellemekte. Ben Kıbrıs'ı hükümetin en başarılı dış politika icraatlarından biri olarak görüyorum. Her ne kadar somut bir takım getiriler elde edilememişse de, psikolojik üstünlük ele geçirilmiştir. AK Parti Hükümeti, ne yaptığını bilir tavrı bunda etkili olmuştur. Askerlerin açıklamaları gereksiz bir alınganlık ve diplomatik açıdan da doğru değil. Emekli ya da görevdeki askerlerimiz biraz daha ölçülü ve diplomasinin olanaklarını kullanarak açıklama yapmalılar. Zamansız ve özensiz yapılan açıklamalar, dışarıda ülkenin aleyhine kullanılıyor.

Asker eskiden ne diyorsa oydu, son sözü o söylerdi. Şimdi eleştirilerle karşılaşıyor ve cevap vermekte sıkıntı çekiyor… Sanki bilmediği bir durum karşısında bocalama hali söz konusu…

Her şey ve herkes değişiyor. Ne Silahlı Kuvvetler 1960'ların Silahlı Kuvvetleri, ne de toplum o yılların toplumu. Levent Kırca bazen bunu iyi karikatürize ediyor. Bir de şu var ki, bir şeyin üzerine gerekli gereksiz çok giderseniz, bir gün gelir beklemediğiniz cevapla karşılaşırsınız. Ya da aldığınız cevaba karşılık vermede güçlüğünüz olur. Onun için “taş yerinde ağırdır” sözü boş değil. Silahlı Kuvvetler adına yapılan açıklamaların her zaman çok ölçülü ve kurumsal ağırlığı ile mütenasip olma zorunluluğu vardır. TSK'nın milletin kendine olan güven kredisini iyi kullanması gerekir. Zira TSK ne bir Şah ordusudur, ne Saddam ordusudur, Atatürk'ün tabiri ile “Türk ulusunun çelikleşmiş bir ifadesidir.”

Cumhurbaşkanlığı krize dönüşmesin diye enteresan öneriler dile getiriliyor. Öneri sahipleri aralarında emekli askerler de var. Sizin bir öneriniz var mı?

Benim de dikkatimi çekiyor. Org. Çetin Doğan'ın bir açıklamasını okudum ve hayret ettim. Diyor ki “madem uzlaşma istiyorlar o zaman Sezer'in görev süresini iki yıl uzatsınlar. Bunun için Anayasa değişikliği gerekiyorsa o zaman da Demirel'i ikinci kez seçsinler. Zira Anayasa buna müsait.” Halbuki Anayasa'nın 101. maddesi buna izin vermiyor, üçüncü fıkrası çok açık; “Bir kimse, iki defa Cumhurbaşkanı seçilemez.” Niye lütfedip de bu maddeye bakmaz Sayın Doğan anlamış değilim. Sonra Türk siyasal hayatının çok önemli bir hastalığı vardır, ne zaman Cumhurbaşkanlığı seçimi gündeme gelse hemen “uzatma teklifleri” servise konur. Kanadoğlu'nun daha da ilginç açıklaması gündeme getirildi. Anayasa Mahkemesi Başkanı Tuğcu ile CHP İstanbul Milletvekili Tanla'nın “beş çayının” sohbet konusu olmuş bu tartışma. 1982 Anayasası'nın en iyi düzenlediği mües-sese Cumhurbaşkanlığı seçimi iken, tartışmaların bu kadar akıl dışı yollarda cereyan etmesi anlaşılır gibi değil.

On Cumhurbaşkanı'ndan altısı emekli subay, ikisi mühendis, biri iktisatçı, biri de hukukçu. Yeni Cumhurbaşkanı da bir asker olsa…

Türkiye özellikle dış politikada zorlu bir süreçten geçiyor. Seçim yılı olması itibariyle bu sürecin yönetilebilirliği iyice zorlaşmakta. Bir süreçte Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu, hükümetle uyumlu güçlü bir siyasal liderliktir. AK Parti'nin süreci iyi yönetebileceğini düşünüyorum. Org. Doğan'ın açıklamasından sonra böyle bir tartışmayı anlamlı bulmuyorum. Sayın Doğan, Özkök'ü bile makul Cumhurbaşkanı adayı olarak görmüyor. Kaldı ki, böyle bir tercih zaten AK Parti açısından da fayda sağlamaz. Millet AK Parti'den, sivil ve demokrat bir Cumhurbaşkanı istiyor.

Asker Ak Parti hükümeti tarafından Türkiye'nin iyi yönetilmesinden rahatsız mı?

Provokatif bir soru... Hayır… Bağımsızlığın en önemli ayağı ekonomik bağımsızlıktır. İyi yönetilen bir Türkiye'den öncelikle askerler mutlu olur. Asker deyince, her ne kadar büyük çoğunluğu orta ve alt gelir gruplarından gelseler de, Silahlı Kuvvetler mensuplarının siyasal düşünceleri de homojen değildir. Sivil toplumdaki eğilimler aşağı yukarı aynı oranda Silahlı Kuvvetler'de de vardır. Bu nedenle iyi yönetimden rahatsızlık duyanlar da olabilir. Ancak Silahlı Kuvvetler'in ülkenin iyi yönetilmesinden kategorik olarak bir rahatsızlığı yoktur. Geçtiğimiz yıllardaki bir açıklamasında emekli Org. Çevik Bir bile, “kardeşim ülkenin iyi yönetilmesinden ben de memnunum. Bak özel üniversitede ben de çocuk okutuyorum. Kim sevinir doların yükselmesine” demektedir.


17 yıl önce