|

DYP iktidarında faili meçhuller 11 kat arttı

Güneydoğu'da insan hakları ihlallerinin fotoğrafını çekecek bir rapor hazırlayan Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın (TİHV) kurucu üyesi Necdet İpekyüz, DYP-SHP iktidarında faili meçhul cinayetlerde büyük artış tespit ettiklerini söyledi. 1991'de 33 faili meçhul yaşandığını anlatan İpekyüz, “Verilere göre, 1992'de Süleyman Demirel'in Başbakanlığındaki DYP-SHP hükümetinin kurulmasıyla faili meçhuller 11 kat artarak 360'a çıktı” diye konuştu.

Burcu Bulut / İSTANBUL
00:00 - 14/01/2012 Cumartesi
Güncelleme: 23:27 - 13/01/2012 Cuma
Yeni Şafak
DYP iktidarında faili  meçhuller 11 kat arttı
DYP iktidarında faili meçhuller 11 kat arttı

Faili meçhul cinayetlerin tartışılmaya başlaması, Güneydoğu'da terörle mücadele adı altında yaşanan insan hakları ihlallerini de gündeme getirdi. OHAL dönemindeki sağlık sorunları, işkencenin önlenmesinde sağlık çalışanlarının rolü, travma ve ruhsal durum, anadil ve sağlık gibi alanlarda 1990'ların fotoğrafını çekecek bir çalışma hazırlayan Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) kurucu üyelerinden Necdet İpekyüz'le o döneme ilişkin tespitlerini konuştuk:

OHAL dönemiyle ilgili hazırlardığınız raporlarda neler var?

OHAL döneminde yaşananlar şuan bir kabus gibi geliyor. O dönemi yaşamamış olanlar “bu kadar da abartı olmaz” diyebilirler. OHAL döneminin en büyük sıkıntılarından birisi insanların sokak ortasında öldürülmesiydi. Bununla ilgili bir çalışmamız da var. Bu çalışma sadece Güneydoğu'yu kapsıyor. 1990-2010 yılı arasında gerçekleşen faili meçhul cinayetler, yargısız infaz, rasgele ateş açma, gözaltında yada cezaevinde ölüm ve tabii bir de ortadan kaybolma vakaları ile ilgili yaptığımız bir inceleme yaptık ve rakamsal verilere ulaştık. Şimdi faili meçhul cinayetlerin haritasını da çıkartmaya çalışıyoruz.

Nasıl bir harita bu?

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) kurucu üyelerinden biriyim. TİHV'na bağlı çalışan bir grup avukat arkadaşla birlikte Diyarbakır'da bu haritayla ilgili çalışmalarımıza başladık. “Faili meçhul cinayetler hangi yıllarda nerede işlenmiş? Hangi ilde, ilçede gerçekleşmiş? Öldürülen kişinin cinsiyeti, özellikleri ne?” gibi tüm bu sorulara cevap alabileceğiniz bir çalışma olacak. Bu çalışmayı 2012 Haziran'ında tamamlarız. Eylül-ekim gibi de yayınlarız diye düşünüyorum.


Faili meçhul cinayetler özellikle hangi tarihlerde daha çok artmış?

Güneydoğu'da faili meçhul cinayetlerin özellikle 1992-93 ve 94 yıllarında müthiş oranda arttığını tespit ettik. 1991 yılında ANAP Hükümeti döneminde 33 olan faili meçhul yaşanırken 1992'de Süleyman Demirel'in Başbakanlığında DYP - SHP hükümetinin kurulmasıyla birlikte faili meçhuller 11 kat artarak 360'a çıkmış. 1993'de 467 ve 1994'de 423 kişi öldürüldü. 1990-2010 yılları arasında hayatını kaybedenlerin sayısı bin 885 kişi oldu. Günümüze yaklaştıkça rakamların yüzde 100'e yakın azaldığını görüyoruz.


O dönem bölge insanına bakış nasıldı?

Bölgede yaşayan herkes potansiyel terörist gibi görülüyordu. O nedenle konuşmana, gülmene, bakmana bile anlam yüklenebiliyordu. En ufak bir şüphede direkt cezan kesiliyordu. Hukuk yoktu. Anında yargısız infaz gerçekleştiriliyordu. 1990-2010 arası yargısız infaza kurban gidenlerin sayısının bin 625 olduğunu tespit ettik. Bu insanlar sudan sebeplerden rastgele ateş açılarak öldürüldüler.

Tüm bu felaketleri yaşayan insanların psikolojik durumu nasıldı?

Yaklaşık 20 yıl süren olağanüstü hal, göç, toplumun daraltıcı atmosferi ve önüne geçilmez yoksulluk bölgede psikosomatik hastalıkların, depresyonların ve intiharların inanılmaz oranda artmasına neden oldu. Aynı nedenler aile içi şiddet, suça eğilim ve madde bağımlılığını da artırdı. Bu durum en çok da kadın ve çocukları etkiledi. Toplumsal travma bugünlere kadar geldi.


Faili meçhullerle ilgili kimlerle görüştünüz?

OHAL Valilerinin hemen hemen hepsiyle görüştük. Ünal Erkan, Hayri Kozakçıoğlu, Gökhan Aydıner. Ünal Erkan'ın vali olduğu dönemde, Algan Hacaloğlu İnsan Hakları'ndan Sorumlu Devlet Bakanıydı. Diyarbakır'da sivil toplum örgütleriyle yapılan bir toplantıda kendisine faili meçhul cinayetler olduğunu söyledik. “Yok böyle bir şey” deyip kesip atmıştı. Derin devlet denilen şeyde buydu herhalde. Gerçekler gizleniyordu.


O dönem bölge halkının başka ne gibi sıkıntıları vardı?

Dönemin bir diğer büyük sorunu ise sağlık alanındaki boş vermişlikti. Bölge halkı resmen batıdan izole edilmiş, Kürtler ölüme terk edilmişti. Diyarbakır'da 67 sağlık ocağı bulunmaktaydı. Ama bu 112 sağlık ocağının sadece 15 tanesi faaldi. Bebekler ve çocuklar ise OHAL döneminin günahsız keçileri olmuştu.

Nasıl yani?

Diyarbakır'da bebek ölümleri diğer illerle mukayese edilmeyecek rakamlara ulaşmıştı. 1990 verilerine göre Türkiye'de canlı doğan her bin bebekten 60'ı ilk bir yıl içinde ölürken, Diyarbakır'da bu sayı binde 87'yi bulmuştu. Sağlık görevlileri OHAL bölgesine alınmıyordu.

Neden?

Güvenlik nedeniyle devlet kimseyi göndermiyordu. Hükümet, “Siz kamuya aitsiniz size bir şey olursa sıkıntıya düşeriz” diyordu. Bölge halkı bir nevi ölüme terk edilmişti. Dönemin yetkilileri “silahlı çatışmada ölüm olmasın ama hastalıktan ölen ölsün” şeklinde düşünüyordu.

Yaptığınız çalışmaları hükümete, sunmadınız mı?

Sivil toplum örgütlerine yönelik çok ciddi baskılar vardı. İstedikleri zaman yargısız infazlar, faili meçhul cinayetler gerçekleştiriyorlardı. O şartlara rağmen OHAL bölgesinin içinde bulunduğu kötü durumu gerekli birimlere iletmiştik.


90'lı yıllarda öldürülenlerin profili nasıldı?

Sadece yöre halkı ya da Kürt aydınlar değil. Halka yardım etmek için giden görevliler de faili meçhul cinayetlerin hedefindeydi. Sendikaya bağlı olarak çalışan öğretmenler, orada görev yapan hekimler, sağlık ocağı çalışanları dahi öldürülüyordu. O dönem özellikle Toros marka araba görüldüğünde insanlar kaçacak delik arıyorlardı. Çünkü Toros marka araba ölüm demekti. Toros marka araba görüldüğünde ya birileri öldürülüyor yada ortadan kayboluyordu.

Devlet görevlilerinin öldürülmesini sebebi ne?

Çünkü biz bölge halkına göre daha bilinçli bir kesimdik. Sesimizi daha fazla duyurabilir, bölgede meydana gelen 'olağanüstü felaketleri' gerekli mercilere duyurabilirdik. Nitekim bu yönde çalışmalar da yapıyorduk. O yüzden aramızdan pek çok arkadaşımız susturuldu. Biz şans eseri kurtulanlardanız.

Kaçırılan, ortadan kaybolanlar için ne diyeceksiniz?

Birçoğunun akıbeti hâlâ bilinmiyor. 1993'de 30, 1994'te 57 ve 1995'de 49 kişinin kayıp olduğunu tespit ettik. Ortadan kaybolan her kişiye o dönem ölü gözüyle bakılırdı. Bizde bu kişilerin maalesef öldürüldüğüne inanıyoruz.

Bu rakamlara ulaşmak kolay oldu mu?

O dönem Diyarbakır Tabipler Odası'nda genel sekreterdim. Tabipler odasına bağlı olan iller, Mardin, Batman ve Şırnak'tı. Bu illerde az sayıdaki hekim ve sağlık yöneticileriyle konuştuk. Verileri bu şekilde topladık. Biz sormadan ailelerinden kimleri nasıl, ne zaman kaybettiklerini acı içinde anlatıyorlardı.











12 yıl önce