|

Ekonomi paketi de yapılmalı

Ekonomist Dr. Cemil Ertem Türkiye''nin ''sıcak para'' yerine üretime dayalı büyümeye başladığını söyledi.

Murat Aksoy
00:00 - 23/09/2013 Pazartesi
Güncelleme: 23:19 - 22/09/2013 Pazar
Yeni Şafak
Ekonomi paketi de yapılmalı
Ekonomi paketi de yapılmalı
Gezi süreci Türkiye ekonomisini de sık konuşmamıza neden oldu. Son aylarda doların 2 TL'yi aşması, faiz oranının artışı cari açık tartışmaları gündemimizi epeyce meşgul etti. Son ekonomik gelişmeler iç kaynaklık mı yoksa dünya ekonomisinden yaşanan gelişmelerden mi kaynaklanıyor?

Bunları ANKA Teknoloji Üniversitesi ve Hazar Strateji Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Cemil Ertem ile konuştuk

Son aylarda Türk ekonomisinin hayli kırılgan olduğu ifade ediliyor. Nedir Türk ekonomisinin durumu?

Türkiye ekonomisinin kırılgan olduğu iddiaları ve bu iddialar üzerinden geliştirilen kampanyalar esasında son üç-dört aydır neredeyse bir operasyonel faaliyet olarak da devam ediyor. Dikkat ederseniz bu faaliyetler esasında 2013 başından itibaren arttı. Bunun temel nedeni de bize göre, Türkiye'nin 2012 yılından daha farklı olarak, üretim bazlı yeni bir büyüme yoluna geçmeye başlaması.

Sıcak paradan üretim ekonomisine geçiyoruz?

Bu doğrultuda çok güçlü adımlar atıyoruz ama aşmış değiliz, Türkiye 2010 ve 2011'de çok önemli bir büyüme temposu yakaladı bu büyüme istihdam oluşturan, ihracatı öne çıkaran küresel rekabete önem veren yeni bir büyüme patikasıydı ama 2012'de geleneksel korkular ağır bastı ve neredeyse IMF reçetelerine benzer bir yola soktu bizi ekonomi yönetimi. Bu yanlıştı biz bunu hep eleştirdik. Nitekim bu yanlışlığı onlar da gördüler ve 2013 yılı başında –Başbakan'ın da telkinleriyle- yeni bir büyüme anlayışına yavaş da olsa geçmeye başladık.

2013'TE IMF ANLAYIŞI TERK EDİLDİ
2013'te bahsettiğiniz değişen ekonomi anlayışı bu mu?

Evet. Tıpkı 2008'de IMF anlaşması yapılmaması gibi, Başbakan'ın etkisi büyüktür. Başbakan'ı Zafer Çağlayan, Nihat Ergün ve nihayet Merkez Bankası takip etmiştir. Bu gerçeği burada açıkça söylüyorum; kimse yalanlayamaz. Aynen böyle olmuştur ve 2013, 2. Çeyrek büyüme temposu bu anlayışın sonucudur. Kaldı ki biliyorsunuz 2. Çeyrek çok önemlidir. Bu tarihlerde Gezi olayları vardır ve FED genişlemeye son vereceğini beyan etmiştir. Buna rağmen bu dönemde Türkiye özel sektör ve hanehalkları tüketimi bazlı beklentinin üzerinde büyümüştür ki bu bizim 2010 ve 2011 deki büyüme anlayışını takip etmemize bağlıdır. Ama bu eksiktir.

EKONOMİ DE DEMOKRATİKLEŞMELİ
Neden?

Yeni bir büyüme programına ihtiyacımız vardır. Bakın bunun temel satır başları 10. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda vardır ve bu çok başarılı bir çalışmadır. Yine Ekonomi ve Sanayi Bakanlığı'nın özel sektörün ve ihracatçımızın özellikle TİM'in görüşlerini almarak yaptıkları çalışmalarda yine TİM'in 2023 stratejisinde -ki bu belge Resmi Gazete'de yayınlanarak resmi ekonomik hedef olmuştur- vardır. Türkiye hemen demokratikleşme pakati ile birlikte yeni bir büyüme ve kalkınma stratejisi paketi üzerinde çalışmaya başlamalı ve tıpkı yeni anayasa hedefi gibi bunu hedeflemelidir.

Var mı böyle bir çalışma?

Numan Kurtulmuş'un başlattığı Kent Ekonomileri Forumları çok önemli ve ekonominin yerellerden belirlenmesine dönük demokratik bir ekonomi yolunun başlangıcıdır. Yeni büyüme ve kalkınma stratejisinin alt yapısı vardır. Devlette ve sivil toplum kurumlarında vardır. Önemli olan ilgili sivil toplum kurumalarının katılımıyla bunu resmi belge haline getirmektir.

TÜRKİYE'NİN BORÇ SORUNU YOK
Peki Türkiye'nin dış borç sorunu var mı?

Türkiye'nin bir cari açık sorunu vardır ve bu yapısaldır ama şunu unutmayalım, dışa açık, serbest kur rejimi uygulayan, içeride yatırım ortamını iyileştirip demokratikleşme adımları atan bir ülke, eğer küresel tasarrufları uzun vadeli yatırımlar olarak kullanıyorsa burada cari işlemler açığı sorun değildir. Bence cari açık sorununda anahtar kelime DEMOKRATİKLEŞMEDİR. Gerisi yalan... Özetle şunu söyleyebilirim; Türkiye ekonomisi bir eşikte siz buna isterseniz orta gelir tuzağı, isterseniz sanayileşme ve bilgi toplumuna geçme aşaması deyin bu eşiği geçme sorunumuz var. Tek kırılganlık bu ve bu yapısal bir durum. Ama bu konuda hem hükümette hem de ekonomi ile ilgili sivil toplum kurumlarında bir farkındalık var, memnun edici yan bu…

Nedir Türkiye'nin borcu?

2013 yılında Türkiye'nin vadesi gelen borçları 157 milyar dolar olacak bunun için bulunacak kaynak da yaklaşık 175 milyar dolar civarı olmalı şeklinde IMF tespiti var. Şimdi IMF bu rakamları ortaya atıp, 175 milyar doları Türkiye bulacak mı diye soruyor. Bu IMF oltasıdır, bu oltaya 'bizden' öyle çok atlayan oluyor. Üstelik uluslararası yatırım pozisyonumuz bizim küresel tasarrufları artan oranda uzun vadeli kullanmaya başladığımızı gösteriyor.

EKONOMİYİ 19. YY GÖZÜ İLE OKUYANLAR VAR
Peki dış borçları Merkez Bankası rezervlerine oranlayıp eleştiri yapanlar var…

Bunlar artık 19. Yüzyıl'da falan kaldı. Bugün merkez bankalarının rezerv biriktirmesi -fazla rezervi olması- bir prestij değildir. Ya fazla verip zorunlu olarak rezerv biriktirirsiniz ya da dış borç servisi ve ithalat yapamayacak duruma gelmemek için bir gözünüz rezervlerde olur. Paçalarından döviz akan, yatırım çeken, serbest kur rejimi uygulayan bir ülke niye merkez bankasının rezervlerine baksın.

Türk solu dünyayı tanımıyor
Yazarımız Markar Eseyan ile hazırladığınız kitap büyük ilgi gördü. Biraz anlatsanız kitabınızı?

Biz bu kitapta yalnız Gezi'yi anlatmadık, kitap bu anlamda bir Gezi kitabı değil. Bir Türkiye ve dünyanın şu andaki ve sonraki halini anlatan, çözümleyen bir kitap. Sanıyorum bunun için ilgi gördü. Bu kitapta size yukarıda anlattığım bütün başlıkları ve dahe ötesini ayrıntısıyla anlattık.

Türkiye'de nasıl bir değişim var hem ekonomik hem de siyasi anlamda?

Dünyanın doğusu ve güneyi artık Batı kadar hatta ondan daha yoğun olarak teknolojiye ulaşıyor, onu yeniden üretiyor. 1970'lerin sonundan aslında bugünkü krizin ilk büyük işaretini verdiği 1973 yılından itibaren 1990'ların ortasına kadar olan süreçte OECD ülkelerinde gelir dağılımının hızlı bir şekilde bozulduğunu görüyoruz. Gelişmiş ülkeler, eski, sonu gelmeyecekmiş gibi duran zenginliklerini yitiriyorlar ve Asya'dan başlamak üzere, 'azgelişmişler' lehine, yeni bir düzelme başlıyor. İşte Türkiye bu değişimin ve azgelişmişler lehine olan düzelmenin tam merkezinde olan bir ülke. Bunun için değişim bütün yönleriyle -ekonomik, siyasi, sosyolojik ve kültürel boyutlarıyla- Türkiye'ye yansıyor. 2000'li yılların başından itibaren yaşanan bu. Türkiye, tam 12 yıldır sessiz bir devrim yaşıyor, bunu ileride tarih yazacak, şimdi biz pek farkında değiliz…

DEĞİŞİMDEN RAHATSIZ OLANLAR VAR
Türkiye'nin değişmesinden kimler rahatsız?

Bunu 20. Yüzyıl'ın savaş ve kanla örülen dünyasından nemelanan tüm iç ve dış güçler.

Türk solu bu değişimi okuyamıyor mu?

Türk solu dediğiniz yapı, ne yazık ki, bugün gerçek, enternasyonel anlamda bir sol gerçeklik değildir, dar, ulusalcı giderek de faşist bir yapıdır. Bu yapının bu değişimi okumak, dünyayı tanımak, değiştirmek ve değişmek gibi bir niyeti yoktur zaten öyle devrim gibi kelimelerle de alakaları yoktur. Bunlar Marx'ın 165 yıl önce mahkum ettiği zavallılardır.

Sokağın arkasında Neocon yapı var
FED Başkanı Bernanke'nin açıklamaları sürpriz oldu. Önemi ne?

FED küresel bir oyuncu şüphesiz ve yaptıkları bu anlamda önemli ama bundan önemlisi FED içindeki iç çekişmeler ve bunun siyasi sonuçları. FED içinde benim Stanilist sektörler dediğim; demir çelik, petro kimya ve tüm savaş sanayiini besleyen sektörler ve bunların finans yapısı ile yeni bilgi sektörleri arasında bir savaş var. Krizi Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin üzerine yıkıp eskisi gibi savaşla krizden çıkmak isteyen Neocon yapısı Mısır darbesinin, Brezilya'daki ve Türkiye'deki gösterilerin arkasında oldu. İşte FED'in Neocon kanadı Mayıs'tan beri devam eden, operasyonun içinde olduğu için Barnanke'nin açıklamaları önemli bizim için.

Gezi süreci ekonomiyi nasıl etkiledi?

Gezi süreci, Türk ekonomisini yalnızca dışarıdan gelen ve gelecek yatırımların ve sermaye akışının bir müddet durması ile olumsuz etkiledi. O kadar.

Türkiye artık enerjide aktör
Türkiye ekonomik başarısını nasıl kalıcı hale getirir?

Türkiye dünya ekonomisinde yükselen bir yere sahip. Bunun devam etmesi ancak; Türkiye bütün kurumlarından IMF'den kalma neoliberal iktisat politikası anlayışını silmelidir. Büyüme sonuçları -2013 2. çeyrek- gösteriyor ki, 2012 yılında, çok önemli bir yanlış yapmışız. Tüketimi kısarak, üretimde kredi genişlemesini daraltarak, TL'yi gereksiz değerli tutarak ve kısa vadeli sermaye girişini özendirip, sanayi büyümesini düşürerek bu iş gitmez. İhracatı, sanayiyi hatta sanayi ötesini destekleyen yeni bir büyüme modelini, bölgelerin ihtiyaçlarına, Türkiye'nin önceliklerine göre, sivil toplum kurumlarının da katılımıyla geliştirmeliyiz. Türkiye, sermaye birikimi, verimlilik artışı ve bunları karşılayacak beşeri sermayeyi istihdam etme potansiyeli olarak kritik bir eşiktedir. İsterseniz buna 'orta gelir tuzağı' aşaması, isterseniz, sanayileşme ve bilgi toplumuna birlikte geçiş deyin… Ama bu geçiş zorunludur ve bunu başaramazsak siyasette de demokratikleşmeyi başaramayız.

Nedir bu atılımlar, neden önemli?

Türkiye Ortadoğu'daki enerji oyununu değiştiriyor, kıyamet biraz da bundan kopuyor. Bizim Hazer Denizi (Azerbaycan) kaynaklarını TANAP ile TAP'ı birleştirerek Avrupa içlerine götürmemiz ve bu çerçevede Güney Gaz Koridoru'nu bir barış ve siyasi istikrar projesi olarak gerçekleştirmemiz çok önemlidir. İkincisi K. Irak enerji kaynaklarıdır. Bunları Türkiye'nin güneyinden Akdeniz limanlarından ticarileşmesi bir enerji devrimidir. K. Irak enerji kaynakları Suudi kaynaklarından az değildir, bunların Türkiye aracılığı ile dünyaya ulaşması bütün dengeleri değiştirir.


11 yıl önce