|

Erbakan'ın çaldığı maya tuttu

Yazar Sadık Albayrak, Necmettin Erbakan'ın söylediklerinin toplumda yeni bir uyanışa, yeni bir bakışa sebep olduğunu ve slogan haline geldiğini anlatıyor. Liderlerin toplumun düşünemediklerini ortaya koyduğunu ifade eden Albayrak, “Erbakan'ın mayası tuttu” diyor.

Emeti Saruhan
00:00 - 6/03/2011 Pazar
Güncelleme: 00:23 - 6/03/2011 Pazar
Yeni Şafak
Erbakan'ın  çaldığı  maya tuttu
Erbakan'ın çaldığı maya tuttu
Milli Görüş içinde yetişen gazeteci yazar Sadık Albayrak ile geçtiğimiz hafta kaybettiğimiz Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ı konuştuk. Kendisi Necmettin Erbakan ile dönem dönem yakın çalışmış ve sıkça görüşmüş bir isim. Albayrak, Erbakan'ın özel hayatından, fikri yapısına kadar pekçok konuda ipuçları verdi.

Erbakan'la ilk tanışmanız ne zamana denk gelir?

1966 senesinde Türkiye Yeşilay Teşkilatı'nın kongresinde tanıdım. O kongrede Doç. Dr. Necmettin Erbakan olarak bir konuşma yaptı. Yazdığım yazılar nedeniyle Diyanet'te soruşturma açılıp memuriyetten atılınca gazeteciliğe başladım. Milli Gazete'de başyazarlık yaptım. 12 Eylül 1980 sonrası Erbakan sürgündeydi. Mustafa Karahasanoğlu'yla birlikte telefonunu bulup aramıştık. Hocam bir emriniz var mı diye sormuştuk. O devirden itibaren her gün hocayla görüşüyorduk.

YUMRUKLANDIKÇA KUVVETLENDİ

Hareketin adı neden Milli Görüş?

Hoca çok büyük bir insan. Bir dahi. Davasını anlatmak için varlık vücud madde, atomdan başlardı anlatmaya. Dünyasını inançları istikametinde kurmuş, o yüzden buna Milli Görüş demiş. Bu ulusalcılık manasında değil. Aldığı dini ilk eğitimde öğretilen şudur: “Biz milleti İbrahim'den, Hz. Muhammed'in ümmetindeniz.” Bu genellemeyi yakaladığınız zaman Milli Görüş, ne ulusalcılığa, ne faşizme ne de muhafazakarlığa gider. O doğrultudaki görüşü benimsedik ve bu uğurda mücadele verdik. Bu her ihtilalde, her askeri müdahalede yenileşerek çıkmış. Derler ya 'Hak yumruklandıkça kuvvetlenir.' Bu siyasi hareket de badirelerden geçe geçe kuvvetlenerek ortaya çıktı.

Erbakan'a bazı kesimler mesafeli duruyorlardı ama cenazesinde gördük ki çok seveni varmış…

Şöyle değerlendiriyorum. Rıza Tevfik, Sultan Abdülhamid'e karşıydı. Vefat ettiğinde “Abdülhamid'in ruhaniyetine istimdat” diye bir şiir yazdı. Orada diyor ki “Tarihler adını andığı zaman/ Sana hak verecek hey koca sultan.” Şimdi ben diyorum ki, 20. yüzyılın son yarısında tarihler Erbakan'ı Türk siyasi hayatında böyle anacak. Türkiye 21. yüzyıla gelirken çok partili hayatta, demokratik hayatta başa dönerek, ileriye doğru mücadele veren bir insan. Asla taviz vermeyen, inandığı gibi yaşayan biriydi ama memleketi sevdiği için ihtilalleri yapanlar çok baskı yaptığı halde en çok onları düşünerek hareket etmiştir.

Tek başına yola çıkan Erbakan yüzde 22'lere nasıl ulaştı?

Toplumun ihtiyaçları ve Türkiye'nin Batı'yla olan entegrasyonunda nasıl bir Türkiye kimliğine sahip olunması gerektiğinin temel dinamiklerini yakalaması sonucudur. Hatta Adalet Partisi ile koalisyon kurduğunda Batı'ya ve Amerika'ya karşı savunamadıkları meselelerde koalisyonu bozar diye Erbakan'ı öne sürüyorlardı. Yeni bir jenerasyon inançla çıktığı için büyük bir iştiyakla kabul edildi.

Halka yaptığı konuşmalarda mizahi bir tarza tanık olurduk. Günlük hayatta da konuşmaları böyle miydi?

Hoca çok iyi bir düşünce ve fikir adamıydı. Eskiler insanlara anlayacağı dille konuşun derler. Halkla konuşurken onların aklında kalacak şeyleri söylerdi. Erbakan “Biz iktidara geldiğimizde Durkheim yerine İmam Gazali'nin sosyolojisini okutacağız” dedi. Öyle bir furya başladı ki, Gazali'nin İhya-i Ulumuddin'den tutun da bütün kitapları tercüme edilmeye başlandı. Erbakan'ın bu söyledikleri slogan haline geliyordu. Toplumda yeni bir uyanışa, bakışa, araştırmaya sebep oluyordu.

DEMOKRASİ KANSIZ GELDİ

Erbakan ne zamandan beridir Hoca?

Hoca lakabı üniversiteden kalma. Hoca kelimesi aslında devrim kanununa göre yasaktır. Fakat bugün teknik direktörlere dahi hoca deriz. O dönem hoca imajını yobaz, cahil, bilgisiz olarak kullandılar o şekilde aşağılamak istediler ama zamanla toplum kabul etti. Mevhumları bile ortadan kaldırıp saptırmak istediler.

Biz Erbakan'ı barışçıl ve nazik bir Müslüman olarak tanıyoruz ama “Geçiş kanlı mı olacak kansız mı olacak” sözleri üzerine çok eleştirildi. Yanlış mı anlaşıldı?

O müthiş bir laftır kalkınmakta olan ülkeler için. 1960 ihtilali kanlı mıydı, kansız mıydı? Erbakan'ın kastettiği oydu. Ama onlar diyor ki Erbakan gelip bizi kesecek. Bugün Türkiye demokratikleşiyorsa bu kansız bir olaydır. Söylediği buydu. Onlar kanlı yapıyorlardı biz kansız yapıyoruz. Onlar hayat hakkı vermek istemiyordu. Saltanatı kaldırdık diyorlardı ama Türkiye'nin her yerinde kendi çocuklarının saltanatı vardı. Bu gazeteler Haydarpaşa'ya gelmiş hırpani birinin fotoğrafını çekip “Bu hırpanilerin İstanbul'da işi ne” diye manşet atıyorlardı. Erbakan işte bu hırpanilere sahip çıktı. Onlar da Güngören'de, Bağcılar'da, Ümraniye'de yerleşip çocuklarını okuttu. Onların çocukları bugün Türkiye'yi yönetiyor.

Erbakan'ın İslam ülkeleri liderleri tarafından bu kadar önemsenmesinin sebebi neydi?

Türkiye 60'lı yıllara kadar İslam dünyası ile irtibat kurmadı. Öncesi de Erbakan'dır. Hacı hacıyı Mekke'de derviş dervişi tekkede bulurmuş. Haliyle aynı kulvarda olan insanlar birbirleriyle teşriki mesai kuracaklardı. İslam dünyasında mazlum milletlerin öncüsü bir isim. Bu sömürge haline getirilmiş milletlerin dirilişini beklediği ülke Türkiye olduğu için Türkiye'den de böyle bir lider çıkınca yüzleri oraya dönüktür.

28 Şubat'taki duruşu çok eleştirildi. Siz ne diyorsunuz?

28 Şubat'ta ne yapabilir. Gemileri yaksın mı, yoksa memleketi mi düşünsün. Bir anayasa kitapçığını atmakla memleket milyarlarca dolar zarara uğradı. Oradaki ihtirasın sonucudur bu. Liderler yaptıklarının ne getireceğini düşünmek zorundadır. Bazen dua bazen dinamik, şartlara göre hareket etmek gerekir.

Erbakan'ın her şeyi biraz abarttığı söylenirdi. Bilinçli olarak mı yapıyordu bunu?

Tekdüze hareketin hiçbir misyonu olmaz. Türkiye'deki takımlara bakın herkes şampiyonluğa oynuyor. Halkın da çıkacak olan liderlerin de halkın anlayabileceği ya da diğer liderlerin düşünemediği bir takım şeyleri ortaya koymaları lazım. Ama maya tuttu. Önemli olan ipuçlarını yakalamak.

Hapisten çıktığında Doğu Perinçek'e iki bayram boyunca baklava göndermiş.

Oral Çalışlar, Yaşar Okuyan, Türkeş hepsi aynı yerde hapis yattı. Orada olabilir tabii insani dostluklar, arkadaşlıklar. Bakın cenazeye Deniz Baykal da geldi. Bunlar olağan şeyler.


Bir sorgu hakiminin oğlu olan Erbakan'ın elit ve yaşantısının lüks olduğu yolunda eleştiriler vardı. Nasıl bir hayatı vardı Erbakan'ın?

Erbakan güzel giyinmesini seven bir adamdı. Ama çok halim selim, çok mütevazı, çok bilgili bir adamdı. Namaz kılacaksan büyüğüm demez hemen seccadeyi getirip önüne koyardı. Ama dışarıya karşı gösterişli olması gerekiyordu. O da beşerdir. Elbette hata eder ama hasenatınız kötülükten çok olursa kurtulursunuz.

Marka mı giyerdi kıyafetlerini?

Olabilir normaldir bu. İnsan elbette en iyisini istiyor. Vakko alsan Vakko'dan giyiniyor diyorlar. Sen İtalya'dan gidip alıyorsun bir şey olmuyor da ben Türkiye'de imal edilen bir şeyi alınca neden sorun oluyor? Herkes giysin.

Erbakan'ı hiç kravatsız görmedik. Çalışmadığı zamanlarda bile sabah kalkar kalkmaz kravatını takarmış. Bu aldığı terbiyeyle mi alakalı?

Bir insan kimse yokken pijamalı da oturur ama Erbakan'ın uyku dışında tüm günü programlanmıştı. Yanına kim gelirse gelsin Hoca iyi görüneyim isterdi. Toprak gibidir insanlar, bazıları suyu alır, bazıları kabul etmez, üstünden akar gider. Erbakan, Özal ve Demirel aynı dönemin insanlarıdır. Onlar manevi bir şeyler aldılar. Demirel'in toprağı kabul etmemiş.

MEKANİK'E RUHU O AŞILADI

Çalışma arkadaşlarına çok ilgi gösterip özel olarak ilgilenirmiş Erbakan…

Hepsiyle ilgilenirdi. Yalnız o çemberi iyi tutmak lazım gelir. Elbette bir insan yola çıktığı yol arkadaşlarına vefa gösterir, onlarla kader birliği eder. Ama biraz büyüyünce insanlar değişik bakıyor olaylara. Hayatın boyunca 50 model Ford'la gidemezsin. Dünya, kültür değişiyor.

Hoca'nın çalışma yöntemi nasıldı?

Çok planlı programlı bir insandı. Bir insana “İslam'ın şartı kaç” diye sorsanız, 5 der. Hoca alır kalemi eline. 2+2+1 ne demek. Bir kelimeyi şehadet, 2 namaz ve oruç, 2 hac ve zekat. Böyle matematiksel olarak anlatırdı.

Mühendislikten gelen bir alışkanlık olmalı.

Tabii hatta Almanya'ya gittiğinde Almanya o dönemde kalkınma sürecindeydi. Almanya'da bu atılımı görünce metodik ve mekanik bir çalışma sistemiyle yetişti ama mekaniğin içine ruhu aşıladı. O da inancıydı.

Lise hocaları Jules Verne gibi bir yazar olacağını düşünüyorlarmış Erbakan'ın. Edebiyatı da kuvvetli miydi?

Elbette kuvvetliydi ama Erbakan bilgi ve birikimini siyasi alana sistematize ederek ortaya koymuş bir lider.

İyi bir baba portresi çiziyor muydu Erbakan?

Tabii ki bir baba olarak çocuklarını sever ve onlarla ilgilenirdi. Hatta ben bazen takılırdım “Hocam Fatih hangi takımı tutuyor” diye. “Elbette Trabzonspor” derdi. Sonra Trabzonspor düşünce bana “Ya Sadık, Trabzonspor pek de iyi değil yani şimdi. Hangi takımı tutalım” diye espri yaptı. Milli Görüş hareketini Trabzonspor'a benzetirdik. Anadolu'dan çıkmış bir takım şampiyon olduğu için, Milli Görüş de Anadolu'dan çıkmıştır o da şampiyon olacak derdik.

Kendisi hangi takımı tutuyordu?

Fenerbahçe'yi tutuyordu ama öyle fazla da bahsetmezdi ve ilgilenmezdi.

Kendisi hakkında çıkan olumsuz haberlere de pek takılmazmış?

Bu haberler baştan beri vardı ama sonra onlar da Erbakan'ı kabul ettiler. Demokrat Parti'nin Zafer, Halk Parti'nin Ulus Gazetesi vardı yaşamadı ama Milli Gazete devam ediyor.

SONU “SAN”LA BİTEN BÜTÜN FABRİKALARIN TEMELİNİ HOCA ATTI

Erbakan hızlı yürümeyi severmiş. Hatta yanındakiler kendisine yetişemezmiş.

Yürümekten çok hedefe varmada araba kullanmayı severdi. Almanya'ya konferansa gitmişti. Hoca baktı ki araç 160'la gidiyor. “Niye hızlı gitmiyorsun” diye sordu. “Hocam tehlikeli” dediler. “Arabanın hız göstergesi 240'sa bu yollarda arabanın 240'la gitmesi lazım. Yolu da ona göre yapmış lar demek ki.” Zamanı çok iyi değerlendiren bir adamdı.

Erbakan çok zeki biriydi. Mühendis olarak da çok başarılıydı. Siyasete girmeyip mühendis olarak kalsaydı neler yapabilirdi Türkiye'de?

Birçok şeyi denedi ama baktı ki onu bu toplumda istemeyenler var. Ticaret Odaları'nda istemediler. Üniversitede kalsa bir süre sonra orada da harcarlardı. Siyasette yoksanız devletin içinde hiç yoksunuz. Madem her şey parlamentoda çözülüyor, madem halkın iradesiyle bu memlekette kanunlar değişiyor, insan hakları, inanç özgürlüğünü getirebilmek için önce siyasi misyonunu ortaya koymak lazım. Elbette her şeyi düşündü ondan sonra siyasete girdi.

Peki Türkiye'nin ağır sanayi hamlesinde nasıl bir rolü var?

Hiç kimsenin tahayyül edemeyeceği harp sanayii, ağır sanayiyi büyük Türkiye'yi o düşünmüştür. Erbakan motor yapacağız dediğinde tahayyül etmiyorlardı, gülüyorlardı. Ama o temelleri attı ve Türkiye bugün buralara geldi. 1977'de Erbakan'ın Ağır Sanayi kitabı çıktı. 600 sayfa. Bugün sonu “San”la biten fabrikaların hepsinin temellerini Erbakan attı.

Devrim arabalarının fikir babası da Erbakan. Ancak Devrim filminde Erbakan'a hiçbir gönderme yapılmadı?

At sahibine göre kişner. Kim yapıyorsa bunu ona mal eder. İstemezler. Ama 20. yüzyılın sonunda damgasını vuran Erbakan'dır. 20. yüzyılda belge çağından bilgi çağına gelmişiz. Bütün bunların muhasebesi yapılacak.


Günlük yazı yazmayı bıraktıktan sonra neler yapıyorsunuz?

“Yazamazken yaşamak ölümden beter” demiştim daha önce. Bir alışkanlık, her zaman beni arayıp buluyor. Birtakım sağlık şartları bir müddet günlük yazı yazmamayı gerekli kıldı. Ama kitabi çalışmalarıma devam ediyorum. Basınla ilgili hatıralarımı “Solaklı Deresi Neresi” isminde yazıyorum. Siyasi anılarımı da “Vekil Değil Mütevekkil” adıyla yazıyorum. Bir kitap çalışmam daha var. 9 yıldır çalışıyorum üzerinde. “Yiğit Düştüğü Yerden Kalkar” Yüz yıl önceki Meclis ve Kurtuluş Savaşı sırasındaki fikir ve düşünce hareketleriyle Türkiye'ye yeni bir düzen vermede bir cenahın milli olması, milli derken Millet-i İbrahim'den gelen bir inancın Türkiye'de yeni canlanmasının ana ilkeleri ve fikir çalışmaları.

Yazı dışında?

5-6 sene önce 3-4 dönümlük bir toprak aldım. Etrafını çevirdim, ağaç diktim, yollarını yaptım: Bir de prefabrik bir ev yaptım. Meyve fideleri diktim. Şimdi meyve veriyorlar. Koyunlarım, tavuklarım ördeklerim var. 2 tane Kangal köpeğim var. Böyle doğayla iç içe huzur içinde bir hayat. Ama yazarlığın yeri ayrı.




13 yıl önce