|

Ermeni soykırımı var diyen açıp Harbord raporuna baksın

Tarihçi, hukukçu, yazar Mehmet Niyazi Özdemir, Ermeni soykırımı olmadığının 1919'da zaten kanıtlandığını, Amerikan Başkanı Wilson'un General Harbord başkanlığında gönderdiği heyetin “Burada katliam yok, iki milletin birbirine karşı düşmanlığı var” diye rapor verdiğini söylüyor.

Emeti Saruhan
00:00 - 25/12/2011 Pazar
Güncelleme: 00:36 - 25/12/2011 Pazar
Yeni Şafak
Ermeni soykırımı var diyen açıp Harbord raporuna b
Ermeni soykırımı var diyen açıp Harbord raporuna b
Mehmet Niyazi Özdemir'i pekçoğumuz tarihi roman yazarı olarak tanıyoruz. Ancak Özdemir aynı zamanda hem hukuk hem felsefe mezunu. Daha ortaokul sıralarından başlayan tarih ilgisi nedeniyle kendisini bu alanda bulmuş. Üstad kabul ettiğimiz tarihçilerimizin bile tarihi yanlış yansıttığını, bizim de zaten ilgilenmediğimizi çünkü acımızın olmadığını söylüyor Özdemir. Çalışmalarını yaptığı İSAM kütüphanesinde, içine daldığı kitapların arasından çıkıp ilginç tespitlerde bulundu. Okumak da size düştü.


İslam'da 'devlet' anlayışı nasıldır?

Kur'an-ı Kerim'de ve bağlayıcı sünnetlerde İslam devleti krallık olacak, halife olacak ya da demokratik olacak diye bir şart yok. Avrupa'da amme hukuku ile ilgilenen kişiler bunu İslamiyet'in bir eksiği zannettiler. Fakat amme hukuku tekamül ettikçe devlet şeklinin zamana ve coğrafyaya bağlı olacağı anlaşıldı. Kutuplarda yaşayan insanların ihtiyacıyla ekvatorda yaşayan insanların ihtiyacı bir değildir. Bugün yaşayan insanların ihtiyacıyla 1000 sene sonraki yaşayan insanların ihtiyacı da aynı değildir. İslamiyet semavi bir din olduğu için mantığında bütün insanlara hitap etmek vardır. İnsanların ortak yönünü taşır ve insana hürriyetini ve yaşama güvenini veren hususları dikkat nazarına alır.

Temelinde ne var İslam devletinin?

Tespitlerim doğruysa İslam devletinde 5 şart olmalıdır. Küfüvvetin kanunda toplanması, adaletin mutlak olması, emanetin ehline verilmesi, şuara yani danışma kurulu, -bu İslam'ı despotizme kapatır- ve sosyal dayanışma. İslamiyet'te bütün ayetler alternatiflidir. El kesme cezası Maide suresi 35. ayettedir. “Kadın ve erkek hırsızlık yaparsa elini kesiniz.” Hemen altında başka bir ayet var. “Fakat tövbe ederse pişmanlık gösterirse affedin. Allah Gafururrahimdir.” Buradan ne anlıyoruz? İlla ki elini kesmemiz gerekseydi 2. ayet gelmezdi. Yani en ağır ceza el kesme cezası verebilirsin daha ağırını veremezsin. Türkiye Cumhuriyeti İslam devleti olsaydı Hasan Polatkan'ın idamını yapamazdı. Çünkü Hasan Polatkan Maliye Bakanı'ydı. En fazla para pul çalardı.

DESPOTİZMİN İSLAM'DA YERİ YOK

Bu kriterlerden baktığımızda Türkiye nerede duruyor?

Türkiye'de siz mutlak adalet var diyebilir misiniz? Bir arkadaşım var. Biraz esprilidir. Ben avukat tutmam hakim tutarım der. Türkiye'de mutlak bir adalet var diyorsanız, istişare, danışma, tartışma, karar verme varsa diyorsanız... Fakat Türkiye'de bunlar şartlıdır. İslamiyet'te bunlar yok. İslam devleti biriciktir. Despotizme kapalıdır.

Bir İslam devletinin demokratik olamayacağı söylenir hep...

Devleti ve sistemleri bilmedikleri için bunu söylüyorlar. Demokrasi ancak iletişim araçlarının gelişmesinden sonra mevzubahis olabilmiştir. Fatih zamanında Fatih ölüyor, 2 ay sonra Çorlu'da duyuluyor. Bu durumda demokrasi olabilir mi? Buna rağmen Osmanlı'ya baktığımız zaman mutlaka divanlar kurulmuştur. Savaşlarda ayak divanları kurulmuştur. Padişahların tasarrufları fetva makamına bağlanmıştır. Despot olmamak için her şey yapılmıştır. Zaman zaman bunlar suiistimal edilmişse o ayrı.

Sonra Osmanlı'dan Cumhuriyete geçtik ve Dersim gibi despotik olaylar gerçekleşti...

Benim görüşlerim genel görüşlerden biraz farklı. 1. Dünya Harbi petrol harbidir. Biz vatanımızı kurtardık diyoruz bir damla petrol alabildik mi? Alamadık. Demek ki kurtaramamışız. Lozan'da Güneydoğu Anadolu sınırımızı İngilizlerle çözemedik, sonraya bıraktık. O zaman İngilizler dünya hakimiyetine sahip bir millet. Biz Kuzey Irak'ta halk kimi istiyorsa oraya verilsin diyoruz. Lawrens'in İngiliz hükümetine bir raporu var. “Türk ve Kürt et ve tırnak gibi ayrılması mümkün değil. Eğer 100 sene, 90 sene çalışırsak ayırabiliriz” diyor. O zaman plebisit yapılsa Türkiye'ye bağlanma konusunda yüzde 96 oy çıkacağını biliyor İngilizler.

Ne yapıyorlar peki?

Nusayri bir aile alıp sınıra yerleştiriyorlar. Bunların hayvanları var. Silahlı külahlı bir aile, hazır. Bizim bir çobanla bunlar dövüşüyorlar. Bizim vatandaşlarımız çobana yardıma gidince kuşatılıyorlar. Büyük olaylar oluyor. Bizim Hakkari valisi, jandarma kumandanı, bir manga askerle gelince onları da esir alıyorlar. İngiltere bunu Milletler Cemiyeti'ne götürüyor. “Türkler asayişi sağlayamıyor Kuzey Irak'ta plesibit yapsak ne olacak, asayişi sağlayamazlar” deniliyor. Bunun üzerine İngiltere'ye bağlanıyor.

Dış güçlerin planları yani

Şeyh Sait isyanı da bir Kürt isyanı değil Şeriat isyanıdır. O zamanki hükümet Şeriat isyanının tüm ül-keye yayılmasını önlemek için bunu Kürt isyanı olarak göstermiştir. Şeyh Sait'in İngiliz ajanlarından haberi yoktur. Çünkü adam size ajanım diye gelmez. İngilizler bu isyanla beraber Kerkük'ü almıştır bizden. Fransızlar da İngilizlerden öğrendikleriyle biz de bir isyan çıkarırsak Hatay'ı Türkiye'den koparırız dediler. Seyit Rıza Fransız ajanıdır demiyorum. Seyit Rıza bilmez, öyle bir tahrif ederler ki seni. Daha önceki olaylardan o zamanki devlet zaten bölünmeme refleksleri üzerine kurulmuş. Harplerden yeni çıkmış, hassas insanlar. Konuşulacak olan müdahalenin dozajıdır. Daha ufak dozajlarda daha az insanın canını yakacak şekilde bu iş halledilebilirdi diye düşünmek mümkündür. Ama devlet gitti tahrik etti, sonra gitti ezdi gibi görüşlere katılmıyorum.

SOYKIRIM OLMADIĞINI ERMENİLER DE BİLİYOR

Tahrik dış güçlerden kaynaklandıysa devlet de tahrik olmamış mı?

Devlet Fransa'nın tahrikini bir an önce kırayım diye dozajını fazla kullanmıştır. O kadar büyük müdahale etmeye gerek yoktu. Daha ikna edici tavırla yaklaşmak mümkündür.

Fransa şimdi de Ermeni soykırımıyla ilgili kanun çıkarıyor?

Bunların hepsinin cevabı verilmiştir. Ermeni diasporası bunu Amerikan Cumhurbaşkanı Wilson'a mal ederiz diye gidip “Biz Hıristiyanız. Bize soykırım uyguladılar” dediler. Bunun üzerine Wilson, 1919'da Genel- kurmay Başkanı James Harbord'u büyük bir heyetle gönderdi. Sosyologlar, psikologlar gelip böyle bir soykırım var mı diye araştırdılar. Paris'e gelip buradan kaçan Ermenilere sordular. Ermeni'nin biri dedi ki “Çok feci katliam oldu generalim, ben iki defa katledildim.” Yani hesaba iki kere girdim diyor. Sonra buraya gelip bütün Güneydoğu'yu dolaşıp inceleyip rapor yazdılar. “Burada bir katliam yoktur. İki milletin karşılıklı birbirine düşmanlığı var” diye. Böyle bir kanun olmaz. Bunu Ermeniler de biliyor. Hem hürriyet diyeceksin, hem de burada soykırım olmadı diyene ceza vereceksin. Bunun mantığı yok ama adam ben kuvvetliyim Hıristiyan alemi olarak bu kanunu koyuyorum diyor. Mesele bu.

TÜRKİYE SÜPER GÜCÜN ÇEKİRDEĞİ

Bizimle neden çok uğraşmışlar?

Senin tarihin büyük. Sana herkes bakarken Cengiz'i, Fatih'i, Yavuz'u hatırlıyor. Bir Amerikalı kitap yazmış. “Dünyadaki bütün milletlere hürriyete evet ama ben eli atomlu bir Fatih görmek istemiyorum” diye. Türkiye bugünkü topraklarıyla bir süper güç olamaz. Ama elinde İslam ve Türk dünyası imkanı var. Bu iki pergeli iyi kullanırsa Türkiye süper güç olabilir. Bir İslam süper gücü dünyada doğuncaya kadar yeryüzünde huzur adalet olmaz. Türkiye'nin bütünlüğü bu süper gücün çekirdeği olabilir. Bu çekirdeği nasıl çatlatırız diye uğraşıyorlar. Tartışmaların temelinde de bu var. Türkiye bölünürse süper güç olma kabiliyetini yitirir diye.


Tarih yazımı nasıl Türkiye'de?

Tarih profesörlerimiz de dahil bir Hotontolu kadar tarihimize yabancıyız. İlk dönemimiz Şular, Hunlar, Göktürkler dönemini De Groot diye bir Alman yazmıştır. 50 sene Çince öğrenmek için. Bir kitap yazmıştır. Biz hep ondan kopya çekeriz. Orta dönem tarihimizi Göktürkler'in ikinci dönemi Uygurlular, Gazneliler, Karahanlılar, Selçuklu'yu Yahudi asıllı bir Alman yazmıştır. Osmanlı tarihini de Hammer, Zinkeisen, Yorga yazmıştır. Biz onlardan kopya çekeriz. Hammer, ki hepsinin babası olur, 1529 senesinde Kanuni'ye karşı Viyana'yı savunan albayın evinde büyümüştür. Şimdi bu adam koyu bir Katolik Germen, senin tarihini ne kadar yazabilir. Artur Sraton adlı İngiliz tarihçinin Mimar Sinan biyografisi vardır. Orada der ki “Türk tarihi ile uğraşan bütün Avrupalıların biricik gayesi vardır o da Türkleri tarihlerinden koparmaktır.” Şimdi bakın bizden başka ceddine söven millet var mı? Demek ki başarılı olmuşlar.

Biz de yazamıyor muyuz tarih?

En büyük tarihçin diyor ki “Eyüp Sultan'ı Akşemsettin'e orduyu motive etmek için, İstanbul'un fethinde buldurttular. Orası uydurma bir yerdir”. Orasını İstanbul fethedildikten sonra buldu Akşemsettin, fetihten önce değil. Mezartaşı çıktı. Bunu da yazıyor koskoca allame. Öteki tutar sayfalarca çeviri yapar tespitlerini kendine maleder.



Siz çok ciddi tarihi araştırmalar yapıyorsunuz. Neden roman şeklinde yazmayı tercih ettiniz?

Tarih kitabı tümen kumandanlarını, baş kumandanları anlatır. Fakat ben zaferin insana dayandığını düşünüyorum. Bir tarih kitabında Zenci Musa'dan bahsedemezsiniz. Bakkal Mustafa Çavuş'un kahramanlıkları bir tarih kitabında yer almaz ama ben hakkı Hakk'a teslim edelim diye o süngü sallayan insanların emeklerini millete maledelim düşüncesindeyim. İkincisi tarih kitapları kurudur. Ben bir tarihi roman yazarsam atmosfer oluşur. Çocuklarımız o atmosferi soluyarak tarih şuuruna sahip olurlar. Biz maalesef çok biganeyiz. Oturup ağlarız sonra kalkar gideriz.

Neden?

Acımız yok. Acı duymuyoruz. Orda ölmüş insanların acısını, ızdırabını, yetimlerin acısını biz duymuyoruz. Biz kendimizi çok çabuk avutuyoruz. Kurtulduk! Kurtulduk ama Kerkük yok, Batı Trakya yok! Bu da lazım belki de, hep acılarla kavrulmamak için unutuyoruz.

ÇANAKKALE'DEN ÇOK ROMAN ÇIKAR

Çanakkale Mahşeri'nden sonra bütün yayınevleri Çanakkale kitapları yayımlamaya başladı. Nasıl buluyorsunuz yayınlanan kitapları.

Pek söylemek istemiyorum ama Çanakkale aktüel hale geldi. Bunda bir ekmek var, pastadan ben de payımı alayım diye insanlar yarışmaya başladı. Çanakkale'de 257 bin civarında şehidimiz var. 282 bin de Fransız ve İngilizlerin ölüsü var. Toplam 550 bin küsur eder. Çanakkale'yle ilgili 550 bin tane roman yazılır. Hepsinin hayatı bir romandır. Biz onu yapmıyoruz oradan buradan çalıp monte ediyoruz. Çanakkale hakkında roman yazacak bir adam 7 senesini verecek.

Yemen romanınızı yazdıktan sonra Yemen'e gidip yazdıklarını 'test' ettiniz. Bu hep kullandığınız bir yöntem mi?

Tabii ben Plevne Savaşı'nı yazdım. Basılmadan önce Plevne'ye gittim. Savaş alanlarında günlerce dolaştım. Plevne romanında Bakkal Mustafa var mesala. Bütün hatıratları okuyorsun. Okuduklarını birleştiriyorsun. Bir portre çıkıyor. Yakalayamadığım yerleri nasıl hareket edebilir diye düşünerek yazıyorum. Şimdi 2-3 aydır Kanije Savunması'nı çalışıyorum. Tam karar veremedim başlayıp başlamamak konusunda. Kaynak araştırıyorum.

EN BÜYÜK SIKINTIMIZ RESMİ TARİH

Yazmak istediğiniz başka ne var?

Kurtuluş Savaşı'nı belki yazarım, benden sonra yayınlarlar. Yayınlayabilirlerse tabii. Kurtuluş Savaşı'nı yazmak pek kolay değil.

Neden sizden sonra yayınlanacak?

Ben doğru yazmak isterim. Türkiye enteresan bir ülke. Cemal Granda diye Atatürk'ün bir uşağı var. Bu Necip Fazıl'a gelip diyor ki “Ben yaşlandım, öleceğim. Mustafa Kemal Paşa bana kendisini Anadolu'ya Vahdettin'in gönderdiğini söyledi.” Necip Fazıl da “Bunu yazar mısın” diye soruyor. Granda da kendi el yazısı ile yazıyor, imzalıyor. Bu el yazısını Necip Fazıl yayınladı. Cemal Granda'ya bir şey olmadı. Necip Fazıl hapse girdi.

O nedenle resmi tarihimiz var.

Tabii bizim en büyük sıkıntımız resmi tarihtir. Bazıları yeni bir millet yaratmak istiyor. Bir millet Nisan yağmurlarıyla yeryüzüne gelmez. Eğer sen Süleymaniye Camii'ni ortadan kaldıramıyorsan, her sabah onun kapısından geçen insan ondan bir şey alır, ona bir şey verir. Neden Konya'da insanlar daha mütedeyyin. Çünkü orada Mevlana Hazretleri var. İnsanoğlu odun gibi gökten, yerden çıkmaz. Biz de resmi bir tarih oluşturmuşuz. Osmanlı'ya muhtaç olmayalım, onları hain ilan edelim. Biraz tarih bilen biraz mantığı olan, bunun ucu bucağı olmadığını biliyor.


Hukuk ve felsefe okudunuz ama tarihle ilgili çalışıyorsunuz. Nereden geliyor tarih ilgisi?

Ben meraktan dolayı, alaylı tarihçiyim. Lisede, ortaokulda tarihe meraklıydım. Kendimi önemli bir adam saymıyorum ama şunu da söyleyeyim, dünyadaki bütün büyük tarihçiler hukukçudur. Ahmet Cevdet Paşa, Ziya Nur Aksun, Momsen... Tarih devletin biyografisini çizer. Devleti de ancak hukuk ilmiyle çalışanlar tanır. Dolayısıyla zaten bu sosyal bilimlerde geçişler çok olur. Ben de tarihçi değilim, tarihle ilgileniyorum.

Doktoranız Türk devletlerinde temel hürriyetler. Seçmenizin özel bir sebebi var mı?

Biz millet olarak devlet kavramına çok şey katmışız. Şartlar ilgilenmeye zorlamış. Kader bizi Çin Denizi'nin dizi dibinde tarih denizine çıkardı. İmkan bulduk Çin'e saldırdık, zora düştük bozkıra çekildik. Yağmur damlalarını kovalıyorsun, geçimin hayvancılık, Orta Asya bozkırları zor bir hayat sunuyor. 500 bin insanın hayvanı, çoluk çocuğuyla bir dağdan kalkıp başka bir dağa konması büyük bir organizasyonu gerektirir. Bunu ancak devletle yapabilirsin. Dolayısıyla biz İslam öncesi devletle çok ilgilenmişiz. Kutadgu Bilig gibi bir eser başka millette yok. Talas Savaşı'ndan sonra Müslüman olmuşuz ve çok kalabalık Hıristiyan dünyasıyla karşı karşıya gelmişiz. Yine varlığımızı devletle koruyacağımıza inanmışız.

Bu yüzden mi devlet baba diyoruz?

Bütün Avrupa dillerinde “fatherland- babavatan” derler. Bizde anavatan, devlet babadır. Başka milletler binlerce yıl devletsiz yaşayabiliyorken biz yaşayamayız.

Biz neden devletsiz yaşayamıyoruz?

Neden olduğunu bilemiyorum ama yaşayamıyoruz. Halep 90 sene önce yüzde 95'i Türk olan bir şehirdi. Şimdi gidin yüzde 5 ya kalmıştır ya kalmamıştır. Biz çok çabuk asimile olan bir milletiz. Bu bize hem handikap getirmiştir, silinmemizi sağlamıştır, hem de yaşamamızı sağlamıştır. Asimile olmak kolay değildir. 2000 sene önceye bakın bugünkü Avrupa milletlerinden hiç biri tarih sahnesinde yok. Ostrogotlar, Vizigotlar... Bir tek kalabalık olan, yaşadığı yerde ömrünü sürdüren Çinliler var. Biz hâlâ asimile olmakla beraber varlığımızı sürdürebiliyoruz.




12 yıl önce