|

Erol Yarar: Türkiye'de dayatılan din değil dünyevileşmedir

“Bu toplumda din her zaman önemli bir değerdir. Din üzerinden siyaset yapanlar hep kaybettiler. Siyasal İslam kavramı da iktidar rüyası görmek için CHP zihniyetinin sürekli tekrarladığı bir stratejidir"

Mehmet Gündem
00:00 - 30/04/2007 Monday
Güncelleme: 01:02 - 30/04/2007 Monday
Yeni Şafak
Erol Yarar: Türkiye'de dayatılan din değil dünyevi
Erol Yarar: Türkiye'de dayatılan din değil dünyevi

Gece yarısı operasyonuyla bir kere daha yara aldı demokrasimiz.

Asker bir kere daha kışladan çıktı, sınır ötesine baskın yaptı.

Kendisine emanet edilen gücü olgunca taşıyamadı ve elindeki güce yenik düştü.

Siyaset askerin en uzak durması gereken yer değil miydi?

Hangi asker siyaset yaparak başarılı oldu, milletin gönlüne taht kurdu

Genelkurmay, siyaseti ve Meclis'i hedef alan çıkış son tahlilde siyasetten daha çok askeri yıpratmaya dönüktür.

Öyle anlaşılıyor ki, asker büyük bir kuşatma ve kışkırtmaya maruz bırakılarak aldatılmıştır.

"Laiklik elden gidiyor" sloganı göle çalınan mayadan başka bir şey değildir.

Tutmuyor, tutmayacak.

Elden giden laiklik değil, özgürlüklerdir. Demokrasi ve özgürlükler sınırlarını aşmış bir gücün tehdidine maruzdur.

Artık dipçikle, içini boşaltıp sopaya indirgediğiniz laiklikle, caddelerde boy gösteren tanklarla, kırsalda atılan eğitim bombalarıyla, halka gözdağı veren alçak uçuşlarla demokrasiye inanmış büyük kitleleri korkutamazsınız.

Demokrasiden geriye dönüş irticadır.

Darbe irticadır.

Meclis'i ablukaya almak suçtur

Siyasete müdahaleyi aklından geçirmek irticadır.

Elindeki güce yenik düşmek irticadır.

Omzundaki yıldızların sorumluluğunu unutmak ihanettir.

Milleti tehdit etmek, onun geleceğiyle oynamak irticai suçtur.

Ordunun milleti vurgusu irticadır.

Üstüne itaatsizlik suçtur.

Darbe rüyası görmek irticadır.

Demokrasiyi kasten yaralamak suçtur.

Olay çıkarıp umumun huzurunu bozmak suçtur

Rüşvet vermek gibi kurumlara baskı yapmak da suçtur.

Suç varsa ceza da vardır, o da devletin görevidir.



28 Şubat süreci hariç tutulursa Türkiye 94'ten beri yerel yönetimlerde ve hükümette muhafazakar bir siyasetin yönetiminde. Bireysel hayatında İslami kimliği belirgin aktörlerin ürettiği bir siyaset.

Bazıları ona kasten Siyasal İslam deseler de Siyasal İslam bu değildir. Türkiye'de hiçbir zaman dine dayalı bir devlet talebi olmadı.

Son beş yılda Ak Parti iktidarda ve kendi içinden bir ismi Çankaya'ya çıkarmanın eşiğinde. 94'ten sonrası süreci nasıl okuyorsunuz, neyin nasıl yükselişidir?

Türkiye'de siyasi gelişmeler hiçbir zaman dünyadan kopuk olmadı ve dünyadaki gelişmeler Türkiye'yi her zaman yakından etkiledi. İki,Türkiye'de 80'lere kadar siyasi yapılanma dar bir çerçevede ve halkın kısıtlı bilgisiyle sürdü. 80 sonrası gi-rilen enformasyon çağıyla kitle iletişim araçlarının çeşitlenmesi sayesinde bilgi problemi ortadan kalktı ve kıyas imkanı doğdu. Bu bağlamda halkın siyasete katılımı ve etkisi daha ras-yonel hale geldi. Aileden particiler dönemi bitti, düşünerek karar verme dönemi başladı.

İdeolojik kırılmalar…

Bilgiye dayalı tercihler öne çıkınca dogmatik tercihler ortadan kalkıyor. Bu süreç Özal'la kırılmıştır ve büyük bir değişimdir. Şimdi 4,5 yıl önce olmayan bir partinin iktidarda olması dogmatik siyasi yapılanmaların kırıldığının göstergesidir. Var olan siyaset, daha pragmatik, toplumsal yapıya ve taleplerine duyarlılık gösteriyor.

TERCİHLERİNİZİ İNANÇ ETKİLER

Bugün bazı çevreler AK Parti'yi daha dogmatik ve din eksenli bir siyaset olarak görüyorlar. AK Parti neyin yükselişidir din mi, reel siyasetin mi?

Türkiye'nin kahır ekseriyeti Müslüman ise, insanın tercihinde inancın rolünü yok sayanlar her zaman sükutu hayale uğradılar. Çünkü bu dominant bir gerçektir. Dünyadaki bütün gelişmiş ekonomi-lerde, demokratik yapılarda bunu görürsünüz. "Biz öyle bir sistem kuracağız ki halk inançlarıyla hiç alakası olmayan tercihler yapsın" demek hiçbir zaman ve hiçbir yerde mümkün değil. Böyle diyenler zaten iktidara gelemiyorlar. Siz Ankara'da 1 milyon kişi toplayabilirisiniz ama Türkiye seçmeninde bu rakamla Meclis'e bile giremezsiniz…

AK Parti iddia edildiği gibi laiklik karşıtı olarak dini bir siyasal enstrüman olarak kullanıyor mu?

Dini siyasete alet etmek dine karşı bir şey olur. Din siyasete alet edilmez, din yaşanır. Ak Parti'nin böyle bir hataya düşmediğini biliyorum. Dine saygı duyup değer vermekle din üzerinden siyaset yapmak çok farklı şeyler. Din böyle bakıldığında toplum için birleştirici güç olarak kalır. Dini siyasete alet edenler geçmişte vardı ve başarılı olamadılar.

AK Parti'nin henüz siyasi felsefesi, geleneği, kurumsal kimliği oturmuş değil. Hâlâ lider partisi görüntüsü var. Burada dogmatizme kayma ihtimali nedir?

Türk halkının dokusunda liderlik tarzı yönetimlere yakın bir yapı var. Bu yapı kolay kolay değişmez… Her milletin kendine has yapıları var. Bu millet böyle yoğurt yiyor. Bu tarz belli dönemlerde büyük başarılar getirmiş, belli dönemlerde dezavantaja dönüşmüş. Bu dogmatizme dönüşmez. AK Parti yeni bir parti değil, köklü bir fikriyatın devamıdır. Ahmet Cevdet Paşa'dan başlatıyorum. Toplumsal sorunlara, eğitim, kalkınma gibi alanlarda Abdülhamit'le başlayan hamleler… Muhafazakar ama dünyaya yetişmek arzusu taşıyor.

Kökü mazide bir ati mi diyorsunuz?

Evet, bu iktidarın mazisi 5 yılla sınırlı değil.

İktidarın toplumu dönüştürme gücü olduğu gibi, iktidara gelen kişi ve düşünceleri de dönüştürme, yeniden şekillendirme gücü var. Dönüşen ve dönüştüren bir mekanizma…

Değişim değişmeyen bir gerçek…

İKTİDAR SÖYLEM VE DAVRANIŞLARI EĞİTİYOR

Söylemler makulleşirken taban da bu söylemleri kabulleniyor, radikal beklentilere girmiyor, sorunlar hiyerarşisi değişiyor. Fakat yine de iki uç söylem; bizimkiler iktidar olamadılar ve ülke elden gidiyor, laiklik tehdit altında…

70'leri yaşamış kuşakların 2000 yılında farklı bir psikolojisi var. Bu psikolojiyi önemsemek lazım. Türkiye'yi şu anda siyasette, medyada, iş aleminde, üniversitelerde, sivil toplumda o kuşaklar yöneti-yor. Bunlar sokaklarda bağırmış, sloganlar atmışlar, çeşitli ideolojilerin uçlarında mücadele etmiş ve hatta bunun için tabanca taşımışlar. 80'lere gelince kimisi hapislerde, kimisi farklı kulvarlara savrulmuşlar. 90'larda ise bir iç sorgulama başlamış, ne yaptık, ne yapmalıydık analizi yaparak 2000'e gelmişler. Şimdi 70'lerden kalma bazı alışkanlıkların patlak vermesiyle bugün yine slogan atanlar, düşman üretenler, kurtarıcılık heveslisi insanlar çıkıyor. Onlar önce düşünüp sonra konuşamıyorlar. Tepkiselliğe yenik düşüyorlar. Fakat bugünü kendi şartlarında yeniden analiz eden, kendine düşünme fırsatı veren bir kitle de var. Daha yapıcı ve sorumlu davranıyor insanlar. Siyasi olanlar da reel politikaya geldiklerinde ona göre davranıyorlar. Fincancı katırlarını ürkütmemek gibi bir dert taşıyorlar.

CHP REDCİDİR, ALTERNATİF OLAMAZ

Yani bir konsensüs kendiliğinden oluşuyor…

Bugünkü iktidar da böyle bir değişimin içinde. 70'lerde, bütün fincanlar kırılsa da ben şunu söyleyecek, şunu yapacağım diyenler, şimdi fincanları kırmamak çok önemli diyorlar. Hem fikrimi muhafaza, hem de fincanları ne yaparım diye bir istişare var. Bu büyük bir değişimdir. Türkiye'de bu değişimi yaşayan çok kişi ve kurum olduğu halde, o katı ve bağnaz duruşunu kıramayan tek anlayış, tek parti CHP'dir. Düşünün ki 2000'lerin siyasetinde Halk Partisi alternatif olamıyor, çünkü fikri yok reaksiyonları var. Her şeye red…

AK Parti olgusu bir sınıfsal hareket midir?

Belki başta öyle başladı ama süreç içinde geniş kesimlere mal oldu ve bu başarısında önemli unsurlardan biridir. AK parti bir kesimin sesi olmadı, Türkiye'yi kucaklamaya aday oldu. O hep söylenen Siyasal İslam'ın temsilcisi türü ifadeler de anlamsız laflardır. Siyaset çeşitli gerçekliklerin, çeşitli güçlerin vektörel uzantısıdır. Bir siyasetçi düşünün ki hiçbir şeyden etkilenmeden kendi politikasını uygulamış olsun. Böyle bir şey yok. Siyasal İslam sloganı belirli çevrelerin iktidar rüyası görmek için dillerinden düşürmedikleri bir kavram. Bu sermayeyi de yine en çok CHP ve benzerleri kullanıyor. Taa Abdülhamid'i indirirken de bu laflar konuşuluyordu.

YENİ BİR BURJUVAZİ YÜKSELİYOR

Her iktidar doğal olarak kendi tabanını, kendi burjuvazisini üretir…Bugün AK Parti fotoğrafı içinden gözüken yeni bir burjuva sınıfı var mı?

Var. Bunlar Anadolu ağırlıklı. Anadolu'nun hızlı sanayileşen şehirlerinde esnafken sanayici olan dünyaya mal satan insanlar. Bunlar 80'lerdeki değişimin yansıması. MÜSİAD gibi kuruluşların Anadolu'da oluşturduğu vizyonla binlerce insanı dünyaya açıldı. Kentinden çıkıp dünya ile tanışanların algıları, beklentileri, hedefleri değişti. Hayatları değişti.

Nedir bu yükselen burjuvanın gücü?

Çok büyük… Türkiye için motor güç haline geldiler. İsimleri daha da belirgin olacak.

Bu yükseliş soysal kimliğe, sosyal hayata nasıl yansıyor. Yani muhafazakar bir sosyete olgusundan söz edebilir miyiz?

Bahsedebiliriz. Şehirli bir kimlik olgusu ikinci kuşakta daha çok baskın. Çocuklar çok iyi yetişiyorlar, ya kolejlerde ya da yurt dışında okuyorlar. Dil problemleri yok. Oturdukları yerler, yaşama tercihleri çok bilinçli değişti.



Meclis Başkanı Bülent Arınç televizyonda; bizimkilerin para, şöhret ve kadınla imtihanından korkarım demişti.

Hızlı değişimler, imkanların çoğalması kimilerinde sorun oluyor.

Yeni durumu taşıyamayanların düştükleri "olgunluk problemi" sık karşılaşılan bir şey. Zevksizlik ve maganda türü örnekler de çıkıyor. Değişimi anlamlı hale getirecek birikim eksik. Hayata dair estetik kaygılar yok, güç, para ve marka ağırlık basıyor…

Eşyanın altında kalanlar var. Bir Rus profesör "Entelektüel olmanın birinci şartı 3 göbekten üniversite mezunu olmaktır" der. Paranın hazmedilmesi, ailenin görgüye kavuşması, yaşamın oturması, paranın bir iddia, kişisel ispatlama aracı olmaktan çıkıp araç olmaya indirgenmesi bir süreçtir. Bu bir süreci belirleyen senin ailenden gördüklerindir. Nasıl siyasette olgunlaşmalar oluyorsa parada da olur. Para bir enerjidir, ilk geldiğinde adamı çarpar. Kopmuş kablolar gibidir, beni öldürmesin diye çırpınırsın.

Çok mu bunlar?

Çok… Toplumda bazı görgü eksiklikleri var. Parasal yükselişini, bir kimlik bir kişilik yükselişiymiş gibi lanse çabalarını bu süreç içinde biz de görüyoruz. Farklı bir edaları var. Tabii bu da bir imtihandır. Sapmalar olsa da, eğer inançları sağlamsa yeniden toparlanıyorlar. Bizim toplumda bu sapmalar -bu inanç olmasa- çok anormal gelişir, çok müthiş şeyler olabilirdi.

İktidar dünyevi bir şey. Siz ya da destekledikleriniz iktidarda olunca, o dünyevileşme ve dünyevi nimetler sizi nasıl etkiliyor?

Ani savrulmalar oluyor, insanlar hata yapıyorlar…

RÜZGAR HEPİMİZE ESİYOR

İnsanı dindarlaştırıyor mu, dinden uzaklaştırıyor mu?

Eğer ağacın kökü sağlamsa o rüzgar ağacı hafif eğer. Din sizde sadece kültür olarak değil de gönül olarak da yaşıyorsa endişeye gerek yok. Gönül kafadan daha kuvvetlidir. Türkiye'de en çok bozulan kesim kültürel inanç taşıyanlardır.

Siyasette bozucu bir etki yapıyor mu?

Siyaset, yani para ve makam. İnsanlar için tehlikeli iki şey. Fakirlik de tehlikelidir. Bunlar fakir olurlarsa yeniden zengin olmak için her şeyi yapar, her şeyini satarlar, ya da isyankar, tepkisel olurlar. Çünkü o zaman da bir sabır hazmı olmaz. İnanç insanı her alanda olgunlaştırır. Varlığı taşıyamayanlar yokluğu da taşıyamazlar.

Yeni burjuva sınıfında iki kuşak var, din konusunda hangisi daha bilinçli?

İkinci kuşak daha iyi. Çünkü birinci kuşak bilinçlenecek bir ortamı bulmadı, gözünü açtı kavgaya girdi…

Sizin büyük savrulmalarınız oldu mu?

Olmaz olur mu, tabii. Kök anlamında olmuyor ama yaşantı anlamında oluyor. Rüzgarlar esiyor… Eğilmedim diyen insan ya doğuştan evliyadır ya da…



Son yıllarda AK Parti ile sokakta daha baskın gözüken bir İslami renk, İslami kimlikler var mı, yani İslamlaşıyor mu toplum?

Sosyeteden hacca ve umreye gidenler var. Bunlar sık sık haber oluyorlar. Din bu toplumda her zaman vardır, bugün dünden daha fazla değil ama şimdi daha çok konuşuluyor. Bunun sistemle, devletle, laiklikle çatışmacı bir yanı yok ki. Kişi kendini sorguluyor ve kişisel bir tercih yapıyor. Bazı şeyler meraktan oluyor, bazı şeyler insanın fıtratından kaynaklanıyor. Özgürlük insanın tercihini çeşitlendiriyor. Bu ortamı Türkiye'nin biraz daha normalleşmesi, bazı kesimleri açısından inancıyla da barışması olarak görüyorum. Bu ortamda herkesin kendini anlatma ve ötekini anlama imkanı var. Kavga bitiyor ama bundan endişe duyanlar, gerilimden beslenenler var.

AK Parti iktidarını, yeni burjuvaziyi, seçilirse Çankaya'da Gül'ü sermaye, medya, asker, bürokrasi ne oranda hazmedebilir?

Çok kökleşmiş zıtlıkları pozitife çevirmek mümkün değil. Dogmatik olanlar her fikre, her durma kapanıyorlar. Bunlar küçük bir azınlık. Demokrasinin ve cumhuriyetin kazanımıdır Türkiye'de makul çoğunluğun genel eğiliminin fonksiyonel olması. Rejim endişesi taşıyanların çoğu gerçekte kendi dogmalarının yıkılma endişesini taşıyorlar.

İslami kesimin hayat tarzı, laik kesimi tehdit eder mi?

Onların laiklikten ne anladıklarını tam anlamış değilim.

Bizi din şekillendirmesin diyorlar?

Din sizi şekillendirmiyor ki. Türkiye bir din devleti de değil. Türkiye İran olacak, şeriat gelecek, laiklik elden gidiyor sözleri de boş sloganlar. Bunlar dinden rahatsız olan kimi insanların sığınaklarıdır. Din ferdi bir olaydır. Türkiye'de kimseye din dayatılmıyor ama din dışılık dayatılıyor. Dinin özgürce yaşanması konusunda hükümetlerin tavrı önemlidir. 28 şubat döneminde dinini yaşayan insanlar, biz de dahil olmak üzere mahkemelere çıkarılmadık mı?




17 years ago