|

Eylemin nedeni yenilgi psikolojisi

Yazar Orhan Miroğlu, 'Taksim-Gezi olayını son 10 yılda AK Parti hükümetinin elde ettiği siyasi başarılara ve bu başarılarda belirleyici rol oynayan Başbakan'a duyulan yenilgi psikolojisinin dışa vurumu olarak görüyorum. Cumhuriyet mitinglerinden ya da 1 Mayıs hareketlerinden farklı olmadığını görüyoruz' diyor

Burcu Bulut
00:00 - 8/06/2013 Cumartesi
Güncelleme: 21:53 - 7/06/2013 Cuma
Yeni Şafak
Eylemin nedeni yenilgi psikolojisi
Eylemin nedeni yenilgi psikolojisi
Taksim… İstanbul'un merkezi. Türkiye'nin hatta dünyanın çeşitli şehirlerinden gelen insanların buluşma noktası. Taksim'de gerçekleşecek değişiklikler belki de bu nedenle Türkiye'de yaşayan hemen hemen herkes için önemli. Yapılan protestolarda, çevrecilerin ağaçların kesilmemesi için verdiği direnişte işte bu yüzden haklılık payı vardı. Anılarını, o izleri kaybetmek istemeyişleri anlaşılabilirdi. Ta ki gösterilerin boyut değiştirmesine, Başbakan'a karşı nefret söylemine dönüşmesine, arabaların yakılıp, mağazaların yağmalanmaya başlamasına kadar. Konuyu Taksim severlerden biri olan ve İstanbul'a her gelişinde yolu Taksim'den geçen Kürt yazar Orhan Miroğlu ile konuştuk. Miroğlu'nun Yeni Şafak'a özel çarpıcı Gezi Park'ı analizi şöyle:
Gezi Parkı olayları ilk başta doğal bir halk gösterisi iken birden boyut değiştirdi ve bir Başbakan Erdoğan düşmanlığına dönüştü. Süreç nasıl oldu da bu noktaya geldi?

Gösterileri 10 günde meydana gelen olaylarla anlamak mümkün değil. Olayı son 10 yılda AK Parti hükümetinin elde ettiği siyasi başarılara ve bu siyasi başarılarda belirleyici rol oynayan Başbakan'a karşı, duyulan yenilgi psikolojisinin dışa vurumu olarak görüyorum. Erdoğan ve hükümetinin başarıları halkı ve dünyayı etkiler hale gelince yenilgi psikolojisi yaşayan insanların ateşi biraz daha yükseldi. Ama bu tabii Taksim'de bulunan herkesin bu psikolojiyle hareket ettiği anlamına gelmez. Ciddi bir çevreci kesim de var. Onlar Taksim'e dair anılarını korumak amacıyla orada toplandı. Öte yandan Gezi parkı protestosunun Cumhuriyet mitinglerinden ya da 1 Mayıs hareketlerinden farklı olmadığını görüyoruz.

Peki AK Parti'nin hangi başarıları bu psikolojiyi tetikledi?

İnanılmaz bir biçimde ve tamamen Türkiyeci bir çözümle Kürt savaşı sona erdi. Akil İnsanlar topluluğunun yaptıkları buluşmalar Türkiye'deki aydınlarla halkı ilk defa bu kadar yakınlaştırdı. Abdullah Öcalan hükümet ile anlaştı ve silahlı insanlar Türkiye'yi terk ettiler. 21 Mart'ta Diyarbakır'da okunan Öcalan'ın mektubu yeni Kürt ve Türk siyasi ittifakının ilan edildiği gün oldu. 1876'dan bugüne devam eden dış borçlarımızdan kurtulduk. Ekonomik krizin AB'yi, ABD'yi etkilediği bir dönemde havaalanı ve köprü gibi projeleriyle Türkiye 50 milyaravro civarında bir yatırım hamlesi gerçekleştirecek. GAP projesi bitme aşamasında. Kuzey Irak ile kurulan ilişkiler ABD'yi, Avrupa'yı kıskandıracak ölçüde iyi gidiyor. Türkiye ve Ortadoğu'daki Kürtlerin yüzlerini Ankara'ya döndüklerini ve buna göre bir politik mevzi aldıklarını görüyoruz. İşte tüm bu gelişmeler iktidar olma şansını giderek kaybetmekte olan muhalefeti tedirgin etti.

Demokrasiye alışmaları kolay değil
Neden böyle bir şeye gerek duyuyorlar?

Başbakanın kabahati, halktan aldığı destekle, halkın iktidarını kurmasıdır. Önceki liderler hükümet olmakla yetiniyorlardı. İktidar başkalarındaydı. Şu an Silivri'de Hasdal'da ordu mensubu iki yüze yakın tutuklu var. 28 Şubat İddianamesi kabul edildi, sayı daha da arttı. Ortada darbe suçu var ve açılmış davalar belli bir kesime yenilgi psikolojisi yaşatıyor. Ülkeyi sorgusuz sualsiz yıllardır yönetenlerin, demokrasiye alışmaları çok kolay olmuyor maalesef... Ama başka çareleri de yok.

CHP riski gördü, çekilmeye başladı
Bu olaylar CHP'ye mi yaradı?

CHP'ye yaradığı kanaatinde değilim. Eylemin 4. 5. gününde duyduklarım; CHP'yi destekleyen insanların da bu olayları ürkütücü bulduğu yolundaydı. Belki yanlış bir kanıya kapılarak hükümeti devirebileceklerini düşünenler; sonrasında oluşacak belirsizlikler ortamında, kontrolü elden kaçırabileceklerini anladılar. CHP de böyle bir riski gördü ve geri çekilmeye başladı. Mersin'de yapmak istedikleri mitingi de bu nedenle iptal ettiler. İyi de yaptılar tabi..

MHP'nin ve MHP Lideri Bahçeli'nin tutumu çok netti ve görüşlerini çok da yurtsever bir tutumla ifade etti. DP ise, tercih ettiği yeni siyasi zemine hiçbir biçimde helal gelmesini istemedi. Sırrı Sakık ve İdris Bayülken'in açıklamaları son derece önemliydi.

Peki olayların birçok şehre sıçraması doğal bir süreç miydi yoksa arkasında başka güçler olabilir mi?

'Beyaz Kuvvetlere' bağlı olarak çalışan binlerce kişinin hala görevde olduğu söyleniyor. Gezi parkı olayının kısmen, organize bir iş olduğu kanısındayım çünkü dış basında konuyla ilgili yazılar bile neredeyse hazırdı. Türkiye'de hükümetin devrilmesini, Erdoğan'ın siyasi rolünün bitmesini isteyen sadece Türkiye'deki muhalefet değildir. Erdoğan'ın Türkiye'de ne kadar düşmanı varsa dünyada da o kadar düşmanı vardır. Türkiye'nin yatırımlarının durmasını talep eden, Kuzey Irak'ta petrolün dünya pazarıyla buluşmasında belirleyici rol oynamasını içine sindiremeyen ve bunu açıkça ifade eden bir dünya ile karşı karşıyayız.

Barışı Taksim'e kurban etme çabaları amacına ulaşamayacak diyorsunuz.

İmkansız, ama denemeye devam edecekler. İşleri zor tabi. Kürtler barışı yüzde 90 oranında destekliyorlar. Olaylar cereyan ettiğinde Kuzey Irak'a 60 sorti yapıldığı haberleri çıktı. PKK'nin taciz ateşi açtığı görüldü. Bu konsepti hazırlayanların bu tür haberlere de ihtiyaçları vardı. Ama ne oldu? BDP'liler dağlarda askerlere gittiler. Bir Kürt kadını bir askere sarılmış yanağından öpüyordu. Barışı boşa çıkarmak isteyenler, o fotoğrafı aklından hiç çıkarmamalıdır.

Muhalefetin başarısızlığı travmaya dönüşebiliyor
Yani sizce hükümetin başarılarıyla yenilgi psikolojisi yaşayanların tepkileri arasında doğru bir orantı mı var?

Tam olarak durum bu. Çok zor bir geçiş dönemi yaşıyor Türkiye. Siyasi başarısızlıklar kolayca travmaya dönüşebiliyor. Telafisi nasıl mümkün olabilir, bilmiyorum doğrusu. Belki de demokrasiden şaşmamak gerekiyor ve belki de bu ülkeye sosyal demokrat bir parti gerekiyor.

Diyorsunuz ki Demirel, Ecevit, Erbakan bir kısım halk tarafından sevilmemiş olsa da derin bir nefret ve öfkeyle açıklanabilecek bir siyasi mücadelenin hedefi haline gelmediler. Peki, Başbakan'a karşı neden böyle bir öfke var?

İsmini saydığınız liderlerin Türkiye'yi, statükocu bir yapıdan alıp yeni bir Türkiye yaratma amaçları hiçbir zaman olmadı. İktidar değil ama hükümet oldular bunlar. Askeri vesayete rağmen ordunun egemenlik kurduğu alanlarda bu liderlerin hiçbiri ciddi bir reform hareketi gerçekleştiremedi. Özal bunu Kürt meselesinde denemek isteyince hayatından oldu. Erdoğan bu nefreti hak etmek için ne yaptı? Vicdan sahibi herkesin kabul edebileceği gibi, Erdoğan Türkiye'de faili meçhulleri ve ihlalleri sona erdiren kişidir. Ve hiçbir şekilde nefreti hak etmiyor. Öyleyse hak edilmiş bir nefretle değil, bazı çevrelerin bir çeşit 'toplumsal mühendislik' veya psikolojik harp usulleriyle halk arasına yaymaya çalıştıkları bir nefret söz konusu.

Senaryoların arkasında kimler var?
Bu senaryoların arkasında kim var?

Ulusalcılar.. Ve herhangi bir nedenle Başbakanla ve hükümetle çoğu kişisel nedenlerle sorun yaşayan bir takım liberal-sol yazarlar. Bunlar daha ilk günden başlayarak, insanı dehşete düşüren yazılar yazdılar. Bu yazıları okuduğunuzda hükümet yıkıldı yıkılacak diye düşünmemeniz gerçekten zordu..Tahrir meydanı benzetmesi yaptılar. Televizyonlarda, bir devrimin eşiğinde olduğumuzu ilan edenler bile oldu. 10 yıldır gayri meşru ve demokrasi dışı hiç bir icraatı olmamış, seçimlerde halkın desteğini kazanmış bir partiye karşı devrim kelimesi nasıl kullanılabilir ki? Bu sınır tanımayan bir yenilgi psikolojisinden başka bir şey değildir!

Gençleri saran psikoloji bu mu?

Maalesef gençleri de etkiliyorlar. Gençler onurlarına düşkündürler ve yürekleri cesaret doludur. Şimdi onlara haysiyetleri için bu eylemlere katılmaları gerekir diye çağrılar yapılıyor. Oysa gençlerimizin bir kısmı bütün bu insanlık suçlarına son vermiş, akan kanı durdurmuş bir hükümete ve Dersim için Diyarbakır cezaevi için, idam edilen gençler için ağlayabilen bir Başbakana karşı direniş koymayı haysiyet ve onur sayıyor..

Milli çatının bileşenleri, 'Perinçekler, Demirel, Cindoruk ve diğerleri' CHP'ye girip politika yapabilirler 'ulusal heyecanı bu şekilde yaratabilirler, diyorsunuz…

'Milli Çatıda' bir araya gelmeyi sağlayan İşçi Partisi'dir ama kitle tabanı CHP'dir tabii ki. Demirel, Cindoruk gibi siyasi figürleri de unutmamak lazım. CHP de İşçi Partisi de birbirine benzeyen hatta aynı olan görüşlere sahip. Sokak kalkışmalarına bel bağlayacaklarına, partilerini birleştirip meşru zeminlerde politika yapsalar daha iyi olur. Bu ülkenin siyasi dokusu ve ruhu şiddete evet diyen bir doku ve ruh değildir.

Ulusalcılar her şeyi mübah görüyor
Yenilgi psikolojisini iktidar kaybına bağlıyorsunuz?

Aynen bu.. İktidarı kaybetmek, derin bir travma gibi yaşanıyor ulusalcılarda. İktidar kaybı deyim yerindeyse medeniyet kaybına da yol açıyor. Her şeyin mubah görüldüğü bir medeniyet kaybı.. Bu durumda olanlar, yeniden iktidar olmak için her şeyi göze alabilirler. CHP Cumhuriyet mitingleri olunca darbeden bayağı umutlandı.. Başaramadılar.. BDP-PKK hattı AK Parti'ye karşı ulusalcı kesimin yanında durmaktan vazgeçti. Hükûmet ile gereksiz yere kavga etmeyi değil, diyalog ve müzakere yapmayı tercih eden bir Kürt siyaseti var bugün.


11 yıl önce