|

Eylemsizlik devam ederken PKK silah bırakmalıdır

Diyarbakır Barosu eski Başkanı Sezgin Tanrıkulu bugün sona erecek eylemsizlik sürecinin uzayacağına inandığını söyledi. Tanrıkulu BDP'ye siyaset şans vermenin önemine değinerek, PKK'ya da çağrı yaptı: Örgüt kendi kararıyla silah bırakmalıdır.

Murat Aksoy
00:00 - 27/09/2010 Pazartesi
Güncelleme: 00:15 - 27/09/2010 Pazartesi
Yeni Şafak
Eylemsizlik devam ederken PKK silah bırakmalıdır
Eylemsizlik devam ederken PKK silah bırakmalıdır
Kürt sorununda yoğun bir haftayı geride bıraktık. PKK, 13 Ağustos'ta tek taraflı ilan ettiği eylemsizliği bugün sona erecek şekilde uzattı. Hakkari'de patlama nedeniyle ertelenen hükümet-BDP görüşmesi bu hafta yapıldı. İmralı'da Öcalan ile önemli görüşmelerin yapıldığı haberleri kamuoyuna yansıdı. MİT Başkanı ABD'ye gitti, bu hafta Erbil'e gidecek. İçişleri Bakanı Erbil'e gtti. Eski milletvekili ve şu anda DTK Eşbaşkanı olan Aysel Tuğluk 'avukat' kimliği ile bugün Öcalan ile görüşecek.

Görüldüğü gibi hem trafik yoğun hem de olumlu gelişme çok. Havada gerçekten “bu kez olacak” duygusu var. Gerçekten bu kez artık olsun, barış gelsin istiyoruz.

Bu hafta Söyleşi-Yorum'da bölgenin ve Diyarbakır'ın 'vicdan'larından birisi Diyarbakır Barosu eski Başkanı Sezgin Tanrıkulu var. Onunla gelinen yeri ve olabilecekleri konuştuk.



Önce büyük resim çekerek başlayalım. Kürt sorununun çözümünde neredeyiz?

Referandumdan sonra bence çok olumlu bir hava yakalanmıştır. Bunun devamı samimi diyalogla mümkündür. Örgütün 13 Ağustos'ta başlattığı ve 20 Eylül sona ereceğini açıkladığı eylemsizlik kararı sıkışmış bir zaman dilimine tekabül etmekteydi. Bu zaman dilimi içersinde talep edilenlerin yerine getirilmesinin mümkün olmadığı-olmayacağı zaten belliydi. Bu taleplerden biri konusunda kararlı bir fiili durum ortaya konursa bu eylemsizlik durumun devam edeceği noktasında görüşlerimizi önceden açıklamıştık. Bu da operasyonların yapılmamasıydı. Ancak bu dönem içerisinde maalesef bazı operasyonların yapıldığını da bilmekteyiz. Sorunun en önemli halkası bence burada düğümlenmektedir. Operasyonların olmadığı fiili bir ortam yakalanırsa, başlatılan bu diyalog süreci ile giderek kalıcı bir ateşkes ve silahsızlandırmaya giden yolda mesafe kat edebiliriz.

BDP'YE SİYASET ŞANSI VERELİM

Yani devlet teröre karşı operasyon yapmasın mı?

Çatışmanın fiilen yaşanmayacağı alanlara çekilmiş olan militanlara karşı ve hele hele eylemsizlik kararı ilan edilmiş olan bir dönemde ısrarla operasyon yapmanın ne anlamı var? İzlersiniz, gözlem altında tutarsınız ama operasyon yapmazsınız. Bu dünyanın sonu değil. Devlet otoritesinin sonuda değil. Zira bu mesele basit bir kriminal mesele değil ve çatışma ile operasyon ile de bu sorun bugüne kadar çözülememiş. Sorun fiilen karşılaşacakları ortam içersinde olmama durumu. Eğer buna elinde silah bırakanlar özen gösterirlerse bunun devamı ve kalıcı ateşkes için bir ortam olaşabilir.

Hükümetle BDP görüşmesinin sürece katkısı?

Yakalanan bu olumlu havada BDP ile diyalog kurulmaması tuhaf bir durumdu. Meşru, seçilmiş, Meclis'te grubu bulunan bir siyasal parti en doğru muhataptır. Son üç yılda bu diyalog doğru zeminde başlatılmış ve sürdürülmüş olsaydı şimdi farklı bir noktada olurduk. Ancak bu yapılmamış, aksine silah örgüt karşısında BDP'nin rolü zayıflatılmıştır. Oysa bunun tam aksi yapılmalıydı. BDP çekingen, eksik davranmış olsa bile onun bu rolünün güçlendirilmesi teşvik edilmeliydi. TBMM gerçekleşen bir görüşmenin (konuşulanlardan bağımsız olarak) nasıl olumlu bir iklim yarattığını da hep beraber görmüş bulunmaktayız.

BDP böyle bir siyasal role talip mi?

BDP'nin siyaseti devreye sokma yönünde talebi olduğunu biliyoruz. Gerçekleşen görüşme BDP'nin talebi ile oldu mesela. Bu yüzden bence hükümet sivil siyaseten BDP'nin elini güçlendirmeli.

Ne olur böyle girişimin sonu?

BDP siyasal olarak güçlenirse PKK'ya, Kandile'e karşı da söz söyleyebilir duruma gelir. En basitinden “şiddete başvurmayın, silah bırakın” diyebilir. Böyle bence bir çıkış, siyasetin önünün açılması için az bir şey değildir. Ama siz BDP'yi siyaseten ciddiye almasanız PKK, Kandil kendine durumdan vazife çıkarır. Bence BDP'ye sivil siyaset şans vermek gerek. Böyle bir gelişme olursa BDP güçlü biçimde PKK'ya, Kandil'e silahları bırakın çağrısı yapabilir. Ama bunun şartı BDP'ye siyaseten şans vermektir.

GÖRÜŞME UMUTLARI ARTTIRDI

Görüşme bölgede nasıl etki yarattı?

Bu sorunun çözümünde siyasetin meşru araçlarının, en meşru yerde yani TBMM'de devreye girmesinde ve bunun görünür olmasından büyük bir memnuniyet ve bunun yarattığı bir umut dalgası var geleceğe doğru. İnanın sokakta herkes bu kez olumlu bir şey olacak havasında. Mesele bunu canlı ve güçlü kılmada…

Öcalan'la görüşmelerin olumlu gittiği söyleniyor. Öcalan ne yapabilir bu aşamada?

Öcalan'ın kalıcı bir silahsızlanma konusunda bu sorunun çözümüne katkısının olabileceğine inanmaktayım. Böyle bir imkânın sonuna kadar değerlendirilmesi gerekir diye düşünüyorum. Aslında, görüşmelerinin yapıldığının ortaya çıkmasından sonra, kamuoyunun olumlu tepkiside bunun devamını teşvik etmektedir.

Yani toplum “devlet masaya oturdu” söylemine prim vermiyor mu?

Toplumun istediği en önemli şey ve bana göre bütün Türkiye'nin ortaklaştığı alan “ölümlerin olmaması”. Bunda herkes hemfikir. Ve artık bütün ölümler sorgulanıyor. Vatan sağolsun lafı artık öyle ezbere söylenmiyor, acı yaşayanların ağızlarından çıkmıyor. Bu açıdan bakıldığında, ne olursa olsun görüşülmez mantığına artık bu toplum evet eskisi gibi prim vermiyor.

Siz Öcalan'dan herhangi bir çağrı bekliyor musunuz? Mesela PKK'lılaraın tamamen sınır dışına çekilmesi gibi…

1999 yaşadığımız süreci yeniden yaşamak için biraz daha zamana ihtiyacımız var diye düşünüyor. Örgüt kendisi ile ilgili ve silahsız hale gelebilmenin makul koşullarını görmeden yeniden 1999'daki hemen sınır dışına çekilmez. Ama güven verici ortam gelişirse -bununda çok uzun olmayan bir zaman diliminde olacağını düşünüyorum- ve yine konumu itibari ile bu çağrıyı Öcalan yapacaktır.

EYLEMSİZLİK UZAYACAK

Eylemsizlik uzayacak mı?

Ben uzayacağını düşünüyorum. Zira en azından bir diyalog süreci başladı. Bunun devamı, operasyonların fiilen yapılmamasına da bağlı. Tabii başlayacak KCK duruşmaları bakımından eylemsizlik ortamı olması önemli. Bu nedenle ben uzatılacağını düşünüyorum.

Peki Kürt sorunu için sadece PKK, Öcalan mı konuşacak? Başka aktör olmayacak mı?

Öcalan ve aynı anlama gelmek üzere PKK'nın ne istediği önemlidir ancak tek başına yeterli değildir. Kürtler arasında sahip oldukları geniş desteğe rağmen Kürt sorunu olarak adlandırılan Kürtlerin hak ve özgürlük talepleri sadece onlardan ibaret olmadığı gibi, sadece onlarla da başlamamıştır. Bu çerçeveye ortak tabanları ve ilişkileri nedeni ile BDP'de dahil edilebilir.

Örgüt şu anda an yapmalı?

Daha önceleri de defalarca belirttiğim gibi, bana göre örgüt bizzat kendi hukuku ve kararı ile silah kullanmaya son verebilir ve vermelidir de. Böyle bir karar esas olarak onların elini de güçlendirir. Bütün dünyadaki deneyimler “ateşkes” gibi karşılıklı bir kararın ancak mücadele edilen teritoryal alan üzerinde fiili egemenlik yani “kurtarılmış bölgeler” vs gibi kavramlarla adlandırılan dönemlerde gündeme gelebilmektedir. Bu nedenle de Kürtlerin hak ve özgürlük taleplerinin bu ölçüde geniş biçimde gündeme yerleştiği şartlarda ve Kürtlerin siyasal mücadele deneyim ve birikimleri ile birlikte ele alındığında ve buna ek olarak da fiili askeri mevzilenme durumu dikkate alındığında en doğrusu, hem genel olarak Kürtler açısından hem de özel olarak PKK açısından, silah kullanmaya son vermek istediğini ve böyle bir durumda sivil siyasi yaşama nasıl katılabileceklerinin şartlarının hazırlanabileceğini kararlaştırarak gündeme taşımaları olmalıdır.

PKK SİLAH BIRAKMALI

Bu bir çağrı mı?

Evet bu benim düşüncem ve aynı zamanda çağrım. Örgüt biraz önce konuştuklarımızdan bağımsız olarak kendi hukukuna göre böyle bir karar alabilir ve bence almalıdır da.

Peki hükümet ve devlet ne yapmalı?

Ancak tüm bunlardan bağımsız olarak hükümetin ve devletin yapması gereken Kürtler'in hak ve özgürlükleri hakkındaki taleplere ilişkin tedbirleri böyle bir silahsızlanma veya silahsızlandırmaya endekslemeden gündeme getirmesi ve adım atmasıdır. Dolaysıyla silahsızlanmanın iki temel yolu vardır. Biri örgütün kendisinin karar vermesi diğeri ise, “müzakere, diyalog” adı verilse bile sonuçta verili koşullarda uluslararası ve bölgesel aktörlerinde katkısı ve çabaları ile örgütün böyle bir silahsızlanma durumu ile karşı karşıyayız. Elbette iki biçimin de kendisine göre zorlukları ve sorunları vardır ve her iki durumda da provokasyonlara ve böyle bir süreci baltalamaya yönelik girişimlere (Hakkari olayı son örnek olmak üzere) hazır olunmalıdır. Tüm bu nedenlerden dolayı bana göre örgüt kendi kararı ile ve kendi hukukuna göre silahsızlanma iradesi ortaya koyar ve silahsızlanmanın şartlarının hazırlanması talebini ileri sürerse bu durumdan hem kendisi, hem Kürtler ve hem de genel olarak Türkiye bir bütün olarak kazançlı çıkar.


Eylemsizlik sürecinin yumuşak karnı provokasyonlar sanırım. Hakkari'yi böyle mi görüyorsunuz? Bombalamayı duyduğunuzda ilk ne düşündünüz?

Lanet olsun. Ben açık biçimde kullanılan yönteme, silahlı yönteme, bu yöntemde artık insanlığa karşı suç olarak kabul edilen ve savaşta en ağır tuzak olan mayın yöntemine, “lanet olsun” dedim. Her kim olursa olsun, ölenlerin kimliğinin dışında gelişen sonuca “lanet olsun” dedim. Kürtler adına, Kürtlerin özgürlüğü adına, talep edilen siyasal sonuçlar adına bu yöntemler “kullanılamaz” dedim ve buna karşı çıktım.

Provokasyon olur mu bu aşamada?

Provokasyonlara en açık olan dönemdeyiz. Bu sorunun güçlü bir çözüm aşamasına girdiğini gören çatışmadan yana güç odaklarını bunu yapacaklar ve belki de çok ağır ve sarsıcı bir biçimde yapacaklar. İRA adına en kanlı eylemin barış anlaşmasından üç sonra yapıldığını unutmayalım. Ama o eylem görüşmelerin devamını engellemedi aksine daha gerekli olduğuna dair fikri güçlendirdi… Bu tür provokasyonlara hazır olalım ama inancımızı kaybetmeden bu yolda yürümeye de devam edelim.

KENDİ HUKUKUNA UYSUN

Kürtler içinde bu tür olaylara lanet duygusu ne kadar, az mı çok mu?

Kürtler kesinlikle bu yönteme, bu yöntemin ortaya çıkardığı sonuçlara “lanet olsun” diyor. Artık Kürtler geçmişte olduğu gibi “Bu bir savaştır, böyle yanlışlar olur, susalım” noktasında değil. Sorun Kürtlerde değil onlar adına siyaset yapanlarda. Aydınlarda, söz söyleme imkân ve araçlarına sahip olanlarda. Susanlarda.

Siz konuştunuz ama neredeyse hain ilen edildiniz. Korkutuyor mu sizi bu tür çıkışlar?

Ben bu “hain” ilan edilme meselesini çok ciddiye almıyorum. Hayatımın merkezinde tutmuyorum. Çünkü Kürtlerde artık bu neredeyse alışkanlık oldu, seninle aynı fikirde değil mi; “hain” de, gitsin. Ben işimi yapmaya devam ediyorum. Bence burada daha ciddi mesele şu; PKK kendi hukukuna bile uymuyorsa, mücadele ettiği devletten ne hukuku bekleyebilir?


Demokratik özerklik ayrılmaya giden ilk adım mı yoksa birlikte yaşama için bir formül mü?

“Demokratik özerklik” olarak ön plana çıkan şu andaki talep esasında Türkiye'de idari yapıdaki reform tartışmalarında yıllar önce gündeme gelmiş olan ve aynı zamanda AB üyeliğinin de gereklerinden olan bir konudur. Bölünme paranoyası ve önka-bulünden bağımsız olarak tartışabilirsek; bu çatışmasızlık ve barış ortamına katkı sağlayabilir. Ki HAK-AR ve KADEP benzer şeyleri ifade ediyor. Buradan önemli olan nokta siyasal yapıların şiddet kullanmadan ve şiddeti etmeden kendi siyasetini yapabilmesi ve bu çerçevede örgütlenebilmesidir. Kalıcı ve kabul edilebilir barış ortamı da ancak böyle yaratılabilir.


Demokratik Toplum Kongresi (DTK) bu sereçe nasıl bir rol oynayacak?

DTK model olarak, BDP'den farklı olarak bütün siyasal eğilimleri, toplumun farklı kesim ve katmanlarını içinde barındırmaya hedefleyen üst siyasal kurum olarak tasarlanmış bir model. Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk Kürtler arasında ve Türkiye'de toplumunun vicdanına ve aklına hitap edebilen iki siyasetçi. Hedefleride DTK'yı daha çoğulcu bir yapıya dönüştürmek ve daha sivil hale getirmek. Bunu başarabilirse özellikle barış ve Kürtlerin taleplerinin ortaklaşması, muhataplık konularında önemli bir kurum haline gelebilir. Tabii ki bunu zaman gösterecek.


Barışçı, demokratik, kalıcı ve kabul edilebilir çözüm zemin nedir?

Eğer dünyada bu tür sorunların nasıl çözüm yoluna girdiğine de bakacak olursak, yapılması gereken en temel iş bu sorunun taraflarından birinin yani Kürtlerin yasal güvencesi olan zeminlerde kendi sorunlarını gündeme getirebilecek, kendi etnik kimlikleri ile siyasal ve toplumsal alanda örgütlenebilecek hak ve özgürlüklere sahip olmalarıdır. Her zaman kısmen örnek olarak gösterilen Katalanya, Bask, Kuzey İrlanda örneklerinde, adı geçen etnik-milli topluluklar kendi kimlikleri ile parti kurmuyorlar mı? Buralarda kendi partileri yasal güvence ile çalışmıyorlar mı? Türkiye'de de ancak böyle koşullar yaratıldığı zaman, şiddet kullanmayan, şiddeti teşvik etmeyen ve şiddeti desteklemeyen Kürt partileri kendi tabelalarını astıkları zaman, Kürt tarafı barış ve demokrasi içinde taleplerini ortaya koyar ve talepleri etrafında bir ortaklaşma yaratabilir ve dolaysıyla da daha katılımcı ve inandırıcı bir taraf olarak sorunun barış ve demokratik zeminler içinde kalıcı ve kabuledilebilir bir çözüm yoluna girebilmesinin de yolları açılmış olur. Böyle bir durum aynı zamanda benin öteden beri ifade etmiş olduğum örgütün şiddet kullanmasına Kürtler arasında toplumsal meşruiyet veren zeminin de zayıflamasına ve giderek ortadan kalkmasına, yani kalıcı ve sürdürülebilir bir barış ve çatışmasızlık ortamının yaratılmasına yol açar.


Referandum ve eylemsizlik sürecinde sizin de aralarında bulunduğunuz kişi ve kuruluşlar öne çıktı. Amacınız üçüncü bir ses olmak mı?

Kuşkusuz bu çerçevede özellikle de bölgemizdeki STK'ların barış ve çatışmasızlık ile çözüm arayışı hakkındaki inisiyatifleri ve çabaları görmezlikten gelinemez. Bu inisiyatifler özellikle de örgüt yönetimi ve tabanı içinde yeniden düşünme gerekçelerini güçlendirmiştir. Gelişmiş dünya ve ileri demokrasilerde STK'lar katılımcı ve demokratik siyasetin ve toplumsal yaşamın vazgeçilmez unsurlarıdır. Demokratik siyaset alanında STK'lar toplum iradesinin siyaset yaşamına direk olarak akmasının ve irade beyanının en önemli kanallarıdır. Dolaysıyla gerek referandum sürecindeki yoğun çabalar gerekse öteden beri bölge

STK'larının barışçı ve demokratik bir çözüm zemini için Kürtlerin hak ve özgürlükleri yanında genel olarak demokratikleşme ve özgürlükler alanının genişletilmesi için ortaya koydukları irade önemlidir ve hesaba katılmalıdır. Bana göre son zamanlarda STK'ların çabalarına atfedilen önem abartı değil aksine bir gerçeği yansıtıyor. Bunların devamı ve daha kalıcı ve istikrarlı platformlara evrilmesinin genel olarak demokrasi, barış ve özgürlüğe, Kürlerin hak ve özgürlüklerinin hukuk ve adalet ekseninde çözümüne katkısı süreklileşecek ve daha da etkili olacaktır.

Yani çabalarınız devam edecek…

Ben şahsen 90'lı yılların başında yaptığım kurucu il başkanlığı dışında siyaset yapmadım ve tüm çabalarımı mesleki ve diğer sivil toplum platformlarında kararlıca sürdürdüm. Tüm sorunlara rağmen bu çabalarımı devam ettirmekten olanaklarım ölçüsünde geri durmayacağım. Ayrıca bölgede zaten geçmişten bugüne AK Parti ve BDP dışında da siyasal eğilimler, kurumlar ve aktörler vardır. Bunların güçleri ve etkileri tartışılabilir ancak tecrübe ile sabittir ki birçok siyasal aktör Türkiye'de silinip gittiği gibi hiç umulmayan dönemlerde şekillenen siyasal aktörler toplum yaşamında önemli sonuçlara imza atabilmişlerdir. Daha fazla siyasal aktör ancak barış ve çatışmasızlık ortamının kalıcılaşması ve bu sorunların bölünme paranoyası ve ön yargılarından arınmış biçimde özgürce konuşulabildiği ortamda şekilleneceğinden kimsenin kuşkusu olmasın.





14 yıl önce