|

Eylemsizlik pazarlık aracı olmamalı

Kürt aydınlarından Turan Sarıtemur, yeni dönemde hem Kürt sorununun çözümü hem de yeni anayasa yapmanın temel şartının eylemsizlik sürecinin devamı olduğunu söyledi. Sarıtemur, “Eylemsizlik pazarlık aracı olmaktan çıkarılmalı ve PKK şartsız ateşkes ilan etmelidir” dedi.

Murat Aksoy
00:00 - 18/04/2011 Pazartesi
Güncelleme: 00:02 - 18/04/2011 Pazartesi
Yeni Şafak
Eylemsizlik pazarlık aracı olmamalı
Eylemsizlik pazarlık aracı olmamalı
Bu haftadan itibaren artık seçimleri; adaylar, seçim beyannameleri üzerinden konuşacağız. Partiler adaylarından sonra seçim beyannamelerini de açıklamaya başladılar.

Partilerin aday listeleri açıklanınca birçok insan listelere, Kürt sorunu ve yeni anayasa konusunda nasıl bir profil ortaya çıkacağına gözüyle baktı. Bizde özellikle Kürt sorunu konusunda bölgenin iki partisi AK Parti adaylarına ve BDP'nin bağımsız adaylarına baktık. Ve demokratik açılım sürecinin nasıl ilerleyeceğini anlamaya çalıştık.

Kürt sorununun geleceğini ve seçim sonraki süreçteki olası gelişmeleri Rewşenbiren Kurd (Kürt Aydınlar) girişimi, Ekopolitik Düşünce Kuruluşu gibi STK'larda aktif çalışan Turan Sarıtemur ile konuştuk. Sarıtemur, Türkiye'nin Kürt sorununu çözme konusunda tarihsel bir şans yakaladığını söyleyerek, hem sorunun çözüm sürecinin ilerlemesi hem de yeni anayasa yapma şansının temel şartının silahların sonsuza kadar susması olduğunu söyledi. Sarıtemur, "Elinizdeki silahı tehdit olarak kullanırsanız yakalanan fırsat kaçar" dedi.





En sıcak gündemden başlayalım. AK Parti ve BDP listelerine baktığınızda ne görüyorsunuz?

AK Parti listelerine bakınca büyük ölçüde yenilenme görüyorum. Doğu ve Güneydoğu bölgesi adaylarına baktığımda da bir taraftan daha güçlü adaylar olabilir diye düşünüyorum bir taraftan da parti tercihinin stratejik bir yenilenme hamlesi olduğunu düşünüyorum. BDP'nin bağımsız adaylarının bölgede daha güçlü olduğunu görüyorum. Listelere ilk baktığımda aklıma acaba iki parti arasında karşılıklı anlaşma mı var sorusunu sordum kendime. Çünkü bölgede sanki iki parti arasında işbirliği izlenimi veren bir tablo var sanki. Diğer taraftan AK Parti listelerine Türkiye genelinde baktığımda ise 2007'de başlattığı açılımı sürdürmesini beklerdim. Onu göremedim. AK Parti, çoğulcu açısını daralttı.

BDP bağımsız adaylarını nasıl buldunuz?

Olumlu bulduğumu ifade edeyim. Bu listeler BDP geleneğinde önemli bir değişimi işaret etmektedir. Aslında bu değişimin temel nedeni devletteki değişim gibi geliyor bana. Bakın Türkiye, Kürtleri inkârdan demokratik açılma geldi. Bu büyük bir değişimdir. Aynı şekilde PKK ve BDP'de büyük bir değişim içinde. BDP listeleri devletin ve hükümetin değişimine ayak uyduran bir değişim yaşanıyor. BDP listesinde AK Parti'nin 2007'de yaptığına benzer bir açılım var. Mesela Şerafettin Elçi ve Altan Tan. Bu BDP'nin hem İslam'la hem de bu çizgiye eleştirel bakan siyasetle barışma girişimidir. İkincisi, Ertuğrul Kürkçü ve Sırrı Süreyya Önder'in adaylıkları BDP'nin Türk solu, sosyalizm ile barışmasıdır. Bu açıdan bir anlamda Türkiyelileşme çabasıdır. Listeler BDP'nin değiştiğini ve eleştirilerin işe yaradığını göstermektedir. Ama BDP bu süreçte önemli bir adım daha atmalıydı.

BDP SEÇİME PARTİ OLARAK GİRMELİYDİ

Nedir o?

BDP'nin bu seçimlere bağımsız adaylar yerine ittifaklar yaparak parti olarak girmesi idi. Öcalan da bunu ifade etti. Şu anda Kürtlerde değişimi gören en iyi kişi Öcalan'dır. Öcalan da ittifaklarla bu yüzde 10 barajının aşılabileceğine inanıyor. BDP, ittifak yaparak her bölgede seçime girse idi hedeflediği 30-35'in iki katı milletvekili çıkarabilirdi. Kürt sorununun çözümünü daha da kolaylaştırabilirdi. Mesela Gaziantep'de Celal Doğan aday gösterilirdi, Mersin'de Fikri Sağlar aday gösterilebilirdi. BDP parti olarak her ilde kişi bazında ittifaklarla barajı aşardı. Bunu bir yere kaydetmiş olalım. Son olarak da CHP'nin Ergenekon sanıklarını aday göstermesini olumlu buluyorum. Çünkü Ergenekon sivilleşiyor legalleşiyor bu olumlu. Unutmayalım, gizlilik, kirlilik getirir. Sivillik iyilik getirir. İllegalite doğrularla örtülmüş bir kirliliktir.

Ergenekon sanıklarının dokunulmazlık kazanmasının neresi iyi? Bu CHP'nin sağcılaşması değil mi?

Eğer bu ülkenin hakim iradesi bu insanlara dokunmak isterse dokunur. Milletvekilliği buna engel olmaz. Örnekleri çoktur. CHP'nin iktidar adayı olmak için direksiyonu hafif sağa kırması bana anlaşılabilir geliyor. Türkiye'de seçmenlerin yüzde yetmişi sağ seçmendir. Romantik takılmanın alemi yok.

ÇATIŞMALI ORTAMDA PKK'YI ELEŞTİRMEK ZOR

Siz Kürt sorununu yakından bilen, tartışan insanlardan birisiniz. Rewşenbiren Kurd adında bir grubun içindesiniz. Ekopolitik düşünce kuruluşunda çalışmalar yapıyorsunuz. Kürtler içinde PKK'ya ve şiddete mesafe alan aydın çıkmadığı yönünde eleştiriler var. Buna katılıyor musunuz?

Böyle bir eksiklik görülüyorsa bu, çatışmazsız ve demokratik bir ortamda giderilir. Çatışmanın olduğu, demokrasinin eksik olduğu ortamda insanlar özgür fikirlerini tam olarak ifade edemiyorlar. Alternatif seslerin çıkmaması çekinmelerinden olabilir, başka nedenleri olabilir. Çünkü söylenen her söz sizi bir tarafın yanına itebiliyor. Eğer çatışmasız bir ortam olursa orada insanlar daha özgürce fikirlerini söyleyebilirler.

Alternatif seslerin güçlü çıkmamasının nedeni PKK tehdidi olamaz mı?

Yapılanlar tehdit ile eleştiri arasında bir yerde. Ama şu bir gerçek ki, aydınlara, yazarlara bu tür imalar hiç haklı ve doğru değil. Çünkü siyasetçileri balık olarak düşünürsek, toplumun aydınları da siyasetçilerin içinde yüzdükleri su olarak kabul etmeliyiz. Susuz balık yaşayamaz. Siyasetçiler kendi çıkarları için aydınlara büyük hoşgörü göstermelidirler. Aydın dünün değil, bugünün değil, yarınının sesidir. Aydın ve sanatçı doğası gereği aykırı bir sestir. Bu açıdan Kürt siyasiler, Türkleri taklit ediyor büyük ölçüde. Bakın Nobel ödülü alan Orhan Pamuk kendi ülkesinde yaşayamayacak durumda. Nazım Hikmet, Behice Boran'ın başına gelenleri saymayalım bile. Kürt siyaseti de Türk devletinin yansıması haline geldi ama bu yavaş yavaş kırılıyor. Kırılmak zorunda. Kırılmazsa kendisi kırılır. BDP ve PKK geleneğinin en büyük eksikliği özgüven eksikliği var. Bu tehditlerin kaynağı bu.

Bu özgüven nasıl aşılacak?

'Kürt meselesinde ne bekleniyor?' sorusuna verilecek cevapta saklıdır. Küreselleşme hayatın her alanını etkiledi. Siyasal hedeflerimizden çocuğumuzla ilşkiye kadar. Gruplar ve insanlar sanki ikiye ayrıldı. Soğuk savaş döneminde kalanlar birde yeni küresel dünyayı fark edenler. Burası Ortadoğu. Değişim zor oluyor. Burada PKK ve BDP'nin yapması gereken değişen dünyayı yeni parametrelerle daha geniç bir okumaya tabi tutması. Böyle bir okuma bu özgüveni sağlayabilir.

SİVİL İTAATSİZLİĞİN ZAMANLAMASI SORUNLU

Bir süredir bölgedi sivil itaatsizlik eylemi yapılıyor. Ne düşünüyorsunuz?

Bence şu anda yapılan eylem zamanlama açısından sorunludur. Çünkü herkes biliyor ki, seçim sürecindeyiz ve bu tür eylemler sonuç vermez. Hemen durdurulmalı. Seçimden sonra Leyla Zana, Hatip Dicle, Şerafettin Elçi, Altan Tan önderliğinde başlayacak bir sivil itaatsizlik daha sonuç alıcı olacaktır. Bu dört isim Kürt coğrafyasının ruhunu yansıtmaktadır. bunların Kürt meselesinde kolaylaştırıcı rol oynayacaklarını düşünüyorum.

Hedefi ne olacak bu başlatılacak eylemin?

Elbette Kürt sorunun demokratik çözüm sürecinin hızlandırılması. Seçimlerden sonra böyle bir eylem daha sonuç alıcı olacaktır. Bu açıdan bizzat Başbakan Erdoğan'ı şans olarak görebiliriz.

Neden?

Çünkü Başbakan Erdoğan'da Kürtlere reva görülen büyük bir baskı ve yok sayma düzeninden geçerek bugünlere geldi. Sahip olduğu İslami kimliği, Kürtleri yok sayan devlet yok saydı. Hâlâ başörtülüler kamusal alanda sorunlar yaşıyor. Başbakan bütün bunları hem en iyi bilen hem de bizzat yaşayan bir insan. Ki hükümetin son yıllarda başlatmış olduğu açılımlarda bu bakışı görebiliyoruz. Ancak Başbakan nedense Kürt açılımı konusunda yeterince cesur davranamadı. Parti içindeki çıkışlar, CHP ve MHP'nin muhalefeti, seçim süreci bu süreci hükümetin cesaretle yürütmesini engelledi. Tabi bu süreçte BDP'de daha cesur davranabilir ve sürecin ortağı olabilirdi. O da olmadı. Tabi birde bölgede AK parti ile BDP birbirini rakip gördü. Bütün bunlar açılımı yavaşlattı. Ama ben seçimlerden sonra umutluyum açılımın ivme kanacağından.


Kürt sorununda çözümün neresindeyiz?

İsterseniz şöyle bir parantez açalım. Kürt sorunu evet, Türkiye'nin bir iç sorunudur ama aynı zamanda bölgesel bir sorundur. Dünyada yaşanan değişimler, Türkiye ve Ortadoğu'yu başta enerji olmak üzere çeşitli açılardan önemli hale getirdi. Yaşanan değişim süreci bugüne kadar dünyanın kısmen ilgisiz kaldığı ya da kimi ülkelerin Türkiye aleyhine kullandığı Kürt sorununa artık daha ilgili ve çözülmesini istiyor. Pragmatik bulabilirsiniz ama Kürt sorunun çözümü dünyanın ve bölgenin istikrarı için neredeyse bir zorunluluk. Ama bu zorunluluk aynı zamanda Türkiye için de bir şans. Çünkü Türkiye'de Kürt sorununu çözmek istiyor. İşte bu aşamada yapılması gerek iki çözüm iradesini üst üste oturtmak. Aslında Kürtlerin istedikleri basit. Onlar, Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra inkâr edilen kimliklerini yaşamak, birinci sınıf vatandaş olmak, eşit yurttaş olarak yaşamak istiyorlar. Dillerini konuşmak, öğrenmek istiyorlar. Türkiye'den ayrılmak istemiyorlar. Bu kadar basit.

Hükümet bu konuda çaba harcıyor ama…

İşte her şey o 'ama' da gizli. Hükümet süreci ağır çekimle götürmek istiyor. Ama nasıl ki geciken adalet adalet değildir. Geciken çözüm de çözüm değildir. Yukarıda ifade etmeye çalıştım.İlk olarak, iki toplum arasında var olan karşılıklı güvensizliği ortadan kaldırmamız gerekiyor. Bu güvensizliği karşılıklı olarak aşmak gerek. İkincisi de galiba şöyle bir okuma yapmak gerek; Kürt sorununu yaratan Türk sorunu olduğunu fark etmek gerekiyor. Türk sorununu anlamadan Kürt sorununu çözmek, bu güvensizliği aşmak mümkün değil. Ki, AK Parti bunu en iyi yapabilecek parti. Çünkü, benzer yok sayılmayı, ülkenin zencisi olmayı yaşamış bir lider ve bir parti. Yani AK Parti ve başbakanın yapması gereken biraz daha cesur olması, o kadar.

Bakın karşılıklı kuşku ve güvensizlik o kadar artmış ki, Kürtler artık Cami'deki imamlardan bile kuşkulanır olmuşlar. Oysa bunlar gerçekten yanlış. Artık ezber bozma zamanı. Karşılıklı güvensizliğimizi aşacak bir adım atmalıyız. Artık samimiyet zamanı.

Çözüm samimiyette mi?

Kesinlikle.


PKK içinde sorunun çözülmesini istemeyen unsurlar var mı?

Devlette olduğu gibi PKK'de de var her zaman olmuştur. Olmaya da devam edecekler gibi görünüyor. Bu meseleyi iş olarak görenler bile var. Tabi böyle lunca işini kaybetmek istemeyenlerin olması normal. Bu bağlamda kafamdaki 4 soruyu sizlerle paylaşmak istiyorum.

1.'Çatışmacı bir Kürt hareketi mi, sivil bir Kürt hareketi mi' isteniyor?

2.BDP ye Türkiye'nin sol partisi misyonu verilmek mi isteniyor?

3.WikiLeaks belgelerin de Kürt siyasetinin belgeleri sergilenecek mi?

4. Kürt coğrafyasında ki Ergenekon'a dokunulacak mı?

Son olarak Rewşenbi Kurd girişimini biraz anlatsanız. Kimler var, neler yapıyorsunuz?

Üç yıl önce Kürt sorunu konusunda farklı duyarlılıkları olan arkadaşların bir araya gelmesiyle oluştu. Çok sesliliği hayata geçirmek. Tek doğrunun olmadığı. Haklılığın güçlü olmaktan geçmediği bir düşünsel yapıya hayat vermek. Ben de katılımcılardan biriyim. Ayda bir yaptığımız toplantılarda Türkiye'nin önemli konularını masaya yatırıp, tartışıyoruz. Çoğulcu bir yapıya sahibiz. Çok sesli heterojen bir yapı. BDP'li PM üyeleri de, KADEP üyeleri de, HAKPAR'da il başkanları ve MYK üyeleri de var, bağımsız olanlar da, Doz yayınlarından temsilciler de var. CHP'li Kürtler de var, akademisyen, yazar, çizer de, Türk aydınları da var. Bu çoğulculuğu 3 yıldır sürdürüyoruz çok da olumlu gidiyor. Ayda bir yaptığımız toplantılar basına kapalı ve katılımcıların katkısı ile gerçekleşen toplantılar. Bugüne kadar Selahattin Demirtaş'tan Hasan Cemal'e, İsmet Berkan'dan Cengiz Çandar'a farklı isimler konuğumuz oldu.


Peki Kürt sorunun çözümsüzlüğünde temel etken nedir?

Yıllardır bu sürecin içinde olan biri olarak bu konudaki görüşüm şudur; bence bu sorunun çözümsüzlüğünde temel neden karşılıklı güvensizliktir. Türklerin Kürtlere ve PKK'ya güvensizliği, Kürlerin Türklere ve devlete güvensizliği. Bu yılların biriktirdiği karşılıklı algı. Bu algıyı kırmak için son yıllarda olumlu mesafe alındı ama yeterli değil. Bu güvensizliği aşabilirsek her şey daha kolay olur.

Bu süreçte BDP'nin, Kürt siyasetinin hatası olmadı mı?

Olmaz mı? Bir kere hükümetin iyi niyetli başlatmış olduğu ve doğal olarak da eksikleri olan açılma yeterince sahip çıkmadı. Tabi bunda hükümetin Kürt siyasetini bir anlamda yok saymansın da rolü var ama Kürt siyaseti AK parti'ye ve hükümete bütün bunlara rağmen daha toleranslı olabilir idi. Çünkü hükümet iyi niyetli olarak 80 yıllık devlet geleneğinin dışında bir adım atarak, inkar politikasına son veriyordu. Bunu Kürt siyaseti görmeli ve AK Parti'ye destek olabilirdi. Çünkü bu devlet geleneği iki kesimin de mağdur olmasına yol açmıştır. Sonra…

Evet…

Geçtiğimiz yılın sonunda demokratik özerklik dediler. Kırmızı çizgiler çizdiler. O metinde yer alan, 'komün yaşam' ifadesi. Bugünün dünyasında neye karşılık geliyor. Hiç. bence bu miladı geçmiş bu deyimleri Kürt halkına dayatmak haksızlıktır. Yine 'halk konseyleri' deniyor. Bu kavram da soğuk savaş döneminden kalmadır. Aynı kavramları bugün dünyada Kaddafi kullanıyor. Eğer demokratik özerklik savunacaksa bunun modeli eski dünya değil, Batı olmalı, ABD model, İngiltere model olmalı.

Bundan sonra nasıl ilerlemeliyiz?

Koşulsuz ve şartsız çatışmasızlık sürecinin sağlanması ile. Çünkü çatışma ortamının olduğu yerde eleştiri mekanizması işlemez. Bu açıdan eylemsizlik sürecin 15 Haziran'a kadar uzatılmış olması olumlu ama yeterli değildir. Öyle bir ortam hazırlanmalı ki çatışmasızlık ve eylemsizlik süresiz olmalı. Çatışma pazarlık aracı olmaktan çıkarılmalı. Yok şu olmazsa bozarım, şu olursa eylemsizliği uzatırım gibi pazarlık dönemini bitirmek gerekiyor. Ancak bu sadece Kürt tarafının işi değil. Karşılıklı adımlar atarak ortada buluşmak gerek. Bundan sonra siyasetin işi. Bugüne kadar Kürtler çok acı çektiler. Koçgiri'de, Dersim'de, Diyarbakır Cezaevi'nde. Artık kimse acı çekmesin ve birbirine güvenerek adım atsın. Bunun için en önemli aracımızda yeni anayasadır.

Yeni anayasayı yapmak içinde çatışmasızlık bir ortamı gerekmez mi?

Tabi. Çünkü çatışmanın olduğu ortamda anayasayı sağlıklı tartışma imkânımız olmaz. Çatışmalı bir ortamda çatışmalı bir anayasa çıkar. Bu çok önemli. Anayasa tartışma süreci kaçınılmaz olarak çatışmaz bir ortamı zorunlu kılar. Eğer seçimlerden sonra Kürt sorununun çözülmesi konusunda sembolik açıdan açılım sağlanması doğacak çatışma ortamı yani anayasa yapım sürecini olumsuz etkileyecektir.




13 yıl önce