|

Gerilime yatırım yapan kaybedecek

Türkiye'de sorunların çözümü için irade gösterenlerin sabote edilmeye çalışıldığını söyleyen Haşim Haşimi, sert mesajlar verdi: Açılım, demokratikleşme sürecinin kod adıdır, içeriği değil. Kürt meselesinde çözümün içeriğini tartışma süreci belirleyecektir. Gerginleştirme politikası devreye girerse, halk bunu huzurun bozulması olarak görür ve açıkça karşı çıkar.

Murat Aksoy
00:00 - 21/02/2011 Pazartesi
Güncelleme: 00:34 - 21/02/2011 Pazartesi
Yeni Şafak
Gerilime yatırım yapan kaybedecek
Gerilime yatırım yapan kaybedecek
12 Haziran'da yapılacak seçimleri iki temel tartışma belirleyecek: Yeni anayasa ve Kürt sorunu. Yeni anayasa, partilerin seçim sonrası Türkiye tasavvurlarına ilişkin bir tartışma iken; Kürt sorunu 12 Haziran'a kadar olan süreçte partilerin performanslarını doğrudan etkileyecek bir tartışma. BDP'nin, AK Parti'nin ve MHP'nin seçim performanslarını doğrudan etkileyecek.

Son günlerde PKK'nın seçimlere kadar uzattığı eylemsizliğin AK Parti'ye yaradığı tezi ile Mart ayında bu süreci sona erdirmek için Öcalan'a baskı yapıldığı sık sık medyaya yansıyor. Peki Türkiye yeniden çatışmalı sürece girerse sahiden Öcalan'ı bu sürece zorlayanlar mı kazanmış olacak? Hiç sanmıyoruz. Eğer BDP ve MHP ya da her kimse eylemsizliğin sadece AK Parti'ye yaradığı için bitmesini arzu ediyorlarsa en büyük siyasi hatayı yapıyorlar demektir. Çünkü çatışmalı süreçte, gençlerin öldüğü bir Türkiye'de kimse kazanamaz. Ne MHP ne BDP ne de CHP. Türkiye kaybeder. Geçtiğimiz hafta 15 Şubat Öcalan'ın Türkiye'ye getirilişin yıldönümü idi. Yurdun çeşitli yerlerinde protesto eylemleri yapıldı. Bülent Arınç Almanya'da Kürt sanatçı Şiwan Perwer ile görüştüğü için PKK tarafından “hain” ilan edildi. Yazar Mehmet Metiner suikasttan son anda kurtuldu.

Henüz geç kalınmış değil, bütün siyasi partilerin Kürt sorununda çözümün parçası olmak için şansı var. Çözümsüzlüğün parçası olarak bir seçimde elde etmeyi düşündükleri göreli başarı kendilerini kandırmaktan başka bir işe yaramaz.

1 Mart yaklaşırken Kürt sorunu yeniden Türkiye gündemindeki yerini almaya başlıyor. Bu hafta Söyleşi-Yorum'da Kürt sorununu ve bölgeyi bilen biri Haşim Haşimi var. Haşimi KCK Davası'nda mahkeme heyetini eleştirirken, açık bir tespit daha yapıyor: “Gerilime yatırım yapanlar kaybedecek”.


Teşekkür:

Ablamın vefatı nedeniyle cenazeye katılarak, arayarak, mail ve sms atarak başsağlığı dileyen tüm dostlara ve okuyuculara çok teşekkür ediyorum.





Kritik Mart ayı geliyor. Öcalan ve PKK'nın yeniden değerlendirme yapacağı söyleniyor ve eylemsizliğin bitmesi ihtimalinden bahsediliyor. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Eylemsizliğin bitmesinin kimseye bir faydası yok. Ne sorunun çözümüne ve konuşulmasına faydası var, ne de mevcut dengeleri değiştirir. Bu dönemde, gerek silahsızlanma sürecinde gerekse sorunun çözümünde önemli olan tüm aktörlerin, gerçekçi olması ve süreci doğru okuması gerekir. Sorunların çözümüne faydası olmayacak adımlar atılmamalıdır.

Fakat özellikle seçimlere doğru ortam ge-rilecek deniliyor. Sizce bu sözkonusu mu ve eğer gerilirse sonuçları ne olur?

Doğrudur, bu yönde belirtiler var. Şu aşamada gerginleşme ihtimali yüksek gibi görünüyor. Özellikle AK Parti'nin hedef alındığı çok açık. Fakat siyaseti gerginleştirmenin sosyal bir maliyeti var. Ortalama vatandaşlar, Kürtler veya Türkler, kesinlikle böyle bir sürece girmek istemiyor. Çünkü artık eski Türkiye'de değiliz. Eskiden bu tür gergin ortamlar gerek seçmen üzerinde gerekse Türkiye'nin tamamı üzerinde etkili olurdu. Artık öyle değil. Gerginleştirme politikası devreye girerse, halk bunu huzurun bozulması olarak görür ve açıkça karşı çıkar.

YANGINA KÖRÜKLE GİDENLER VAR

Tam da bu çerçevede siz başta KCK yargılamaları olmak üzere yargıyı Kürt meselesinin çözümü sürecinde nerede görüyorsunuz? Mesela, ifade krizi diye adlandırılan kriz, mahkemelerde başladı ve o noktada başlayan kriz ciddi bir gerginliğe dönüştü.

Olabilecek en negatif yerde görüyorum. Adeta yangının üzerine körükle gider gibi bir tavır var. Sürekli olarak gereksiz, anlamsız tartışmalar çıkartılıyor. Türkiye'ye zaman kaybettiriliyor ve sorunun çözümü engelleni-yor. İfadeler konusunda, mahkemeler son zamanlara kadar makul ve demokratik davranıyordu. Ne oldu da bilinmeyen dil gibi hem Kürtlere hem de Kürtçe yayın yapan TRT'ye adeta hakaret eden bir ifade kullanıldı? Bu bile yeterli bir örnektir ve aleni bir hakarettir. Kınanması gereken bir tavırdır. Fakat biliyoruz, bu süreçte, sorunun çözülmesini istemeyenlerin attığı adımlar oldu, oluyor ve olacak. Ama bunları gerginleştirmek için değil, sıkıntıları aşmak için bir vesile olarak görmek gerekiyor.

Peki siz açılım konusunda ne düşünüyorsunuz. Seçimlere doğru giderken açılım süreci durdu mu?

Bu sorunun cevabı için, kimler açılım durdu diyor ona bakmak lazım. Bunların bir kısmı açılım başlamasın diye ellerinden geleni yapmıştı zaten. Diğer bir kısmı açılımın bir süreç olduğunu görmek istemedi ve her tür sorunu, açılım bitti demek için kullandılar ve kullanıyorlar. İlk gruptakilere kalırsa, 30 yıldır ne yapılıyorsa, aynısı devam etmeliydi. CHP ve MHP aynı yerde duruyor bu açıdan. Özellikle CHP kendi yayınladığı raporlarda olan şeylere bile karşı çıktı. MHP de sırf AK Parti'yi sıkıştırmak için, bu süreci istismar eden bir tavrı öne çıkardı. BDP de yeni döneme uygun bir dil geliştiremedi ve sürecin geçici olduğunu düşündü.

Siz açılımın durduğunu düşünüyor musunuz?

Niye durmuş olsun? Bu süreçte yaşanan sorunlardan dolayı mı? Doğru, ortada sorunlar var ama tamamen sorunsuz bir süreç beklemek zaten yanlış bir tavır. Dünyanın hiçbir yerinde bu tür büyük sorunlar sihirli değnekle bir günde çözülmez. Ki ben açılımdan önce de sonra da ısrarla bunu vurguladım. Yaşanan sıkıntılara bakarak açılım durdu diyenler, Türkiye'deki, Kürt meselesindeki mevcut değişimi görmek istemiyorlar. 1990'lı yıllarla mukayese edilmeyecek ölçüde bir değişim var. Tek tek şu veya bu adımlar diye saymak gereksiz. Türkiye açılım sayesinde büyük aşama katetti ve devlet, başta Kürtler olmak üzere vatandaşıyla barışmanın yollarını arıyor. 10 yıl önce, devlet vatandaşa güvenmediği için, düşünülmesi dahi yasak olan şeyler, bugün konuşulabiliyor.

Bugün açılım geçmişte yapılan hataların ve inkarın yaşanmamasıdır. Artık yok sayan değil çözmek isteyen bir irade vardır Türkiye'de.

Ben eylemsizliğin devam edeceğini düşünüyorum. Çünkü eylemsizlik süreci Türkiye'nin kazancıdır. Gençlerin ölmemesi, anaların ağlamaması Türkiye'nin kazancıdır.

AÇILIM DEMOKRATİKLEŞMENİN KOD ADIDIR

Nedir bu aşama?

Artık, Kürt meselesini nasıl çözebiliriz sorusu gündemdeki tek soru haline gelmiştir. Açılım, demokratikleşme sürecinin kod adıdır, içeriği değil. Kürt meselesinde çözümün içeriğini tartışma süreci belirleyecektir. Anahatlarıyla çerçevesi belli olan bir süreç var ve bu süreçte her kesimin tartışmaya katkı göstermesi gerekir. Açılıma karşı çıkanlar, demokratikleşmeye karşı çıkanlardır. Durdu diyenler de Türkiye'deki değişimi görmek istemeyenlerdir.

Anahatları belli derken neyi kastediyorsunuz? Çünkü açılım sürecinde en çok bu husus eleştirildi, belirsiz bir süreç diyenler oldu.

Bu ülkede daha önce de demokratikleşme girişimleri oldu. Ama tamamı sözde kaldı. Çünkü arkalarında kararlı bir siyasi irade yoktu. Açılımın en önemli farkı bu. Arkasında güçlü bir siyasi irade var. Daha da önemlisi bu siyasi irade, Türkiye'nin her tarafından, destek alan bir vizyon sunuyor. En gergin ortamda bile, saldırılardan sonra bile, Sayın Başbakan ısrarla ve samimi bir biçimde açılım sürecek dedi ve diyor.

Açılımın anahatları ise bence çok açık. Birincisi sorunun çözüm zemini TBMM'dir. İkincisi, demokratikleşme sürecinin sağlıklı işlemesi için sivil siyasetin her zeminde ve kesimde öne çıkması zorunludur. Üçüncüsü herkes bu süreçte empatiyle hareket etmelidir. Çözüm önerilerini, Kürt meselesinin yol açtığı travmaları gözardı ederek dile getirme hakkına sahip değil kimse.

Fakat anahatlar açılımla ilgili. Bu noktada esas tartışma Kürt meselesinde aktörlükle ilgili değil mi?

Hayır değil, daha doğrusu olmamalı. Çünkü bu tartışmayı bu şekilde çözmenin, buna cevap bulmanın imkânı yok. Mesele, bahsettiğim anahatlar konusunda herkesin açık ve net bir biçimde tavır geliştirmesi. TBMM, sivil siyaset ve empati. Bunlar çözüm sürecinin anahatları. Bu noktada tartışmayı başka yere çekmek, süreci bulandırır ve çözüm dilini geliştirmek adeta imkânsız hale gelir. Gerçekçi bakan herkes dengeleri görü-yor zaten. Kim ne kadar siyasi destek alıyor, kim oy alıyor ortada. Şu veya bu kesim bu sorunun sahibi benim demesin. Her siyasi parti veya siyasi çizgi, kendi temsil gücü oranında aktördür bu süreçte.


Seçim sürecine gelelim isterseniz. Sizce gündem nasıl şekillenecek ve asıl gündem ne olmalı?

Bence en önemli tartışma maddesi yeni Türkiye'ye, değişen Türkiye'ye uygun anayasa nasıl olacak tartışması olmalıdır. Türkiye büyük bir değişim sürecinde. Bu hem ekonomi de hem de siyasette böyle. Ekonomide ciddi bir düzelme, büyüyen bir Türkiye gerçeği var. Siyasette de demokratikleşme ve normalleşme var. Böyle bir Türkiye, geleceğin anayasasına kavuşmalı. Seçimin bence ana gündemi bu olmalıdır. Çünkü Türkiye geçmişi konuşmaktan yoruldu, artık geleceği konuşmalı. Nasıl bir Türkiye isti-yoruz? Bu sorunun cevabını vermeli siyasi partiler. Görünen o ki, AK Parti dışında kalan tüm partiler, seçim sürecini küçük ve günlük tartışmalara boğmak isteyeceklerdir. AK Parti bu oyuna gelmemelidir.

Kürt meselesinde de aynı ihtiyaç söz konusu. Türkiye bu sorunu, ancak birlik ve toplumsal barış içinde çözebilir. Makul bir çözüm, ancak böyle gelecek. Başka tüm ihtimaller, sorunun çözümünü de engeller, Kürtlerin de Türklerin de aleyhine olur. Açılımı ben bu yüzden destekliyorum. Çünkü bu süreç Türkiye'nin toplumsal barışından huzurundan taviz vermeden, tam demokratikleşmeyi sağlayacak diye düşünü-yorum.


AK Parti'yi nerede görüyorsunuz bu açıdan? Demokratikleşme politikasının ve açılımın siyasi iradesi AK Parti'dir. Hem bölgede hem de Türkiye genelinde ezici oranda bir siyasi gücü ve temsili var. Ayrıca Kürtlerin Sayın Erdoğan'ın şahsına karşı özel bir muhabbeti var. Bu muhabbet, hem siyasi destek hem de sorunun çözümü konusunda çok güçlü ve etkili bir güven unsurudur. Bunlar şu veya bu taraftan olmanıza göre değişen şeyler değil. Ortadaki somut gerçek bu. Bu dönemde TBMM hiç olmadığı kadar güçlenmiştir, öne çıkmıştır. Her tür sorunun ele alındığı bir zemin haline gelmiştir. Sivil siyaset her geçen gün öne çıkıyor. Ben bu anlamda AK Parti'yi ve oluşturduğu dili, çözüm sürecinin merkezinde görüyorum.

Peki bu açıdan baktığınızda BDP'nin politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye, uzun zamandan beridir Kürt meselesi nasıl çözülmeli diye konuşuyor. Bu zeminde bir tartışma var. Bu büyük bir değişim. Eski dönemlerden çok farklı. BDP, Kürt meselesinde önemli bir aktör. Fakat etkisini çözümü geliştirme yönünde aktif ve gerçekçi bir biçimde koymuyor. Şu veya bu tavırdan bahsetmiyorum, genel bir tutumdan bahsediyorum. BDP, yeni dönemi doğru okumuyor, 1990'lı yılların siyaset dilini kullanıyor. Sorun dilinde ısrar ediyor ve siyasetteki değişimi göremiyor.

ÇATIŞMALAR BAŞLARSA TÜRKİYE KAYBEDER

Neyi kastediyorsunuz bundan?

Bakın, en ufak bir şekilde farklı bir görüşü dile getiren Kürt siyasetçiler veya STK'lar mahkum edilmek isteniyor. Bazıları alenen hedef gösteriliyor. Halbuki, doğru veya yanlış, bu görüşlerin hepsi Kürt meselesinin çözümüne katkısı olabilecek tartışmalardır. Mahkum etmeye çalışmak yerine, alan açmak gerekir. Sonra hatırlayın özerklik tartışmasını. Ortaya konulan metin, Kürt meselesinde çözüm tartışmasını, negatif bir yere çekmekten başka bir işe yaramadı. Kürt sorununda, aktör olmanın verdiği bazı sorumluluklar vardır ve çözüm dilini eksene alarak geliştirmek en önemli tavır olmalıdır.

Tam da bu çerçevede sizce eylemsizlik kararı çözüm sürecini ve tartışmaları nasıl etkiliyor?

Her tür gergin ortam, sorunların konuşulmasını zorlaştırır. Bu sadece Kürt meselesi için değil, her konu için böyle. Süreç gerginleşirse sorunun maliyeti artar, sorun çözülemez. Bu açıdan çatışmanın olmaması ve eylemsizliğin devamı, sorunu bırakın çözmeyi, her şeyden önce insanların gerçekten konuşabilmesi için gereklidir.

Eylemsizlik biterse sizce bu süreç ortadan kalkar mı?

Kalkmaz çünkü açılımın diğer süreçlerden farkı bu zaten. Eylemsizlik olsa da olmasa da açılım devam edecek. O yüzden eylemsizliği bir tehdit olarak kullanmanın bir faydası yok kimseye. Çünkü açılım sadece eylemsizliği hedeflemedi. Bunun yanısıra gerçek bir demokratikleşmeyi hedefledi. Türkiye Kürt meselesini çözmek zorunda olduğu için, AK Parti bu iradeyi gösterdiği için, bu sorunun çözümü, Türkiye'de herkesin lehine olduğu için açılım başladı. Ama bu süreçte, farklı aktörlerin tavırları ve geliştireceği siyaset, sürecin yol haritası üzerinde etkili olacaktır. Sorunun çözümünü kim zora sokuyorsa, halkın nezdinde vebale girecektir.


Sorunun çözülmesi sürecinde en önemli başlıklardan biri, faili meçhul cinayetler. Geçenlerde bir komisyon kurulmasıyla ilgili bir önerge vardı ve CHP, hükümeti sert bir şekilde eleştirdi komisyona destek verilmedi diye. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Araştırma komisyonu önergesi idi galiba. Ve hükümetin itirazı, araştırma komisyonu yetersiz kalacak, etkili olmayacak şeklinde bir itirazdı. Alt komisyon daha etkili ve faydalı olur denildi. Yoksa faili meçhuller çözülmesin gibi bir tavır değil bu. Kaldı ki Türkiye'nin araştırma komisyonlarına değil cesetlerin atıldığı kuyuları açan, faillere hesap soran bir siyasete ihtiyacı var. Ben hükümete baktığımda bunu görüyorum. Kuyuları açan ve çetelerle açık bir biçimde hesaplaşan bir hükümet var. Artık o kuyuları açanlardan hesap soruluyor. Hergün okuduğumuz gördüğümüz haberler ortada, bunlar kendi kendine olmuyor.

Peki CHP'nin itirazını nasıl değerlendiri-yorsunuz?

Bu konuda bir söz söyleme hakkı varsa, CHP'ye sıra biraz zor gelir. O faili meçhullerin hangi dönemde yapıldığını unutmadı kimse. SHP-DYP koalisyonu vardı. O dönemde kuyular kazıldı, cesetler atıldı. Daha da önemlisi daha Kürt diyemeyen, kendi raporlarının bile gerisinde kalan bir parti var ortada. Sabah akşam, açılımı yetersiz diye eleştirip ondan sonra böyle bir partiyi umut diye gösterme tavrının, sonra da ittifak tartışmalarına girmenin kimsenin nezdinde itibarı olmaz. Bu tarz yaklaşımlarla ne Kürt meselesini konuşabilirler, ne demokratikleşmeye katkıları olur ne de başka birşey. Çünkü samimiyet göremiyorum ben bu tavırda.

Faili meçhullerin bugün ortaya çıkmasının anlamı nedir?

Faili meçhullerin yaşandığı günler çok zor günlerdi. Korku ve sindirme yöntemi ile hukuk rafa kaldırılmıştı. İnsanlar bu süreçten ancak kaçarak kurtuldular, göç ettiler, göç ettirildiler. Hukukta haklarını arama imkanı bulamadılar. O dönem kanlı bir süreçti. İşte biz o karanlık günlerden bugüne geldik. Artık o dönemle eksiklerine rağmen yüzleşiliyor. Bu az birşey değildir. Ben faili meçhullerle kısa sürede yüzleşileceğini ve faillerin de mutlaka ortaya çıkacağını düşünüyorum. Çünkü Türkiye eski Türkiye değil.





13 yıl önce