|

Hain ilan edilmemek için DTP'yi eleştirmiyorlar

Kendini demokrat sayanların Kürt siyasetine eleştirisini yeterli bulmayan DSTO Başkanı Galip Ensarioğlu; “Eleştirilerinde belli bir noktaya kadar gelebiliyorlar. O noktayı geçtiklerinde “hain” ilan edilmekten korkuyorlar. Kimi hayatından, kimi statüsünden korkuyor. Bu yüzden eleştirilerinde çok dikkatli davranıyorlar” diyor.

Murat Aksoy
00:00 - 15/12/2009 Salı
Güncelleme: 23:08 - 14/12/2009 Pazartesi
Yeni Şafak
Hain ilan edilmemek  için DTP'yi  eleştirmiyorlar
Hain ilan edilmemek için DTP'yi eleştirmiyorlar

Türkiye çok zor bir süreçten geçiyor. Böyle dönemlerde arafta kalan sağduyulu sesler daha çok önem kazanıyor. DTSO Başkanı Galip Ensarioğlu'da bunlardan birisi. Ensarioğlu; zor bir süreçten geçtiğimizi ama çıkışın sokak değil Meclis olduğunu ifade ediyor.



DTP kapatıldı. Ne düşünüyorsunuz?

Anayasa Mahkemesi'nin verdiği karar yanlıştır. Partileri kapatmakla ne Kürtler biter, ne onların talepleri sona erer. Bundan öncede partiler kapandı ama sorunlar çözülmedi. Yapılması gereken Türkiye'yi partiler mezarlığı olmaktan çıkarmaktır. Bunun için hükümete parlamentoya görev düşmektedir. Siyasi Partiler Kanunu'nda ve diğer kanunlarda yapılması gereken değişiklikler hemen yapılmalıdır. Ahmet Türk ve DTP'nin tavrı umut verici.

Parlamento çalışmalarına katılmayacaklarını açıkladılar ama…

Ben bunun kapanmanın getirmiş olduğu bir protesto olarak okuyorum. Daha önce açıkladıkları gibi hemen istifa etmemeleri umut verici. Bence siyasete devam kararı verdiler. Aslında başka seçenekte yok görünüyor. Ahmet Türk'ün ifade ettiği gibi parti kapatmmayla çözüm bulunmuyor sözü nasıl doğru ise seçilmiş oldukları Meclis'ten istifa etmeyip, orada demokratik siyaset içinde bulunmakta o kadar doğru olur diye düşünüyorum.

Yani çözüm Meclis'te…

Evet. Demokrasi o kadar kolay bir değil. Özgürlükler o kadar kolay elde edilmiyor. O yüzden sonuç ne olursa olsun çözümü siyasette aramalı DTP. Parti kapatma Türkiye'nin ayıbı ve kabul edilemez. Parti kapatarak o fikri yok edemiyorsunuz. Bugüne kadar kapatılan partilerle hiçbir sorun çözülmemiştir. Tartışma ve kaosu daha büyütecektir. Siyasi partiler mahkemeler değil halka karşı sorumlu olmalı.

Bölgede DTP'ye alternatif daha özgürlükçü bir siyaset çıkmayacak mı?

Çıkmaz olur mu?

Neden sesleri yükselmiyor bu özgürlükçü Kürtlerin?

Çıkıyor ama yeterince duyulmuyor sanki. Birde şu var, kendini demokrat sayan entelektüeller PKK ve DTP ile çok ters düşmek istemiyorlar. Bunu Kürt meselesine ihanet olarak görüyorlar ve o pozisyona düşmemek için susuyorlar.

YAPICI ELEŞTİRİ ZAMANI

DTP'yi eleştirmekten mi çekiniyorlar?

Eleştiriyorlar ancak bu eleştirilerinde belli bir noktaya kadar gelebiliyorlar. O noktayı geçtiklerinde “hain” ilan edilmekten korkuyorlar. Kimi hayatından, kimi statüsünden korkuyor, kimi de hain ilan edilmekten kokuyor. Bu yüzden eleştirilerinde çok dikkatli davranıyorlar. Kendi içlerinde tartıştıklarını kamuoyu önünde tartışmaktan kaçıyorlar.

Bu konudaki rahatsızlığı dile getirdiniz mi?

Biz bu tür durumların yaşanmaması gerektiğini her zaman ifade ediyoruz. Ama kabul edelim ki, bunu yapan bir irade var ve bu iradenin ciddi bir silahlı gücü ve kitlesel gücü var. Bu güç karşısında bireysel tepkiler göstermenin de riskleri var. Ama biz bölgedeki STK'lar olarak, bir araya gelip gerekçesi ne olursa olsun şiddeti kesin biçimde reddettiğimizi, şiddetin bir hak arama biçimi olarak kabul edilemeyeceğini ifade ettik ve ediyoruz. Hak aramanın tek platformu vardı o da siyasettir, demokratik zemindir. Dağlar ve sokaklar, silahlar ve taşlar hak aramanın mekânı ve aracı olamazlar.

Kapatılmış olsa da DTP içinde iki kanadın varlığını biliyoruz. Barışı isteyenler neden seslerini yüksek sesle dillendirmiyorlar?

DTP içinde de her partide olabileceği gibi fikir ve görüş ayrılıkları var. Bu anlamda farklı kesimleri ve kanatları temsil eden kişiler vardır. DTP siyasi bir partidir ama PKK'nın tabanı üzerinden siyaset yapan, PKK müsaade ettiği ölçüde siyaset yapan bir partidir. Bu anlamda zaman zaman kendi içinde farklı sesler çıkıyorsa bu kendilerini özgürce ifade edememelerinden kaynaklanmaktadır. Kendilerini tam yetkili ve yeterli görmeyişlerinden kaynaklanan ikircikli siyaset yapıyorlar. Bir kendi fikirleri vardır, bir de onlara bu siyaset imkânını tanıyan siyasi gücün siyaseti vardır. Eğer kendi içlerinde bir farklılık varsa bundandır.

RİSK ALMAK ŞART

Eğer DTP siyaseten özgür değilse, yeni kurulacak parti nasıl olacak çözüme nasıl katkıda bulunacak?

Eğer çözümü siyasette ise, siyasetçilerin inisiyatif alması, risk alması gerekir.

Yeni kurulacak partiden de bunu bekliyorsunuz?

Evet DTP'den de bunu bekliyorduk, yeni partiden de, Türk siyasetinden de.

Hükümetin eksikleri nedir bu süreçte?

Hiç kimse kusursuz olmadığı gibi AK Parti'de öyle. Bugün DTP'nin kapatılması gündemde. Kendisi de bunu yaşadı ve bir daha yaşama riski vardır. Ama bu süreçte siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıracak yasayı değiştirmedi. Yine sivil bir anayasa dedi ama bunu da gerçekleştiremedi. Aslında AK Parti iki kez halk desteğini aldığı 2002 ve 2007 seçimlerinden hemen sonra daha somut ve büyük değişikleri yapabilirdi ama yapmadı. Anayasa konusunda şunu söyleyeyim ki, mevcut anayasa ile demokratikleşme tam olarak gerçekleşmez. Bu anayasa, demokratikleşmemenin en büyük teminatıdır. Ve Anayasa Mahkemesi'nin 10. ve 42. maddesinin değiştirilmesi iptal etmesi ile AK Parti, yeni bir anayasa şansını da kaybetmiştir.

Demokratik açılım konusunda eksikleri?

Ben bu süreçte hükümeti samimi buluyorum. Ama bu işi el yordamı ile yapıyor. Herkese danıştı, fikir aldı. Bu çok güzel ama bundan ortak bir akıl üretemedi. En önemlisi de süreci tersinden yürütmeye çalıştı.

SÜREÇ TERS İŞLİYOR

Nasıl tersten yürüttü?

ABD ile Irak ve Kuzey Irak Yönetimleri ilişkilerini Kandil üzerine kurdu. Öncelik Kandil'i çözmek yerine Kürt sorununu çözmesiydi. Bunun için muhataba falan gerek yok. Kürt sorununun çözülmesi insanların dağa çıkışının engellenmesi demek. Bundan sonra Kandilden inişler gündeme gelmeliydi.

Nasıl yapabilirdi, ne yapmalıydı?

İnsanların dağa çıkışın yol açan nedenleri ortadan kaldırmadan dağdan adamları indirmeniz yanlıştır. Öncelik dağdan dönüşler olmamalı. Öncelik Kürt sorununa yol açan uygulama, yasaları ortadan kaldırmak olmalıdır. Böylece hem Kürt hem de Türk kamuoyunu ikna edebilirsiniz. Bu aynı zamanda çatışmasızlık süreci de yaratır. Ondan sonra dışarıdakileri davet edersiniz. Yasal düzenleme yapmadan dağdakiler nasıl indireceksiniz. Ve dışarıdan geleceklerde de önceki Kandil değil Mahmur Kampı olmalıdır.

DTP'den MHP'ye bir çok kurum saydınız, buna karşı AK Parti yalnız. Bu yükü tek başına ona yüklemek de haksızlık değil mi?

Haksızlık ama tek başına hükümet ve iktidar olan AK Parti. Ayrıca aydınlar ve medya da ciddi biçimde süreci destekliyor. Ergenekon içerdedir. Bunlarda AK Parti'nin avantajlarıdır. Hükümet kavga etmeyi, cevap vermeyi bırakacak, demokratikleşmeyi sağlayacak. Hükümet hiçbir gerginliğin tarafı olmamalı, işine bakmalı.


Demokratik Açılım bitti mi?

Demokratik Açılım bitmez. Bitmemeli. Çünkü bitmesi demek, Türkiye'nin kendini dışa kapatması demek. Oysa Türkiye böyle bir ülke değil. Demokratik Açılım ihtiyaçtan doğdu. Bu ihtiyaç henüz ortadan kalmış değil. Neydi o ihtiyaç, demokratikleşemememizden kaynaklanan başta Kürt sorunu olmak üzere, temel hak ve özgürlük sorunlarının çözülmesi idi. Yıllardır hüküm süren şiddetin sona erdirilmesi, azınlık haklarının güvence altına alınması gibi sorunların ortadan kaldırılmasıdır. Bu ihtiyaca cevap verilmiş midir? Hayır. Bu yüzden açılımın bitmesi söz konusu değildir. Kaldı ki, Türkiye dünya siyasetinde soyunduğu önemli rolü üstlenmesi, içerdeki sorunlarla, sahip olduğu yasalarla ve mevcut statükonun sürmesi ile mümkün değildir. Bölgesinde model ülke olacak, çevresine yön verecek bir ülke olmak istiyorsa içinden geçtiğimiz değişim ve dönüşümü yaşamak zorunda.

Sancılı oluyor bu değişim galiba…

Dünyanın her yerinde demokrasiye geçişler sancılı olur. Bu normal. Belki geçmişte yaşamadığımız için bize garip geliyor ama değişim hep sancılı olur.

Demokrasiye yeni mi geçiyoruz?

Bir anlamda öyle. Şu anda ismi konulmasa da rejim değişiyor. Demokratikleşiyoruz. Türkiye'yi 80 kusur yıldır yöneten seçkin, eli-tistler Cumhuriyet'in yarattığı mutlu azınlıktı. Bu mutlu azınlık Cumhuriyet'in yarattığı imtiyazı kaybetmenin telaşı içinde. Bu kesimler şimdi yaşadığımız demokratikleşmeye defans yapıyorlar. Şunu kabul etmek gerekiyor ki, bu kesimler güçlü. Güçlü olduğu için 80 kusur yıl ayakta kaldı bu düzen. Bu direncin başarılı olma şansı yoktur. Ama bu direnç Türkiye'ye zaman, enerji, insan kaybettirmektedir. Ama şunu da ifade etmek gerekiyor ki, bugün geçmişe göre daha şanslı bir noktadayız.

Nasıl bir şans bu?

Şu anda konuştuğumuz şeyleri konuşabilmek bile önemli bir değişimdir. Bundan on yıl önce bir başçavuşun mahkeme çağırdığı halde ifadeye gitmediği, gitmediğinde de zorla götürülemediği dönemden, kuvvet komutanlarının sivil mahkemede ifade verdiği, hesap verdiği, komutanların tutuklandığı bir döneme geldik. Siyasilerden tutun da, emniyet müdürleri bile tutuklandığı bir döneme geldik. Türkiye hukuk devleti olma yönünde ciddi mesafe kat etmiştir. Artık hukuksuzluk karşısında hesap sorabiliyoruz.

Hesap sorabilmek önemli yani…

Geçmişteki en büyük sorunlardan biriydi hesap soramamak. Birileri, arkasına devlet gücünü alarak kendini devletin, kanunun ve hukukun yerine koyarak istediğini yaptığı bir dönemden, bugün hukuk dışı eylemlerinden dolayı sorgulanan, yargılanan, ceza yiyen ve hapis yatan asker, emniyet müdürü, bürokrat ve her kesimden insan var. Yani yasalar karşısında herkesin eşit olduğu ve hesap sorulduğu bir döneme geçilmesi Türk demokrasisi açısından önemlidir. Bu değişim şu açıdan önemlidir. Bundan sonra devlet adına bir şeyler yapmayı düşünen, durumdan kendine vazife çıkaran birileri en azından hesap verebileceğini düşünecek ve belki de düşündüklerini yapmaktan vazgeçecektir.

Emine Ayna, gülerek “Açılım bitti” diyor…

Bu açıklama Emine Ayna'nın şahsi yorumu ve düşüncesidir.

Bu süreç AK Parti'yi seçime zorlama mı?

Türkiye'de toplum mühendisleri boş durmamıştır. Ve dediğiniz gibi son yaşananlardan hedef de bu olabilir. Ama istedikleri sonucu alma şansları ne kadar olur derseniz. Düşük olur.


Bir süredir bölgede ciddi gösteriler, protestolar olaylar oluyor. Bütün bunları bölge halkı nasıl algılıyor?

Özellikle demokraside ciddi adımların atıldığı, yıllar sonra Kürt sorununun çözümünde önemli bir eşiğe geldiğimiz bu dönemde, bir takım gerekçelere dayanarak insanların sokaklara dökülmesi, sokaklara dökülerek taşkınlık yapması kamu vicdanında karşılık bulmamıştır.

Bölgede algı böyle mi?

Tabii. Herkesin istediği şeyi protesto etme özgürlüğü vardır. Bunun demokratik zeminde, demokratik olgunluk içinde ve 3. şahıslara zarar vermeden yapılması gerekiyor. Bugün bir şeyleri bahane ederek sokaklara insanlar taşınıyor, taşkınlıklar ve demokratik olmayan yöntemler tercih ediliyorsa bu sorgulanır tabi ki.

İŞ OLMAYINCA SOKAĞA ÇIKIYORLAR

Gösterilerde neden gençler en önde?

1 milyon 500 binlik Diyarbakır nüfusunun yüzde 50'si 19 yaşın altında. Nüfusun yüzde 30'u işsiz. Bu tablodan başka ne bekleyebiliriz ki? Gelecek görmeyen çocuklar bunlar. Biz orta yaşlılar çözüm konusunda daha ümitvarız. Gençler biraz umutsuz. O yüzden Kürt sorununu biz çözeceğiz. Gençlere devredersek sorunu içinden çıkılmaz hale gelir. Biz çözeceğiz, çünkü acıları gördük. Bölgede özellikle orta yaşın üzerinde ciddi bir “siyasal bilinç”, 20 yaşın altında ise ciddi bir “itaat”.

Birbirini geçmesi gerek iki kuşak…

Evet. Biz orta sınıf olarak tüm bu süreci yaşadık. Oysa gençler yaşadığını değil gördüğünü referans alıyor. O da Abdullah Öcalan.


Tokattaki gösteriyi PKK üstlendi. Ne diyeceksiniz?

Bu bildik bir senaryonun tekrar sahneye konmasından başka bir şey değil. Bu eylemi PKK'nın üstlenmesi bunu değiştirmiyor. Çünkü PKK eylem-sizlik kararı almış. Neden kendine yönelik operasyon yapan güvenlik kuvvetlerine değil de çok alakasız bir bölgede askerler saldırsınlar. Bence bu oradaki grubun kullanılması ve provokasyonun parçası yapmasından başka bir şey değildir. Bu ülkede bu işi yapanlar, kaos yaratmak isteyenler, demokrasiyi engellemek isteyen güçler senaryoyu değiştirme gereği bile duymuyorlar. Ne zaman Türkiye'de demokratikleşme, sivilleşme yönünde adımlar atılsa, AB sürecinde adımlar atılsa sokak çatışmaları, şiddet, toplu asker ölümleri, parti kapatma davaları vs. üst üste gelir. Toplumu kitlesel tepkiler sevk eden eylemlerdir bunlar ve amacına çoğu zaman ulaşırlar.


Siz Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı'sınız. Nedir bölgedeki ekonomik tablo?

Cumhuriyet'in kuruşundan bugüne kadar bölge ekonomik olarak sürekli geriye gitmiştir. Özellikle son 20 yılda yaşanan OHAL, çatışmalar, şiddet ortamı sermayeyi göç ettirdiği gibi yeni sermayenin gelmesini de engellemiştir. Şu anda bölge ekonomik olarak çok kötü bir durumdadır.

En büyük sorun nedir peki?

İşsizlik. İşsizlik Diyarbakır'da yüzde 30'un, bölgede yüzde 20'nin üzerindedir. Türkiye ortalamasının yüzde 12 olduğunu düşünürseniz farkı görürsünüz. Bu son yıldır yaşanan koşulların bir sonucudur. Cumhuriyet'in başında gelişmişlik bakımdan Türkiye'nin 3. kenti olan Diyarbakır, 2000'de 53., 2008'de de 63. sıradadır. Nüfus bakımında Türkiye'nin 7. büyük vilayeti, yüzölçümü bakımından 9. vilayetin sosyoekonomik gelişmişlik bakımdan 63. sırada olması durumun vahametini ortaya koymaktadır. Ve bölge illerinin tamamı (Gaziantep hariç) sosyoekonomik gelişmişlik açısından son 20 il arasında yer almaktadır. Bu iller Türkiye'de toplanan verginin ancak yüzde 1'ni veriyor. Ürettiği katma değer yüzde 1'i geçmiyor, ihracat toplamı (Gaziantep hariç) yüzde 1. AB'de bölgeler arası farklılık en fazla 3-4 dört kat iken, Türkiye'de Marmara ile Güneydoğu Bölgesi arasındaki fark 15 kattır. Bu kabul edilebilir mi?

O halde demokratik açılım ekonomik önlemleri de içermeli…

Aynen. Demokratik açılım, siyasal ve sosyal düzenlemelerle birlikte ekonomik bir planda uygulanmaya konulmalı ve gerçekleştirilmelidir.

Ne yapılabilir ekonomik tedbir olarak?

İç barışın sağlanması, komşu ülkelerle siyasi ilişkilerin iyileştirilmesi, GAP Eylem Planı'nın hayata geçirilmesi ve planlı bir teşvik politikası da uygulanmaya başlanırsa çok ciddi iyileşmenin başlangıcı olabilir.

Komşularla iyi ilişkiler nasıl katkı sağlayacak ekonomik olarak?

Özellikle Irak ve Suriye ile ilişkilerin daha da iyileştirilmesi ticari olarak büyük katkı sağlar. Çünkü bu ülkelerin dünyaya açılma kapısı Türkiye olabilir. Irak petrolü Yumurtalık'a akabilir. Irak'ı neredeyse Türkiyeli mütaahitler imar ediyor. İkili ilişkiler ticareti daha da güçlendirecektir.





14 yıl önce