Sol kavramı, içi dolu entellektüel bir uğraştı, halktan kopuk devlete yaslanan, darbelerden medet uman CHP zihniyeti solu işgal edene kadar. Sık sık demokrasi dışı yollara savrulup, merkezdeki güç odaklarıyla işbirliğine girerek ne işe yaradığı meçhul o "seçkinci" refleksiyle geniş halk kitlelerini püskürten CHP, "iktidar" için her yolu mübah gördü. Rejim elden gidiyor, laiklik tehdit altında türü felsefi temellerden yoksun korku siyasetiyle, önce soldan saptı, ardından demokrasi için birinci dereceden tehdit haline geldi ve nihayet darbelere zemin hazırlar hale geldi. Solun, sosyal demokrasinin bütün ilkelerini paketleyip devlet muhitindeki "seçkinlere" armağan etti. Bu noktadan itibaren CHP'nin cumhuriyetçiliği de, halkçılığı da, particiliği de özsüzleşti, "sözde" kaldı. Askeri bir siyasi figür olarak gören CHP, askerle birlikte siyaset yapmaya, onunla birlikte iktidara yürümeye ne kadar meyilli olduğunu her fırsatta ortaya koydu. Çağının gerisine düşen bu zihniyet içindeki özde sosyal demokratları da taşıyamadı, ya partiden ihraç etti ya da ayrılmaları için gün saydı. Haluk Özdalga da 30 yılını sosyal demokrasiye vermiş bir isim. Önceleri parti içinde mücadele verdi, eleştirilerini dillendirdi, fakat gittikçe içe kapanan CHP'nin değişmeyeceğini görünce geçen hafta partiden ayrıldı. AK Parti yönetiminden demokrasiyi hazmetmiş Özdalga'ya da teklif var. Demokrasi için ne yapabileceksek şimdi tam zamanı diyor Özdalga. (NOT: Özdalga ile iletişim için; ozdalga@tempo.com.tr)
Kendim için sosyal demokrat demeyi tercih ediyorum. Solun değişik renkleri ve birbiriyle bağdaşmayan doğrultuları var. 30 yıldır sosyal demokrat siyasetin içindeyim. CHP ve DSP'de her kademede siyaset yaptım. Nazari çalışmalarım da oldu.
Çok. Atatürk'ün CHP'si, İnönü'nün, Ecevit'in CHP'si vardı. Bu gün de Baykal'ın CHP'si var.
Var. En büyük fark da Baykal'ın CHP'sinde var. Baykal'ın CHP'si geldiği noktada sosyal demokrat bir parti değil.
Sosyal demokrat partiler için vazgeçilmez ilke demokrasidir. Baykal ve CHP'si demokrasiye sadakat göstermedi, askeri müdahaleyi tahrik etti. 27 Nisan müdahalesini açıkça desteklediler. Bu ülkede sandığı halkın önüne getiren parti olmasına rağmen, Baykal'lı CHP son yıllarda demokrasi karşıtı tavrıyla ön plana çıktı. Bu demokrasi ve CHP tarihinde üzücü bir lekedir.
30 yıldır sosyal demokrat doğrultuda çalıştım, demokrasi için emek verdim, ter döktüm. Şimdi demokrasi karşıtlığını, müdahale tahrikçiliğini kabul etmem mümkün değil.
Birinci gerekçem demokrasiydi. Diğerlerini de sayayım. Sosyal demokrat partiler dünyanın her yerinde insan haklarının ve özgürlüklerin en önde gelen savunucusudur. Baykal'ın CHP'si insan haklarının ve özgürlüklerin genişlemesine açık bir şekilde direniyor. Bugünkü CHP'liler cumhuriyetçi de değil, çünkü halka güvenleri yok, halkı ehil görmüyorlar. Onlarınki gardırop cumhuriyetçiliği, giyim kuşam cumhuriyetçiliği. Ayrıca sosyal demokrat partiler devletin değil halkın partisidir. CHP ise şüphesiz bir şekilde devletin partisi. Dünyada sosyal demokrat partiler yerel yönetimlerin güçlendirilmesini savunurken CHP buna da karşı. Yine sosyal demokrat partiler piyasa ekonomisini, dünyaya açılmayı savunurken, Baykal'ın CHP'si piyasa ekonomisine, AB dahil dışa açılmaya şiddetle karşı. Sosyal demokrat partiler değişimden yanadır ve değişimin öncülüğünü içinde yaşadığı toplumun değerleriyle barışık olarak yaparlar. CHP ise ne değişimden yana ne de toplumun değerleriyle barışık. Sosyal demokrat partilerin öncelikli görevleri arasında insanların aşını ve işini çoğaltmak gelir. CHP'nin aşla, işle uğraştığını hiç görmedik, ama eşlerle uğraşıyor. Sosyal demokratlar evrenselci, cihanşümul duygular taşırlar. Bütün insanları kardeş görürler. CHP ise etnik milliyetçiliğe oynuyor.
Anlatmaya çok çalıştım, konuştum, yazdım ama olmadı. Ben pek çok gerekçe saydım. Şimdi CHP'nin sosyal demokrat olduğunu söyleyenlerin hiç değilse bir iki tane gerekçe göstermeleri lazım, varsa söylesinler.
İçeride gördüğüm yanlışlarla mücadele ederek ve eleştirerek… Dün ne söylüyorsam, bugün de onu söylüyorum. Hepsi ortada…
Çünkü laiklik sadece CHP için değil, hepimiz, bütün toplum için hayati bir ilke. Karşı çıkan pek yok. Ama bugün laiklik etrafında çok ciddi bir kutuplaşma var.
Siyasi merkezinde Sayın Baykal var. Laiklik eksenli kutuplaşmayı planlı ve bilinçli bir şekilde körüklüyor.
Evet. Fakat laikliğin yıkılması Türkiye'de mümkün değil, kökleri çok derinde. Bizde hiçbir zaman din kurallarına göre bir devlet ve siyaset düzeni olmadı. Laikliğin en büyük güvencesi bizim kendi tarihimiz, kültürümüz ve kendi değerlerimiz, bir başka ifadeyle bizzat Türk İslam'ının kendisidir.
Haklısınız. "Laiklik tehdit altında" diyen, yaşam tarzlarına dönük samimi endişeleri olanlar var toplumda. Bunlar ciddiye alınmalı. Ülkeyi yönetenlerin önemli görevlerinden biri insanları her türlü korku ve endişeden olabildiğince uzak tutmaya çalışmaktır. "Laiklik elden gidiyor" diyen ikinci grup ise konuyu siyasi amaçları için istismar etmek isteyenler. Bu istismarın amacı laikliği bir iktidar mücadelesine alet etmek.
Bu bir sınıf mücadelesi ama Marksist anlamda bir sınıf mücadelesi değil. Türkiye'de seçkinler ile bugüne kadar horlanan, itilip kakılan, dışlanmış kesimler arasında ciddi bir iktidar mücadelesi var. Burada laiklik korkusunu istismar aracı olarak kullanıyorlar. Cumhurbaşkanlığı seçiminde de gördük, seçkinlere göre "kim cumhurbaşkanı olmalı" sorusunu Kumkapı'daki balıkçılara, esnafa sormak olmaz! Sadece ve sadece onlara soracaksınız.
Çoğunlukla Ankara'da yaşıyorlar. Sandıktan kendi arzu ettikleri gibi çıkmayan iktidarı çeşitli oyunlarla elde etmeye çalışıyorlar. Sivil ve askeri bürokrasi bunun bir parçası. İktidar için "gizli gündemleri var, örtülü amaçları laiklik dışı bir rejim getirmek" diyen seçkinlerin aslında kendilerinin gizli gündemi var. Bunlar "siyasi çoğunluk devleti ele geçirecek" dahi diyebiliyorlar.
Gizli gündemleri, laiklik korkusunu tahrik ederek ve yayarak, Türkiye'de seçkinlerin iktidarını sürdürmektir.
TSK siyasete girmesin denildiğinde, askerden çok askerci bazı siviller, bunu TSK'yı etkisizleştirmek olarak sunup konuyu saptırıyor. Ben TSK'nın çok etkili ve güçlü olmasını istiyorum. Ama askeri bir güç olarak etkili ve güçlü, ülkeyi yönetmek için değil. Sivil ve askeri bürokrasinin, demokratik işleyiş sonunda işbaşına gelen sivil iktidarlara bağlı kalması gerekiyor. Bu kadar basit. Zaten bunun tersi olduğunda, siyasete karıştığında etkisizleşir silahlı kuvvetler. Unutmayın, çok örnekleri var bunun kendi tarihimizde.
Eğer Baykal müdahale kışkırtıcılığı yerine demokrasiye sadakatini açık bir şekilde ortaya koysaydı Türk demokrasisi 27 Nisan'da bir müdahaleyle karşı karşıya kalmazdı. Bu tavırlardan büyük acı duydum.
Demokrasiye sadakati olmayan tepeden inmeci seçkinler partisine dönüştü Baykal'la CHP. Zaten Batılı sosyal demokratlar da Baykal'ın CHP'si için benzer şeyler söylüyorlar. Eğer merkez sağda ve merkez solda demokrasiye inanan güçlü iki parti olsaydı, rejimin ve demokrasinin istikrarına büyük bir katkı sağlanmış olurdu. Türkiye kazanırdı.
Bu noktada dış faktörlerin etkili olduğunu düşünmüyorum. En büyük neden Baykal'ın tercihleri.
CHP bu ülkenin kurumsal yapısı en güçlü partisiydi, ama Baykal bu yapıyı tamamen tahrip etti.
Geçen hafta. Ama fikri bağlarım uzun süredir kopmuştu.
AK Parti yönetimiyle açık ve samimi görüşmeler oldu…
Bu soruya cevap veremem, çünkü muhatabı ben değilim…
AK Parti elbette sosyal demokrat parti değil ama sosyal demokrat ilkelerin çoğunu Baykal'ın CHP'sinden daha iyi temsil ediyor. Buna hiç kuşkum yok. AK Parti'ye geçersem, ülkeyi kuşatan yapay gerginliğin, kavga ortamının azalmasına katkım olabilir diye umut ediyorum.
Demokrasi bugün ciddi bir tehdit altında. Demokrasiyi korumak için katkı yapmak istiyorum. Bu konuda kararlıyım, hiç kuşkum ve çekincem yok.
Türkiye kritik günler yaşıyor. Bu kritik günlerde doğru kararlar almak gerekiyor... Bunun dışında kendimi ciddi bir sorgulama içinde hissetmiyorum…
Bazı kişilerin bizi, aşiretini değiştiren insanlar diye gördüğünü biliyorum. Ama herkes Baykal CHP'sinin bugün geldiği yeri iyi değerlendirmeli, demokrasinin karşı karşıya olduğu riskleri görmeli.
Bunu ben bilemem. Demokrasi zor günler yaşıyor ve 22 Temmuz'dan sonra da riskler devam edecek gözüküyor. Sürecin demokrasi lehine gelişmesine katkım olacağını umut ediyorum.
Rejim bir müdahale tehdidi ile karşı karşıya. Bu süreçte ılımlı, sabırlı fakat kesinlikle kararlı olmak gerekiyor. Kavgacı değil uzlaşmacı, adım adım, diyaloga açık, fakat demokrasiyi savunmada kararlı olmalı.
İki temel üzerine kurulu: Bir, eğer mümkünse ve öncelikle, askerlerin baskısı altında AKP hükümetinin düşürülmesi ve Ankara'da kotarılacak yeni bir Meclis aritmetiğine göre CHP'nin iktidara gelmesi. Bu mümkün olmazsa, sivil ve askerî bürokrasinin yoğun muhalefeti teşvik edilerek, AK Parti'nin iktidar alanının daraltılması, yönetim yetkilerinin zaafa uğratılması ve yanlış yapmaya sevk edilmesi. Bu anlayışın arkasında, Baykal yönetiminin demokrasiyle bağdaşmayan zihniyeti yatıyor. İki, ne pahasına olursa olsun iktidarın başarılı olmasını engelleyecek bir siyaset izlemektir. Söz konusu olan CHP'nin ve sosyal demokrasinin programına, hatta Türkiye'nin çıkarlarına açıkça uygun bir durum bile olsa, eğer o durumdan iktidar partisi kazançlı çıkacak gibi görünüyorsa, muhalefet ve engelleme yapılmalıdır. Siyasi literatürde bunun adı, yıkıcı muhalefettir.
Evet, CHP'nin bu siyaseti artık bir sır değil. Komutanlar ne zaman siyasi konulara müdahale anlamına gelen bir açıklama yapsa, CHP Genel Başkan Yardımcısı Öymen bu açıklamaları destekleyen, öven ve daha fazla müdahale için yüreklendirmeye çalışan demeçler verdi hep: Komutanlar tamamen haklıydı, doğru konuşuyorlar, hatta az bile söylüyorlardı. Açık ki bu, bizzat Genel Başkan Baykal tarafından verilen bir görevdi. CHP, asker üzerinden siyaset yaptı açıkça. Söz konusu genel başkan yardımcısının kuvvet komutanları ile gizli görüşmeler yaptığı da artık biliniyor. Bu açık tahrik ve teşvik siyaseti daha sonra cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde, bütün kamuoyu şahittir ki, bizzat Baykal tarafından sürdürüldü.
Tehlikeli bir durum… Her şeyden önce bütün siyasi partilerin askeri siyasetin dışında tutma konusunda hem fikir olmaları gerekiyor. Eğer bunu yapamazlarsa çok kötü günler bekliyor Türkiye'yi. Sayın Baykal'ın kişisel ihtirasına bırakılmamalı demokrasinin geleceği.