Bireyin ve toplumun hayatında sorun her zaman vardır. İnsanı, toplumu ve devleti anlamlı kılan şey o sorunlar karşısındaki sağlam duruşu ve çözüme dönük akılcı tavrıdır.
Sorunlar bizi test eder. Aczimizi yüzümüze vurdukları gibi gizli kalmış gücümüzü de keşfettirirler.
Sorun varsa mutlaka bir çözüm ya da çıkış yolu da vardır. Sıfırlanmadığı yerde etkisi minimal hale getirilebilir. Bu hem karakter, hem algı, hem de yetenekle ilgili bir durumdur.
Küçük sorunlara boyun eğenler, olumsuzluğu kanıksayanlar ve mağlup yaşamaya teslim olanlar kendilerinde yeni bir kötü huy inşa ederler. Bu yapıdaki birey-toplum ve devlet zamanla hayattan kopar, yaşamayı başkaları için sorun üretmekte görürler.
Sorunlara yenilenler sorun olmaktan haz duyarlar.
Birey neyse, onu temsil eden devlet de odur. Sorunu çözmeyenleri sorunlar çözüyor ve tasfiye ediyor. Bugün Kürt sorunundan beslenen devlet ve devletin bazı adamlarının devri kapanıyor. Aynı sorundan beslenen bazı Kürtlerin de devri kapanıyor.
Devletin, Türklerin, Kürtlerin sorun çözme yetenekleri arttıkça, huzur hepimiz için gittikçe daha fazla paylaşılan ortak değer haline geliyor.
Paralel yaşamlar birbirini etkiliyor. Neyse ki artık pozitif etkileniyor, pozitif etkiliyoruz. Kürt sorunu paralelinde pekçok sorunu da açık gizli çözmeye başlandı. Şimdi yeni sorunlar aramanın, yeni şeyler konuşmanın vaktidir… Yani ertelenmiş güzel hayatları yaşamanın vakti… Sorunsuz hayat yok, sorunları çözülmüş hayatlar var…
Devletin bazı birimlerinde çeteleşmeye gidildiğini tespit etmiş, kirlenmenin, ülkeyi sıkıntıya sokacağını belirtmiştik. Kürt kimliğinin kabulü, kültürel hakların tanınmasını istemiştik.
Hayır, Güneydoğu sorunu ekonomik, Kürt sorunu siyasi…
İkisi de çok şey yitirdi ama asıl olarak bütün Türkiye kaybetti. Yasaklar, sıkıyönetimler, OHAL'ler hepsi bir şeyleri koparıp götürdü. Türkiye genelinde bir güvensizlik yaratıldı.
Devletin sahibi biziz diyenler engelledi. Özal, adım attı ama devlet kurumlarının desteği yoktu. Muhalefet, Özal'ı ihanetle suçladı. O dönem TRT-6 gibi birkaç ciddi açılım yapılsaydı sorun büyümezdi. Bugün Erdoğan engellenirse, yarın sorun daha da büyüyecektir.
Siyasi ve askeri rant devşirenler oldu, olmaya da devam edecek. Halbuki sorun siyasi çekişmelere malzeme olmayacak kadar hassastır. Oy hesabı acıların önüne geçmemeli. CHP de MHP de bu hatada ısrar etmemeli. Kanaatim MHP de CHP de çok yakında pozisyon değiştirecek. Muhsin Yazıcıoğlu hayatta olsaydı, tahminim, sorunun çözümüne olumlu ve önemli bir katkısı olurdu.
AK Parti zaten çözüm yanlısıydı, bugün bu tavır farklı kurumların ortak tutumu haline geldi. Yani Başbakan devletin kurumları adına, devlet adına konuşuyor. Ama bu sorun tüm partilerin sorunu, herkes sürece katkı sunmalı. TBMM'den daha büyük bir meşruiyet zemini yok.
2005'te AK Parti, Erdoğan'ın Diyarbakır konuşmasıyla ciddi bir adım atmıştı. Sonra gel-gitler oldu. Gelinen noktada sürece devletin tüm kurumları katıldı. Çözüm bir günde gelmez tabi, 25 yıldır devam eden sorunda tam çözüm ancak 5-10 yılda gelir. Kademe kademe, dikkatli bir biçimde ve farklı kesimleri sürece katarak sonuca gitmeliyiz. Fırsat kaçırılırsa büyük kırılma olabilir, hayal kırıklığı büyük olur ve toparlamak iyice zorlaşır.
Bütün metotlar uygulandı, çözüm gelmedi. Devletin temel kurumları bunu gördü. Aynı zamanda her taraftan oy alan bir parti var iktidarda. Dış konjonktür değişti ve Türkiye'de bir demokratikleşme süreci var. Kürtlerin talepleri de değişti...
Kürt siyasi hareketleri üniter yapıya itirazlarını geri çekti. Bu çok önemlidir. Geniş Kürt kesimleri de devlet karşı mesafeli tavrından vazgeçti, sorunlarına sahip çıkan bir devlet yapısı görüyorlar.
Tümüyle ikna oldu mu bilmiyorum ama ağırlıklı sorun sadece askeri önlemlerle bitmez diyorlar. Başbuğ, dağdakilere ilişkin düzenlemelerden bahsederken muhalefetin tavrı ibret vericidir.
Demokratikleşme deniyor ama yetmiyor. Kürt sorunu artık Türkiye sorunu olmaktan çıkmış Ortadoğu sorunu haline gelmiştir. Bu aynı zamanda Ortadoğu'nun geleceğidir.
Evet ama o dönemde devletin desteği yoktu. Bugün devlet pozitif irade koyuyor. Devletin K. Irak'a bakışı da değişince çözüm kapıları açıldı.
Bu tezi en çok Irak Kürtleri savunuyordu. İşgal sonrası merkezi hükümetin kafası karışmışken, Kürtler başka tarafa değil, Bağdat'a gittiler. Bu dönem ayrışma değil bütünleşme dönemidir. 1. Dünya Savaşı'ndan sonra o coğrafyada Kürt devleti kurulmalıydı ama büyük güçler engelledi. Bugün siyaset ve konjonktür değişmiştir. Hakları olsa da reel görmediklerini onlar ifade ediyorlar.
Irak'ta federasyon, Türkiye'de Kürtlerin Kürt olarak varlıklarının kabul edildiği entegrasyon, birlikte yaşamak…
Muhatap tüm Kürtlerdir. Kürtlerden destek alan iki parti var, AK Parti ve DTP. Kürtler DTP'den ibaret değil ama DTP en örgütlü temsilcilerinden birisi.
PKK yönetimi Hasan Cemal'e röportajda; muhatap İmralı, kabul etmiyorsanız Kandil, onu da etmiyorsanız DTP, ona da itiraz varsa akil adamlar dedi.
Baykal olayı saptırıyor. DTP'nin siyasi legal meşruiyeti vardır. Evet tabanlar örtüşüyor ama DTP Meclis'tedir. Bu büyük bir farktır. Ayrıca daha MHP ve CHP de defalarca DTP ile görüştü.
Açılım sürecinin derinleşmesi açısından gereklidir.
İlk adımda Kürtlerin talepleri ne olacak ve silahsızlaşma süreci nasıl olacak soruları çok önemli. Alt yapısı iyi hazırlanmalı ve dikkatli gidilmeli.
Sürecin gerisinde, dar bir siyasete mahkum olmuş. Hak ve özgürlüklerden değil statükodan yana. Akıllarına Kürt denilince Diyarbakır ve Van geliyor. Halbuki Kürtlerin üçte ikisi batıda yaşıyor.
Bahçeli hissi ve yanlış konuştu. Halbuki bunun bir parti sorunu değil devlet sorunu olduğunu biliyor. Bu noktada devletin kurumları inisiyatif almalı. Mesela sayın Gül'ün, muhalefeti davet edip katkı ve eleştirilerini alması faydalı olur.
Tahrik edenler olacaktır ama, ne içeriden ne de dışarıdan büyük boyutlarda bir provokasyon beklemiyorum. Dinamikler lehte işliyor.
Ondan önceki askerlerle gayet iyi durumdaydık, sorunları bile tartışıyorduk. Temizöz'le birlikte çok sert bir tavır gelişti.
Rolüne inanmış bir temsilci. 1994'te geldi. Özel bir görevi olduğunu hissettiriyordu. Bölge insanını tehlikeli gören, diyaloga kapalı bir insandı. Tartışmalarımız oldu, 1994 seçimlerine girmemi istemedi. Baskı ve tehditle devre dışı kaldım.
Bireyleri değil konsepti suçluyorum. Çiller'in o sözünden sonra hem bölgede hem de Türkiye'nin pekçok yerinde cinayetler başladı. Kürt sorunu o günkü yanlış politika iyice büyüttü. Vatanı kurtarıyoruz dediler tersi oldu. Hukuk rafa kalktı. O karanlık dönemlerin aydınlanması için Çiller ve dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş de ifadeye çağrılmalı…
Her gün onlarca cenaze kaldırdık. Sadece Cizre değil, bütün bölge böyleydi. Hizmet vermekten ziyade cenaze kaldırma kurumu haline gelmişti belediye. Sürekli tabut siparişi veriyorduk.
Büyük ve karmaşık bir yapı. Devletin bir kanadının desteğini gördü, ciddi bir siyasi ve askeri güç elde ederek siyasete müdahale etti. Örneğin Refah ve Fazilet'in üzerine gitti ve 28 Şubat'ta başarılı oldu. Fakat bu güç AK Parti döneminde etkin olamadı, çünkü siyaset kendisini esir alacak müdahalelere karşı dik durdu, ayrıca dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök faktörü Ergenekon'un hamlelerini boşa çıkarttı.
Nasıl bir ilişki var, bir şey diyemem ama en çok sıkıntıyı Kürtler çekti. Kürt halkında DTP'nin Ergenekon sürecine daha etkin bir tavır alması beklentisi vardı.
Bu meseleyi tepe tepe kullandılar, sorundan beslendiler. Kürt sorunu üzerinden varlıklarını devam ettirdiler. Çünkü Ergenekon çatışmayı bahane ederek etkisini ve gücünü artırdı.
Bugün Ergenekon belli ölçülerde kontrol altına alındığı için Kürt sorununda çözüm süreci başladı. Şiddet süreci Ergenekon mantığını yine güçlendirir. Çözüm süreci de zayıflatacaktır.
İçiçe geçtiği için fiili durumu bu. Zaten iç ve dış dinamikler bunu kaçınılmaz kılıyor.
1991'deki büyük göç döneminden. Cizre Belediye Başkanı'ydım, 700 bin Kürt göç etti ve o dönem yardımları organize ettik. Göç edenlere bölgenin ve tüm Türkiye'nin ciddi yardımı oldu. O ana kadar oradaki Kürtler, dağlardan başka dostumuz yok düşüncesindeydi. Türkiye'nin ve bölge halkının insani yardımını görünce Türkiye'yi dost görme düşüncesi daha da güçlendi.
Türkiye'nin iç meselesi olarak görüyor, gerek görürlerse destek veririz diyor. Türkiye'de soruna yaklaşımdaki değişimi devrim gibi görüyor.
Artık Kürtler kart değil, taraftır. Kürtlerin kullanılıp kışkırtıldığı dönem bitti. Kürtler, Ortadoğu coğrafyası zemininde siyaset belirliyorlar.
Şu anda böyle bir ihtimal görmüyorum ama ilerisini siyasi gelişmeler belirler. Bugün bölgedeki tüm güç ve tarafların iyi ilişkiler içinde olması birleşme vs gibi şeylerden daha önceliklidir.