'Güneydoğu', 'PKK', 'terör' bugün neyse o gün de aynıydı. Esasında terör, 1991 yılında göreceli olarak daha az yaşandı. Bizden sonra Tansu Çiller'in döneminde ise tavan yaptı. Çiller zamanında Özel Harp Dairesi aktif bir şekilde çalıştı. Bunların astığı astık, kestiği kestikti. O yüzden ne kadar demokratiktir tartışılır. Ben Yılmaz hükümetinde devlet memuru olarak bir hizmet ürettim ve o hizmetin her kademesinin hesabını verecek kadar da olayları yakından takip ettim.
Terörü önlemeye yönelik kurulan sistem Genelkurmay'ın ve Milli Güvenlik Kurulu'nun inisiyatifindeydi. Görevim süresince 7 defa Milli Güvenlik Kurulu üyeliği yaptım. Kurul toplantılarında kafama takılan her konuda sorular da sordum. Mesela Abdullah Öcalan'ın adresini bildiğimiz halde neden daha önceden tutuklanmadığını sormuştum. "Biz Apo'nun yerini biliyorsak neyi, niye bekliyoruz? Eğer o gücümüz varsa yapalım, yoksa onu da söyleyin, bilelim" demiştim. MGK'da dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, MİT Müsteşarı Teoman Koman, Başbakan Mesut Yılmaz gibi isimler vardı.
Özal, "Biz devletiz, böyle bir operasyonla meşgul olmayız. Bataklığı kurutmak istiyoruz, sivrisinek öldürmekle işimiz yok" dedi. Özal, Öcalan'ın yakalanmasının terörün çözümü olamayacağını düşünüyordu. Ona göre, sorun kökten çözülmeliydi.
Yaptığımız istişarelerde farklı görüşler ortaya koyuluyordu. Birisi, "Ben bilek gücüyle bu işi hallederim. Asarım, keserim, vururum, kırarım" bir diğeri de "Hayır öyle olmaz, ben insancıl ölçekte yaklaşırım, hümanist bir çizgide çözerim ve herkesi memnun ederim" diyordu. Özal, çözüm yolunun diyalogdan geçtiğine inanıyordu.
Amerikalılar Öcalan'ı yakaladılar, bir arkadaşımızın uçağı ile bize yolladılar. Öcalan idama mahkûm edildi, yasa kalktıktan sonra cezası müebbete çevrildi. İdam edilmiş olsaydı bugün 'İmralı' denen kavram ortadan kalkardı. Bugün Türkiye'yi bölmeye çalışan dış güçler, İmralı'dan çok yararlanıyorlar. Bunu herkes biliyor. Türkiye'yi zayıflatmak, ekonomik krize sokmak için bunu bir koz olarak kullanıyorlar. Ama İmralı olmasaydı bu olmazdı.
Kürt halkının Öcalan'ı önemsediğine katılmıyorum. Sizinle tarihi bir bilgiyi paylaşacağım. Turgut Özal, Rusya'ya seyahate gidiyordu. Havalimanında bir beyanat verdi: "Kürt federasyonu konusu masaya yatırılabilir" dedi. Tabii Türkiye'de yer yerinden oynadı. Döndüğünde Özal ile yüz yüze görüştüm. Özal, tıpkı Başbakan Erdoğan gibi tek bir cümleyle Türkiye'nin gündemini değiştirebilen bir liderdi. Ama Özal, bunu gündemi değiştirmek için söylemediğini belirterek şu anısını anlattı: "Güneydoğulu bazı Kürt işadamları beni ziyaret ettiklerinde onlarla uzun uzun Kürt sorununun çözümü ile ilgili konuştum. Onlara 'batıda yaşıyorsunuz, bu kadar para kazandınız, dönün Güneydoğu'ya oralara da refah götürün. Hatta artık Güneydoğu'da yaşayın...” Ama Kürtler bunu kabul etmemiş.
Batıda yaşayan Kürt işadamları Özal'a "Tabii ki oralara yatırım yaparız, medeniyet götürürüz ama yerleşik düzenimizi bozup Güneydoğu'ya yerleşemeyiz. İki nesildir İstanbul'da yaşıyoruz" demişler. Esasında Özal, "Kürtlere federasyon konusu masaya yatırılabilir" sözünü bilinçli söylemişti. Kürtlerin Güneydoğu'da bir federasyon kurmak istemediklerini biliyordu. Ona göre Kürtlerin gerçek isteği medeni yaşam koşullarında yaşamak, batıdaki koşullarının doğuda da sağlanmasından ibaretti. İstanbul'da Kürtler nasıl yaşıyorsa, Hakkâri'de de aynı şekilde yaşamalıydı. Özal bana "Güneydoğu'da refah, sağlıklı bir yaşam olmasın ama federasyon verilsin. Bu şartlarda pasaportla Türkiye'ye zorla giriş yapmayı hangi Kürt ister?" demişti.
Kürt sorununda bugün hükümetin izlediği yolu çok doğru buluyorum. Esasında diyalog, ikna metodu dünyada kullanılabilecek en başarılı metottur ama Güneydoğu'da yaşananları değerlendirmek bugünkü BDP'nin statüsüyle yapılamaz. Ama Türkiye lehinde yapılacak siyasetin demokratik, insani olabilmesi için Kürt sorununda çözüm yerinin parlamento olması lazım. Özal'dan, Özal'ın Kürt sorununa bakış açısından özellikle bahsettim, çünkü bugün Recep Tayyip Erdoğan da aynı bakış açısına sahip bir lider olarak karşımızda duruyor. Özal ve Erdoğan'ı birbirine benzetiyorum. Erdoğan, bence Özal'ı çok iyi anlayan ve onun izinden giden bir lider.
Şimdi iğneyi kendime batırarak da konuşmak istiyorum. 8 sene milletvekilliği yaptım. Anavatan Partisi İl Başkanlığı'ndan geliyorum. Zaman zaman "Biz bugün AK Parti'nin attığı pek çok adımı, iyileştirmeyi neden yapamadık" diye kendime soruyorum. Bunların hepsi esasında tecrübeye dayalı. Deneyimsizdik, bilinçsizdik. Mesela özürlülere bir maaş bile verememiştik. Ama bugün AK Parti ne yapıyor? Hem özürlü vatandaşımıza hem de bakıcısına 1 maaş veriyor.
Özal'ı diğer Cumhurbaşkanları gibi düşünmemek gerekir. Turgut Özal'ın idealinde başkanlık sistemi gibi bir bir sistem vardı ama bunu açıkça hiçbir zaman söylemedi. Özal'ın vizyonu çok farklıydı, Özal her şey demekti. Diğer yandan ben başbakanıyla çok iyi anlaşan bir bakan değildim.