|

Hrant'ı öldüren Ittihad Terakki'dir

'Ermeni yazınında taşra edebiyatının son temsilcisi' olarak bilinen Mıgırdiç Margosyan, gazeteci Hrant Dink'in, İttihad ve Terakki zihniyetine karşı olduğu için katledildiğini söyledi. İttihadçı fikriyatın Türkiye'nin zengin kültür yapısını yok ettiğini dile getiren Margosyan, "Tek tipçi gelenek eskisi kadar olmasa bile hâlâ devam ediyor. Dink suikastı çözülmezse yeni faili meçhuller olacak" dedi

Burcu Bulut
00:00 - 27/01/2012 Cuma
Güncelleme: 23:47 - 26/01/2012 Perşembe
Yeni Şafak
Hrant'ı öldüren Ittihad Terakki'dir
Hrant'ı öldüren Ittihad Terakki'dir
Diyarbakırlı bir Ermeni o; Mıgırdiç Margosyan. Çocukluğu Diyarbakır'da geçen Margosyan için 10 Şubat'ta İstanbul Tütün Deposu'nda gerçekleşecek 'Bir Zamanlar Diyarbakır' fotoğraf sergisinin ayrı bir yeri var. Margosyan, "Bu sergi Diyarbakır'da 1915'lerden önce halkın savaşmadan bir arada yaşayabildiğini kanıtlıyor. 1908'de Diyarbakır'da Ermenilerin yayımladığı 'Angakh Digris' (Özgür Dicle) adında aylık edebi bir mecmua var. Bugün bırakın böyle bir mecmuanın mevcudiyetini aradan geçen bu kadar zaman sonra Diyarbakır'da Ermeni kalmamış!" diyerek üzüntüsünü de dile getiriyor. Margosyan ile Diyarbakır'daki değişimden soykırım iddialarına, Kürt sorunundan faili meçhullere, 6-7 Eylül olaylarından Dink davasına kadar gündeme dair pek çok konuyu konuştuk.

Diyarbakırlı bir Ermeni olarak o coğrafyada neler yaşadınız?

Şu sıralar Diyarbakır deyince akla öncelikle Kürtler geliyor. Çünkü artık son zamanlarda bu coğrafyada Kürtlerin 'var olduğu' anlaşıldı. Zaten var olan bir halk nihayet kabul edildi, inkârdan vazgeçildi. Çocukluğumun geçtiği 1950'li yıllarda da Diyarbakır'da Kürtler, Türkler vardı ama onların yanısıra Ermeniler, Süryaniler, Keldaniler, Museviler, Yezidilerden oluşan geniş bir halk kitlesi de bulunuyordu. Maalesef bugün bu kültürlerin çoğu silindi. Tıpkı Diyarbakır'da doğduğum Gâvur Mahallesi'nin sadece isminin kaldığı gibi.

Neden böyle oldu?

İttihat Terakki'nin zihniyeti doğrultusunda, 1942 yıllarındaki Varlık vergisi, 1955'lerdeki 6-7 Eylül olayları nedeniyle bu kültürler zamanla kayboldu. Tabii bu Türkiye genelinde olan bir olay. Bugün artık Diyarbakır'da yoğun olarak yaşayanlar Kürtler ve Türkler.

Diyarbakır'da yakınınız kaldı mı?

1950'li yıllarda kilise yönetim kurulu seçimi yapıldığı zaman oy kullanan Ermeni sayısı yaklaşık 500 kişiydi. Bugün Diyarbakır'da bir tane Ermeni yok! Ama Diyarbakır'a gittiğimde oradaki insanlar yanıma gelip şunu da söylüyorlardı.

Ne diyorlardı?

"Benim nenem, dedem Ermeniydi" diye kulağıma fısıldıyorlardı. Sanki kendilerince günah çıkarıyorlardı. "Ne yapalım, insanlık halidir, tarihte birtakım şeyler olmuş" diye ben de onları teselli ediyordum. Ama bugün artık nenelerinin Ermeni olduğu söyleyen binlerce Kürt var.

O yıllarda Ermeni olmaktan utanan insanların bugün bunu çekinmeden söylemelerini neye bağlıyorsunuz?

Bu olayların üzerinden neredeyse 60 sene geçti. Türkiye demokratik bir ülke haline geldi. İnsanlar Ermeni olduklarını söylemekten korkmuyorlar.

Aynı kubbe altında birbirinden farklı kültürlerin savaşmadan bir arada yaşayabilmesinin sırrı neydi sizce?

Diyarbakır'da 1950'li yıllarda da genelde insanların çok büyük problemleri yoktu. Diyarbakır'ın yerlisi olan halk birbirini iyi kötü tanıyor ve birbirine karşı saygılı olmaya özen gösteriyordu. Göçlerle beraber Diyarbakır'ın nüfusu 1 milyonu bulunca kimsenin kimseyi tanımadığı, sanki yeni bir düzen oluştu. Sur içindeki eski Diyarbakır maalesef bugün yok! Eskiden Diyarbakır'da 15-20 tane kilise vardı. Bugün 1-2 tane var ama o kiliseye gidecek ahali kalmadı.


Dink davası aydınlatılmazsa yeni faili meçhuller olacak
Fransa'da kabul edilen 'inkar yasası'nı bir Ermeni olarak nasıl yorumluyorsunuz?

Bu yasanın orada kabul edilmesi ya da edilmemesi çok önemli değil! Biz kendi içimizde konuşabilirsek mesele hallolur. O zaman ne İngiltere ne Fransa ne de Amerika'ya söz düşer. 40 sene önce öğrendiğimiz tarihin bile bugün gerçeği yansıtmadığını görebiliyoruz. Mesela geçenlerde Başbakan Erdoğan, Dersim katliamından ötürü özür diledi. Bu özür bize resmi tarih tezinin geri tepmeye başladığını işaret ediyor.

Gizli kalmış dosyaların açıldığı bugünlerde İttihat ve Terakki geleneğinin yıkıldığını söylemek mümkün mü?

Türkiye'yi bu noktaya getiren İttihat Terakki geleneği eskisi kadar olmasa bile hâlâ devam ediyor. Hatta bazı politikacılar bu zihniyetle diğerini mahkûm etmeye çalışıyorlar. Aynı siyasilerin kendi partileri içinde bile anlaşmazlık içinde olduklarını görüyoruz. Bu zihniyette yollarına devam ediyorlar.

Hrant Dink ile de özel bir ilişkiniz vardı sanırım…

Dink 1960'lı yıllarda benim öğrencimdi. Kendi halinde okuyan, derslerine mümkün mertebe çalışan bir öğrenciydi. Çevresinde etkin sivrilen biri hiç olmadı. Sonraki yıllar biz Agos'tan önce Hrant ve diğer birkaç öğrencimle Aras Yayıncılık'ı kurduk. Bugüne kadar kendimizi Ermeni olarak yeteri kadar tanıtamadığımızı; Ermenilerin yaşamı, tarihi, edebiyatı, kültürü ile ilgili bir şeyler yayınlarsak belki biraz daha kapı aralar, diyalog kurarız diye düşündük. Bu doğrultuda kitaplar yayımladık fakat Hrant daha sonra bunun kendine yetmediğini gördü ve Agos Gazetesi'ni çıkarmaya karar verdi. Ben de orada 3-4 sene yazdım. Hrant iyi bir insandı. Yaklaşımları çok hümanistçeydi.

Dink Türkiye-Ermeni ilişkilerinin iyi olması için çabalayan bir gazeteciydi. Peki neden hedef olarak seçildi?

Çünkü Dink, İttihat Terakki zihniyetine karşıydı. İttihat Terakki zihniyeti yanlış, tekçi bir zihniyetti. Dink ise düşüncelerini sansürlemeden yazıyordu. Çekinmeden konuşan bir Ermeni gazeteci bugün artık hepimizin malumu olan karanlık güçler tarafından tehdit olarak algılandı.

Dink davasının aydınlanması diğer faili meçhullere de emsal olur mu?

Kesinlikle. Bugün Dink davası çözülmezse yarın bir başka tetikçi bir başka faili meçhul cinayet gerçekleştirebilir. Yenileri olur. Kimsenin yaptığının yanına kâr kalmadığı bir ortamın oluşturulması gerekir. Dink cinayetinin aydınlatılması Türkiye'nin demokratikleşmesi yolunda dönüm noktalarından biridir.


'6-7 Eylül' her yeri vurdu

Tam da 6-7 Eylül'ün yaşandığı günlerde Diyarbakır'dan İstanbul'a geliyorsunuz...

6-7 Eylül'ün etkisi İstanbul kadar Diyarbakır'da da hissedilmişti. Annemle babam aralarında konuşurken duymuştum. Vefat etmiş olan akrabamızı Diyarbakır'daki mezarlığa götürürken en kısa yolu seçmek yerine mümkün olduğu kadar ara sokaklardan götürmenin daha doğru olacağını söylüyorlardı. Ana dilim Ermeniceyi daha iyi öğrenmek için İstanbul'da gittiğimde ise 17 yaşındaydım. Üsküdar'da daha sonra müdürlük yaptığım okulu yakmak istemişlerdi.

Bu saldırıların nedeni neydi sizce?

Atatürk'ün Selanik'teki evi bombalandı. O zamanın önemli gazetesi Ekspres bunu manşetten verdi. Bunun sorumlusu olarak ise Rumlar, Ermeniler yani azınlıklar gösterildi. Ertesi gün ders için Karaköy'deki okula giderken her yerin altüst olduğunu gördüm. Her yer darmadağın edilmiş, camlar kırılmış, İstanbul savaş alanı gibi bir yer haline gelmişti.

6-7 Eylül olayları Atatürk'ün evi bombalandığı için mi yaşandı?

27 Mayıs'tan sonra yargılamalar esnasında ayan beyan ortaya çıktı ki, bunu yapan devletin ta kendisiydi. Provokasyon olsun diye birini görevlendirip Atatürk'ün evini bombalamışlardı ve atılan bu bombaya karşılık Kıbrıs'ı elde tutmak için 'halkımız nasıl feveran ediyor' diye açıklamalarda bulunmuşlardı. Yassıada mahkemelerinde bu olayların arka planının ne olduğunu o zamanlar radyolardan dinlemiştik.


Hataların bedelini ödüyoruz
Güneydoğu'daki faili meçhul cinayetleri bir Ermeni olarak nasıl görüyorsunuz?

Fail-i meçhuller yıllardan beri konuşulur ama yavaş yavaş her şey su yüzüne çıkıyor. Son olarak Diyarbakır'da İçkale'de çıkan kafatasları bunun en belirgin örneği. İçkale'de benim çocukluğum geçti, oraları çok iyi bilirim. Kafataslarının çıktığı o mekân eskiden jandarmanın, JİTEM'in, adliyenin binalarının olduğu bir yerdi. Önemli olan nokta bu kafataslarının oradan çıkıyor olmasıdır. Jandarmanın bahçesinde böyle toplu mezarların olması normal mi?

Sizce Kürt sorununda neredeyiz?

Kürt sorunu rayından çıkmış bir konudur. Kimisi dağda kimi ovada bir sürü insan öldü. Kürdü, Türkü, hepsi önünde sonunda bu ülkenin gençleriydi. Diğer yandan Türkler ile Kürtlerin et-tırnak gibi olmadığı da artık görüldü. Kimse bu edebiyata inanmıyor. Çünkü realite böyle değil! Diyarbakır Cezaevi'nden kurtulanların birçoğu bugün dağda. Zamanında yapılan hataların ceremesini toplum olarak hep birlikte çekiyoruz şimdi. Bunu bugünden yarına çözmek çok zor. Geçmişin izlerini silebilmek için 1 adım değil 100 adım atmak gerekiyor. Türkiye tabii ki gelişiyor ama yeterli değil!


Bir zamanlar Diyarbakır'da

10 Şubat'ta gerçekleşecek 'Bir Zamanlar Diyarbakır' sergisi, 1915'lerden önce halkın bir arada savaşmadan yaşayabildiğini kanıtlıyor. 1908'de Diyarbakır'da Ermenilerin yayımladığı Angakh Digris (Özgür Dicle) adında aylık edebi bir mecmua var. Bugün bırakın böyle bir mecmuanın mevcudiyetini aradan geçen bu kadar zaman sonra Diyarbakır'da Ermeni kalmamış! Orada mutlu mesut yaşayan insanlar o coğrafyayı terk etmek zorunda kalmışlar. 100 sene sonra o tabloya bakarken neleri kaybettiğinizi görüyorsunuz. Bu sergi hep söylenilen tarihimizle yüzleşmedir. O insanlar neden kayboldu? Niçin yoklar? Neden sürgün edildiler? Bu soruyu samimi şekilde kendimize sorma vakti bugün!



12 yıl önce