|

Kan duracaksa Öcalan'la yeniden görüşülebilir

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, açlık grevlerini kimin, nasıl bitirdiği değil bitmesinin önemli olduğunu söyledi. Çelik, 'Öcalan'la görüşülecek mi' sorusuna ise; 'Akan kan duracaksa kiminle gerekiyorsa görüşülür. Daha önce görüşüldü, şimdi de görüşülebilir' dedi.

Murat Aksoy
00:00 - 19/11/2012 Pazartesi
Güncelleme: 22:19 - 18/11/2012 Pazar
Yeni Şafak
Kan duracaksa Öcalan'la yeniden görüşülebilir
Kan duracaksa Öcalan'la yeniden görüşülebilir

Son haftalarda Türkiye'yi en çok meşgul eden konu açlık grevleri oldu. 67. gün geride kalırken kardeşi Mehmet Öcalan'ın Abdullah Öcalan ile görüşmesi sonrası grev sona erdi. Böylece Abdullah Öcalan'ın 'grevleri bitirin' çağrısı karşılık bulmuş oldu. Öcalan bir kez daha Kürt sorununun çözülmesinde önemli bir aktör olduğunu kanıtlamış oldu. Tabi bir diğer gerçek ise Öcalan üzeride bir tecrit olmadığı, ailesinin istediği zaman görüşebileceği oldu.

Açlık grevleri geride kaldı ama Kürt sorunu ortada duruyor. Açlık grevleri sırasında BDP'nin kötü bir sınav verdiğini söyleyen AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'le Kürt sorununu, terörle mücadeleyi, idam tartışmalarını, başkanlık sistemini ve yeni anayasayı konuştuk.

Kan duracaksa Öcalan'la yeniden görüşülebilir

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin çelik, açlık grevlerini kimin, nasıl bitirdiğinin değil bitmesinin önemli olduğunu söyledi. Çelik, 'Öcalan'la görüşülecek mi' sorusuna ise; 'Akan kan duracaksa kiminle gerekiyorsa görüşülür. Daha önce görüşüldü şimdi de görüşülebilir' dedi.

En sıcak gündemle başlayalım, hapishanedeki ve dışardaki grevler Öcalan'ın çağrısı ile sona erdi. Ne düşünüyorsunuz?

Açlık grevleri başından beri yanlıştı. Çünkü bize göre, Türkiye'de açlık grevlerini haklı kılacak bir ortam yok.

Açlık grevlerinin Öcalan'ın çağrısı ile sona ermesini nasıl okuyorsunuz?

Açlık grevlerinin kim tarafından ve nasıl bitirildiğinden ziyade bitmiş olmasını, cezaevlerinden cenaze çıkmamasını daha önemli buluyorum. Sonuçta açlık grevine yatanlar ya PKK üyeleri ya da sempatizanları. Dolayısıyla Öcalan'ın talimatını daha çok önemsemelerini de yadırgamıyorum.

Öcalan bundan sonra görüşülecek mi?

Akan kan duracaksa, annelerin gözyaşı dinecekse, bu ülkenin çocukları ölmeyecekse ve bu ülkenin milyar dolarlık kaynakları heba olmayacaksa; kiminle gerekiyorsa görüşülür. Daha önce görüşüldü şimdi de görüşülebilir. Ama bunun şekli, zamanı devletin ilgili kurumları ve yetkilileri tarafından belirlenir. Elbette belirleyici olacak olan siyasi iradedir. Bu, ne zaman, nasıl, kimlerle olacak bunu şekli belirlenir. Bu terör örgütü ile oturup pazarlık yapmak değildir. AK Parti, Türkiye'nin üniter yapısına yönelik hiçbir pazarlığın içinde olmaz. Şu konuyu bir kez daha hatırlatmak lazım.

KÜRTLERİN TALEPLERİ KARŞILANIYOR
Neyi?

Kürt sorunu ile PKK/terör sorununu ayrı ayrı değerlendirmemiz gerekiyor. Kürt vatandaşlarımızın hak ve özgürlükleri konusunda tüm taleplerini bugüne kadar, karşıladık, karşılıyoruz ve karşılamaya devam edeceğiz. Bunu PKK ve BDP'yi memnun etmek için değil, öyle olması gerektiği için yapıyoruz. Kürt halkının talepleri ile PKK ve BDP'nin talepleri aynı değil. PKK diyor ki, dağdaki 5000 kişi bölgede asker, polis olarak öz savunma gücü olsun, dağdaki komutanlarla bunların başı olsun. Terör böyle biter. Peki Başbakan bunu kabul etsin mi? Bu kabul edilemez. Şunu söylüyorlar; 'Başbakan isterse çözer'. Bu Başbakan'a yönelik sistematik bir yıpratma ve haksızlık.

Ne amaçlanıyor bu söylemle?

Başbakan Süpermen ya da Hemen değil. Bu BDP tarafından sistematik olarak yapılan bir propaganda. Bu söylenerek şu mesaj veriliyor; 'İstemiyor ki, çözülmüyor. Başbakan çözmek istemiyor'. AK Parti Kürtlerin bu ülkenin 1. Sınıf vatandaşı olması için adımlar atmaya devam edecek. PKK buna rağmen silah bırakmıyorsa, Türkiye terörle mücadeleye aynı kararlılıkla sürdürecek.

Peki siyasi kanallar açıksa açlık grevi neden başladı?

Bunu PKK ve BDP'ye sormak lazım. Bugün siyasi ortamda hak ve özgürlüklerinizi savunacağınız tüm siyasi kanallar açık. İnsanlar şiddete başvurmadan, terörü bir çözüm aracı yapmadan, terörün gölgesine sığınmadan her türlü fikri söyleyebiliyor. BDP 30 milletvekili ile Meclis'te, 100'e yakın belediye BDP'de. O zaman neden bu şiddet, neden bu grevler?

Sizin bir cevabınız var mı?

Cezaevinde mahkum ve tutuklu olan insanları ölüme teşvik etmek, onların kanı ve canı üzerinden günlük politika yapmak ya da ideolojik hesap yapmak, bana göre hayatı hakir görmektir.

Hedef ne?

PKK bu eylemlerle propaganda yapıyor. Açlık grevleri ile PKK'yı daha çok konuşuyoruz. Tabi bir de insanların vicdani hassasiyetlerini suistimal ediyorlar. Bu doğru değildir. Çünkü eğer bu yol açılırsa bambaşka talepler gündeme gelebilir.

ŞEHİT AİLELERİ GREVE BAŞLARSA ONLARA NE DİYECEĞİZ

Ne gibi?

Bazı şehit aileleri 'Abdullah Öcalan idam edilinceye kadar açlık grevine başlayacağız' derse ne yapacağız? Yaparlar mı yapmazlar mı bilemem. Türkiye hukuk devleti. Kimse hukuk devletini suistimal edemez. Bakın Öcalan'a tecrit uygulanıyor dediler. Biz de tecrit yok ailesi isterse görüşebilir dedik. Ailesinden kimse geçen haftaya kadar görüşme için başvurmadı. Başvuru olunca izin verildi ve kardeşi Öcalan'la görüştü. Öcalan'da 'açlık grevlerini bitirin' dedi.

Avukatlar neden görüşemiyor Öcalan'la…

Burada bir konuyu açıklığa kavuşturalım. Abdullah Öcalan kararı kesinleşmiş bir mahkum. Cezası kesinleşmiş mahkumlar ailesi ile görüşebilir ama avukatları ile görüşemezler.

Geçen yıla kadar her hafta görüştüler ama…

Avukatların Öcalan'la görüşmesi, çerden çöpten açılan davalar nedeniyledir. Avukatların görüşmeleri bu açılan davalarla ilgilidir. Bugüne kadar hükümetler, biz de dahil buna müsaade ettik. Fakat avukatlarla görüşme bir süre sonra kuryeliğe dönüştü. İyi niyetten maraza çıktı. Ama bu mesele Adalet Bakanlığı'nın sorumluluğundadır. Adalet Bakanlığı gerekli görürse görüştürebilir.

Grevler sürerken hükümet grevcilerin üç talepten biri olan anadille savunma konusunda adım attı…

Anadille savunma ile ilgili düzenleme açlık grevleri nedeniyle gündeme gelmedi.

Ama ikisi arasında kamuoyunda ilişki olduğu düşünülüyor...

Yok. Biz bu düzenlemeyi yapmaya 3 ay önce karar verdik. 30 Eylül'deki 4. Büyük Olağan Kongremizde bu değişikliği yapacağımızı tüm Türkiye'ye deklare ettik. Ana dilde devletin verdiği temel hizmetlere ulaşma da bu değişikliklerin içinde. Ana dille savunmayı gündeme açlık grevleri nedeniyle değil, Türkiye'ye, halkımıza verdiğimiz söz nedeniyle aldık.

ANA DİLLE EĞİTİM GÜNDEMDE YOK
Anadille eğitim konusunda bir çalışma olacak mı?

Anadilde eğitim konusunda bir çalışmamız yok. Bu konuşulabilir, tartışılabilir ama bizim AK Parti olarak sıcak baktığımız bir düzenleme değil. Şartlar itibariyle mümkün de değil. 7 yaşında ilkokula gittikten sonra Türkçe'yi öğrenmiş biri olarak söylüyorum; bu Kürt çocuklarına yapılabilecek en büyük kötülüktür.

Neden?

Çünkü; Türkiye'de kamu hizmetinde iki resmi dili kabul etmediğiniz sürece, bütün kamu hizmetini iki dille vermeden ana dille eğitim yaparsanız; bu eğitimi alanların bir yerlere gelmesi mümkün değil. Bu yüzden kimse olmayacak duaya amin demesin, bizim de dememizi beklemesin.

BDP bu süreçte nasıl bir sınav verdi?

Cumhurbaşkanımız da ifade etti: Siyaset çözüm üretme işidir. Eğer bir siyasi parti çözümün parçası değilse, mutlaka sorunun bir parçasıdır. BDP'li vekiller açlık grevleri boyunca yapıcı rol üstlenmeleri gerekirken tersine yangına körükle gittiler. Bazıları açlık grevine başladı, Demirtaş'tan Öcalan heykeli açıklaması geldi. Bunlar yapıcı siyasetin parçası olan eylem ve söylemler değildir.

BDP neden böyle yapıyor?

Çünkü BDP maalesef siyasi iradesi olan bir parti değil. Artık mızrak çuvala sığmıyor. BDP, PKK'nın siyasi uzantısıdır. Bunu kendileri de ifade ediyor. Cezaevindek mahkumlara siyasi talimat nereden gittiyse BDP'li vekillere de grev talimatı aynı merkezden gelmiştir. Eğer hedef Öcalan'ın şartlarını iyileştirmekse şiddet, tehdit bunu sağlamaz.

Nerden Kandil'den mi?

Bugüne kadar nereden veya nerelerden geldiyse.

GÜNDEMİMİZDE İDAM YOK

İdam konusu birden gündeme geldi. Bu, gündem değiştirme amaçlı mı?

Hayır. Başbakan idamı gündeme getirirken toplumsal hassasiyeti dillendiriyor. Toplum bazı suçlar karşısında hassas. Başbakan onların hissiyatına tercüman oluyor. Mesela taammüden yani tasarlayarak, bilerek ve isteyerek birden fazla insan öldüren, çocuklara tecavüz eden, katleden, patlattıkları bombalarla pek çok hayatı sona erdiren kimselerin idam edilmesi konusunda kamuoyunda ciddi bir talep var. Başbakan bu taleplerin tercümanı oluyor.

Siz ne düşünüyorsunuz?

Vicdanım idam cezasından yana. Ama aklım idam cezasından yana değil. İçinde bulunduğumuz uluslararası konjoktür, tarafı olduğumuz uluslararası anlaşmalar Türkiye'de idamın olmamasını gerektiriyor. AK Parti'nin gündeminde idam cezası yok. Bu konuda bir çalışma yok. Ancak Başbakan kamu vicdanı açısından bu fiilleri işleyenlere 'halkın sabrın taşırmayın, halkın sabrını teste tabi tutmayın' mesajı veriyor. Özeti budur.

İDAM GELSE BİLE ÖCALAN'I ASILAMAZ

Öcalan'la bağlantı kuruluyor idam konusu...

İlgisi yok. Öcalan'ın cezası kesinleşmiş olan bir mahkum. İdam cezası geri gelse bile Öcalan bundan etkilenmez. Ceza ona uygulanamaz. Çünkü kanunlar geriye yürütülemez.

Gelelim başkanlık sistemine...

Meclisteki dört partinin eşit üyeyle temsil edildikleri Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun takvimine göre, yasama başlığı altında her parti kendi görüşünü sundu. AK Parti de yasama meclisinin Başkanlık sistemine göre şekillenmesi konusunda komisyona bir görüş sundu. Yani Başkanlık sistemi önerisi, 4 partiden biri olan bizim önerimizdir. Bu komisyonda görüşülecek. Komisyonda 4 parti var. Eğer bizim teklimiz kabul edilmezse edilmemiş olur. Başkanlık sistemi bizim olmazsa olmazımız değil. Teklifimiz komisyonda reddedilirse biz komisyondan çekilmeyiz. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da AK Parti Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda asla dayatmacı bir tutum içinde olmayacak.

Başkanlık sistemi tüm AK Parti grubunun ortak arzusu mudur?

Detaylarda farklı düşünen arkadaşlarımız elbette olabilir. Ancak partinin ilgili kurallarında tartışılıp parti görüşü haline geldikten sonra bu tüm partililerin görüşü olur.

YARI BAŞKANLIK SİSTEMİNDEYİZ
Neden Başkanlık sistemi?

Biz bunun Türkiye için daha hayırlı bir sistem olduğunu düşünüyoruz. Özellikle güçler ayrılığı prensibinin tam yerli yerine oturması için, Türkiye'nin bir kez daha koalisyonlara dönmemesi, siyasi istikrarın sürmesi için istiyoruz. 2014'de Cumhurbaşkanını halk seçecek. Cumhurbaşkanını halkın seçmesi Yarı Başkanlık sisteminin gayriresmi olarak başlaması anlamına gelir. Biz ilke düzeyinde tartışmak istiyoruz. Muhalefet ise konuyu ilkeler üzerinden değil kişiler üzerinden yani Başbakan'ın şahsı üzerinden tartışıyor. Bu yanlış.

Muhalefetten şikayetçisiniz yani…

CHP göz dolduran, kitlelere heyecan veren bir muhalefet değil. Mecliste iktidara karşı etkili muhalefet yapamayan CHP, çareyi sokağa inmekte daha marjinal, daha uç partilerle görünmekte buluyor ve bunu muhalefet yapmak sanıyor. Ya da Kılıçdaroğlu Başbakan'a hakaret ederek daha fazla sesini yükselterek etkili muhalefet yapacağını sanıyor. Bunların hiçbirinin CHP'ye, Türkiye'ye faydası yoktur. Açık olan şu ki Türkiye bir muhalefet sorunu yaşıyor.

TEK BAŞINA ANAYASA YAPMAYIZ
Belirlenen takvime göre yıl sonuna kadar Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda bir metin çıkması bekleniyor. Umutlu musunuz yeni anayasa konusunda?

BDP son dönmede komisyon çalışmalarında 'küstüm, oynamıyorum' havasında. Biz AK Parti olarak sonuna kadar bu işi zorlayacağız. BDP yoksa, CHP ve MHP ile, MHP de yoksa CHP ile sonuna kadar süreci devam ettireceğiz. Ta ki tek başımıza kalıncaya kadar. Eğer tek başımıza kalırsak da; bu yeni anayasa başka bahara kalacak demektir.

Tek başınıza denemeyeceksiniz…

Milletvekili sayımız 330 altında olduğu için de öyle bir seçeneğimiz yok. O zaman halkımıza gidip neden yapamadığımızı anlatacağız.

CHP BAAS REJİMİ'YLE FLÖRTE DEVAM EDİYOR

Suriye'de rehin tutulan gazeteci Cüneyt Ünal'ın CHP'li vekillere teslim edilmesi neden manidar?

Öncelikle ifade edeyim ki, Cüneyt Ünal'ın ailesine, sevenlerine kavuşmuş olmasından son derece memnun olduğumu ve çok sevindiğimi ifade etmek isterim. Ancak Cüneyt'in bir uluslararası kuruma değil, bir STK'ya değil, Türk resmi makam ve yetkililerine değil CHP'lilere teslim edilmesini manidar buldum.

Neden?

Çünkü CHP'liler Esed'le olmaktan haz duyuyorlar. Kendi halkına katliam yapan Esed'le olmak onları mutlu ediyor. Esed'in Cüneyt'i CHP'ye teslim etmesi, PKK'nın kaçırdığı vatandaşımızı BDP'ye teslim etmesi benzerdir. Cüneyt'i CHP'lilere teslim eden Esed hem kendisinin propagandasını yapmış, hem de CHP'lilere propaganda yapma imkanı vermiştir. Benim manidar bulduğum budur. CHP yönetimi Baas Rejimi ile flörtüne devam ediyor. Benim tepkim buna.

PAKETLEMEK KOLAY OLSA YAPILIRDI

Olağan kongrenizin konuklarından birisi de Mesut Barzani idi. Geçen hafta Milliyet'e önemli açıklamalarda bulundu. PKK'ya silahla çözüm devri bitti dedi. …

Sayın Barzani Kuzey Irak'taki Bölgesel Kürt Yönetimi'nin liderdir. Orada, yaşayan halk ile bizim burada yaşayanların büyük kısmı akrabadır. Bizim sınırlarımızın dışındaki hakların kendi geleceklerini belirleme konusunda bağımsızdırlar. Biz kendi halkımızın mutluluğundan sorumluyuz. Biz Türkiye'deki Kürtleri bu ülkenin birinci sınıf, mutlu, memnun vatandaşlar haline getirmekle mükellefiz.

Dört ülkedeki Kürtler birleşip devlet kuracak yönünde bir açıklaması da oldu…

Irak'ın geleceğine Iraklılar karar verecek. Barzani'nin de 4 ülkedeki Kürtleri birleştirerek bir devlet kurma hayalinin olduğunu sanmıyorum. Şu anda biz Kuzey Irak Kürt yönetimiyle ciddi bir işbirliği içindeyiz. Biz Irak'ın toprak bütünlüğünden yanayız. Ama Irak'taki Kürtlerin hangi statü ile yaşayacaklarına biz karar veremeyiz. Ya da Suriye'deki Kürtlerin nasıl yaşayacağı konusunda karar verecek biz değiliz.

Kuzey Irak'taki PKK'lılara yönelik nokta operasyonları gündeme geldi…

Barzani de PKK varlığından rahatsız ama PKK'yı Kandil'den şiddet yolu ile çıkaramayacağının farkında. PKK Kuzey Irak'da diye Barzani'ye düşman olacaksak, Türkiye içindeki PKK'lılar için kime düşman olacağız? Bakın son günlerde hep şu söyleniyor; PKK liderlerini Kandil'den paketleyin, etkisiz hale getirin. Bunun söyleyenler bu işlerin çok kolay olduğunu sanıyorlar. Bırakın Kandil'i, Türkiye'nin dağlardaki kaç PKK'lı teröristi paketleyip Ankara'ya getirebiliyoruz? Son birkaç yılda terörle mücadele konusunda çok başarılı sonuçlar elde edildi ama bu onların varlığını hala sona erdirmedi.

Yani…

Daha içimizdeki PKK'lıları paketleyemezken Kandil'dekileri paketleyin getirin önerisi kolay değildir. Bu yüzden bir yandan terörle etkili mücadele ederken diğer yandan Kürt sorununu hak ve özgürlükler temelinde çözmek istiyoruz. O yüzden BDP'ye çağrıda bulunuyoruz. Gelin siyaseti, demokratik değerler platformunda yapınız, demokratik kanalları kullanınız. Kürt sorununu tamamen ortadan kaldıralım. Ne yazık ki, biz bu sorunu çözmeğe çalışırken diğer siyasi partiler sorunun bir parçası olmaya devam ediyorlar. En büyük şanssızlığımız bu oldu.

CHP Mayıs ayında paketle ortaya çıktı…

Ama devamı gelmedi. Bakın o görüşmede Başbakan Erdoğan tarihi bir öneri getirdi Kılıçdaroğlu'na. MHP ve BDP yoksa biz birlikte yolumuza devam eldim. Bu çağrıyı kongre konuşmasında da tekrarladı. Ben buradan gene tekrarlıyorum. CHP elinin taşın altına koysun, sürece katkı sağlasın. Her türlü öneri ve teklife açığız. İki partinin oyu yüzde 75-76 ediyor. Kılıçdaroğlu bu önerimize hala 4 parti şartı ile cevap veriyor. Mayıs'tan Kasım'ın sonuna geldik. CHP ne yaptı? Hiç.

İSRAİL ABD'NİN SURİYE RUSYANIN YEĞENİ

İsrail yeniden Gazze'ye saldırdı. Arap Baharı sürecinde sessiz kalan İsrail neden şimdi saldırdı?

Gazze'de olan bir İsrail klasiğidir. İsrail'in bir yere saldırması için her zaman bir bahanesi vardır. İsrail'in tabiatında bu var. Şimdiki de İsrail Başbakanı'nın Filistinli çocukların kanları üzerinden oy devşirmeye çalışmasıdır. Onların canları üzerinden şahin görünüp, seçmenlerinden oy almayı planlıyor. İsrail'de siyaset parçalı olduğu için Filistin'e saldırmak, Arap dünyasına kafa tutmak iç siyasete yatırım yapmak anlamını taşıyor. Seçime az bir süre kala gelen bu saldırı içeriye mesaj anlamını taşıyor. Ancak Türkiye olarak biz konuyu yakından izliyoruz. Başbakanımız Obama ve Putin ile görüştü, Mısır'la ve diğer ülkelerle istişarelerimiz devam ediyor. Orada olan insanlık vahşetine dur dememiz gerekiyor.

BM DEĞİŞMEDEN TABLO DEĞİŞMEZ

Umutlu musunuz?

İsrail'in yaptığı hunharca saldırıları lanetliyorum. Ne yazık ki, dünya kamuoyu İsrail'in bu insanlık dışı tavırlarına göz yumdu, sessiz kaldı. Bunun nedeni uluslararası sistemin artık değişen dünyayı temsil edememesindedir. Bugünkü uluslar arası sistem; BM'in yapısı haklının kuvvetli olduğu tezine değil, kuvvetlinin haklı olduğu tezine dayanıyor. BM Güvenlik Konseyi'nde 5 daimi temsilci var. Bunlar kendileri aleyhinde karar çıkınca veto yetkilerini kullanarak süreci durduruyorlar. Tabi birde bu ülkelerin himayesine aldıkları yeğen ülkeler var. İsrail ABD'nin himayesinde. Son Suriye krizinde gördük, Esed Rusya ve Çin'in himayesinde. İsrail'in de, Esed'in de kana susamış politikalarının altında bu haksız BM sisteminin getirdiği koruma kalkanının payı var. Başbakanımız o yüzden uluslar arası toplantılarda bu düzen değişmeli diyor.

SURİYE'DE ANGAJE OLMADIK

Suriye'de durum nedir, Esed hala iktidarda…

İran Şahı, zamanında çok güçlüydü. Tüm sistem kendisine bağlı idi ama devrildi. Zaman aldı belki ama gitti. Esed'in sonu da aynı olacak. Bir söz vardır; 'Küfür devam eder ama zulüm devam edemez' der. Bu kadar kandan sonra, Esed'in bu kanın üzerinden iktidar olmaya devam etmesi zordur. Biz Suriye'de mazlumun, halkın yanında olduk olmaya devam edeceğiz. Biz, Esed'in halkın taleplerine kulak vermesi, sürecin barışçı bir değişimle sonuçlanması için de çok büyük çaba sarfettik ama Esed dinlemedi.

Suriye konusunda çok mu aceleci davrandı Türkiye?

Hayır. Türkiye, Suriye konusunda uluslararası camia ile birlikte hareket etti. Türkiye ne Suriye'ye asker yolladı ne de savaş açtı. Sonuçta Suriye bizim komşumuz ve uzun bir kara sınırımız var. Doğal olarak daha fazla tedbir almak ve hassas olmak bizim için kaçınılmazdı. Nitekim sınırı geçen yaklaşık 120 bin mülteci var. Sınırımızda yangın varken biz rahat olabilir miydik? Türkiye Suriye konusunda yapması gerekenleri yapmıştır ve eleştirildiği gibi de angaje olmamıştır.


11 yıl önce