Son dönemlerde “teferruat” kabilinden gördüğümüz şeylerde artış var. Lüzumlu ve değerli şeyleri de bu kategoride değerlendirir olduk.
Siyaset de bunlardan birisi.
Halbuki en büyük, en kapsamlı yatırımı siyasete yapmalıydık.
Peki siyasete yatırım nasıl yapılır?
Finansmandan ziyade vizyonlu bir siyaset kurumu nasıl inşa edilir?
O vizyonu sürükleyip geliştirecek, yol kazalarına uğratmayacak, ülkeyi hem bugün için mutlu edecek hem de geleceğe “iddialı” taşıyacak siyasi kadrolara nasıl zemin hazırlanır?
Bu görev kimin?
Elbette siyasilerin.
Büyük değişimler yaşandığı, toplumların taleplerinin çeşitlendiği bu çağda “siyasetsizliği” değil, siyaseti konuşmak ve ne pahasına olursa olsun siyasete sahip çıkmak tek çıkar yol.
Devlet ve kurumlar da, sınır ihlali yapmadan, her şeyin ve hepimizin “tek sahibi” kendisini görme yanılgısına düşmeden siyasete sahip çıkmalı.
Bırakın siyaset yaşasın ki toplum “teferruat” noktasına düşmesin…
Kurumların siyaseti değil, siyaset kurumunun güçlü siyaseti lazım bize.
Siyasetin alternatifi yine siyasettir.
Siyasetsiz kalan bir ülkede her şey “teferruat” olmaya aday…
Ülkemizin geçmişten beri yaşadığı bazı tartışmalara çözüm olabileceği düşüncesiyle tartışılması için gündeme getirdim, “hemen senato kurulsun” demedim.
Yapılan değerlendirmeler ve eleştiriler ülkemizin yaşadığı senato tecrübesi üzerinde yoğunlaşıyor.
Anayasa Mahkemesi'nin görev alanını daraltmak amacıyla dile getirmedim. Ağır iş yükü altındaki mahkemeye taşınan ihtilafların çözümünde filtre görevini yerine getirsin diye senato önerisinde bulundum.
İyi niyetli bir öneri olarak sundum. Ancak tepkilere baktığımızda Türkiye'nin senatoyu değerlendirmesi için uygun ortamın olmadığı görülüyor. Bu nedenle önerimde ısrarcı değilim.
Ne Sayın Başbakan'ın bir değerlendirmesi bana ulaştı, ne de bu konuda bir görüşmemiz oldu. Sayın Başbakan'ın bu konuya yaklaşımı farklı da olabilir ancak bu aramızda bir ihtilaf yaşandığı anlamına gelmez. İddiası doğru değil.
Yapıldığı dönemin izini taşıyan Anayasamız'ın ülkemize dar geldiği ve yeni anayasa gerektiği konusunda geniş bir mutabakatın olduğunu görüyoruz.
Yeni anayasayı birçok sivil toplum örgütü çalışmalarıyla gündeme getiriyor. Demokrasimiz için büyük önem taşıyan yeni anayasa konusundaki sivil toplum örgütlerimizin duyarlılıklarını ve gayretlerini takdirle karşılıyorum.
TÜSİAD'ın önerisine meslek örgütlerimizden bazıları destek vermedi. Siyasi partilerden de çeşitli eleştiriler geldi. Meclis Başkanı'nın başkanlığında, parti temsilcilerinin ve sivil toplum örgütlerinin katılımıyla bir konvansiyon oluşturma önerisini iyi niyetli bir girişim olarak değerlendiriyorum. Ancak hayata geçmesi konusunda çok umutlu olduğumu söyleyemem.
Elbette öncülüğü Meclisimiz yapmalı. Ancak başkan olarak adım atabilmem için ortada anayasa teklifinin bulunması gerek. Şu ana kadar Meclis'e ulaşmış teklif yok. Gelirse tüm kesimlerin katkı ve katılımlarına açık bir süreci işletme konusunda her tür gayreti gösteririm.
Toplumsal sözleşme niteliği taşıyan böylesine önemli bir çalışmanın uzlaşma zemini olmadan hayata geçirilmesi halinde mevcut Anayasa'ya yönelik eleştiriler yenisi için de devam eder.
Sivil toplum örgütlerinin yeni anayasa yapımı konusunda sağlayabildikleri mutabakatı siyasi partilerimizin arasında görmek çok mümkün değil.
Diktatörlüklerde yanlışlık görülemez ve söylenemez. Yönetenin söylediği her şey doğrudur. Demokrasi ise yanlışlıkların olabileceği rejimdir. Yanlışları siyasi partiler de, partilerin yönetici ve mensupları da yapar. Yapacak ki rakibine sıra gelsin. Yapacak ki halk seçim geldiğinde onun hesabını, yanlışlığı yapandan sorsun. İşte zaten bunun için seçimlerin bir anlamı vardır.
Çağdaş demokrasilerde partiler kurulur, kapanır ama çağdaş demokrasilerde partileri halk kurar, partileri yine halk kapatır.
Demokratik sistemimizi oluşturan erkler, Anayasa'dan doğan haklarını kullanırken kendilerini birbirinin yerine koyamaz ve olmayan yetki kullanamaz. Herhangi bir erk kendi görev alanı dışına müdahale edemeyeceği gibi, bu amaçla norm da ihdas edemez.
Erkler birbirlerinin görev alanlarına girmemeli, birbirine güvenmeli, saygı beslemelidir. Yüksek Mahkeme'nin vereceği kararın gerekçesini gördükten sonra bir değerlendirme yapmak daha doğru olur diye düşünmekteyim.
Böyle bir değişiklik paketi hazırlığım yok. Siyasi partilerimizin de böyle bir hazırlık yaptığı konusunda herhangi bir bilgiye sahip değilim.
Değerlendirmemi bulunduğum makamın hassasiyetlerine uygun şekilde, günlük siyasi tartışmaların dışında kalmaya özen göstererek dile getirdim.
Tarafsız bir Meclis Başkanı olarak devam eden kapatma davasıyla ilgili yorumda bulunmam doğru değil.
Yargı bağımsızlığı ya da siyasallaşması geçmişten beri ülkemizde tartışılan konulardan birisidir. Aslında yargı mensuplarının da rahatsız olduğunu düşündüğüm bu tartışmaların, kapsamlı bir yargı reformunun yapılmasıyla aşılabileceği kanaatindeyim.
Hayır böyle bir ithamı kabul etmem mümkün değil. Hiçbir güç Meclisimiz'in millet adına kullandığı yetkisine bir vesayet gölgesi düşüremez.
Yaşadığımız, kuvvetler arasında bulunması gereken ahenkli, uyumlu ve karşılıklı işbirliğine dayalı çalışma anlayışı konusunda Türkiye'de hâlâ ciddi eksikliklerin bulunduğu gerçeğidir. Ancak bunun bir hakimler devletine dönüşebileceği fikrine katılmam.
Mahkemenin Meclis'in çıkardığı Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerinde değişiklik yapan hakkında yapılan başvuruyu değrlendirirken vermiş olduğu kararın kapatma davasını nasıl etkileyeceği konusunda net bir görüş belirtmem oldukça zor. Bu konuyu değerlendirerek kararı verecek olan Anayasa Mahkemesi'dir.
Tansiyonu düşürmek için liderlerle bir araya gelmeyi düşündüğümü basın toplantısında açıkladım. Meydanlar ve basın aracılığıyla yapılan açıklamalar, yanlış anlaşılmalar, sert üsluplara dönüşebiliyor. Türkiye de bundan zarar görüyor.
Henüz davette bulunmadan bu girişimin bir fayda sağlamayacağını ifade edenler oldu. Benim ve diğer liderlerin program yoğunluğu da liderler zirvesinin hayata geçirilmesini şu ana kadar mümkün kılmadı.
CHP'nin bir boykotu söz konusu değildir.
Meclisimiz'in hukuken tartışmalara neden olabilecek böyle bir düzenleme yapacağını düşünmüyorum.
Genel Kurul'da zaman zaman tansiyon yükseliyor, bazen Meclis'e yakıştıramayacağımız sert tartışmalar, gerginlikler yaşanabiliyor. Parlamentoların doğası gereği eleştirilerin, tartışmaların olması normaldir. Ancak bazen karşılıklı saygı sınırları aşılabilen tatsız durumlar gelişebiliyor. Kendimize çok fazla da haksızlık yapmayalım. Çok şükür bazı ülkelerin parlamentosunda yaşanan kavgalar bizde olmuyor.
Milletvekili arkadaşlarıma kuliste, birbirlerinin yüzüne bakamayacakları sözler ve davranışlar içerisinde olmamaları konusunda uyarılarda bulunuyorum. Ancak bunları tamamen sona erdirmek mümkün değildir. Fakat çalışmalarımız sürüyor. Siyasette kendisini gösteren gerginlikler topluma da yansıyor kuşkusuz. Kendimize çok büyük hedefler koyduk. Bu hedefe varma yolunda tartışmalar yapılması gerekirken, başka alanlarda enerjimizi kaybetmememiz lazım.
Milletimizin gözbebeği olan, ülkemizin içinde bulunduğu ortamda teröre karşı kararlılıkla mücadele eden, bölgemizde barış ve huzurun güvencesi olan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin siyasi tartışmaların içerisine çekilmesini doğru bulmuyorum. Türkiye bunun sıkıntılarını geçmişten beri yaşayan bir ülkedir.
Tüm kurumların Anayasa'nın, yasaların, hukukun çizdiği çerçevede kendi görev alanı dışına çıkmaması, diğer kurumların yetkile-rine müdahale etmemesi ve uyum içinde çalışması büyük önem taşıyor.
Milletimize en iyi hizmetlerin üretilebilmesi için karşılıklı uyumun, işbirliğinin olması he-pimizin ortak arzusudur. Ama zaman zaman kurumlar arasında yanlış anlaşılmaların, bazı ihtilafların yaşandığı görüntüsü oluşabiliyor. Ancak önemli olan demokratik sistem içerisinde bu sorunları uzlaşmayla çözebilme becerimiz ve gücümüzdür.
Fazlasıyla olduğuna inanıyorum.
Yayınlanan bu planlarla ilgili Genelkurmay Başkanlığı'ndan bir açıklama yapılarak komuta katı tarafından onaylanmış böyle bir resmi evrak veya plan bulunmadığı belirtildi.
Bu açıklamanın ardından bir yorum yapmaya gerek görmüyorum.
AK Parti'nin kapatma davasıyla bağlantılı olarak bu tür asılsız iddialar zaman zaman gündeme getiriliyor. Siyasi geçmişim, çizgim ortadadır, bu çizgiyi bozacak bir girişimin içinde kesinlikle olmam. Siyaseti bıraktığım bir noktada Sayın Tayyip Erdoğan'ın daveti üzerine AK Parti'den milletvekili oldum, ardından da Meclis Başkanlığı gibi onurlu bir makama geldim. Sayın Başbakan'la siyaset dışında da hemşehriliğe dayanan bir yakınlığımız var. Benim bu tür senaryoların içinde olmam asla söz konusu değildir.