Bir kültür adamı olarak, Çankaya'daki arşivin ne kadar değerli olduğunu biliyorum. Açıkçası buraya geldiğimde arşivi hakikaten çok sıradan buldum. Eserler bildiğiniz çelik raflarda sergileniyordu. İlk olarak arşiv için çok iyi bir ortam hazırladık. Çünkü arşiv malzemesinin yangına, aşırı kuruluğa ve neme karşı korunması gerekir. Bütün bunların var olduğu bir ortam oluşturduk. Çelik dolaplardan oluşan bir sistem meydana getirdik. Cumhuriyetin ilk yıllarına ait yıpranmış ve eski harfli metinleri TÜBİTAK ile bir anlaşma yaparak dijital ortama aktardık. Yakında gizli özelliği taşımayan belgelerin tamamını web ortamından yayınlayacağız. Arşiv silbaştan elden geçti. Ayrıca şunu da belirtmek isterim.
Meclis Araştırma Komisyonu'na en çok belge-bilgi yardımını da biz yaptık. Meclis Araştırma Komisyonu Başkanı Nimet Çubukçu bize özellikle çok teşekkür etti ve 'Sizin belgeleriniz sayesinde, önümüzü gördük ve diğer kurumlarla ilişkilerimizi yönlendirdik' dedi. Arşiv bu nedenle önem verdiğimiz bir kurum. Artık samanlıkta iğne aramak yok. Ne arıyorsanız elinizle koymuş gibi rahatlıkla buluyorsunuz.
İsim vermek istemiyorum ama arşivde çok önemli devlet adamlarının, kendilerini inanılmaz derecede küçük düşürdüğü mektuplar, birbirlerini şikâyetleri var. Türkiye ne ise arşiv de odur.
Gelibolulu Âli üzerine doktoram var. Onun Künhü'l Ahbar eserini çalıştım. Bu eser, tarih yazıcılığı konusunda Orta Çağ İslam uygarlığının dünyaya armağanıdır. Gelibolulu Âli dikkate değer biri. Bugün yeni yeni keşfedilmeye başlandı. Son 15 yıldır dünyada hakkında en çok yazı yazılan iki Türk yazarı var; bunlardan biri Evliya Çelebi diğeri de Gelibolulu Âli'dir. Onu biz Osmanlı'nın Huntington'u olarak tanımlayabiliriz. Samuel Huntington, ABD'yi en güçlü döneminde 'içeriden' eleştirdi. Âli de, Osmanlı'nın en güçlü olduğu çağda, Kanuni ve III. Murat devrinde devlet yapısını ayrıntılarıyla tanımış ve 50'yi aşkın eseriyle ilgilileri uyarmıştı.
Çünkü vakti geldi, bunu 10 yıl önce söylemiş olsaydım kimse farkında olmazdı. İnsanlar başka problemlerle meşguldü. Türkiye'de şehirleşme oranı arttı ve burada yaşayan insanların artık bir kültür ve sanat talebi var. 2013'den itibaren 'muhafazakâr sanatın' daha bilimsel bir çerçevede tartışılacağını düşünüyorum. Muhafazakâr kelimesini geçmişle gelecek arasında denge unsuru olarak kullanıyorum. Çağın teknolojisiyle eskiden yapılanların daha güzelini yapmayı kastediyorum.
Biz tarih deyince yakın yıllara kadar hep siyasi tarihi gündemimizde tuttuk. Kim kiminle savaşmış, ordudaki silah sayısı ne kadarmış, kim hangi taktikle kimi yenmiş gibi. Bu insanlar arasındaki gerilimi ve kavgayı körükleyen bir bakış açısı. Oysa sevinilecek bir durum ki Türkiye pek çok alanda değişiyor, tarihe olan bakışımız da değişiyor. Türkiye'de özellikle sol gelenekten de bir grup Osmanlı tarihini adeta yeniden keşfederek, bilim tarihi, kültür tarihi, sanat tarihi konularıyla ilgilenmeye başladı. Bununla da tarihi roman ve filmlere olan ilgi arttı.