|

Kürt sorununun çözüm anahtarı samimiyettir

PKK'nın eylemlerinden Kürtlerin rahatsız olduğunu söyleyen AK Parti Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt, "Ama Kürtler devletin vereceği haklar gölgelenir korkusuyla bu sıkıntılarını yüksek sesle dillendirmekten çekiniyorlar. Kürtler PKK silah bırakırsa devletin adım atacağından emin olmak istiyor" dedi.

Burcu Bulut
00:00 - 14/03/2012 Çarşamba
Güncelleme: 03:47 - 14/03/2012 Çarşamba
Yeni Şafak
Kürt sorununun  çözüm anahtarı  samimiyettir
Kürt sorununun çözüm anahtarı samimiyettir
Türkiye tarihiyle yüzleşirken, bir yandan geçmişte yapılan hataların neden olduğu sorunları çözmeye çalışıyor. Kürt sorunu da bunlardan biri ve bu sorunun çözümü için başlatılan demokratik açılım, Başbakan Erdoğan'ın geçen hafta grup konuşmasında yeni adımlar atılacağına dair ipuçları vermesiyle yeni beklentiler oluşturdu. AK Parti Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt'la demokratik açılım, Kürtlerin sürece bakışını ve süreci olumlu/olumsuz etkileyen KCK soruşturmasını konuştuk.

AK Parti'nin Kürt sorununun çözümüne yönelik başlattığı 'demokratik açılım' çeşitli sebeplerden ötürü sekteye uğradı. Şimdi hükümet cephesinden yeni açılım sinyalleri geliyor. Atılacak olan bu yeni adımları demokratik açılımın devamı gibi mi düşünmeliyiz?

Evet tabii... Demokratik açılım, BDP-KCK-PKK çizgisi tasvip etmediği, CHP-MHP-BDP tavır aldığı için sekteye uğradı. Geçmişte PKK'nın Kürt sorununun bir yansıması olduğunu düşünüyorduk ama bugün Kürt sorunu ayrı terör sorunu ayrı diyoruz. Demokratik açılımı bu düşünceden yola çıkarak başlattık devamının gelebilmesi için de Kürt sorununu PKK sorunundan ayırarak ele almalıyız. Bunun Güneydoğu'da bölge insanı şu sorunun cevabını arıyor: "Eğer gerçekten silahlar susarsa devlet adım atar mı?"

KEMALİST DEVLET KUCAKLAYICI OLMADI

Kürt halkı devlete karşı neden şüpheli?

Çünkü Kemalist devlet hiçbir zaman Kürtlerin devleti olmadı ve Kürtler, Hitler Avrupa'sını örnek alan bir devletin vatandaşı olmak istemediler. Kemalist devletin yarattığı yoğun dezenformasyonu kim inkâr edebilir? Bu durum, Kürtler ve Türkler arasında empati kurmayı imkansız hale getirecek bir algı derinliği oluşturdu. O yüzden bugün bölge insanı atılan olumlu adımlara bile şüpheyle yaklaşıyor.

Bölge halkı PKK'nın silah bırakacağına gerçekten inanıyor mu?

Silahı bırakmak imkânsız değil. Çünkü PKK'nın beslenme kaynağı halkın takdiridir. PKK, son saldırılarda aydın kesimin kendini suçlayan yazıları karşısında ne yaptı? "Bu saldırıları PKK işlememiştir" diye kendini aklamaya çalıştı. Oysaki gerçek böyle değildi. PKK, eylemlerini hep inkâr etti, çünkü Kürt halkının desteğini kaybetmekten korktu.

PKK, KCK İLE AÇILIMI İSTİSMAR ETTİ

PKK'nın Kürt vatandaşlar üzerinde kurduğu baskıyı nasıl tanımlarsınız?

Son KCK operasyonlarına kadar şöyle bir gerçeklik vardı. PKK'nın özellikle AK Parti'nin demokratikleşme sürecini BDP ve KCK türü yapılanmalarla istismar ettiği çok nettir. Güneydoğu'da Kürt halkının tehdit edildiğini, haraç kesildiğini bilmeyen var mı? Bir zamanlar devlete sövmenin bedelinin pahalı olması gibi bugün Güneydoğu'da yöre halkının PKK'yı eleştirmesi aynı şekilde pahalı bedeller ödemelerine neden oluyor. Bölgenin seçilmişleri, örneğin Osman Baydemir bile böyle bir baskı içinde. Gerisini varın siz düşünün.

Kürtler bu baskılara rağmen neden isyan etmiyor?

Türkiye'nin batısı bu soruyu sürekli soruyor. Bölge halkının çocukları kaçırılıyor, haraç veriyorlar, tehdit ediliyor hatta öldürülüyorlar. Kürtler bundan rahatsız gerçekten de! Ama Kürtler devletin vereceği haklar gölgelenir korkusuyla bu sıkıntılarını yüksek sesle dillendirmekten çekiniyorlar. Bu baskıya boyun eğmemelerini sağlayacak olan da devlet algısının samimiyetinin gerçek anlamda hissedilmesidir. Kürt halkı "Bu devlet silah olmasa da bu sorunu çözmek istiyor" diyebilmek istiyor. Aslında bu kaygılarına hiç gerek yok. AK Parti ile bu devir çoktan geçti ama bunu Kürt halkının büyük çoğunluğu henüz görebilmiş değil!



Devlet tarihiyle nasıl yüzleşecek?

Diyarbakır Cezaevi insanlık tarihi için ibret yeri haline getirilmeli. O dönem devleti yönetenler suçluların ta kendisiydi. Bu insanların suçlu olduğunu kabul edebilecek miyiz? Mesela Başbakan'ın ortaya koyduğu Dersim'le yüzleşme talebi var. Bunu gerçekçi bir şekilde yapabilecek miyiz? Başbakan Erdoğan, Kürt sorununda izlenmesi gereken yolun çerçevesini 2005'te çizmişti.

Başbakan Erdoğan Kürt sorununa ilişkin nasıl bir açılım getirmişti?

Kemalist devlet inkâr ve asimilasyon üzerine kuruluydu ve bu nedenle sorunun adına 'Kürt sorunu' diyemedi ama Başbakan çıktı ve "Bu sorun Kürt sorunudur ve bu benim sorunumdur. Büyük devletler hatalarıyla yüzleşebilen devletlerdir. Bununla yüzleşmeden yarınlara çıkamayız. Kürt sorunu inkâr, asimilasyon ve imha ile çözülemez! Daha çok özgürlük gereklidir. Bu da anayasal vatandaşlıkla olur" dedi. Sorunu çözüme ulaştıracak olan sözlerdir bunlar.

Peki bugün neredeyiz?

Her şeyi AK Parti'den beklemek yanlış olur. BDP'nin kendisini Kürt sorununun tek çözümü olarak algılatmak istemesi de kesinlikle doğru değil! Yapılması gereken, insanları oluşan iyinin ve kötünün ortağı yapmaktır. Bu da ortak akıl ile ilgilidir. Empatinin kurulması için akil adamlar olmazsa olmazlardır. Kürt sorunu siyasileştirilmemeli, insanileştirilmelidir. Bu da ancak akil adamlar aracılığıyla olabilir.

Akil adamlar kimler?

Cemaatler, kanaat önderleri, aydınlardan oluşacak ortak bir yapılanmadan bahsediyorum. Mesela diyelim ki 100 kişilik bir çalışma grubu ve onları temsilen 10 kişilik bir başka grup oluşturulur. Temaslarda bulunulur, kararlar alınır ve öneriler sunulur. Bu Kürt sorununda atılacak her adım için gerekli bir yapılanmadır. Ama biz çözümü yanlış yerde arıyoruz. Yeni anayasa bu nedenle çok önemli.

'Yanlış yer'den kastınız ne?

1900'lü yıllardan bu yana askeri vesayeti benimsemiş bir iskeletin üzerine estetik operasyonlar yapmaya çalışıyoruz. Burada problem var. Anayasanın, Türkiye Cumhuriyeti kurgularının tamamı Türklük üzerine kurulu. Türk devleti algısı üzerinden Kürtler nasıl bir sistem olursa rahatsız olmazlar arayışı içerisine giriyorsunuz. Türkiye ilk başta etnik devlet olma özelliğinden arınmalı. Ya Kürtlük, Türklüğü etnik anlamda eşitleyeceksiniz ya da devleti vatandaşlık temelinde herkese eşit mesafede duran bir sürece sokacaksınız.

Devletin herkese eşit mesafede durması nasıl gerçekleşecek?

Türk Kızılay'ı, polisi demezsiniz, Türkiye Kızılay'ı, polisi dersiniz. Türkiye kavramına Kürtler rıza göstermiş, bu çok önemli bir şey! Mesela en son andımızla ilgili yapılan ankete Türkiye'nin yüzde 53'ü 'kalsın' diyor. Siz bu anketi bir de Güneydoğu'da yapın! Kürt halkı andı okumak istemiyor. Yöre halkı "Ben niye evladıma 'varlığım Türk varlığına armağan olsun' dedirttireyim" diyor. Gerçekten de böyle bir sapkınlığı dayatmak insanlık suçudur. Bunun akılla izahı yok! Tarihimiz bize örnek olmalı. Mesela Osmanlı bu kadar büyük bir coğrafyayı yıllarca aynı dil konuşturarak mı bir arada tuttu?


Açılım sürecinde atılacak yeni adımlar neler olabilir?

Kürtçenin seçmeli ders olması, yargı reformu ama bana sorarsanız KCK soruşturmasında da birtakım adımlar atılacak. Elbette vatandaşın rahat seçim yapabilmesi, rüşvet, haraç vermemesi için KCK operasyonları devam etmelidir. KCK, PKK'nın süreci tıkadığı en önemli hatasıdır. KCK'yı sisteme dayatmak, illegal bir yapıyı legal gibi ortaya atmak sürecin dibine dinamit koymanın adıdır. Ama bunları yaparken sapla samanı birbirine karıştırmamak gerekir. KCK operasyonlarında neredeyse MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı sorgulayacak noktaya geldik. Aslında burada herkesin çıkarması gereken bir ders var.

Nedir o?

Birileri diyor ki "KCK operasyonlarını devlet yürütüyor." Fidan'ın sorgulanması olayı ortaya çıkardı ki aslında bu hükümete karşı geliştirilen bir oyun. Hükümet görevlendirdiği müsteşarını yargılatır mı hiç? Başbakan'ın, KCK ile ilgili 'yargının işini de mi bize yüklüyorsunuz' deyişini hatırlıyorum. Bu açıklamaya kimileri kaygıyla yaklaşmıştı ama son süreç haklı olduğunu ortaya koydu.


Öcalan'ın çözümdeki rolü ne olacak?

Kürt sorununu çözümü için ne PKK ne de Öcalan'a gerek var ama şiddet, terör konusunda görüşülecek olan isim Öcalan'dır. Öcalan anayasa referandumuna kadar Ergenekon örgütüyle çalışmayı tercih etti. Çünkü devletteki tek muhatabın asker olduğunu barışı da ancak onların sağlayacağını düşünüyordu. Asker ve PKK'nın ortak noktası ultra sekülerizmdi. Öcalan "darbe olacak, asker yine başa geçecek, biz katkı sunalım" diyordu. Ama referandum bunu tamamen kırdı. AK Parti gücünü ortaya koydu. Kandil, Öcalan'la aynı hızda bu sonuca ulaşamadı. Devrimci halk savaşını üretebilme umuduyla Kürt baharı yaratmaya çalıştı. Oysaki bu bahar 2002'de AK Parti'nin başa geçmesiyle başlamıştı. Bu yanlış okumalar süreçte tıkanma meydana getirdi. Bu tıkanmanın temizlenemez hale gelmemesi için Nevruz çok önemli. BDP inisiyatif alabilirse Nevruz kutlamaları sağduyu ve barış platformuna dönüşebilir.




12 yıl önce