Evet. İlkokulu bitirdikten sonra aynı zamanda köyün alimi sayılan dedem tarafından çeşitli medreselere gönderildim. 5-6 yıl medrese tahsili gördüm. Sonra ortaokul ve İmam Hatip Lisesini dışarıdan bitirdim. Bilahare Eğitim Fakültesi'ni bitirerek 13 yıl yurdun çeşitli yörelerinde öğretmenlik yaptım. Ardından da Harran İlahiyat Fakültesi'nde yüksek lisans ve doktora yaptım. 2010 yılında da profesör oldum. O yıl teklif üzerine Mardin Artuklu Üniversitesi'ne geldim. Rektör yardımcısı ve Türkiye'de ilk kez kurulan Yaşayan Diller Enstitüsü'ne müdür olarak başladım.
Medreseden geldiğim, 10 yıldır da şahsi çabalarımla Kürt Dili ve Edebiyatı ile ilgilendiğim için yorum yapabilecek kadar bilgi sahibiyim. Zaten elimizde mevcut bulunan Klasik Kürt Edebiyatı, Klasik Kürt Dili eserlerinin yüzde doksanından fazlası medrese geleneği olan alimler tarafından yazılmış ve günümüze nispeten ulaştırılmıştır.
Cumhuriyetten sonra Kürt dili üzerine yoğun baskılar uygulandı. Kimi zaman böyle bir dil yok, olsa bile edebiyatı yok dendi, kimi zaman asimile edilmek suretiyle yok etme tercih edildi. Büyük sıkıntılara yol açacak bu davranış şekliyle son dört beş yıla kadar gelindi. Bu yok sayma söylemlerine karşı kimi Kürt çevreleri şiddete başvurdu. Kimi de silahsız mücadele etti. Ama her şekilde büyük bir hoşnutsuzluk gelişti. Bunun böyle süremeyeceği ortaya çıkınca çare düşünüldü ve bana göre demokratik açılım adı altında atılan adımların en önemlisi, Yaşayan Diller Enstitüsü kuruldu.
Benim kanaatime göre enstitünün adında Kürt kelimesinin yer almayışı, ki bizim başta talebimiz Kürt Enstitüsü ve Kürdoloji Enstitüsü'nün kurulmasıydı, kamuoyu tepkisinden korkulduğu içindi ve Yaşayan Diller Enstitüsü adı tercih edildi. Bu enstitünün bünyesinde 3 tane ana bilim dalı yer aldı; Kürt Dili ve Kültürü, Arap Dili ve Kültürü, Süryani Dili ve Kültürü.
Bu dilden özellikle kaçınmak olmasaydı 3 ayrı enstitü kurulabilirdi ama isim tepki toplayacağı için…
Süryani Dili Enstitüsü'ne ihtiyaç vardı ama Arap Dili Enstitüsü'ne gerek yoktu. O zaten ilahiyatlarda olabildiğince öğretiliyor. Bunun yanında edebiyat fakülteleri bünyelerinde Doğu Dilleri diye bir bölüm var. Orada da var. Ama Süryani Dili ve Kültürü ihmale de uğramış.
Hala devam eden 2 türlü tepkiden söz etmek gerekir. Biri bunu çok yetersiz, çok cılız, çok sembolik hatta göstermelik olarak gören bazı Kürt grupları var. Bu ismin de kabul edilebilir bir isim olmadığı ve niyetlerin de iyi olmadığı yönünde eleştirileri var. Biz burada görev almakla o eleştirileri de göğüslemiş oluyoruz. Öbür yandan atılan bu adımın ülkeyi böleceğini, parçalayacağını, felakete götüreceğini büyüte büyüte söyleyen bir kesim var. Böylece 2 yönlü bir sıkıntı yaşıyoruz. Ama inanıyoruz ki biz akademisyenler olarak üstümüze düşeni yaptıktan sonra, olaya objektif ve soğukkanlı baktıktan sonra, ne 'devletin' bakış açısını yansıtan mantaliteyi ne de bu işe körü körüne karşı çıkan mantaliteyi merkeze koymayıp akademik düşünceyi merkeze koyarsak, fikirlerini değiştirerek yaptıklarımızı takdir edecekler. Bizim amacımız bu dil ve edebiyata hizmet etmekten başka bir şey değil.
Yüzyıllardan beri varlığını sürdüren en az 4 dil ve kavimleri birlikte yaşamış Mardin'de; Araplar, Farslar, Kürtler, Türkler. Çok isabetli olmuş. Bu enstitü Diyarbakır'da kurulsaydı daha sembolik bir anlamı olurdu. Çünkü orası bu taleplerin merkeziydi. Ama Dicle Üniversitesi yetkilileri böyle bir merkez olmayı göze alamadılar o yüzden bizim rektörümüz taşın altına elini koydu. Onun elinin yanına biz de elimizi koyduk. Birlikte bu işi götürmeye çalışıyoruz.
Biz fiili olarak görev yapan 3 öğretim üyesiyiz. Üçümüz de Dicle İlahiyat Fakültesi'nden geldik. Orada yıllardır Kürt dili tarihi ve kültürü üzerinde çalışmalar yapıyorduk. Teklif üzerine Mardin'e geldik ve hazır kadro olarak göreve başladık. Başladıktan sonra en büyük adım olarak master programını talep ettik ve YÖK izin verdi. Master programına müracaat eden 235 kişi arasından mülakatla 20 kişiyi seçtik. 10 öğrenci de özel statüde aldık.
Öğrencilerimizim büyük bir kısmı Kurmanci lehçesiyle, 4 kişi de Zazaca konuşuyor. Biz Zazaları da Kürtlerden bir topluluk, Zazaca'yı da Kürtçenin bir lehçesi olarak kabul ediyoruz. Kürt dili deyince içine Kurmanci de, Zazaki de, Gorani, Lori, Sorani de giriyor. Bu bakımdan biz dersleri hem Zazaca hem de Kurmanci olarak görüyoruz. İki lehçe de birbirine aşina oluyor. Bunun faydasını da çok gördük.
Çok önemli bir adım olarak YÖK Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü lisans olarak verdi. Bu Eylül'de 30 öğrenci almak için müracaat ettik. Yetişirse alacağız. Enstitüye bakan hoca kadrosu lisansa da bakabilir. Lise mezunları nasıl Türk Dili ve Edebiyatı'nı seçiyorsa, Kürt Dili ve Edebiyatı'nı da seçebilecekler. 4 sene sonunda isterlerse bu bölümlerde hoca olarak görev alabilecekler, isterlerse de var olan enstitüye gelip master yapabilirler.
Şu an Muş, Tunceli ve batıda ve bir iki üniversitede Kürt dili seçmeli ders olarak okutuluyor. Lisans ve master programımızdan mezun olacak öğrencilerimiz bu saydığım yerlerle birlikte açılacak başka üniversitelerde seçmeli derslere hoca olarak girebilirler. Bir de planımızı anayasa değişikliğinin olabileceği doğrultusunda yaptık. Kürtçe eğitimin ortaokullara ve ilkokullara kademeli olarak inebileceğine inanıyorum. Anayasa değişikliği yapılırsa oralarda da görev alabilirler. Alt yapıyı ileride olabilecek anayasa değişikliğine göre yapıyoruz.
Dünyada Kürdoloji enstitüleri var. 2 ay önce İngiltere'nin Exeter Üniversitesi'nin Kürdoloji Kürsüsü ile iş birliği halinde müşterek bir panel düzenledik.
Süryaniceyle ilgili iki hocayla görüşmelerimiz tamamlandı. Onlar birkaç gün sonra göreve başlayacaklar. Aslen Mardinli ama yurt dışında akademik hayatlarını sürdüren Süryaniler. Bir öğretim üyesiyle de görüşmelerimiz devam ediyor. Onunla da anlaşma sağlarsak 3 tane öğretim üyemiz göreve başlayacak.
Destek vermediler fakat ciddi bir cephe de almadılar. Çünkü burada yaptıklarımızın cephe alınacak şeyler olmadığını onlar da görüyorlar. “Niye orada çalışıyorsunuz” gibi bir tehdit almadık. Çalışmalarımızın herkes tarafından ne anlama geldiği anlaşıldığında zaten bu tür tepkilerin de olmayacağından eminim.
5- 6 yıl evvel rüyamızda bile Kürt dili ile master eğitimi yapılacağını görseydik inanmazdık. Bu artık bir rüya olmaktan çıkıp bir realiteye dönüştü. Bu açıdan değdi. İkincisi yurt dışındaki Kürdoloji enstitüleri ile karşılıklı tecrübelerimizden faydalanıyoruz. Kaynak değiş tokuşunda bulunuyoruz. Bu Kürt dili ve edebiyatının çok daha ileri boyutlara gitmesi anlamına geliyor. Gençlerimizde, aydınlarımızda kendi dilleriyle master yapma eğitim görme arzusu doğdu ve bu onları biraz daha dil ve edebiyata sevketti. Enstitü olmasaydı Kürt Dili ve Edebiyatı bölümü de açılmazdı. Enstitünün açılması Kürt dili edebiyatının ilerlemesi açısından ve anayasa değişip de Kürtçe eğitim söz konusu olursa bunun altyapısının kurulması açısından faydalı oldu. Bu süreçte ne devletten bir baskı gördük ve ne de PKK'dan tehdit aldık.
Medreselerin etkisi kültürel ağırlıklı bir etki, dilsel bir ağırlığı vardır. Kürt dili ve edebiyatının günümüze kadar ulaşmasında büyük rol oynamış, dil ve edebiyatın sözlü edebiyat olmasından çıkıp yazılı bir edebiyat haline gelmesine öncülük etmiştir. Cumhuriyetten sonra medreselerin kaldırılmasıyla Kürt dili eğitimi ciddi bir yara aldı hatta medreseleri fazlaca önemseyen bazı Kürt aydınları İmam Hatip ya da İlahiyat Fakülteleri'nin aslında medreselerin etkisini kırmak için alternatif eğitim kurumları olarak kurulduğunu düşünüyorlar. Çünkü ilahiyattan ya da imam hatipten mezun olan öğrenciler bir medrese mezununun dörtte biri kadar ne Arapça biliyorlar ne de İslami ilimlere hakim oluyorlar. Medreselerin kapatılmasından dolayı dini sahada bir boşluk oluştu.
Kürt sorununun çözümü sadece dil değil. Dil çok önemli bir boyutu ama Kürtlere tanınması gereken özgürlükler konusunda dünya hep ileri asırlara bakıyor biz bu konuda hep geriye hatta ta Yavuz Sultan Selim dönemine bakıyoruz. O dönemde olabildiğince geniş hak ve özgürlükler varmış. 21. yüzyıla bakıyorsunuz Kürtlerin durumu o zaman nerede, şimdi nerede…
Kur'an-ı Kerim'de ilahi bir açılım var. Kur'an'ın çok dilli çok renkli ve kimlikli bir yapıyı sunduğunu açık bir şekilde görüyoruz. Bir ayette “Allah'ın alametlerinden nişanelerinden bir tanesini de sizin dillerinizin ve renklerinizin birbirinden ayrı ayrı olması” diyor. Bu ne anlama geliyor? Dillerin çokluğu Kuran'ın bir açılımıdır ve ilahi bir arzudur Allah isteseydi bir tek dil yaratırdı. Ama bunu yapmamış. Bir başka ayette kökenlerin farklılığını da Allah bizzat kendi istemiş. “Ey insanlar biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Biz sizi farklı uluslara ve kabilelere ayırdık” diyor. Allah bizzat kendi diyor ayırdık diye. İsteseydi herkesi tek ulus tek millet yapardı. Bunun devamında diyor ki “Ben sizi niçin kavimlere ayırdım? Birbirinizi tanıyasınız diye.”
İlk Kürtçe sözlük olan “Nûbehara Biçûkan / Küçüklerin İlkbaharı” 1683 yılında yazılmış, Kürtçe Arapça bir sözlüktür ve yaklaşık 1000 kelime Kürtçe ve bunların Arapça karşılıklarından oluşur. Bunun yanında ilk kez dini sahada yazılan “Eqîdeya Îmanê / İnanç Risalesi” 1687 yılında yazılmış. Bu her iki kitap da Kürt medreselerinde ders kitabı olarak kullanılmak üzere bir medrese alimi olan Ahmed-i Hâni (Ehmedê Xanî) tarafından Kürt çocuklar için yazılmış. Günümüze kadar bu eserler medreselerde ezberleniyor. İlk Kürtçe gramer bilgileri yine bir medrese alimi olan Ali Teramahi tarafından hazırlanmış. Kendi inşa ettiği medresesinde Arapça Farsça Kürtçe gramerini karşılaştırmalı olarak öğretiyormuş. Kürt dili ve edebiyatı ile ilgili çalışmaların tarihi eskilere dayanıyor. Medrese alimleri bu konularda öncelik etmiş. Şiirde de böyledir. İlk Kurmanci şiir örnekleri Ali Hariri (Elî Herîrî) isimli bir medrese alimine ait.
Sözlü kültürü yazılıya geçirenler de medrese alimleri. Mesela Kürt halkı arasında anlatıla gelen “Mem û Zîn” destanını Ahmed-i Hani dönüştürüp yazıya geçirmiştir. “Zembilfroş” destanı da sözlü olarak anlatılıyordu. 3 Kürt medrese alimi yazıya geçirmiştir.
Evet kütüphanemde bu eserlerin orijinali var. Bir kısmı basılmış bir kısmı elyazması halinde. Biz de peyderpey bunların üzerinde çalışacağız. Yüksek lisans öğrencimize bunların bir kısmını tez olarak vereceğiz. 20 tez öğrencimiz var. Önümüzdeki sene Kürtçe olarak 20 küsür tez yazılmış olacak. Orijinal konularda tezler yazılacak. Bu da tarihi bir adım olacak.
Daha önce böyle bir eğitim olmadığı için ders kitapları da yok. Yıllardır biriktirdiğimiz kaynaklardan bir sentez oluşturuyoruz. Ders notları şeklinde öğrencilerimize veriyoruz. Sene sonunda bu ders notlarını kitap formuna aktarıp ders kitabı haline getireceğiz.
Suriye, Irak, İran gibi yerlere gittik. Anadolu'yu dolaştık. Hakkari'nin, Van'ın, Ağrı'nın, Diyarbakır'ın Lice, Kop gibi ilçelerinin dağ köylerinden. Şehirle irtibatı fazla olmadığı için henüz Kürtçenin duruluğunu kaybetmediği köylere seyahatlerde bulunduk. Ulaşabildiğimiz kadar ulaştık. Epeyce dil ve edebiyat malzemesine ulaştık. Edebiyat malzemesi diyorum, çünkü asıl folklor edebiyatı dağ köylerinde saklı.
Muhtelif. Dini içerikli olan var, edebi içerikli olan var ve hatta tıbbi içerikli olanlar var.
1500'lü yıllar, 16. yüzyıllara gidiyor.
Bazıları tanıdığımız, bazıları ise hiç tanımadığımız isimler.
Risale-i Nur'un Kürtçe'ye çevrilmesi gibi bir proje var ama bu adımın da çok sağlıklı atılması lazım. Kürtçe'ye kazandırılması lazım. Said Nursi zaten bir Kürt alimi. Kürtlerden bahseden yüzlerce sözü vardır. Hatta kurmak istediği medresede üç tane eğitim dili kullanmak istiyor, bunlardan biri Kürtçe. Üzülerek söylüyorum ama onun arkasından gittiğini söyleyen insanlarımız onun bu yönünü göz önüne getirmiyorlar. Sadece iman, böcek geldi, arı geldi diyerek Bediüzzaman'ı dar bir çerçeveye hapsediyorlar.
Eskiden öyleydi. Medresede okurken elfiye diye bir kitap vardı. Bin beyitten oluştuğu için elfiye denilmiş. Nahiv ile Arap dili grameri ile ilgili, onu baştan sona kadar ezberledim. Bugün bile başlasam o beyitleri okuyabilirim. Ama eski hafızam şimdi yok. Hele hele konuştuğumuz bu meseleler gündemdeyken insanda ne hafıza kalır ne başka bir şey...
Prof. Kadri Yıldırım mahkemelerde Kürtçe savunma için yardımcı olabileceklerini söylüyor: “Seçimden sonra anadille savunma, anadille eğitim ve TRT-6'nın durumu da dahil olmak üzere Kürt Dilinin yasal statüsünün nasıl şekilleneceği bağlamında arkadaşlarla yeniden bir durum değerlendirmesi yapacağız ve buna göre "devam" ya da "tamam" diyeceğiz. Çünkü bir yandan bana bu dille yüksek lisans gibi en üst seviyede eğitim yaptıracaksınız, hem de buna "bilinmeyen dil" diyeceksiniz, bu çelişki kabul edilemez. Eğer savunmalarını bu dille yapanlardan siz bir şey anlamıyorsanız, ülkemizin tek yasal "Kürt Dili" bölümünün yer aldığı enstitü yetkilileri olarak bizi aracı kılın, söylediklerinizi birbirinize tercüme edelim.”