|

Mesele fasıl değil önyargı

AB Bakanı Egemen Bağış, ilerleme raporunu genel anlamda olumlu bulduğunu belirterek, '22. fasla ek olarak 23 ve 24. fasılların açılması için yoğun girişimlerimiz devam ediyor' dedi.

Murat Aksoy
00:00 - 21/10/2013 Pazartesi
Güncelleme: 23:06 - 20/10/2013 Pazar
Yeni Şafak
Mesele  fasıl  değil  önyargı
Mesele fasıl değil önyargı

Geride bıraktığımız hafta Kurban Bayramı'ydı. Bayramın ortasında AB'nin aday ülkelerinin değerlendirildiği ilerleme raporları gibi Türkiye'nin de bir yıllık raporu açıklandı. Türkiye'ye ilişkin raporda hem övgü hem de eleştiri vardı. Raporu konunun en yetkili ismi AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ile konuştuk.

Raporu genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle raporda hükümetimizin yenilikçi ve reformist kimliğine atıfta bulunulması, Türkiye'nin demokratikleşme yolundaki ilerlemesinin kaydedilmesi ve ortaya konulan iradenin ifade edilmesini olumlu bulduk. Lakin hassaten ifade ettiğimiz gibi bu rapor bağlayıcı değildir, karne hükmünde hiç değildir.

İlerleme raporlarının bir hükmü veya önemi yok mu?

Elbette var. Neticede bu raporlara bakarak, en azından yapıcı ve olumlu tarafları açısından, kendi bir yıllık performansınızı görebiliyorsunuz. Eksik taraflarınızın muhasebesini yapıyorsunuz. AB'nin daha önce bu feneri Türkiye'nin önüne tutmak yerine gözüne tuttuğu olmuştur. Ama bu raporda biz fenerin genel olarak önümüze tutulmak istendiğini gözlemledik.

RAPOR İLERLEMEYİ TESCİL EDİYOR
Geçmişten olumlu yani...

2013 İlerleme Raporu'nun bazı hususlar itibarıyla geçmiş raporlardan farklılıklar arz ettiğini de belirtmek lazım. Örneğin; ilk defa Türkiye'nin AB müzakere fasıllarının geleceği bir ilerleme raporuyla bu denli açık ve derin bir şekilde ilişkilendirildi. Raporun olumlu tezahürleri ileriki dönemde Türkiye'nin AB ilişkilerinin de tekrar ısınacağının, fasıl açılmasının önünde hiçbir teknik engelin bulunmadığının göstergesidir.

Artıların fazla olması açısından tatmin edici mi?

Her ne kadar diğer birçok alan gibi İlerleme Raporu da artık Türkiye'de günlük bir olay gibi algılansa da raporun hükümetimizin reform kararlılığını teyit etmesi sevindirici. Türkiye geçen rapor döneminden bu yana tam anlamıyla bir reform yılı geçirmiştir ve bu da AB Komisyonu tarafından doğrulanmıştır. Raporda gerek 3 ve 4. Yargı Paketleri, gerekse Demokrasi Paketi, yeni Anayasa çalışmaları ve Çözüm Süreci'nden övgüyle bahsedilmesi Türkiye'nin doğru yolda ilerlediğinin en güzel kanıtıdır.

MİLLETİN DEVLETİ DÖNEMİNE GEÇTİK
AB'ye yaklaşıyor muyuz?

Bugün Türkiye'nin demokratikleşme, insan hakları ve ekonomik gelişmişlik bakımından ulaştığı nokta hiç tartışmasız AB standartlarına en yakın olduğu noktadır. 11 yıldır attığımız adımlarla Türkiye'de artık 'devletin milleti' anlayışından 'milletin devleti' anlayışına geçilmiştir. Dünyanın en uzun katılım sürecine dönüşmesine rağmen AB sürecine sıkıca sarılmamız bundandır.

DEMOKRATİK HAK ARAMAYA KARŞI DEĞİLİZ
Gezi, yargı, Sayıştay raporları konusunda eleştiri var. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Raporda olumlu yönlerin yanı sıra eleştirilerin de olacağını biliyorduk. Biz her nasıl ki olumlu ifadeler karşısındaki memnuniyetimizi belirttiysek yapıcı eleştirilere kulak vereceğimizi de vurguladık. Biz alacağımız mesajları alarak, güçlenerek, kuvvetlenerek Avrupa Birliği yolundaki adımlarımıza kararlılıkla devam edeceğiz. Bu noktada Gezi Parkı olaylarının raporda Türkiye'deki aktif ve dinamik sivil toplum ruhunun gelişmesi olarak değerlendirilmesi önemlidir.

Bu size göre sorun değil mi?

Türkiye'de aktif vatandaşlık ve dinamik sivil topum ruhunun önünde artık hiçbir engel yoktur. Bu engelleri kaldıran da AK Parti Hükümeti olmuştur. Bizim barışçıl ve demokratik hak arama yöntemleriyle hiçbir sorunumuz yoktur, olamaz. Ancak şiddet yoluyla, illegal metodlarla ülkemizin ve milletimizin huzuruna kast eden çabalar asla bir hak arama mücadelesi olarak görülemez.

ÇÖZÜM SOKAKTA DEĞİL SANDIKTA
Gezi konusunda yazdığınız bir makalede Gezi'yi 'sivil toplum' hareketlerinin gelişmesi olarak tanımladınız. Nedir sizce Gezi?

Gezi olayları hakkında o dönem hakkında çok yazıldı, çizildi. Ben de bahsettiğiniz makalede AK Parti döneminde Türkiye'de gelişen dinamik sivil toplum ruhuna vurguda bulundum. Bunu bugün İlerleme Raporu'nun da teyit etmesi önemlidir. Türkiye'de artık hak arama yolları sonuna kadar açılmıştır. Demokratik ve barışçıl şekilde tepkisini de ortaya koymak isteyen özgürce bu tepkisini ortaya koyabilmektedir. Fakat Gezi ile ilgili ortada başka bir durum var… Bunu o bahsettiğiniz makalede de dile getirmiştim. Bazı iyi niyetli amaçlarla başlayan bu süreç daha sonra marjinal ve illegal örgütler tarafından bir şiddet ve vandalizm hareketine dönüştürülmüş, amacından sapmıştır. Biz her zaman şunu söyledik ve bugün de bunu tekrar ediyorum: Sorunların çözümü sokaktan değil sandıktan, terörden değil TBMM'den geçer. Bunu anlayan zaten demokrasi adına büyük yol kat etmiş demektir.

Yeni fasıllara dünden hazırız
Peki müzakereler fiili olarak ne durumda, durdu mu?

Müzakereler geçmişte bozulmamaları için konuldukları buzdolabından bugün tekrar ısınmak üzere çıkarılıyor. Kurak geçen birkaç müzakere döneminin ardından Türkiye AB ilişkilerinin hızında vites artırmaya hazırlanıyoruz. Demokratikleşme Paketi'nin ve İlerleme Raporu'nun etkisiyle ileriki dönemlerde açılması muhtemel fasıllar konusunda bütün taraflar iyimser bir hava içerisinde bugün. Açılması kararlaştırılan 22. fasla ek olarak 23 ve 24. fasılların açılması için yoğun girşimlerimiz devam ediyor.

Bu soğumanın nedeni teknik mi siyasi mi?

Bugün Brüksel, Paris, Berlin ve Londra hatta bütün AB çok iyi biliyor ki Türkiye'nin önüne konun engellerin neredeyse tamamı siyasi engellerdir. Nitekim bu yıl Avrupa Komisyonu da müzakere fasıllarındaki çalışmaların üye ülkeler arasında mutabakat olmaması nedeniyle birçok kez sekteye uğradığının altını çizmiştir. Dolayısıyla komisyon da artık müzakere sürecinde yaşanan tıkanıklığın, Türkiye'nin teknik eksikliklerden değil, bazı üye devletlerin süreçteki belirsiz siyasi tavırlarından kaynaklandığını kabul etmiştir. Bugün Türkiye'nin kolaylıkla üstesinden gelemeyeceği bir tek teknik kriter dahi yoktur.

Türkiye hazır yani...

İddia ediyorum Türkiye'nin önünden siyasi engeller kaldırılıp, teknik konular kalsın Türkiye hiçbir zorluk çekmeden kısa sürede Avrupa Birliği'nin 29. üyesi olabilecek güçtedir. Türkiye'nin üyelik süreci artık monologdan diyaloğa geçmeli.

PARTİM NEREDE İSTERSE ORDA GÖREVE HAZIRIM
AB, Türkiye'ye diğer aday ülkelerden farklı mı davranıyor?

Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye davranışının çok eşit ve hakkaniyetli olduğunu söylemek zordur. Bizim yıllarca ifade ettiğimiz bir durum var, Türkiye özel değil, diğer aday ülkelerle eşit muamele bekliyor. Bugün Türkiye'nin kendisiyle birlikte müzakerelere başlayan Hırvatistan'dan herhangi bir konuda geri olması düşünülebilir mi? Biz hükümet olarak milletimizin selameti uğruna çuvaldızın kendimize batmasına razıyız yeter ki birileri iğneyi kendilerine batıracak kadar cesaretli olsunlar. Türkiye'nin AB'ye yük olmak için değil, yükü paylaşmak için üye olacağını artık Avrupalıların anlamaya başladıklarını görüyoruz.

Yerel seçimlerde İstanbul ve Beyoğlu ilçesi için adınız geçiyor. Nedir durum?

Bizim hizmet felsefemiz bellidir. AK Parti kısa sürede geleneklerini oturtmuş bir partidir. Bizde kimin, nereye, nasıl seçileceği bellidir. Birincil derece temayüller bellidir, parti içi istişareler bellidir. Eğer partim bana 'Egemen senin görevin hakkındaki tasarrufumuzun şurada olmasını diliyoruz sen ne düşünürsün?' derse ona göre ben de düşüncemi dile getiririm. Ama onun dışında ne benden ne de başka bir AK Partiliden bu konuda bir şey duyamazsınız. Çünkü bizim siyasi geleneğimizde talip olmak yoktur, matlup olmak vardır. Ben ille de şuraya aday olacağım demek hem partinize hem de dava arkadaşlarınıza karşı yakışıksız bir davranıştır. AK Parti'de şahısların ismi değil yapılan işin şahsiyeti önemlidir. Başarının sırrı da buradadır. Ben AK Parti'nin geçmiş hizmet karnesinin bu seçimlerde İstanbul'da yepyeni bir hizmet dalgası başlatacağını ve 39 artı bir şeklinde bütün İstanbul'u kapsayacağını düşünüyorum. İstanbullu başında kim olursa olsun AK hizmeti hak ediyor. Kazanan İstanbul'umuz olsun yeter.

Önyargılar Avrupa'yı köreltiyor

Türkiye'nin farklı muameleye tabi tutulmasının nedeni çok basittir. Yüzyılların kronikleşmiş ve kabuk bağlamış yaraları olan ideolojik ve inanç temelli önyargılar. Bugün Avrupa'nın kalbinde tahammülsüzlüklerin arttığı, İslamafobi denilen illetin yükselişe geçtiği, Romanların ikinci sınıf muameleye tabi tutulduğu bir ortamda Türkiye gibi hoşgörü iklimine bezenmiş bir ülkenin birlik dışında tutulmasının mantıklı bir açıklaması olamaz.

Türkiye'siz AB eksiktir
Fasılların açılmamasında Kıbrıs önemli bir sorun. Bir ilerleme var mı Kıbrıs konusunda?

Bugün Kıbrıs konusunda tünelin ucunda az da olsa bir ışık görünüyor ise bunu Türk tarafının diplomasi ve diyalog çabalarına borçluyuz. Kıbrıs meselesinde bizler BM Genel Sekreteri'nin iyi niyet misyonu çerçevesinde adil, kapsamlı ve uygulanabilir bir çözüm bulma yolunda tüm desteğimizi sürdürmekteyiz. Türkiye geçmişte nasıl masadan kalkan, çözümden kaçan taraf olmadıysa, bugün de bundan sonra da olmayacaktır. Parçalanmış yarım bir Kıbrıs'ın ne Kıbrıslılara ne de AB'ye bir faydası olur. Kıbrıs'ı yarım bir halde almanın sıkıntısını bugün bütün dünya gördü.

Kıbrıs'ta müzakereler başlıyor. Maraş'ın açılması konuşuluyor. Nedir durum?

Maraş'ın açılması konusunda Rum Kesimi'nden maalesef tahrik edici açıklamalar duyuyoruz. Maraş'ın iadesi karşılığında bir faslın açılışı mümkün olabilir gibi hezeyanlarda bulunuyorlar. Bunu geçmişte Annan Planı'na destek vermiş, çözümü teşvik etmiş bir şahsiyetin dillendirmesi de ayrı bir çelişki. Herhalde Rum Kesimi'nde Cumhurbaşkanlığı koltuğunda bir virüs var ki kısa sürede insana böyle olumsuzluklar yükleyebiliyor. Değil bir fasıl, AB üyesi olmak pahasına bile biz tek karış toprağı feda etmeyiz.

SORUNUMUZ ÖNYARGILARDIR
Açılmayan 13 fasıl konusunda yeni bir süreç başlayacak mı?

Demin de ifade ettiğimiz gibi Türkiye'nin önündeki en büyük engel fasıl açamamak veya ekonomik- sosyal gelişmeler değildir. Türkiye'nin önündeki en büyük sorun önyargı duvarlarıdır. Göreceğiz ki meseleye ideoloji penceresinden değil de en basitiyle pragmatizm penceresinden bakılınca birçok AB üyesi ülke Türkiye'ye uygulanan bu haksız durumun düzeltilmesinden yana olacaktır.

TÜRKİYE'SİZ AB BARIŞI EKSİK KALIR
Hem AB'de hem de Türkiye'de üyeliğe olan inancın düştüğü araştırmalara yansıyor. Bu durumu ne tersine çevirebilir?

Bugün Türkiye kamuoyunun AB sürecine olan inancında ciddi bir düşüşün olduğu açıktır. Ancak burada şu ayrıma dikkat etmek gerekir. Türk halkı AB idealinden değil AB üye ülkelerinin Türkiye'ye uyguladığı çifte standartlardan sıkıldı. Tepkisi de AB'ye değil, ABi'nin çelişkili ve tutarsız politikalarınadır. Sorun prensiplerde değil prensipleri uygulamayan ideoloji güdümlü kimi AB üye ülkelerin tavırlarındadır. AB her ne kadar dünyanın en büyük barış projesi olsa da Türkiye'siz bu projenin tamam olmayacağı konusunda herkes hemfikir. Eğer Türk halkının AB üyeliğine inancı ciddi oranlarda düşüş gösterdiyse bu konuda muhatap alınması gereken Türkiye değil Türkiye'yi dışlayan Avrupa Birliği ülkeleridir.

23. VE 24. FASIL HEMEN AÇILABİLİR
Füle, sizin sık sık ifade ettiğiniz 23. ve 24. fasılların açılmasını ifade etti. Bu fasılların açılması ne zaman gündeme gelir?

Bizce hemen gelmeli. Normal şartlarda müzakere fasılları aday ülkeler tarafından sevilmez. Bu fasıllar mecburi diyetlere benzer ve kolay süreçler değildir. Fakat buna rağmen Türkiye bu özgüveni göstermektedir. Kaldı ki bu fasıllar AB müktesebatı gereğince aday ülkelerin ilk açmaları gereken paketlerdir. Hem Türkiye'yi insan hakları konusunda eleştireceksin hem de o konudaki düzenlemeleri içeren müzakere faslını açtırmayacaksın. Bu büyük bir çelişkidir.


10 yıl önce