|

Muhalefetin son umudu PKK ve Esed

Yazar Orhan Miroğlu, son dönemde AK Parti'ye yönelen eleştirilerin merkezinde karşıtlık ve düşmanlık olduğunu söyledi. Miroğlu, 'Bu çevrelerin tek hedefi AK Parti'nin iktidardan gitmesi. Bunun için Türkiye'de PKK'yı Suriye'de Esed'i destekliyorlar' dedi.

Murat Aksoy
00:00 - 15/10/2012 Pazartesi
Güncelleme: 23:27 - 14/10/2012 Pazar
Yeni Şafak
Muhalefetin son umudu PKK ve Esed
Muhalefetin son umudu PKK ve Esed
Son dönemde AK Parti'nin otoriterleştiği yönünde bir eleştiri var. Katılıyor musunuz buna?

Katılmıyorum. Ulusalcı çevrelerin Ergenekon süreciyle beraber geliştirdikleri bir söylem oldu bu. AK Parti hakkında söylenenler eleştiri değil, yapılamayanları yapmaya talip olmak da değil, bir tür düşmanlık ve karşıtlık. Çeşitli gruplar farklı gerekçelerle ortak bir amaçla hareket ediyorlar ve aralarında iyice kavgalı olan gruplar bile, hükümete karşı tek blok halinde hareket ediyorlar. Muhalif çevreler, AK Parti'nin başarısını hazmedemez noktadalar.

Ne istiyorlar?

Tek istedikleri AK Parti iktidardan gitsin. Nasıl giderse gitsin. Darbe planları ve Ergenekon denendi olmadı. Kılıçdaroğlu denendi sonuç alınamadı. Şimdi bütün umut PKK'da. PKK'nın silahlı eylemlerinin, bu iktidarı eninde sonunda devirebileceğine inanıyor. PKK'nın kendisi de inanıyor buna. AK Parti iktidardan gitsin diye Türkiye'de PKK'yı, Suriye'de Esed'i destekliyorlar. Hatta gelinen nokta şudur; madem AK Parti'ye karşı işe yarayan bir muhalefet gelişemi-yor o halde, başka yollar denenmelidir.

BİR HEDEF DE AK PARTİ'Yi BÖLMEK
Mesela...

Medya, AK Parti'nin bölünmesini hedefleyen bir yayın politikası izleyebilir. Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Gül'ün karşı karşıya gelebileceğini düşünüyorlar. Bu ara, ciddi ciddi, üçüncü yol teorileriyle filan uğraşıp duruyorlar.

Şiddete tolerans bu yüzden mi?

Şiddet sorunu bu medyanın en önemli sorunu. AK Parti karşıtlığı nedeniyle oluştu bu tolerans. Bugün PKK'nın uyguladığı şiddete tolerans, sadece örgüte sempati ile bakanlar arasında değil, Türk sosyalist hareketinde de çok yaygın. Bu grup son bir iki yıla kadar dar bir çevreden ibaretti, marjinaldi ama son bir-iki yılda tablo değişti.

Nasıl değişti?

AK Parti'ye karşı meşru ve olması gereken muhalefet biçimlerinden umudu kestiler. AK Parti Kürt sorununun çözümünde çok önemli adımlar attı. Elbette atılmayan ve atılmayı bekleyen çok adım var. Ama artık geçmişteki gibi inkar, asimilasyon, baskı ve şiddet yok. Bugün Kürt sorunu için siyaset en güçlü silah. Ve her ne yapılacaksa siyaset yoluyla yapılacak. Yani artık silah Kürt sorununun çözümü için meşru bir araç değil. Ancak buna rağmen son bir-iki yıl içinde daha fazla grup Kürt sorununun arkasına sığınarak hükümeti hedef alıyor. Seksen yıl sürmüş inkar politikalarının yegane müsebbibi olan Kemalistler ve İttihatçılar Diyarbakır'a gidip KCK davalarına destek sürüyorlar. Başkaları da var aynı cephede.

Kimler?

Kürt sorunundan dolayı hiç acı yaşamamış, hiç mağdur olmamış, bedel ödememiş insanlar bunlar. Ne bu savaşta çocukları öldü ne de Diyarbakır Cezaevi'ni yaşadılar ne 90'lı yıllara dair kişisel bir hafızaları var. Kürt sorunundan dolayı acı çekenler siyasal ve demokratik mücadele yollarından başka yol olmadığını tecrübeyle anladılar, ama sorunu sadece gazeteci ilgisiyle izleyenler, başka bir noktaya savruldular. Avrupa'daki toplantılarda 'Ben PKK'nın yerinde olsam silah bırakmam' diye konuşuyor, Suriye'de PYD'den başka kimse yok diyebiliyorlar. PYD'nin başka Kürt gruplarına yönelik siyasi cinayetlerini, saldığı korkuyu görmezlikten geliyorlar. PYD'nin dışındaki 15 civarında Kürt partisini yok sayıyorlar.

SİLAHSIZ KÜRTLER YOK SAYILIYOR
Silahsız Kürtler yok mu sayılıyor?

Burada ve Suriye'de elinde silah olmayan Kürt'ü, neredeyse Kürt'ten saymıyorlar. PKK'nın elindeki silahı, Kürt sorununun çözülmesi için bir çeşit güvence ve imkan gibi görüyorlar. Belki de şunu da söylemek lazım, PKK'ya bu toleransı gösterenler son bir yıl içinde yaşanan felaketin de bir anlamda düşünsel ortaklarıdır. Bu düşünsel ortaklar sadece kendini solcu sanan Kemalistler'den ve İttihatçılardan ibaret de değil. Durumu anlamak için Taraf'a bakmak yeter. Taraf'taki değişim olup biteni iyi anlatıyor. Ahmet Altan şimdilerde bu değişimi basitleştiriyor ve meseleyi Taraf yazarlarının AK Parti hükümeti hakkında sahip oldukları farklı fikirlerin çatışması olarak sunuyor. Bir yanıyla bu ama işin aslı bundan ibaret değil bence.

Nedir aslı?

İşin aslı Taraf'ın AK Parti karşıtı bloğa yaslanmasıdır. Bu bloğun izlediği stratejiye yarar sağla-yacak haber ve manşetler kullanmasıdır. Dertleri ne barış ne demokrasi. Balyoz davasının başlamasına yol açan haberleri yapan Taraf, Balyoz davası kararına sevinemedi bile. Taraf'ın Ergenekon ve Balyoz davalarında gösterdiği demokrat tavrı son bir yıldır PKK saldırıları karşısında göremiyoruz.

Bu çevreler PKK şiddetine tolerans mı gösteriyor?

Evet. Ve bunun nedeni de, bu şiddetin AK Parti'yi hedef almasıdır.

Başbakan'la görüşünce 'makbul Kürt' meselesi yeniden gündeme geldi. Kendinizi 'iyi Kürt' olarak mı görüyorsunuz?

Kendimi her şeyden önce mağdur bir Kürt olarak görüyorum. Kendi mağduriyetimin peşine düşmüş filan da değilim. Devletle bütün ilişkim emekli aylığından ibaret. Dolayısıyla devletle ilişkiler söz konusu olduğunda bizim gibi insanları 'Devlet Kürdü' olarak suçlayanların eline su bile dökemem. Bir Kürt aydınıyla Başbakanın görüşmesinden elbette rahatsızlık duyacak, Mesut Barzani'nin AK Parti Kongresi'ne gelmesini, elbette ihanet olarak göstereceklerdir. Ama benim anlamadığım, Türk aydınlarının da aynı yerde durmalarıdır.

Aynı yerdeler mi?

Bir süre önce Cengiz Çandar, her biri maalesef artık korumayla gezen, Kürt aydınları için, 'devletin makbul Kürtleri, Abant toplantısında onlar var, TV'lerde onlar var' meailinde bir yazı yazdı. En çok şikayet ettiği şey olan kişilik katli ve itibarsızlaştırma kampanyalarına büyük bir katkı sundu. Bu yazıya birkaç yazı ile cevap verdim ve bu cevaplarım yüzümden gazete tarafından nazikçe uyarıldım.

ALTAN 'ERGENEKON DEMOKRATI'DIR
Taraftan ayrılmanız da bu sürecin sonu mu?

Bir parça öyle. Ama asıl neden, AK Parti'ye güvenmek ve onu şans olarak görmek. Ben asıl nedenin bu olduğunu düşünüyorum.

Bu Taraf için ağır bir itham değil mi?

Niçin ağır bir itham olsun? Ahmet Altan daha iki gün önce böyle düşünen yazarların olduğunu yazmadı mı? Hedefte şimdilik iki, belki de Melih Altınok'la beraber üç yazar var. Alper dostumuzun düşündüğü gibi Taraf'ın sorunu maalesef arada bir yapılan yanlış haberler ve bu haberlerin okurların da katkısıyla düzelebilecek olması filan değil. Keşke sorunun gözlük' meselesi ve doğru teşhis, doğru gözlemde bulunamamak olduğuna inanabilsek. Ben Ahmet Altan'ın gözlüğünü değiştirerek gerçeği görebileceği inancında değilim. Çünkü bence o, gerçeği en az Alper Görmüş ve Yıldıray Oğur kadar iyi görüyor. Sonra Ergenekon sürecinde gerçeği görüyordu da şimdi neden görmüyor? Mesele bu değil.

Nedir?

Altan'ın 'Ergenekon demokratlığı' bitti. Bu demokratlığın yerine ne koyacağını bilmiyor. Çünkü o demokratlık başkalarını getirip çuvallar halinde Ahmet Altan'ın önüne koyduğu belgeleri yayınlamaktan geçiyordu ve bundan ibaretti, dolayısıyla sınırlı bir demokratlık olarak da kaldı. Üstelik 'Ergenekon demokratlığı'nın sona erdiğinin farkında olmamak, aslında, insanı, 2. Dünya Savaşı'nın devam ettiğini sanıp hâlâ ormanlarda saklanmaya devam eden Japon askerlerinin konumuna düşürmeye de çok müsait.

Kürtlerin ortak geleceğe inancı arttı
Son kitabınız Silahları Gömmek, umutlu bir beklenti ile bitiyordu. Ama olmadı..

Kitabı, tarihin PKK'ya geçmişine karşılık yeni bir gelecek sunduğunu yazarak bitirmiştim. Ancak PKK'nın siyasal tercihleri ve izlediği şiddet politikası yüzünden bu şansın heba edildi. PKK meselesi artık Kürt sorunu ile doğrudan bağlantılı olmaktan çıktı. PKK artık Kürtlerin hakları için değil kendi geleceği için savaşıyor. Bölgede bir aktör olmayı hedefliyor.

Neden?

Suriye'deki gelişmelerden. Suriye'de süreç uzayıp iktidar boşluğu ortaya çıktıkça PKK bu boşluğu doldurmayı hedefledi. Yüzünü Türkiye'den Ortadoğu'daki jeopolitik sürece döndü. Buna 2011 yılının Mart ayından başlayarak Kürt-Şii İttifakı tezleri işlenmeye başladı. Oslo sürecini ve Öcalan'la yürütülen görüşmeleri oyalama olarak okudu ve devrimci halk savaşı stratejisine geçti. 14 Temmuz'da Öcalan'la süren müzakerelere son noktayı koyan iki olay yaşandı. Diyarbakır'da DTK'nın demokratik özerklik ilanı ve Silvan'da 14 askerin öldürülmesi. Yani Mart 2011'den Temmuz 2011'e kadar Kandil, Öcalan'ı yok saydı ve yeni bir ittifakın parçası oldu.

PKK Suriye'de kalıcı olabilir mi?

Tek güç olarak mümkün değil. Ben öyle bir olasılığa ihtimal vermiyorum. Esed sonrası dönemde yönetim modeli ne olursa olsun PYD'nin orada tek başına, özerk bir bölge elde etme şansı yoktur. Kandil Suriye'de bölgesel aktör olma amacıyla devrimci halk savaşı ilan etti ve çözüme en yakın ülke olan Türkiye'de, Kürt sorununun çözüm sürecini sabote etti.

KANDİL'İN SAVAŞI STRATEJİSİ İFLAS ETTİ
Başarılı oldu mu devrimci halk savaşı stratejisi?

PKK'nın hedeflediği kitlesel eylemlerin gerçekleşmemesi ve örgütün verdiği ağır kayıplar bu stratejinin başarısızlığını gösteriyor. Daha önemlisi bölge halkı buna destek vermedi. Araştırmalar ortak geleceğe duyulan güven Kürt toplumunda yüzde 90.7'lerde olduğunu gösteriyor. Kürtler bu savaşı değil desteklemek, bu savaştan korktular ve bu korku, aslında ortak geleceğe olan inançlarını biraz daha güçlendirdi.

Bu inanç arttı mı diyorsunuz?

Evet. PKK'nın ilan ettiği ve iki toplum arasında hedeflediği duygusal kopuş beklentisi Kürt tarafında gerçekleşmedi. Tersine Kürtlerde ortak geleceğe duyulan güven arttı. Bu oran 1990'lerda yüzde 50 civarındaydı. Çünkü devlet kontrolsüz bir şiddet uyguluyordu. PKK hedeflediğinin tersi bir sonuç aldı bölgede. Buna karşılık, Türkler'de Kürt toplumundan kaçış söz konusu. Ticari ve beşeri ilişkiler anlamında.

Şehit cenazelerinden dolayı mı?

Evet. Savaş, Türk ve Kürt gençlerinin sevdalarını, aşklarını ve muhtemel evliliklerini bile az çok etkiliyor. Geçtiğimiz günlerde uçakta yanıma bir Kürt genci oturdu, iyi eğitim görmüş bir gençti. O Urfalı, nişanlısı Karadenizli bir genç kız. Evlilikleri yakın. Ama Karadeniz'e ve başka yerlere giden her asker cenazesinden sonra, kızın dayıları bir araya gelip, bu nişanı gözden geçirelim diye meseleyi yeniden tartışıyorlarmış. Bu çok acı.

PKK JiTEM'in 1990'lardaki yöntemlerini kullanıyor
Okullara neden saldırıyor PKK?

İlan ettikleri stratejinin başarısızlığından. Yakılan okullardan birisi benim 12 Eylül'de tutuklanmadan önce edebiyat öğretmeni olarak çalıştığım bir okul. 12 Eylül'de o okulda ders verirken sınıftan alındım. Yakıldığını öğrenince çok üzüldüm. Bu kabul edilebilir bir şey değil. İkinci neden de önümüzdeki yıl yapılması planlanan yerel seçimleri şimdiden bloke etmek olabilir. Bunun içinde seçimler öncesi gerilim ortamı yaratılarak AK Parti seçmenini ve yerel örgütlerini baskı altına almaya ve oy kullanamaz hale getirmeye çalışıyor. Ama unuttukları bir şey var.

Nedir o?

Kürtlerin AK Parti'ye olan desteği belli oranda kurumsallaştı ve kemikleşti. Ortak geleceğe inanmak bu partiye oy vermek demek. Kürtler AK Parti kaybe-derse, bu ortak gelecekten geriye pek az şeyin kalacağını biliyorlar. Bir de şu var: Bölgede AK Parti il, ilçe tabelalarını indirse dahi AK Parti tabanı BDP'ye oy vermez. Artık böyle bir sosyolojik temelli bir siyasi realite var.

Ne istiyor PKK?

PKK bölgenin siyasi tapusunu istiyor, bölgeyi yönetme hakkını istiyor. Derdi bu. Ama en kötü senaryo olarak böyle bir şey gerçekleşirse size olacak olanı söyleyeyim; Bölgeden Batı'ya büyük bir göç olur. Bir günde 9 okul yakan zihniyetin toplumla sağlıklı ilişki kurması mümkün mü? PKK şu anda 1990'larda devletin uyguladığı yöntemleri uyguluyor. Düşmanına benzemek, zulmedenin mikrobunu kapmak gibi bir durum bu.

Bu denklemi ne bozabilir?

Bu denklemi bozacak olan demokratikleşme adımlarının devamı ve demokrat Kürtlerin seslerini daha çok çıkarmasıdır. AK Parti kongresinde ilan ettiği önemli değişikleri Meclis'e getirmeye hazırlanıyor. Ana dilde savunma, kamusal hizmetlere ana dille erişim, yerel yönetimlerin güçlenmesi bunlardan bazıları. Ama şiddet ortamı daha derin demokratik adımları atmayı zorlaştırabilir.


11 yıl önce