|

Önce Madımak'ın yarası sarılacak

Alevi çalıştayları sona erdi. Alevilerin yaşadıkları sorunları için yol haritası iki aya kadar hazır olacak. Sürecin başındaki Devlet Bakanı Faruk Çelik, Başbakan Erdoğan'ın ilk adımının Madımak konusunda atılmasını istediğini ifade ederek; “Çözüme Madımak'la başlayacağız ve önce Madımak'ın yarasını saracağız” dedi.

Murat Aksoy
00:00 - 15/02/2010 Pazartesi
Güncelleme: 23:44 - 14/02/2010 Pazar
Yeni Şafak
Önce Madımak'ın yarası sarılacak
Önce Madımak'ın yarası sarılacak

Türkiye'de en önemli toplumsal gruplardan birisi Aleviler. Sayıları konusunda rivayet muhtelif. 2007'den itibaren Alevilerin yaşadıkların sorunların çözülmesi için hükümet nezdinde önemli adımlar atıldı. 2008 ve 2009'da Başbakan Erdoğan'ın katıldığı iftarlar, Alevilerin önde gelen temsilcileri ile buluşma. Son olarak da sonuncusu 30 Ocak'ta sona eren 7 çalıştay. Alevilerin sorunlarının çözülmesi için yapılan çalışmalarda önemli bir aşama geride kaldı. Şimdi ana rapor hazırlanıp, yol haritasına dönüştürülecek. Ama ondan önce Başbakan ilk ta-limatı vermiş. Madımak tartışmalarının bitirilmesi, Madımak yarasının sarılması. Yani Alevilerin sorunlarının çözümü Madımak'la başlayacak onu Cemevleri'nin statüsü ile devam edecek. Bu hafta bu çalışmaların sorumluluğunu yürüten Devlet Bakanı Faruk Çelik ile konuştuk. Bakan Çelik ile sadece Alevileri değil Romanların sorunlarını da, hükümete yönelik eleştirileri de konuştuk. Çelik, “Biz ilk defa Türkiye'nin kronik hale gelmiş sorunlarını çözmeye soyundu. Keşke seçimlerden önce sivil bir anayasa yapabilsek” diyor.


* * *

Bakanlığınızın yürüttüğü Alevi çalıştayları bitti, ön rapor hazırlandı. Hedeflediğiniz sonuca ulaştınız mı? Çalıştaylardan önce şunu ifade etmek gerekiyor. Hükümetimiz Türkiye'nin kronik sorunlarına ilk kez bu boyutta el atıyor. Güneydoğu ve terör meselesi ile ilgili olarak demokratik açılım devam ediyor. Alevi vatandaşlarımızın talepleri ilk defa bu boyutuyla ele alınmış ve masaya yatırılmıştır ve çözüm iradesi açık biçimde ortaya konmuştur.

Alevi çalıştayları bitti. Bundan sonra ne olacak?

Bu konuda başından bu yana açıkladığımız bir takvim vardı ve buna uyduk. Takvim 3 Haziran'da ilk çalıştay ile başladı 30 Ocak 2010'da 7. Çalıştay ile son buldu. Ancak çalışmalar bu çalıştaylarla sınırlı kalmadı. Her çalıştay arasında bu sorunun çözümü konusunda bilgisi, birikimi ve görüşü olan herkesle temas kurduk ve onlardan da katkı aldık. Son çalıştaydan sonra ön raporu hazırladık. Ana rapor ise 2 ay içinde tamamlanacak.

Ön rapor nedir ve neyi ifade ediyor?

Ön raporu biz hazırladık ama bu rapor 7 çalıştayda katılımcıların görüşlerini ve düşüncelerini yansıtıyor. Yani bu ön rapor hükümetimizin görüşleri değil, çalıştaya katılanların görüşleri. Bu raporu biz Cumhurbaşkanı'na, Başbakan'a, Bakanlar Kurulu'na, tüm katılımcılara ve medyaya sunduk. Devlet adına belki bir ilk oldu, bu işin sorumlusu olarak ben bütün çalıştayları başından sonuna kadar izledim, notlar aldım. Hep nötr durumda yer aldım. Ön raporda da bu duruşumuzu koruduk. Bu sürecin önemli bulduğum bir özelliği de medyaya dönük olmamasıdır. Gerekmedikçe konuşmadık, yüz yüze doğrudan konuşmayı tercih ettik. Çünkü bu konu hassas ve önemli ve biz de çözüm istiyoruz.

BENDE DEĞİŞTİM VE ÖĞRENDİM

Dışarıdan katkı süreci bitti mi?

Hayır tam tersine. Buradan çağrı yapıyorum. Şimdiye kadar çalıştaya katılsın katılmasın, davet edilsin edilmesin her kim bu sorunun çözülmesine benim de fikrim var diyorsa gelsin söylesin. Bu bir süreçtir ve biz bundan sonra da her türlü katkıya, eleştiriye açığız. Çözüme katkısı olacak herkese kapımız açık. Bunu medya üzerinden değil, bizzat bize gelerek yapsınlar. Böylesi daha sağlıklı olur. Unutmayalım 1.400 yıllık tarihi olan bir sorunu çözmek istiyoruz. Bu kolay değil.

Kişisel bir değişim yaşadınız mı Alevilere, yaşadıkları sorunlara bakışta?

Çok şey öğrendiğimi söyleyebilirim. Konunun hassasiyetini daha yakından müşahede etme fırsatı buldum. Bu konu genel geçer değerlendirmelerle yaklaşılacak bir konu değil. Samimi bir şekilde anlamanın peşinde oldum. Empatinin önemini bir defa daha net bir şekilde kavradım.

Ön raporla ilgili tepkiler nasıl?

Bu ön raporu Başbakan'a ve Bakanlar Kurulu'na ve Cumhurbaşkanı'na sunduk. Cumhurbaşkanı'na Bakanlar Kurulu'na 2'şer saat anlattık. Milletvekillerimize anlattık. Ve tabii Başbakanımız'a sunuş yaptık. Ayrıca CHP ve MHP ile de çalıştaylar sürecini paylaştım. BDP'nin olağanüstü kongre süreci olduğu için sunamadık. Genel yaklaşım olarak şunu söyleyebiliriz; herkes süreci olumlu ve verimli bulduğunu ifade ettiler.

TANIMLAMADIK ANLAMAYA ÇALIŞTIK

Alevi kesiminden tanımlama noktasında bazı eleştiriler medyaya yansıdı? Aleviliği tanımlıyor musunuz?

Biz çalıştayların en başından beri tanımlama peşinde olmadığımızı her fırsatta dile getirdik. Burada açıkça bir defa daha söylüyorum, tanımlamanın değil, anlamanın peşinde olduk. Sosyal meselelerde önemli olan tanımlamak değil, anlamak, paylaşmak ve birlikte çözüm üretmektir. Biz hiç kimseye kimlik giydirme niyetinde değiliz. Herkesi olduğu gibi kabullendik ve saygıyla karşılıyoruz. Biz başından beri bu tavır, bu düşünce içinde hareket ederken, tanımlama meselesi her fırsatta karşımıza çıktı. Alevi-Bektaşi önderleri ile yaptığımız 1. çalıştayda da çok yoğun bir şekilde katılımcılar tarafından dillendirildi. Herkes kendince bir tanım yapıyor ve tanım yapılmasına karşı olanlar da ayrı bir tanım yapıyor. Tüm bunlara karşı, son çalıştayda da Hak-Muhammed-Ali eksenli bir çerçeve çizildi ve bu çerçeveyi de yine oradaki katılımcılar yaptı. Bu çerçeve konusunda da oradaki katılımcılar mutabakat sağladı. 42 kişilik katılımcının 24'ü Alevi-Bektaşi arkadaşlardan oluşuyordu. Aksi bir durum olsaydı zaten ön rapora yansımazdı. Buna karşın biz tüm eleştirileri de saygıyla karşılıyoruz. Ama şunu da biliyoruz, keşke bu eleştirileri yapan arkadaşların bir kısmı, davetli oldukları halde o çalıştaya katılmaktan son anda vazgeçmeseler idi.

Başbakanımız'ın tepkisi nasıl?

Çok olumlu. Zaten bu sorunun çözülmesini belki en çok isteyen bizzat Başbakanımız. Kendisi ön raporu olumlu buldu ve bize bir görev verdi.

Nedir?

Çözüme ilk önce Madımak'la başlamamız. Başbakanımız Madımak tartışmasının bir an önce bitmesini istiyor. Çünkü bu konunun istismara çok açık olduğunu ifade ediyor.

KATILIMCI MODELLE ÇÖZECEĞİZ

Yani çözüme Madımak'la mı başlayacaksınız…

Evet. Bunun ilk adımı olarak, orada hayatlarını kaybedenlerin yakınları ile bir araya geldik. Bu insanlar acıyı yüreklerinde taşıyan insanlar. Onları dinledik. Bu insanları dinlemeden, bir adım atmanın doğru olacağı kanaatinde değilim. Bu hafta Sivas'a gideceğiz. Tüm sivil toplum kuruluşları ile partilerle görüşeceğiz. Onların hassasiyetleri de bizim için önemli. Biz istiyoruz ki, atılacak adımlar yeni sorunlara vesile olmasın.

Peki nasıl bir çözüm?

Ön raporda iki seçeneğe işaret ediliyor. İlki Madımak'ın bir müze olması fikri, ikinci yaklaşım ise oranın parka dönüştürülmesi. Bu parkın içine “Barış Anıtı”, “Sevgi Anıtı” ya da ortak bir barış anıtı olabilir de dendi. Ama şunu hemen ifade edeyim ki, ne yapılacaksa yapılsın ama Madımak unutulmasın. Bence bu çok önemli. Yani unutturmayacak, yeniden yaşanmamasını sağlayacak bir şey yapmak lazım. Onun için bu aradaki temaslarımız önemli. Sivas'a gidip STK'ları dinleyeceğiz ve ortak bir çözüm için gayret edeceğiz. Bu süreçte şunu çok iyi gördük, insan farklı görüşlerle bir araya gelince esneyebiliyor ve sonuçta başlangıçtan farklı, üzerinde herkesin uzlaştığı bir fikirde birleşilebiliyor. Madımak konusunda ben böyle olacağını düşünüyorum. Ama Başbakanımız'ın talimatı bu konunun bir an önce çözülmesinde. Biz de önerimizi on-onbeş gün içinde Başbakanımız'a sunacağız. Yani Aleviler ve hepimiz için kanayan bir yara olan Madımak yarasını saracağız.

MÜZEDE UZLAŞIRSAK MÜZE OLUR

Sivas'taki görüşmelerinizde de müze önerisi çıkarsa…

Yapacağız. Bakın bizim hükümet olarak önceliğimiz şu. Bir kronik sorunu çözerken başka toplumsal sorunlar yaratmamak. Bu yüzden Sivas'a gidip oradakilerle görüşüp herkesin üzerinde uzlaşacağı bir sonucu almak istiyoruz.

Alevilerin en fazla şikayet ettiği konulardan birisi ayrımcılık. Ne düşünüyorsunuz?

Ayrımcılık Türkiye'nin en önemli sorunudur. Sadece Aleviler karşı değil. Farklı düzlemlerde farklı halleri ile ortaya çıkıyor. Biz her türlü ayrımcılığın mevzuattan çıkarılması için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu hem AB hukuku açısından, hem insan hakları açısından hem de vatandaşlarımızın hak ettiği muamele açısından zorunlu ve yapılması gereken değişikliklerdir.

Cemevleri'nde durum nedir?

Bu konuda çalıştaylarda çok farklı değerlendirmeler yapıldı. Ama şunu kabul etmemiz gerekiyor. Aleviler ibadetlerini cemevlerinde yapıyor. Bu açık. Ve cemevleri Aleviler için ibadethanedir. Buna kimsenin itirazı yok. Bu yüzden cemevlerine statü tanımak zorundayız görüşü ortaya çıktı.


Türkiye sivil diktaya mı gidiyor?

AK Parti'nin başarısı, milletle bütünleşmesi kimseyi rahatsız etmemeli. Her siyasi partinin istemesi gereken bir durum bu. AK Parti bu konuda başarılı diye, Başbakan halkla iç içe, halkın sevgisini canlı tutan bir genel başkan diye AK Parti'yi ve Başbakan'a haksız ithamlarda bulunmaları gereksiz. Laf yarışına değil proje ve hizmet yarışına girmeleri gerekir diğer partilerin. Benim eksiğim nedir diye kendilerine sormaları gerekir. Sayın Kılıçdaroğlu bu yönde geçtiğimiz günlerde biz özeleştiri yaptı. Bu iyi. Yani projesi olmayan, programı olmayan, hükümetimizin yapmış olduğu hizmetleri eleştiremeyen ve bu açıdan seçimlerde AK Parti'yi yenemeyeceğini bilen muhalefet başka argümanlarla bizi yıpratmaya çalışıyor. Kavga ortamı yaratıyor, sivil dikta iddiaları ortaya atılıyor. Siyasi istikrar için yıllardır mücadele ediyorlardı, bu sağlanınca adı sivil dikta oldu. Oysa hükümetimizle gelen siyasi istikrar, ekonomik istikrarı, dış politikada istikrarı ve Türkiye'nin kronik sorunlarının çözüm sürecini başlatmıştır. Buna tek parti diktası demek, bu ülkeye verilecek en büyük zarardır. Eğer bizi bununla suçlayanların elinde, bilgi, belge varsa çıkıp bunu söylesinler.

Bütün bunlar yeni bir kapatma davası için mi yapılıyor?

Bakın şu anda yargıda yaşanan bütün davlarda, aramalarda yargıçların, hakimlerin kararı var. TİB'de arama için de, kozmik odanın aranması da hükümetin ya da bakanların talimatı ile değil yargı kararları ile oluyor. Tutuklamadan gözaltına almaya, aramadan serbest bırakılmaya kadar her şey yargının talimatı ile oluyor. Bu sürece yürütmeyi katmak son derece yanlıştır. Dinlemeler ya da sivil dikta vs. tartışmalarından hareketle açılacak bir kapatma davası erkler arsındaki çatışmayı körükler. Türkiye kaybeder.

PROJELERİ OLMADIĞI İÇİN BİZE SALDIRIYORLAR

Meclis'te artan tansiyonu neye bağlıyorsunuz?

Türkiye ne yazık ki bu muhalefeti hak etmiyor. Bu muhalefetin yol haritası yok. Projesi, planı yok. Hedefi iktidar olan bir muhalefet Meclis'te görülen görüntüleri ortaya koymaz. Tabii proje, iktidar hedefiniz yoksa yapacağınız muhalefet şiddet üzerinden olur. Soruyorum şimdi bu muhalefet bizim yaptığımız neyi eleştirecek? Duble yolları mı, toplu konut projelerini mi, barajlarını mı, sulamayı mı, sosyal güvenlik reformunu mu, sosyal yardımları mı, havayolu yolcu sayısındaki artışı mı, vizelerin kalkmasını mı tenkit edecekler? Gördüğünüz gibi muhalefetin siyaseten bizi eleştirebileceği alan yok neredeyse. Bu noktada şunu söylemek gerekiyor. Keşke daha önceki yıllarda Türkiye normalleşmiş ve daha fazla demokratikleşmiş olsa idi, hükümet olarak yaptıklarımızın en az iki katını yapmış olurduk. Fakat güvensizlik, kurumlar arasındaki diyalogsuzluk, önyargılar, geçirdiğimiz kapatma davası bize çok vakit kaybettirdi. Vatanperverler sadece belli insanlar değildir. Toplumun büyük bir kısmının vatanperver olduğunu birilerinin anlaması gerekiyor. Muhalefet olarak onların görevleri sorunların çözülmesine katkıda bulunmaktır, engel olmak değil.

GELİN ANAYASA'YI HEMEN DEĞİŞTİRELİM

Neye katkıda bulunmuyorlar mesele?

Mesela 1982 darbe Anayasası'na. Hâlâ vakit var. Buradan çağrı yapıyorum gelin hep beraber değiştirelim. Kurtulalım bu ayıptan. 2011 seçimlerinde bütün partiler yazacak programına Anayasa değişmeli diye. Buyurun 2011'e bırakmayalım. 237 bizde var. Biraz katkı sağlayın bitsin bu iş. Ona yanaşmıyorsanız gelin tek tek ortak olduğumuz maddeleri değiştirelim. Olmaz.

Neden olmaz?

Bizim bundan siyasal kazanç elde edeceğimizi düşünüyorlar. Ama eğer bunu yapabilirsek, biz seçim meydanlarında söyleriz: Bu değişikleri muhalefetin desteği ile yaptık, onlara teşekkür ediyoruz deriz. Şunu unutmayalım. Türkiye'nin önceliği Anayasa'nın değişmesi ve yeni ve sivil bir anayasadır. Ondan sonra ona bağlı olarak mevzuatın değişmesidir.


Cemevleri'nin statüsü ne olacak?

Bir görüş ibadethane olsun diyor, bir görüş statü verildikten sonra ibadethane olarak ayrıca ifade edilmesine gerek olmadığını söylüyor. Burada önemli olan buna hukuki bir statü kazandırmak. Bir kez daha ifade etmek istiyorum, Aleviler için burası ibadethane ve Aleviler ibadetlerini burada yerine getirdiklerini özellikle vurguluyorlar. Çözüm ararken bunu dikkate alacağız. Bunun anayasal ve hukuki boyutları var. Ama cemevleri ile ilgili konu daha teknik bir konu. Bu konunun devrim yasalarından laiklikle ilgili maddelere kadar birçok yasayla bağlantısı var. İşte bizim bulmak istediğimiz çözüm bütün bunları da dikkate alan bir çözüm olacak. Ana rapor hazırlandıktan sonra çözeceğimiz ikinci Alevi sorunu cemevlerinin statüsü olacak.

DİN DERSİ SEÇMELİ OLACAK

Zorunlu din dersi için durum nedir?

Bu konuda Alevilerde genel yaklaşım din dersleri kalksın şeklinde. Ama Aleviler dahil bütün katılımcılar dinler tarihini, farklı dinleri, mezhepleri öğreten bir ders olsun istiyorlar. O zaman eğitimle öğretim arasında fark çıkıyor ortaya. Farklı din/mezhepler bir kültür olarak, bilgi olarak “öğretilsin” ama spesifik bir din/mezhep “eğitimi” yapılmasın. Bu aşamada sanırım şöyle bir çözüm uygun görülüyor. Var olan “Din Kültürü ve Ahlak Dersi”nin müfredatının objektif biçimde farklı din ve mezhepleri de içine alacak şekilde ve her bölümü de o din/mezheple ilgili uzmanların hazırlayacağı bir ders haline öğretilmesi uygun görünüyor. Böylece öğrenciler sosyal bilgiler, matematik gibi farklı din ve mezhepleri de kültürel olarak öğrenmiş olacak. Yani şu anki dersten çok farklı bir ders olarak devam edecek. Bu konuda katılımcıların bir ihtilafı yok.

Din eğitimi ne olacak?

İşte bu durumda başka bir ders olarak “din eğitimi”nin büyüklerin kendi isteği, küçüklerin kanuni temsilcilerinin isteğine bağlı olarak bağlı oldukları inançların kendi yorumları ile verildiği bir seçenek olarak devreye giriyor. Yani bu durumda esas olarak seçmeli/isteğe bağlı bir din dersi olmuş oluyor. Alevi bir öğrencinin sadece Aleviliği, Hanefi ise sadece Hanefiliği öğrenebileceği bir seçimlik ders.


Demokratik açılımın tartışılmaya başlanması ile Batı'da hem Kürtlere hem de diğer etnik farklılıklara yönelik bir ayrımcılık arttığı yönünde bir iddia var katılıyor musunuz?

Hayır aralarında bir ilişki olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. Ama biz Roman açılımına başlayınca Romanlara yönelik olaylar daha da farkedilir, medya tarafından gösterilir oldu. Üzülerek söylemeliyim ki, bu tür olayların, yoğun olup olmadığını bilmemekle birlikte geçmişte de var olduğunu bu iddiayı ortaya atanlar da çok iyi bilirler. Onlara insaf demek lazım. Biz bir sorunun çözümü için uğraşıyoruz, onların yaklaşımına bakın. Muhalefet, salt muhalefet olsun diye muhalefet etmez. Çözüm üretir, şayet bunu yapamıyorsa çözüme katkı sağlar.

Roman açılımına neden ihtiyaç duyuldu?

Romanlar Türkiye'nin vatandaşlarıdır. Ama kimlik olarak toplumun en fazla dezavantajlı kesimidir. Bu insanlar yıllardır toplumdan her yönüyle dışlanmışlar. Bir örnek vermek gerekirse, Türkiye'de Romanlara yönelik ayrımcı düzenlemelerin başında 14 Haziran 1934 tarihinde yürürlüğe giren 2510 sayılı 'İskan Kanunu' gelmektedir. Bu kanunun 4. maddesi, yaklaşık 70 yıl boyunca 'Romanlara yönelik kuşkunun, nefretin ve düşmanlığın açık bir göstergesi' olarak nam salmıştır. Kanunun 4. maddesi şu hükmü içeriyor:

“Türk kültürüne bağlı olmayanlar, anarşistler, göçebe Çingeneler, casuslar ve memleket dışına çıkartılmış olanlar, Türkiye'ye 'muhacir' göçmen olarak kabul edilemezler.” Biz bu düzenlemeyi kaldırdık.

Romanlaın yaşadıkları sorunları görmezden gelemezdik. Biz çalıştay ile onların sorunlarını dinledik, taleplerini bize ilettiler.

Bundan sonra ne olacak?

14 Mart'ta İstanbul'da yapılacak büyük toplantıda Başbakanımız Romanlara ilişkin gerek toplu konut, gerek meslek eğitimi ve diğer ihtiyaç ve talepleri ile ilgili çalışmalarımızı açıklayacak ve somut uygulamalar hemen hayata geçirilecek. Bugünden bu çalışmaların alt yapılarını oluşturmaya başladık bile.

Peki demokratik açılım, Alevi açılımı, Roman açılımı. Birbirleri ile ilgili mi?

Her üçü de hem tarihi hem de boyutları itibariyle çok farklı konular ama ortak noktaları çözülmeleri gerektiği ve bir an önce çözülmeleri gerektiğidir. Romanlar toplumun en dezavantajlı kesimi. Birçok açıdan öyle; eğitim olarak, meslek olarak, yaşam koşulları olarak. Ciddi bir ayrımcılığa ve dışlanmışlığa uğramışlar. Biz bu durumun ortadan kaldırılması için bu çalışmayı başlattık. Alevi açılımı ise daha derin bir sorun ve ortada gerginliklerin yanı sıra hak ve talepler var. Bunlar kullanılarak toplumda zaman zaman gerginlikler de oluşturulduğunu herkes çok iyi biliyor. Alevilerin yaşadıkları sorunlar zaman zaman istismar de ediliyor. Aynı şekilde bu insanlar zaman zaman ayrımcılığa uğruyorlar. Biz Alevi açılımını da her türlü ayrımcılığa son vermek ve hep birlikte eşit bir şekilde barış içinde yaşamak için başlattık. Sonuç olarak biz Türkiye'nin kronik hale gelmiş sorunlarını çözmeye çalışıyoruz.





14 yıl önce