Oslo görüşmeleri deyince bunu tek bir görüşmeden ibaret saymamak gerekir. Bu bir süreç. İki yıllık zaman dilimi içinde muhtelif zamanlarda yapılan bir dizi görüşmeden bahsediyoruz. Bu görüşmelerde Türkiye ile kavga halinde olan örgütün pozisyonları belirlendi ve burada niyet çok önemliydi. 'Barıştan yanayız' sözünü sokakta söylemek ayrı masada söylemek ayrı. Ayrıca masaya oturan her iki tarafın da bazı koşullar üzerinde anlaşma sağladığı anlaşılıyor.
Protokol değil de bir mutabakat metni üzerinde mutabık kalınmış durumda. Bunu da hazırlayan üçüncü bir taraf var: İngiliz istihbaratı. Kimdir bunlar? Geçmişte terör müzakerelerini yürütmüş olan, IRA ile gerçekleşen müzakerelerde de bulunan, pazarlıkları, süreci idare eden MI5'in elemanları. Bu işin tekniğini ayrıntılarını çok iyi bilen insanlar. Onun için de Oslo müzakerelerinin hem yönlendiricisi oldular hem de kaydını tuttular. Süreçte tampon görevi gördüler.
'İngiliz istihbaratı deşifre etti' demedim. O bir yanlış anlaşılmaydı. Deşifre eden başka bir merkezdi. Şimdi söylemenin manası yok bu başka bir kavgayı çıkartır ama bu Türkiye'nin iç siyaseti ile alakalı bir çekişmenin neticesinde oldu. Deşifre eden PKK değil, hükümet de değil! Türkiye'de siyaseti köşeye itmenin çabası içinde olan bir anlayış var. O anlayışın önüne kazdığı çukura bu belgeler itildi.
İsim vermek istemiyorum ama Türkiye'nin iç siyaseti ile alakalı demem yeterli. Anlayan anlar. Bu İngilizlerin Türkiye'ye bir oyunu olmadığı gibi PKK'nın da böyle bir teşebbüsü kesinlikle söz konusu olmadı.
Karayılan bana dedi ki 'MİT'i aradım ve dedim ki 'isterseniz gelip Kandil'de de soruşturma yapabilirsiniz. Bu belgeleri 7 kişi biliyorduk. Belgeler de sadece bende vardı' Dolayısıyla hiç şüphem yok ki bu farklı bir sızma.
Muharrem İnce'nin burada tek bir amacı var o da spekülasyon çıkartmak. Şubat ayında bu metinler ortalığa çıkmıştı zaten. Bildiklerimize ilaveten yeni bir açıklama yapmış değil. Esasında Muharrem İnce bunları ortaya koymakla partisinin lideri Kılıçdaroğlu'na tuzak kurmuş oldu.
Olmaz ya bir şekilde CHP'nin iktidar olduğunu düşünün. O zaman gizli yapılması gereken bu işleri kendileri yürütmeyecekler mi? Siz yaptığınız her türlü görüşmeyi ertesi gün basına dağıtacaksanız kim sizinle oturur konuşur? Devlet bilgisinin emanet edileceği bir parti olmak, lider olabilmek son derece önemli. Peki CHP bu özellikleri sahip bir parti mi? Maalesef değil.
Görüşmeyi yapan Türkiye'nin güvenlik elemanlarına çok büyük haksızlıklar yapıldı hatta bu hakaret seviyesine ulaştı. Yarın her türlü konuşmanızı ortaya dökerlerse Türkiye'de işimizi gördüreceğimiz devletin ehliyetli insanlarını nerede bulacaksınız? Düşünün Başbakan Erdoğan'ı bile mahkemelik duruma getirmeye çalıştılar. Bu oyunların bir daha oynanmaması lazım.
Türk siyasetinin burada kararlı davranması lazım. Gerçi ben Başbakan Erdoğan'ın yeterli kararlılığı gösterdiği kanaatindeyim. Hem MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile ilgili soruşturma sırasında gösterdiği tavırla hem de AK Parti kongresinde söylediği 'inadına barış' sözüyle bunu fazlasıyla yaptı. Bu cümle AK Parti'nin Kürt sorunun çözümünde ne kadar kararlı olduğunun bir ifadesiydi.
Tabii ki devlet şu anda görüşmelere başladı. Öcalan ile görüşülüyordur ve görüşmelerde yeni bir şey söylenmeyecek. Zaten Oslo sürecinde taraflar ne istediklerini açıkça belirttiler. Bundan sonraki görüşmede 'yöntem' belirlenecek. Türkiye'nin ilk önce silahtan arındırılması gerekiyor. Her gün şehit haberi gelirken böylesi anlaşmalara Başbakanın evet demesi mümkün değil. Silahlar sustuktan sonra da Türkiye müzakerenin icap ettirdiği adımları atmalı.
Doğru. Gerçekten de çok özveride bulunuldu ve yapılmaya da devam ediliyor. Türkiye'de bundan sonra yapılması gereken tek düzenleme anayasal düzenlemedir. Yerel yönetimlere ilişkin reform tasarısı ve bunun anayasadaki karşılığı bana göre sorunun son rötuşlarının yapılmasına da imkân tanıyacak. Tabii diğer yandan artık maksadını aşan cümlelerin de sarf edilmemesi lazım. BDP'nin özerklik üzerine yaptığı söylemlerindeki tırmanış ve dağdaki teröristlere kol kanat geren ifadeleri hükümetin atacağı adımlarda geri çekilmelerine neden oldu. Buna bir son vermeleri şart.
Evet oldu. Oslo görüşmelerinin PKK açısından hâlâ geçerliliğini koruduğunu biliyorum. Onlar da müzakere ve mutabakattan yanalar. Bugün hükümetin ve Başbakan'ın bu meseleyi çözmek yolunda daha kararlı olduğunu da görüyorum.
'2012'de PKK teslim olacak' diye yazmıştım bu bir kehanet değil sadece bir analizdi. Şunu biliyorum ki bu sene çözüm için çok çaba sarf edildi. Söylediğimiz hedefe varılması için çok ciddi girişimlerde bulunuldu. Henüz 2012 bitmedi, bu nedenle ümit bağlamaya devam edeceğim ayrıca Kürt sorunun çözümüne çok yaklaştık sona geliyoruz.
Ben ikinci bir Oslo görüşmesinin olacağını sanmıyorum. Çünkü çözümün ayrıntıları zaten belirlenmiş durumda. Avrupa'da görüşme yapmak yerine MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Öcalan ve Murat Karayılan ile bir dizi görüşmeler yapacak. Bu nedenledir ki MİT ile Öcalan arasında görüşmeler başladı. Burada belirlenecek yol haritası Oslo görüşmelerinden çok daha önemli olacak. Ayrıca şunu da belirtmeliyim ki Öcalan'ın kendi elemanlarından -buna Murat
Karayılan ve Avrupa kanadındaki diğer ekip de dâhil- daha fazla itimat ettiği kişi MİT Müsteşarı Hakan Fidan'dır. Çünkü Öcalan, Hakan Fidan ile sonuca gidebileceğinin farkında. Ben bu güvenin Türkiye'nin hayrına sonuç vereceği kanısındayım.
Kesinlikle kilit isim. Hakan Fidan olmazsa sadece Oslo görüşmeleri baltalanmakla kalmaz, Türkiye'yi barışa götüren süreç de sekteye uğrar. Şunu da unutmamalıyız ki Öcalan 'devletin hizmetindeyim' sözüne rağmen örgütün üzerinde birinci derecede etkili olan isim.