|

Osmanlı hinterlandı muhalefeti korkuttu

AK Parti''ye araştırmalar yapan Pollmark''ın sahibi İbrahim Dalmış, Osmanlı bakiyesine sahip çıkan dış politika anlayışının halktan büyük destek gördüğünü söyledi. Dalmış, ''İnsanların vizyonu devletinkinden önde oldu. Muhalefet ise ''sınırlar içinde rahatız'' görüşünü dayatıyor. Açılımdan korkuyor'' dedi.

Burcu Bulut
00:00 - 20/02/2013 Çarşamba
Güncelleme: 22:51 - 19/02/2013 Salı
Yeni Şafak
Osmanlı hinterlandı muhalefeti korkuttu
Osmanlı hinterlandı muhalefeti korkuttu

Kamuoyu araştırma şirketi Pollmark'ın sahibi İbrahim Dalmış, güneydoğudaki Kürt vatandaşların 'bir an önce barış' isteyen pozisyonuna karşın batıdaki metropol Kürtlerinin aynı düşüncede olmadığını söylüyor: 'İstanbul'un varoşundakiler PKK söylemlerine daha duyarlı. Sabote edilebilirler.'

Terör sorunun çözümünde en önemli aktörün kim olduğu düşünülüyor? Öcalan, BDP, Kandil hangisi?

Burada bir trend var. Devletin kimi muhatap aldığı çok önemli. BDP ya da Öcalan'a bir güç atfedildiğinde 'evet bu muhatap alınması gereken taraftır' sonucu çıkıyor. Vatandaş da olaya o doğrultuda bakıyor. Tabii taraf olarak görülen kesimin ya da kişinin gücü de oldukça önemli. Mesela İmralı'dan çıkan sözlerin yapılıyor olmasının Öcalan'a olan güveni artırdığı yadsınamaz bir gerçek.

İleride Öcalan'a ev hapsi verilmesi, hatta Öcalan'ın siyasete katılması söz konusu olur mu?

Esasında Öcalan'ın kendi devletini kurma beklentisi vardı ama ondan vazgeçti. Şimdi tam olarak ne istediğini bence PKK da bilmiyor. Bununla birlikte PKK sadece silahlı bir örgüt değil, medyası her şeyi var. Öyle bir noktaya gelindi ki, Öcalan belki de PKK'nın sadece varolmasını istiyor. Ama güneydoğuda bu durumdan zarar gören halk için ne istendiğinin netleşmesi önemli. Diğer yandan AK Parti'nin Öcalan'a ev hapsi, siyasete giriş gibi seçenekler sunacağını kesinlikle zannetmiyorum.

VATANDAŞ FARKI GÖRDÜ

Terör sorunu ile Kürt sorunu arasındaki ayrım vatandaş tarafından biliniyor mu?

Normalde Kürt varlığını reddeden bir devlet geleneği vardı. Ama şimdi Kürtlerin haklarının PKK'dan bağımsız olduğu herkes tarafından kabul görüyor. Vatandaş Kürt sorunu ile terör sorununun tamamıyla farklı kavramlar olduğunu biliyor. Kürtlere hemen hemen tüm hakları verildi. İmralı görüşmeleri de terör sorununu çözmek üzere gerçekleştiriliyor.

BDP'yi bu süreçte nerede görüyorsunuz?

BDP; PKK ve Kürt sorunu ile o kadar angaje olmuş bir durumdaki yalpalaması çok normal ama süreç sonunda başarıya ulaşılırsa BDP ilk kez istediği temsiliyet hakkını kazanacak. İlk kez siyasi hayatta gerçek anlamda var olabilecek.

KAYBEDECEK ŞEYLERİ YOK
Barışın gelmesi için ortak hareket etmek gerektiği söylenip duruluyor. Bu dönemdeki kararlılığın eskiye nazaran çok daha yüksek olduğunu söylemek mümkün mü?

Tabii ki barışı herkes istiyor ama vatandaş 'ne olursa olsun her şey yapılsın' demiyor. Batıdaki Kürtlerle güneydoğudaki Kürtlerin söylemleri bile farklı. Batıdaki Kürtler ateşten uzakta olduğu için güneydoğudakilere oranla çok daha sertler. Batıdaki Kürtler sadece kimliklerinin peşine düşmüşken, güneydoğudakiler 'gereken neyse yapılsın yeter ki ızdırap bitsin' diyorlar. Batı Kürtleri, 'Türklerle karşı karşıyayız' söylemini güneydoğudakilere kıyasla daha fazla kabul etmiş görünüyor. PKK söylemlerine daha duyarlılar. Dolayısıyla süreci baltalama, sabote etme batıdaki Kürtlerde daha belirgin. Esasında tam da PKK'nın hedefindeki bir kitleden bahsediyoruz. Bu kitleyi batının varoşlarında görüyoruz. Varoşlarda fakirliğin getirdiği o berbat ortamda, kimlik arayışı bir şekilde hayatlarına anlam veriyor. PKK da burada yaşayan Kürtlere 'Sen çok değerlisin, böyle de bir kimliğin var. Bu durumdasın çünkü Türkler hakkını yedi' deyip etki alanına alıyor. Onlar da gidip 'hakkımızı alalım' diye öfkeyle hareket edebiliyorlar. Çünkü o kadar kötü yaşam koşullarına sahipler ki kaybedecekleri bir şey de yok. Varoşların oluşumu durdurulabilse ideolojik aşırılıkların önü kesilmiş olur. Mesela İstanbul'un Kanarya Mahallesi buna iyi bir örnek. Sayı olarak da en çok İstanbuldalar. Yüzde 5 civarında bir Kürt kesimi var. Seçime de bu durumun net olarak yansıyacağını düşünüyorum. Diğer yandan PKK içindeki üst komuta durduğu an bunlar da durur diye tahmin ediyoruz. İkna olmama durumu söz konusu olmaz ama savaş hali olduğu sürece haklarını isteyeceklerdir.

Osmanlı hinterlandı yeniden canlandı
Türkiye'nin dış politikaya bakış açısını nasıl buluyorsunuz? Bu sorunlara karşı izlediğimiz politik yaklaşım doğru mu?

Burası bir imparatorluk bakiyesi olduğu için insanların vizyonu Türkiye Cumhuriyeti'nin vizyonundan bir adım önde oldu. Suriye, Irak, Kuzey Afrika, Orta Asya hakkında konuşulduğunda insanlar aidiyet hissediyor. Bu sınırlar onlar için sosyolojik gerçekliği temsil etmiyor. Konjonktür bu gerçeği unutturmuştu ama şimdi o ruh geri döndü. AK Parti'nin dış politikası sadece hükümetin değil Türkiye'nin vizyonunu da oluşturuyor. Dış politika vizyonuna vatandaş desteği de çok yüksek.

Bu vizyonu somutlaştırırsak...

Eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'i düşünün, 'dış ülkelere ziyaret' nedir bilmezdi. Şimdi gerek Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün gerekse de Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'deki duruşlarıyla yurtdışındaki temsilleri eşit gibi. Mobilize şekilde çalışıyorlar. Normalde haritada bilinmeyen ülkelere gidiyorlar. Mesela Nijer... Türkiye'de siyaset, akademinin ve ticaretin çok önünde gidiyor, vizyonu çok net belirliyor. AK Parti'nin dış politikası eski Osmanlı hinterlandını yeniden canlandırıyor. Özellikle milliyetçi muhafazakâr kitle olan Orta Anadolu seçmeninde büyük bir kabul var. Türkiye'de bir kitle de var ki bu politikadan rahatsızlar.

O kitleyi nasıl tanımlarsınız?

CHP'de somutlaşan solcu bir kitle. Sayıları ve oranları az değil daha çok sahil kesimde yoğunlaşmış durumdalar. Bu kitlenin idealleriyle AK Parti'nin dış politikası çakışmıyor. Çünkü 1. Dünya Savaşı sonrasında çizilmiş sınırların kutsallığına inanıyorlar. İnsanlara da 'sınırlar içinde rahatız' görüşünü dayatıyorlar. Açılımdan korkuyorlar.

Sürece destek eğitim düzeyiyle doğru orantılı

Abdullah Öcalan o kadar olumsuz bir algıya sahip ki, sorular karşısında duygu karmaşası yaşanıyor. Vatandaş Kandil'deki PKK liderleriyle görüşülmesini, Öcalan ile temasa geçilmesinden daha olumlu karşılıyor. Çünkü Öcalan'a atfedilen 'bebek katili, eşkıya, terörist başı' sıfatları kolay kolay unutulacak türden değil. 30 yıllık bir geçmişi var. Diğer yandan eğitim düzeyi yükseldikçe olumlu karşılanma artıyor. Bölgesel anlamda güneydoğu sürece en çok desteği veriyor.

Başkanlık sistemi referandumdan kolaylıkla geçer

Tartışılan bir diğer konu da başkanlık sistemi. Araştırmalarınız bu sistemin Türkiye'ye uygun olduğunu söylüyor mu?

Tayyip Erdoğan'ın başkanlık sistemini gerçekleştirebilecek bir gücü var ama kimse böylesi bir büyük rejim değişikliğinden ötürü heyecanlanmıyor. Kaygı verici olan bu aslında. Ama durum bu şekilde giderse Başbakan Erdoğan da 'Madem siz yapmıyorsunuz, bu işi ben yapıyorum' diyebilir, başkanlık sistemine rahatlıkla geçebilir. Ama esasında Erdoğan, başkanlık konusunda çok da emin değil bence.

Esed gittiğinde eleştiriler aniden tersine dönecek
Türkiye'nin Suriye politikası için ne diyeceksiniz?

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, dış politikada çıtayı o kadar yükseltti ki, Suriye konusu 'sorunlu' gibi bir algı oluştu. Normalde olumlu kanaat oranı düşük değil. Suriye politikasına destek yüzde 40'ın altına hiç inmedi. Geriye kalan yüzde 60 da karşı değil. Bir gün Esed hükümeti düşer, Özgür Suriye Ordusu ülkeyi eline alırsa; bu Türkiye açısından büyük bir başarı olarak algılanacak. Bugün Türk dış politikasını eleştirenler, tam tersi görüş belirterek desteklerini ortaya koyacaklar.

Muhalefet olmayı yeni kabullendiler

CHP'nin Kürt sorunun çözümü için katkı sunacağını söylemesi samimi bulunuyor mu?

Halk CHP'yi samimi bulmuyor. Esasında Kürt sorunun bu noktaya gelmesinde ulusalcı kitlenin rolü çok büyük. Kılıçdaroğlu Tuncelili, Kürt ama CHP Güneydoğu'da sıfır bir etkiye sahip. Kürtler CHP'ye inanmıyor, inansalar oy verirlerdi. Eskiden öyle bir durum vardı ki bir dönem MHP'nin oyu CHP'nin oyundan fazlaydı. Bugün ise CHP; Kürt sorununa destek vereceğini söylediği bir dönemde en ırkçı sözlerle gündeme geldi. Kılıçdaroğlu istese bile partisini kontrol altında tutması zor. CHP kendi tabanıyla büyük sorunlar yaşıyor ve Kılıçdaroğlu'nun bu tabandan Kürt sorununun çözümü noktasında destek istemesi mümkün değil.

Toplumdaki kutuplaşmada son durum nedir?

Kutuplaşmalar bölgelerle açıklanırdı. Ama şimdi öyle mi? Mesela bugün Ege Bölgesi'nde CHP'den çok daha fazla AK Parti'li var. Bölgesel kutuplaşma kesinlikle yok. Partizanlık ise had safhada var. Muhalefet partilerinin doğru siyaset yapamaması kutuplaşmayı tetikliyor. AK Parti karşıtlığına dayanan bir propagandaları var. Kendi seçmenini o yönde mobilize etmeye çalışıyor. AK Parti ise yüzde 70'lik bir kitleye hitap ediyor. Ama mevcut söylemiyle yüzde 30'luk kesime nüfuz edemiyor. Yüzde 30'luk o kesim eskiden kendini devletin sahibi olarak görüyordu ama şimdi muhalefet olduğunu kabul etmeye başladı. Diğer yandan ben yüzde 30'luk kesim içinden de güçlü bir toplumsal muhalefet çıkacağını düşünüyorum.

SOL BİR PARTİ KAÇINILMAZ
Peki bu toplumsal muhalefet yeni bir parti oluşturur mu?

Kısa vadede bu zor ama orta-uzun vadede CHP'nin bu yapısıyla yüzde 30'luk kesimi temsil etme şansı yok. Yeni bir sol parti kaçınılmaz olacak. CHP'deki solcu çoğunluğun içinden yeni sesler, yeni isimler çıkacak ve işte o zaman CHP normalleşecek. Türkiye'nin siyaseten değişmeye ihtiyacı var. Bugün AK Parti'yi bile geçiş döneminin bir partisi olarak görüyorum. AK Parti uzun süre kalıcılığını sürdürecektir ama diğerlerinin isimlerini bile değiştirmesi gerekecek.

AK Parti'de Erdoğan sonrası liderlik için çok isim var
2014'te Cumhurbaşkanı Başbakan Erdoğan olursa, AK Parti'de nasıl bir değişim yaşanır?

AK Parti'de Başbakan Erdoğan çok güçlü bir liderlik yaptı. Gün geçtikçe de o liderliğini pekiştirdi. Bu nedenle sanki AK Parti'de başka bir isim yokmuş gibi düşünülüyor. Aslında başbakan olabilecek çok isim var. Tayyip Erdoğan partideyken kimse lidermiş gibi davranmıyor ya da onlara o gözle bakılmıyor. Erdoğan gittiği anda o isimler ortaya çıkacak.

Mesela kimler var?

Parti kurucularının hepsinin hedef kitle içinde çok yüksek algıları vardı. Partiye daha sonra yeni isimler de girdi. Mesela 'Ali Babacan' denilen bir fenomen var. En önemli bakanlıklarda bulundu. Bugün herhalde Türkiye'de tanımayan yoktur. Numan Kurtulmuş, Süleyman Soylu son dönemde girdiler, belli bir tanınırlıkları olan insanlar. İsim konusunda sayı açısından AK Parti'de sorun yaşanacağını sanmıyorum. Tam tersine bence bu kadar isim arasından seçim yapmakta sıkıntı yaşanacak. Erdoğan, AK Parti'yi çok seviyor, normalde kimse geçsin istemez. Ama AK Parti'nin başına bir isim geçecekse, Erdoğan güçsüz, imajı zayıf olan birini asla istemez. Sadece stillerinde benzerlik olan birisi olursa bu da ileride sorun olabilir. Çünkü iki Tayyip Erdoğan'ı Türkiye kaldırmaz. Ali Babacan, Binali Yıldırım, Ahmet Davutoğlu gibi isimler bence başbakanlık için en uygun isimler.

Orduya güven düzeyi çok düşük seyrediyor

Başbakan Erdoğan'ın, emekli Orgeneral Ergin Saygun'u ziyaretini nasıl anlamalıyız?

Ergenekon ve Balyoz davaları orduyu gerçekten yıprattı. Şimdiye kadar yapılan tüm araştırmalarda en güvenilen kurum TSK çıkıyordu. 'Neden ordu çıkıyor?' diye yıllarca tartışıldı. Oysaki Türkiye'de orduya duyulan yüzde 75'lik güven oranın düşük olduğunu söylemeliyim. Bu ABD'de yüzde 100'e kadar çıkar. Başbakan Erdoğan, ülke için ordunun ne anlama geldiğini en iyi bilen kişi olarak kurum içindeki sorunları rehabilite etmeye çalışıyor. Yargının da bu yönde tavır almasını bekliyor. Tutuksuz yargılanabilecek insanların yıllarca hapiste kalması Başbakan'ı da rahatsız ediyor.


11 yıl önce