|

PKK şiddetinin haklı nedeni yok

Diyarbakır MÜSİAD Şubesi eski başkanı Vahdettin Bahadır, bölge halkının şiddete karşı olduğunu söyledi. Bahadır, “Kürt sorununun çözümün eşiğindeyken, yeni anayasa yapılacakken PKK'nın şiddeti arttırmasının ne haklı bir nedeni ne de meşruiyeti var” dedi.

Murat Aksoy
00:00 - 10/10/2011 Pazartesi
Güncelleme: 01:38 - 10/10/2011 Pazartesi
Yeni Şafak
PKK şiddetinin haklı nedeni yok
PKK şiddetinin haklı nedeni yok
Geçtiğimiz hafta açılan Meclis'te olumlu gelişme yaşandı ve yeni anayasa için somut adımlar atıldı. Bu hafta uzlaşma komisyonu kurulmuş ve yeni anayasa için yöntem üzerine tartışma başlamış olacak. Yeni anayasa Türkiye'nin pek çok sorunu için elbette bir nevi panzehir anlamı taşıyor. Bu sorunlardan birisi de Kürt sorunu. Son dönemde artan şiddet ve peş peşe gelen şehit cenazeleri konuşmayı zorlaştırıyor. Elbette konuşma zorlaştıkça, silahlı olanın sesi daha çok duyuluyor. İşte böyle ortamlarda söze değer vermek, sözün değerini ve gücüne destek vermek gerekiyor.

Bu hafta Söyleşi-Yorum'da o seslerden birisi olan Vahdettin Bahadır var. Kendisi Diyarbakır'da ve bölgede barış için çabalayan isimlerden birisi. Bahadır ile PKK'nın şiddeti neden arttırdığını ve çözüm için yapılması gerekenleri konuştuk.


Şiddeti bu kadar arttıran PKK'nın hedefi nedir, bağımsız bir devlet kurmak mı?

Örgüt, 80'li, 90'lı yıllarda böyle bir düşüncenin içindeydi. Ama son yıllarda dünyadaki, Türkiye'deki, bölgedeki yaşanan değişim sonucunda realitede uygulanabilir ya da elde edilebilir görmedikleri için bu hedeften vazgeçtiler. Bundan vazgeçmeleri Öcalan'ın yakalanmasından sonradır. Elbette, PKK içinde, BDP içinde ayrı bir devlet kurmak isteyenler olabilir. Ama ben ezici çoğunluğun herhangi bir şekilde o bölgeyi kopartmak, ayrı bir devlet kurmak gibi bir gayesinin olduğunu düşünmüyorum.

Bu bölgedeki halkın düşüncesi, peki Kandil ne düşünüyor bu konuda?

Bu hedefi yani ayrı bir ülke kurma hedefinin Kandil ve diğer bileşenleri tarafından mümkün olamayacağını gördükleri düşüncesindeyim. Yani Kandil'in ayrı bir devlet kurma hedefinin olmadığını düşünüyorum.

PKK YEKNASAK BİR ÖRGÜT DEĞİL

Kandil'de farklı görüşler olduğu söyleniyor, katılıyor musunuz?

PKK'nın içinde şiddet konusunda bir ayrışma olduğu kanaatindeyim. Bu yapı, Avrupa, Balkanlar, kısmen Rusya ve Kafkasya olmak üzere İran, Irak, Suriye ve Türkiye'de örgütlenmiş, yerel, ulusal ve uluslararası güçlü bağlantı ve ayakları olan bir yapıdır. Böyle bir yapının bütün ayaklarıyla yeknesak olması eşyanın tabiatına aykırıdır. Ama bu yapının iki büyük ve güçlü bağlayıcı önderliği vardır. Abdullah Öcalan ve Murat Karayılan. Bu iki eksen doğru bir güç birliği yaparsa birbirini çizmeden gücün ve çözümün ezici çoğunluğu bu yapının elindedir. Onun için ara ara sert şiddet arayışları yapının içinde farklı kümelenmeler de olduğunu gösterir. En sonunda Apo ve kandil üzerinden doğru düzgün okunabilirse BDP'yi legal siyasi yollara doğru düzgün baskı yapmadan kanalize edebilirsek Apo Karayılan ve BDP üzerinden doğru adımlar atılırsa şiddete fiske olmuş farklı ve ayrı öbekleri de Apo ve Karayılan üzerinden bir dengeye çekilebilir, eğer hikmetli davranabilirsek.

BÖLGE HALKI ŞİDDETE KARŞI

Bölge halkı artan şiddet konusunda ne düşünüyor?

Bölge halkının ezici çoğunluğu elbette eşit, adil ve ahlaklı bir barış istiyor. Aynı halkın ezici çoğunluğu kesinlikle şiddete karşıdır. Şiddeti reddediyor. Ve sürgit şiddetin çözüm olmadığını düşünüyor. Bir insan insanlıktan çıkmamışsa, yamyam vahşi ve barbar bir noktada değilse şiddeti nasıl tasvip edebilir. Yüz küsur yıldır Kürtler kadar şiddet gören, hor ve hakir görülen kaç halk vardır? Bu halk şiddeti nasıl tasvip eder? Kürtler üzerine uygulanan bilumum yanlış, kötü ve şiddet dolu yöntemleri görmek isteyen Doç. Dr. Hüseyin Yayman'nın SETA Vakfı için hazırladığı ve yakında kitap olarak da yayınlanacak olan “Türkiye'nin Kürt Sorunu Hafızası” raporuna bakabilirler. Bazı patolojik rahatsızlıklar taşıyanlar hariç Kürt halkının ezici çoğunluğu şiddete karşıdır. Ve bölge halkı AK Parti'nin cesaretle risk alarak bu sorunu bir daha geri dönülmeyecek şekilde çözmesini istiyor. Şiddetin devamı, çözümü çözümsüz hale getirebilir.

Kürt sorununu ve şiddet üzerine konuşurken BDP'den PKK'ya geniş bir yelpazeden bahsediyoruz sanki. Arada DTK var, KCK var. Nedir bunların arasındaki bağ? Hepsinin bir şekilde birbirleriyle bağ ve bağlantısı vardır. Psikolojik olarak, sosyolojik olarak, siyasi olarak bir iç içe geçmişlik vardır. Bunu görmek lazım...

Biz onlarca yıldır, Türkler, Kürtler, Türk ve Kürt entelektüeller birbirimiz kandırdık bunların farklı olduğunu, birbirlerinden ayrı olduğunu söyleyerek, kendimizi buna inandırmaya çalışarak. Bir kere bu gerçeği artık kabul ederek yola devam etmeliyiz. Bu siyaset sevseniz de, sevmeseniz de 2 milyondan fazla oy alan, belli bölgede belediyeleri yöneten, belli bir toplumsal tabanı temsil eden bir hareket var. Bunu bütün olarak kabul etmek durumundayız. KCK'nın BDP ile bağı var mı, BDP'nin DTK ile bağı nedir, DTK'nın Kongre-Gel'le bağı nedir, kim kimin adamıdır, kim üsttedir, kim emir veriyor, kim talimat veriyor; bütün bu soruları gündeme getirmek, bu ülkede aklı başında insanların zekasına, siyaset yapma biçimine hakarettir.

Siyasi, psikolojik ve sosyolojik olarak, duygudaşlık olarak ve daha bir sürü neden sayabiliriz. Bunu bütün dip damarlarıyla böyle okumayan bir irade soruna vaziyet edemez.

ELİNDE SİLAH OLANIN SÖZÜ GEÇİYOR

Bu yapıların hangisi baskın, siyaseten hangisinin dediği oluyor?

Eşyanın tabiatını doğru okuduğunuzda silahı kim taşıyorsa ve kim ölüyorsa baskın odur. Buradan doğru ve soğukkanlı tahliller yapmamız lazım. Bunu bilmek için de dâhi olmaya gerek yok.

Eğer bu yapılar birbirini besliyorsa KCK operasyonları sonuç vermez mi?

Kriminal olarak bazı sonuçlar alınabilir ancak herkes biliyor ki 100 operasyon da yapılsa 1000 operasyon da yapılsa KCK'dan 10 bin kişi daha yakalansa yerine 10 bin kişi daha geçecek ve bu sarmal fasit döngü olarak devam edecektir. Bu çözüm değildir. Çözüm Türkiye'nin yüzyıllık ufkunu önümüze koyarak çözüm üreten bir kolektif aklın rehberliğinde sorunu ruhundan kavrayıp çözmek için de ruhunu koymak gerekir.

DOĞAL HAKLAR HEMEN TANINMALI

Şu aşamada şiddetin durması için ne yapmak lazım?

Kürtlerin doğuştan annelerinin rahminde Allah tarafından onlara verilen, sadece Kürtlerin değil yeryüzündeki sair bütün milletlerin tabii haklarını müzakere etmeden devlet tarafından tanınmasıdır. Bu Kürt sorunun çözülmesidir. Yani bir kimlik olarak Kürt olmakta gelen hakların tanınmasıdır. Sorunun çözülmesi. Kürt sorunu çözülmedikçe, insanlar terör örgütüne katılıyorlar. Eğer siz Kürt sorunun çözümünde daha somut adımlar atarsanız terör örgütü süreç içinde zemin kaybeder. Ama terör sorununun çözülmesi için de yani dağdakilerin dönmeleri için de bazı düzenlemeler yapmak gerekecektir. Bunun yolu da anayasanın ilgili maddelerini ve hukuk mevzuatının tümünü 1900'lü yılların başından şu ana kadar üretilmiş bütün tüzükler, yönetmelikler, kanunların tümünü ırkçı, milliyetçi ve kavmiyetçi bütün ima işaret ve değerlerden arındıracaksınız. Kürtlerin dilini vereceksiniz ve yerel yönetimlerde insanca adamın biraz daha rahat bir kompozisyonda kendini yönetmesine idare etmesine fırsat tanıyacaksınız.

Statü talebi bu mudur?

Evet. Kürtlerin insanca yaşaması, eşit vatandaş olmasıdır. Kendi dillerini eğitime aktarmak istiyorlar, eşit vatandaşlık istiyorlar, ayrımcı ve tekçi bütün ifadelerin, kurguların, cümlelerin topyekûn yasalardan çıkarılmasını istiyorlar. Avrupa yerel yönetimler özerklik şartı çerçevesinde yerel yönetimlerin güçlendirilmesini istiyorlar. Bu yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve yerelde kendi kendini yönetme talebidir. Şu an istenen budur. Statü talebi de budur. Türkiye çözüme hazırdır. Türkler de, Kürtler de çok değişti. Birçok toplumsal eşik aşıldı. Devletin Öcalan'la ya da MİT'le görüşmesi toplumda infial yaratmıyor, tersine sorun çözülecekse yapılsın deniyor. Tabi Kürtler de çok değişti.

PKK ŞİDDETİNİN HAKLI GEREKÇESİ YOK

Bu hakları elde etmenin yolu şiddet midir?

Tabi ki değil. Hele Türkiye'nin içinde bulunduğu ortamda, son yıllardaki değişime ve demokratikleşme sürecine baktığınızda artan şiddeti hele hele bunu Kürtler adına yapıyorum demeyi haklı bulmuyorum. Bu noktadan sonra şiddet özellikle de sivillere yönelik şiddet kimden gelirse gelsin ben lanetliyorum. Kendi adıma TAK'ın Ankara'da, PKK'nın Silvan'da, Siirt'te, Batman'da ve farklı noktalarda gerçekleştirdiği şiddeti ve eylemleri bütün varlığımla, bütün imanımla lanetle kınıyorum. Bunu bir dinci örgüt de yapsa aynı laneti okuyacağım, bunu bir Kürtçü örgüt de yapsa aynı laneti okuyacağım.

O halde PKK neden şiddeti arttırdı?

Gerçekten bende anlayabilmiş değilim. Hele hele 12 Haziran'da yapılan seçimleri dikkate aldığınızda yüzde 87'lik bir katılım, yüzde 95'lik toplumsal temsille oluşmuş Meclis'e şans verilmesi gerekiyordu. Türkiye'nin gündeminde Kürt sorunun çözülmesine de katkı yapacak yeni anaysa tartışması varken, yeni bir Türkiye ufukta görülmüşken PKK'nın şiddeti arttırması bana anlamsız geliyor. Eğer ille de şiddet diyorsanız, bu hükümete bir şans daha tanıyın, bırakın 6-7 ay hükümet olsun, eğer yeni anayasada adım atmıyorsa, Kürt sorunun çözümünde adım atmıyorsa eleştirin. Şu bir gerçek ki, PKK'nın şu anda uyguladığı şiddeti meşrulaştıracak hiçbir argümanı, tezi, bahanesi yok.

AK PARTİ ÇÖZÜM İSTEMİYOR TEZİ GERÇEKÇİ DEĞİL

PKK'nın arkasında yabancı bir ülke olabilir mi? Örgütü taşeron olarak kullananlar var mıdır?

Siz kendi evinizdeki problemleri çözemezseniz dışarından, içeriden, komşulardan, sizi seven ahmaklardan, sizi sevmeyen düşmanlara kadar herkes bir şekilde burnunu sokacaktır. Maharet 'sürgit onyıllar burunlarını sokuyorlar' edebiyatını yapmadan bu evin içini akılla, soğukkanlı çözümlerle temizlenmedikçe bir yerlerde burnunu sokmaya hazır bir sürü oyuncu bulacaksınız. Ve siz kendi evinizin içindeki sorunları çözmedikçe biteviye durmadan burun aramış olacaksınız.

AK Parti'yi çözüm istemiyor diye şiddeti arttıklarını ifade ediyorlar...

Ben bunu da gerçekçi bulmuyorum. Bu hükümet dokuz yıllık iktidarında ciddi demokratik adımlar attı. Türkiyenin ufkunu açacak reformlar yaptı. Kürt sorunu başta olmak üzere birçok sorunun çözülmesi konusunda irade ortaya koydu. Bunları yapan bir hükümete çözüm istemiyorsun demek haksızlık olur. Ama madalyonun bir de öteki yüzü var.

Ne var o yüzde?

O yüzde de artık muktedir bir AK Parti var. AK Parti'nin de artık yavaş adımlar atması için bahanesi kalmadı. Askeri vesayeti sonlandırmış, toplumsal meşruiyeti güçlü bir AK Parti vardır. Ve şimdi AK Parti'den çözüm konusunda daha hızlı adımlar atmasını bekleme hakkımız var.


Siz ve bazı STK temsilcileri referandumda 'evet' diyeceğinizi açıkladınız, artan şiddete açıkça karşı çıktınız. Nasıl bölgede size bakış, destek, tepki?

Doğruyu söylemek gerekirse biz 30-35 yıldır tehlikenin içerisindeyiz. Tehlike ile büyüdük, tehlikenin içinde büyüdük. Bir zamanlar 3-4 tane örgütün ve devletin karanlık bütün ilişkilerinin içinde, mahrum ve masum bir şekilde, sadece ve sadece Allah'a güvenerek, Allah'ımıza tevekkül ederek hayatımızı idame ediyorduk. Hamdolsun ki bugün de aynı noktadayız. Şu, bu tehdit etmiş, buna girmek bile istemiyorum ve buna tenezzül bile etmek istemiyorum. Bu topraklarda tüm ahlaklı insanlar tehdit altındadır, herkes bir riskin altındadır. Eğer siz tüm şartlarda ve zeminlerde barıştan, adaletten yanaysanız birçok kesimin hedefisiniz demektir. Ama bizim kimseden korkumuz yok.


Ne yapmalı AK Parti?

Böyle bir ortamda AK Parti'nin de yapması gereken 360 derece önümüzü görebilecek, bütün ufku tarayabileceğimiz, Türkiye'nin on yıllarına havi, on yıllarını kucaklayan bir anayasa yapılamasına öncülük etmek. Toplumun beklentisi de budur. Bunun içinde AK Parti'nin bu aşamadan sonra risk alması gerekiyor. Yani bir tek oyum düşmesin, her zaman iktidarda olayım, her zaman güç benim elimde olsun, hiçbir risk almayayım, hiçbir sıkıntıya da elimi koymayayım, hiçbir belaya da bulaşmayayım, ondan sonra sorunu çözeyim dediğin zaman asla ve kata sorunu çözemezsiniz.

AK Parti anayasa sürecini başlattı...

Eyvallah. Başbakan bu Anayasayı bitirme süreci olarak 8-9 ay olduğunu söyledi. Bu 8-9 ay içerisinde ak ile kara belli olacak. İyi ve kötü birbirinden belli olacak. Ak Parti'nin dokuz yıllık iktidarı sürecinde öne sürdüğü mazeretlerin hiçbir tanesi bugün yoktur. Bir ülkeyi yönetmek için bütün argümanlar ve araçlar yetkin bir şekilde AK Parti'nin elinde bulunuyor. Kuşatıcı ve sonuç getiren bir Anayasa yapıp yapmayacağının derin sınavından geçiyor. Yani kim yeni anayasa istiyor, kim istemiyor göreceğiz. Burada BDP'yi de büyük bir sınav bekliyor. Bakalım onlar ne kadar istiyorlar çözümü. Yeni anayasa konusunda bizi bekleyen bir tehlike var.

Nedir o?

Mutlak mutabakat arayışı. Yani, bazı maddelerde kurumlar arası mutabakat sağlansın, bazı maddelerde partiler arası mutabakat sağlansın, burada bu kızmasın, orada bu küsmesin, burada bu darılmasın... Böyle bir kompozisyona girdikleri zaman asla verimli ve kuşatıcı bir anayasa yapamazlar. Burada bütün partilerin samimi ve açık olmasında fayda var. Çünkü yeni anayasa aynı zamanda kimlerin demokratik bir Türkiye istediği, kimlerin istemediğinin göstergesi olacak.

Hükümet yetkilileri şiddet dursa görüşmeler başlar diyor. Bu konuda PKK şiddeti durdurur mu?

Bu sorunun cevabı hükümettedir. Hükümet “hükm” etmediği hikmetle başarabilirse, pazılın bütün parçalarını nasıl bir araya getireceğini basiretle ortaya koyabilirse ve parça bütün ilişkisini dikkatle okuyabilirse, makul sürdürülebilir bir dengeye taşıyabilirse, yani bütün yönleriyle sorunu, doğru yerde, doğru adamlarla, doğru cümlelerle kodifike edebilirse duygulardan ziyade akla geniş bir alan açabilirse akıl diyor ki, sorunu çözüm sürecine koyabilirsin.


Bölge milletvekilleri Kürt sorununun çözülmesinde AK Partiyi yalnız mı bıraktı?

Bana öyle geliyor. Bu süreçte AK Parti'ye en büyük desteği vermesi gereken BDP ne yazık ki, bölgedeki rekabet yüzünden bu işbirliğinden kaçtı. Anayasa değişikliğini ve referandumu boykot ettiler, seçimden sonra yemin etmediler.

Başka kim sorumlu?

Bölgenin AK Parti'li milletvekilleri. Hem geçen dönem hem de bu dönem bölgeden milletvekili olan birkaç istisnayı dışarıda tutarsak, hepsi emekliliğin, atamaların peşine düştüler. Kürt sorununun çözülmesi için ne bölgeye, ne partiye bir katkı sundular. Bunların yaptıkları Allah'ın gayretine dokunur! Ve insan kendi haysiyetine ve şerefine de bir dönüp bakmalı. Ben bu kadar sıradan mıyım, ben bu kadar yeteneksiz miyim, ben bu kadar pasif miyim, ben bu kadar anlamsız mıyım, ben bu kadar manasız bir adam mıyım, ben bu kadar maksatsız ve gayesiz bir adam mıyım yani? Evet, AK Parti'ye saygılı olsunlar, AK Parti'nin ilke ve değerlerine saygılı olsunlar, genel başkana da saygılı ve ahlaki değerler içinde sadık kalsınlar. Sanırım Başbakan bu katkıdan memnun olacaktır. Ama en azından Türkiye'nin ufkuna da bir katkı yapsınlar. Bundan önce yapmadılar, umarım bundan sonra yaparlar.

ERDOĞAN'IN TARİHE GEÇME ŞANSI VAR

Bölge halkı AK Parti ve Tayyip Erdoğan'a nasıl bakıyor?

Doğu ve Güneydoğu halkı, 2003 ten bugüne kadar hem bölgede hem de Marmara, Akdeniz, Ege ve İç Anadolu da yaşayan Kürtler bütün seçimlerde Cumhuriyet tarihinin en anlamlı ve en köklü katkılarını yapmışlardır. Yani diyebiliriz ki muhafazakâr ve dindar Kürtler AK Parti'ye oy vermemiş olsaydılar AK Parti hiçbir seçimde tek başına iktidar olamazdı. Kürtler aslında Menderes, Özal, Milli Nizam, Milli Selamet, Refah ve AK Parti iktidarlarına Türklerden çok çok daha ileri katkılar yapmışlardır. Yani ezcümlesi dokuz yıllık AK Parti iktidarında AK Parti ne istemiş ise Kürtlerin büyük bir kısmı destek sunmuştur. AK Parti'nin Kürt sorununun çözümünde mazeret olarak “vesayet” ve bütün kirli zihniyetler üzerinden “sorunu çözemiyorum ya da çözdürmüyorlar” ne kadar mazeret ileri sürmüş ise Kürtlerin büyük bir bölümü vesayet den dolayı AK Parti'nin mazeretlerini anlayış ile karşılamıştır. Ama artık AK Parti açısından deniz de bitmiştir mazeretlerde bitmiştir.

Artık muktedir olduğu için mi?

Türkiye'nin bütün kurum ve kuruluşlarına güçlü ve muktedir bir şekilde tek başına bugün itibari ile AK Parti vaziyet ediyor. Dünya siyaset tarihinde anlamsızca ve basiretsizce bağırmaktan başka bir görevi olmayan muhalefet dokuz yıldır bu kifayetsiz hali ile AK Parti'nin değirmenine su taşıyor. Siyaset tarihinde böyle cılız ve çözüm üretmeyen bir muhalefet karşısında bu kadar güçlü bir iktidarı, herhalde siyaset ile uğraşan hiç kimse hatırlamıyordur. Eğer AK Parti adalete, ahlaka inanarak Kürt sorununu ruhundan kavrayıp çözebilirse AK Parti, Tayyip Bey ve Abdullah Bey bu ülkede siyaset de oldukları müddetçe Kürtlerin büyük bir kısmı onların yanında yer alacaktır. Ama eğer AK Parti ruhunu koyup Allahın ayeti olan Kürt dilini, meselenin merkezine alarak var olan cari bütün sorunları ruhunu koyarak çözmez ise, AK Parti bu desteği asla bulamayacaktır. Yani AK Parti bütün ahlaki, dini ve insani mazeretleri kullanmıştır. Bundan sonra “gücüm yoktu” mazeretini kullanamayacaktır. AK Parti ya Kürt meselesini çözecek, adını altın harfler ile tarihe yazacak ya da AK Parti çözülecek. Kürt meselesini ruhundan çözmek AK Parti'nin boynuna farzdır.



12 yıl önce