|

PKK taşeron olarak kullanılıyor

Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Deniz Ülke Arıboğan, PKK'nın son saldırılarının Suriye'den geldiğine dikkat çekerek, Türkiye'nin artık Suriyeli PKK sorunu olduğunu söyledi. Arıboğan, 'PKK için artık eskisi gibi bir zemin yok, lakin PKK birden çok merkeze yayıldığı ve bir kanadı da sınır dışında yerleşik olduğu için dış güçler tarafından taşeron olarak kullanılıyor' dedi.

Murat Aksoy
00:00 - 18/06/2012 الإثنين
Güncelleme: 00:14 - 18/06/2012 الإثنين
Yeni Şafak
PKK taşeron olarak kullanılıyor
PKK taşeron olarak kullanılıyor

Kürt sorununun çözülmesi için bir süredir devam eden gelişmeler sonuç vermeye başlamış görünüyor. CHP'nin başlattığı girişim, Barzani ve Talabani'nin PKK'nın silah bırakması için devreye girmeleri, Kürtçe'nin seçmeli ders olması, Leyla Zana'nın sorunu 'Başbakan Erdoğan çözer' çıkışı ve son olarak ABD'nin BDP'lilere yönelik olarak "PKK'ya silah bırakma çağrısı yapın" çağrısı. Hepsi peşpeşe geldi. Bir yandan bunlar olurken, diğer tarafta Suriye'de çatışmalar iç savaşa doğru gitmeye başladı. Suriye ile diplomatik ilişkilerimizi askıya aldık. Annan Planı çerçevesinde Suriye'de bulunan gözlemciler ülkeyi terk etti. Birbirinden ayrı görünmeyen Kürt sorunu ve Suriye'deki gelişmeleri Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan ile konuştuk.

Ne oldu da Kürt sorununda birden olumlu gelişmeler olmaya başladı?

Aslında bu konuda uzun süredir yavaş yavaş da olsa bazı gelişmeler oluyordu. Demokratik Açılım girişimi bu konuda atılan en büyük adımdı, ama boşluğa basıldı. Meselenin sadece terör kapsamında ele alınamayacağını, çok boyutlu bir demokratikleşme süreci ile beslenmeden herhangi bir askeri çözümün mümkün olamadığını devlet daha önce anlamıştı. Terör, Kürt meselesinin sadece bir boyutuydu. Biraz fazla göz alıcı olduğu için buzdağının kalan kısmını görmek mümkün olamadı. Oysa esas derinlik suyun altındaydı. Sosyal, kültürel, iktisadi, uluslararası siyasi boyutları olan bir sorundan söz ediyoruz. Bu nedenle toplumsal mutabakatla ele alınması çok önemli. Ben Kılıçdaroğlu'nun son girişimini çok olumlu buluyorum. En azından simgesel bir değeri var.

Neden?

CHP Kürt meselesi konusunda en önce davranan, ama sonrasında da en geride duran parti olmuştu. Şimdi yeniden inisiyatif almaya çalışması, en azından bu meselenin siyaseten istismar edilmeyeceğinin bir göstergesi olabilir. Öyle umalım. Aynı şekilde Leyla Zana'nın son beyanları da her ne kadar BDP çevrelerinde hoş karşılanmadıysa da önemli. Kürtlerin arasında da farklı perspektifler gelişiyor.

Ortadoğu'daki gelişmelerden mi yoksa başka nedenlerden mi?

Ortadoğu bundan iki yıl önceki Ortadoğu değil. Çok yeni dinamikler var. Güvenlik endişeleri ve kimlik hatları farklılaştı. Mezhepler, etnik kimliklerin önüne geçti. Gerçi bu da konjonktürel ama şimdilerde böyle. Mezhepsel hatlar tüm bölgede Türkiye'yi farklı ülkelerde dağınık yaşayan Kürtlerle aynı çizgiye yerleştiriyor. Çevrede güvenlik tehditleri büyük ve ittifak ihtiyacı var. Kanımca eski PKK için artık eskisi gibi bir zemin yok, lakin PKK birden çok merkeze yayıldığı ve bir kanadı da sınır dışında yerleşik olduğu için dış güçler tarafından taşeron olarak kullanılıyor.

Kimler tarafından?

Son dönemde de en ciddi saldırılar örgütün Suriye kanadından geldi. Türkiye Kuzey Irak Kürdistan yönetimi ile çok yakınlaştı. Ekonomik ve siyasi bağlar giderek sıkılaşıyor. Türkiye içinde de yakın zamanda Kürt muhaliflere karşı siyaseten ciddi adımlar atılacağını sanıyorum. Türkiye artık bölgenin çekim merkezi. Soft power'ını sadece dışa değil, içeriye karşı da kullanacaktır. PKK'nın tamamen bitmesi tezini iddialı bulurum ama marjinalleşeceğine inanıyorum.

BAŞBAKAN DIŞINDA KİMSE SORUNU ÇÖZEMEZ
Başbakan'ın Kürtçe'nin seçmeli ders olması önerisine sanki Leyla Zana jest yapar gibi, Erdoğan'ın sorunu çözeceğini söyledi. Ne düşündünüz Zana'nın açıklaması karşısında?

Kürtler açısından Erdoğan'ın 3 devri olduğunu sanıyorum. Tayyip Erdoğan iktidardaki ilk döneminde Kürtlerin kredisine sahip bir yöneticiydi. Kendisi de mağdur durumdaydı ve iktidar olmasına karşın gerçek anlamda muktedir olmadığı düşünülüyordu. Bir yandan hükümet ediyor bir yandan da devletin geleneksel yapılarıyla mücadele ediyordu. İkinci dönemde devletle dengeli bir ilişki tesis etmeye çalıştı. Demokratik açılımı başlattı ama yürütemedi. Girişimlerini baltalamaya çalışan derin yapılarla gitgelli bir süreç yaşadı. Üçüncü dönemde ise devletin ta kendisi oldu. KCK soruşturmaları derinleştikçe, Başbakan'la Kürtlerin arası açıldı. Ancak şimdi Zana'nın ifadeleri hâlâ kendisinden tamamen umudun kesilmediğini ifade ediyor. Zaten bu iş çözülecekse ondan başka birisinin de bunu yapmaya gücü ve yetkisi yok. Kaldı ki, şu anda Erdoğan gücünün zirvesinde. Uluslararası ortamda da, içeride de istediği dönüşümü sağlayabilecek bir desteğe sahip. Bu sorunu zayıf olduğu anda değil en güçlü olduğu anda çözmeyi tercih edebilir, zira çok avantajlı konumda.

ORTADOĞU'DAKİ KÜRTLER YÜZÜNÜ TÜRKİYE'YE DÖNÜYOR
BDP kanadından Zana'ya tepki geldi ama...

BDP sandıktan çıkmanın verdiği güce ve aynı zamanda sorumluluğa sahip. Tabanın taleplerini yansıtmak zorunda. Ayrıca nihayetinde bir siyasi parti ve bir başka siyasi partinin liderine bu kadar net destek vermeleri kendilerini yıpratır. Devlet bir yandan bazı adımlar atarken bir yandan da KCK üzerindeki baskıyı artırıyor. Bu bakımdan Demirtaş'ın dengeli konuşmaya çalıştığını düşünüyorum. Leyla Zana'nın parti içindeki repütasyonu ile ilgili de bir sorun olabilir.

Kürt sorunu çözülüyor mu?

Külli bir çözümden değil, geçici ferahlamalardan söz edilebilir. Bu mesele tarihsel bir konudur ve tarihin herhangi bir anında net bir çözümü de olmaz. Farklı konjonktürlerde farklı içeriklerde yeniden gündeme gelecektir.

Çözüm süreci Kuzey Irak ve Suriye yönetimini nasıl etkiler?

Çözüm diye bir şeyden neyi kastetiğimize bağlı. Suriye, Irak, İran ve Türkiye'den bağımsız bir Kürt devleti mi? Türkiye'ye bağlı bir federatif yapı mı? Özerk bir bölge ya da bölgeler mi? Sadece şunu söyleyebiliriz Kürt meselesinin Türkiye'ye dair bir boyutu olduğu gibi Suriye, Irak ve İran ile ilgili de bir boyutu var. Bunları bir bütün olarak değerlendirmek de mümkün, Türkiye özelinde ele almak da. Bence Türkiye'deki çözüm süreci bu iki ülkedeki Kürt bölgelerinin yüzünün Türkiye'ye dönmesine vesile olur. Bu Türkiye için yeni bir sorumluluk alanı ve yeni sorunlar demektir. Etki alanı anlamında bile olsa, büyümek de en az küçülmek kadar zor olabilir.

SURİYELİ PKK SORUNUMUZ VAR
Kürt sorunu ve PKK, Suriye politikamızı belirlemede etkili oldu mu?

Olayın bir boyutu da kuşkusuz bu. Öncelikle Türkiye'nin artık PKK'yı parçalı bir biçimde değerlendirdiğini ve kendi PKK'sıyla yurtdışı kaynaklı olanı ikiye ayırdığını düşünüyorum. İçerideki ile müzakere dışarıdaki ile mücadele perspektifi yayılıyor. Son dönemdeki büyük saldırıların çoğu dış kaynaklı ve Suriye merkezli olarak gelişiyor. Türkiye'nin Suriyeli PKK gibi bir meselesi var. İçeride yapacağı hiç bir reform bu merkezi etkilemez. Zira yurtdışı kaynaklı terör, tamamen taşeron olarak kullanılıyor ve herhangi bir önlemle önünü almak da mümkün değil. Kürt politikamız değişiyor ve Türkiye ile Kürtler arasındaki kadim bağlarında verdiği ivme ile her şeye rağmen güçlü bir kucaklaşma görülebilir sanıyorum.

PKK'nın Esed'e destek verdiğini düşünüyor musunuz?

Hangi PKK diye sormalıyız önce. Temelde Kürtler Esed'i desteklemez ama Türkiye ile dövüşmeye niyetlenenlerin kendi aralarında ittifak yapmaları mümkündür.


Türkiye Esed'i son ana kadar ikna etmeye çalıştı

Gelelim Suriye'ye. Suriye konusunda nerdeyiz?

Geçen hafta büyükelçilerin çekilmesi resmi diplomaside kullanılan ve iki devlet arasındaki ilişkilerin niteliğini belirleyen simgesel bir tutum. Karşılıklı ilişkilerimizi askıya alıyoruz anlamına geliyor. Zaten Suriye meselesinde artık diplomatik misyonların rutin etkileşimleri çerçevesinde bu işin çözümlenemeyeceği açık. Taraflar resmi örtülü masadan kalktılar, ancak bu, diplomasinin tamamen devreden çıktığı anlamına gelmez.

Türkiye'nin bugüne kadar izlediği politikayı değerlendirebilir misiniz?

Türkiye'nin Suriye meselesinde çok derin ikilemleri var. İkili ilişkiler bakımından Esed'le dostluğu sürdürmenin hem küresel hem de bölgesel politikamız açısından bir maliyeti var, velakin bunun tersi durumda yani Esed ile uzlaşmazlık içinde olmanın da İran ve Rusya politikalarımız açısından sakıncalar doğurması da kaçınılmaz. Önce Esed'i dünyaya karşı sahiplendik. Şer ekseni ilan edilmiş bir ülkeden vizeleri kaldırdığımız bir komşu yaratmaya çalıştık. Bir yandan da NATO ile ilişkilerimizi sürdürerek Batı'daki ayağımızı sağlam basmaya gayret ettik ama olmadı. Esed beklenen dönüşümü yapamadı ve Türkiye açığa düştü.

Suriye Türkiye için neden önemli?

Hatırlarsanız Başbakanımız Suriye'yi bizim iç işimiz olarak tanımlamıştı. Akrabalık bağlarımız, jeopolitik açılım hatlarımız, güvenlik ihtiyaçlarımız ve ticari beklentilerimiz açısından en uzun sınır komşumuzun önemi yadsınamaz. Hem iki ilişkilerimiz, hem bölgesel etkinlik stratejimiz hem de küresel dengelerdeki yerimizi tayin bakımından Suriye çok önemli bir taş. Kaldı ki Suriye eşittir İran denklemini de gözardı etmememiz gerekiyor. Bütün dünyanın gözü bu bölgede.


Annan Planı'nın başarı şansı zaten yoktu

Suriye'de durum nedir?

Suriye'deki durum bir içsavaş potansiyeli taşıyor. Küresel aktörler artık açıktan müdahil olmaya silah sevkiyatları yapmaya başladılar. Bu ateş bütün bölgeyi sarabilir. İlk etapta da Lübnan ve Irak ateş hattında. Türkiye açısından en önemli detay bu meselenin diktatoryal bir rejimle halk arasında bir çatışma olarak kalması. Eğer durum mezhepsel bir çatışma haline gelirse ki gelebilir, isler çok karışır. Türkiye taraf olmadan 3. yoldaki tutumunu sürdürmek zorunda.

Büyük umut bağlanan Annan Planı başarısız mı oldu?

Annan'ın planlarının başarılı olduğunu kim görmüş ki? Şaka bir yana bir yere barışın gelmesi için tarafların bunu arzuluyor olması gerekir. Savaşın tarafları şu anda savaşın mağdurları olan kişiler değil. Esed rejimi de değil, Suriye halkı da değil. Şu anda hepsi araçsal bir niteliğe sahip. İran üzerinden bir Ortadoğu dengesi kuruluyor ve bunun bir cephesi de Suriye toprakları. Batı için öncelik İran'ın bölgedeki etkinliğini kırmak. Kısaca iki boyuttan oyun gelişiyor. Bir Sünni-Şii hattı yaratılarak İran tüm Müslümanları kontrol edemez deniyor. İkincisi de mikro mezhepçilik yapılarak, yanı Şiilik Kum ve Necef arasında ayrıştırılarak İran'ın etki alanı kısıtlanıyor. Bu bağlamda Irak denklemin içerisine daha çok girecek. Irak'da İran'a bağlı bir yönetime izin vermezler. Maliki ve onun üzerinden Irak daha çok karışacak. Sadr'ın ve Sistani'nin isimlerini daha çok duyacağız, alternatif Şiiliğin liderleri olarak.

SÜRECİN UZAMASI ABD'NİN İŞİNE GELİYOR
Suriye meselesi aslında İran mı?

İran Suriye denklemin tam içinde. Suriye, İran açısından Irak üzerinden Akdeniz'e açılım kapısı. İsrail'in başına diktiği bir bekçi niteliğinde aynı zamanda. Suriye üzerinden bölgedeki diğer silahlı unsurlara destek sağlayabiliyor. Üstelik maliyetine de kendisi katlanmıyor. Esed rejiminin en güçlü destekçisi İran, bu kesin,

Rusya ve Çin?

Her ikisi de Esed'in kişisel sigortası değiller lakin bir dengenin koruyucusu olarak Esed'i kolay yedirmezler. Eğer statükonun korunamayacağını görürlerse onların da mutabık olacakları birini bulmaya ve pazarlık masasında kalmaya çalışırlar. Rusya açısından halkına silah çeken bir diktatöre destek vermek zorunda kalmak aslında önemli bir ikilem. Ortadoğu'da hain İsrail'i destekleyen kötü ABD imajının yerini hain Esed'i destekleyen Rusya alıyor. Sürecin uzaması ABD'nin işine yarıyor. Bu bir imaj ve iletişim savaşı.


Şiddet devam ederse Tampon Bölge gündeme gelebİlİr

Türkiye Batı'nın politikaları mı kendi politikaları gereği mi Suriye konusunda bu kadar hassas?

Her ikisi de geçerli. Türkiye'nin Batı ile olan ilişkileri diğer politikalarından ayrıştırılamaz. Eğer Batı ile bu denli güçlü bağlarımız olmasa Ortadoğu'da bu repütasyonu sağlayamayız. Tersine durumda geçerli. Eğer Ortadoğu'da herhangi bir işlevimiz olmasa Batı'da da herhangi bir fırsat yaratamayız. Türkiye'nin duruşu, hem Roma'dan hem Osmanlı'dan mirastır ve Batı'ya doğrudur.

Peki Batı'nın Suriye'ye bu kadar insani kayba rağmen müdahale etmemesi bir çifte standart mı?

Uluslararası ilişkilerde her zaman çifte standart vardır. Aslında tüm güç ilişkilerinde öyle olduğunu söyleyebiliriz. Çıkarlar söz konusu olduğunda standartlar devre dışı kalır.

Bundan sonra ne olacak? Tampon bölge ya da insani yardım koridoru mu gündeme gelecek?

Büyük çaplı bir çatışmaya doğru gidilmesi halinde evet. Durum öyle görünüyor. Rusya Esed'a saldırı helikopterleri yollayacağını açıkladı. Muhaliflere de diğer taraftan ağır silahlar verilecek. Olan yine sivillere olacağı için uluslararası örgütlerin insani yardım için bir tampon bölge oluşturması gerekebilir. Türkiye bu konuda aktif olacaktır.

ARAP BAHARI HİÇ BAŞLAMADI Kİ
Uluslararası müdahale mümkün mü, olmasının koşulları nelerdir?

Ben ilk seçenek olmasa da mümkün olabileceğini sanıyorum. Büyük çaplı bir katliam söz konusu olursa Müdahale gelebilir. BM ya da NATO aktive edilemezse Arap Birliği desteklenebilir. Ama esas olan iç dinamiklerle Esed'ı gönderme stratejisidir. Muhalefeti silahlandıracak ve teşvik edeceklerdir.

Suriye'de yaşananlara bakınca Arap Baharı bitti diyebilir miyiz?

Arap Baharı hiç başlamadı ki. Bu bir Akdeniz depremi diye daha önce de yazdım. Kuzeyi ekonomik dalgayı yedi, Güneyi siyasi dalgalardan nasibini aldı. Avrupa kıyısı da sular altında. Ama bu bir geçiş dönemi. Henüz kullandığınız biçimiyle Arap Baharı'nda Mart ayı sayılabilir, yani "kazma kürek yaktırır" ama baharlar da gelecek. Kanımca bölge küresel pazarlara açılacak ve en azından kısmi bir iyileşme sözkonusu olacak. Lakin biraz daha zaman gerekiyor.




٪d سنوات قبل