|

Prof. Dr. Beril Dedeoğlu: Bu süreç en çok Sarkozy'e yarar

Galatasaray Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Beril Dedeoğlu; “Davanın sonuçlanması uzun zaman alır. Karar ne olursa olsun süreç yıpratıcıdır. Beliren istikrarsızlık iktidarı yıpratır. Başsavcı, iktidar yıpransın bu bize yeter havasında. Bundan Türkiye kaybeder. Bu hassasiyet hesaplanmış olsaydı bu davanın açılmaması lazımdı. Türkiye bu tür sıkıntıları birkaç defa yaşadı” görüşlerini dile getirdi.

Mehmet Gündem
00:00 - 17/03/2008 Pazartesi
Güncelleme: 00:06 - 17/03/2008 Pazartesi
Yeni Şafak
Prof. Dr. Beril Dedeoğlu: Bu süreç en çok Sarkozy'
Prof. Dr. Beril Dedeoğlu: Bu süreç en çok Sarkozy'


Bir suç var ama kimde…

Toplumun huzurunu bozacak, geleceğini tehdit edecek, demokrasiye, istikrara, yatırıma darbe vuracak eylemler suçtur.

Bu eylemleri kim yaparsa yapsın büyük suçtur.

Bir kısım hukuk adamları toplumda var olan 'hukuka inancı' kendi elleriyle ortadan kaldırıyorlar.

Bunlar devlet adına hareket ettiklerinden ani ve hesapsız ya da hesaplı 'çıkışlarıyla' bilerek ya da bilmeyerek devleti de yıpratıyorlar.

Gerçek şu ki, ülkede, hukuktan, hukuk adamlarından kaynaklanan köklü sorunlar var.

Başsavcının zayıf iddianamesi bir kere daha gösterdi ki, bizde hukuk büyük ölçüde özgürlüklerden yana değil, statükodan yana çalışıyor.

Kurulmuş bir 'iktidarı' korumaya dönük çabayla ülkede huzursuzluk ve belirsizlik çıkarmak suç değil mi?

Bu ülkede herkes gibi hukuk adamları da ülkenin geleceğini, toplumsal barışı, istikrarı, özgürlükleri, demokrasiyi, zenginleşmeyi önemsemek zorundadır.

Biz kanun devleti değil, hukukun üstünlüğü ilkesi ile laikliğin korunduğu, cumhuriyetin içselleştirildiği ve bütün bunların demokrasiye hizmet ettiği yapı arzuluyoruz.

Yargıçlar iktidarı istemiyoruz...

Hukuk ve hukukçular değişime direnme aracı olarak toplumun karşısına dikilmemeli.

Bizi evrensel değerlerden ve küresel iddialardan koparan, içe kapatmaya dönük, yasakçı bir hukuk sistemimiz var.

Ne yazık ki hukukun özgürlüklere hizmet eden yorumu, devlet kurumlarında değil ancak kamusalın dışında gösteriyor kendini.

Bizde darbeler de, muhtıralar da meşruiyetini hukuktan alıyor. Daha doğrusu yasalardan alıyor.

Hukukun üstünlüğünden önce hukuk adamlarının özgürlük karşıtı yorumları egemen olmuş topluma, sisteme, devlete…

Kaç kez yaşadık, bu sistemde siyaset yapmak zor, darbe yapmak kolaydır.

Ülkeyi krize götürenlere hiç hesap sormadı bizim hukuk sitemimiz, hukuk adamlarımız. Fakat ülkeyi yönetecek seçilmiş siyasileri, sandıktan çıktıkları andan itibaren ürkütmeye, ellerini zayıflatmaya, gerçek iktidarın ne ve kimde olduğunu hatırlatmaya adadılar kendilerini.

Demokratikleşmeye direndiler.

Darbe dönemi anayasasını korumayı birinci vazife saydılar.

Hukuk sistemimiz ve hukuk adamlarımız değişime direndiler.

Bahaneleri de hazırdı; laik sistemi korumak…

Sadece yasaklayarak nerede sistem korunmuş ki.

Fakat bizdekilerin bir artısı daha var; yasaklıyorlar, darbeye zemin hazırlıyorlar ve ardından idam kararı da alabiliyorlar…

Hukuku keyfi hale getirmek ve hukuku hukuk dışı amaçlar için kullanmak suç değil mi?

Bir suç var ama kimde?

İktidardan önce ya hukuk adamları suç işliyorsa…

Ne güzel söz; hukuk herkese lazımdır, şimdi olmasa da yarın…

Yoksa hukukçular suç işlemez diye bir kanun mu var…

Hukuk işlemezse devlet çöker, toplum dağılır…

Yasaklayan değil, yaşatan hukuk lazım bize…

Kanun karşısında boynumuz kalın, gerçek hukuk karşısında ise kıldan incedir…

Tüketmeyin hukuka inancı…



* * *


Yargıtay Başsavcısı AK Parti'yi kapatma talebiyle dosya hazırladı. Gerekçe; Laiklik karşıtı fiillerin odağı olmak. Bu ne demek?

İddianamede subjektif. 'Laiklik karşıtı fiillerin odağı' iddiası yoruma açık ve bu durum hukuktan çok siyasi bir alana işaret ediyor.

Yoruma açık olması sonraki sürecin çok tehlikeli gelişeceğine de işaret eder...

Birçok bakımdan haklısınız, ama burada bir şey daha var; laiklikten ne kastedildiğini de bilmiyoruz. Bunun hukuktaki karşılığı da sorunlu. Bundan sonra siyasi partilerle ya da siyasi yaşamla ilgili, yargıyla ilgili tartışmalarda sorun çıkartacağı aşikar. Laiklikle ilgili meselelerin açıklık kazanması ihtiyacı var yoksa tehlike büyür...

Bu durum laikliği daha özgürlükçü ve liberal yorumlama tartışmasına da zemin oluşturur mu?

Bunu ummak istiyorum ama tahmin etmiyorum. Burada yapılacak olan tartışma AKP'nin laiklikle ne kadar ilgili olduğu bir tartışmaya indirgenecek, dolayısıyla bunun bir siyasi partiyle ilgili bir tartışmaya dönüşeceğini düşünüyorum.

Türkiye içeride acil çözüm bekleyen konularıyla boğuşurken, aynı zamanda küresel yapının içindesiniz ve orada da büyük bir dalgalanma var. Bu dava süreci Türkiye'de kilitlenme, zaman kaybı etkisi yapar mı?

İki tür zaman kaybı görüyorum; biri siyasi anlamda bir zaman kaybı. Daha demokratik bir dönüşüm sürecinin önüne geçilmesi olabilir. Bu noktada AKP de, başka çevreler de daha içe kapanmacı olabilir. Evrensel demokrasi ve hukuk devleti ile ilgili bir alanın dışına takılıp kalabiliriz. İkincisi ekonomik olarak istikrarsızlık izlenimi verdiği için var olan küresel dalgalanma ekonomik önlemlerin alınmasının önünde bir engel oluşturabilir. Böylesi bir geriye dönüşüm siyasal ve ekonomik problemler karşısında en az bir yıl zaman kaybı demektir. Bunun bedeli ne olur iyi düşünülmeli.

HUKUKLA SİYASİ ALAN DARALTILIYOR

Siyasi alan daralıyor mu?

Hukukla siyasi alan daralmıştı aslında. Siyasi partiler siyaset yapabilmenin koşulunu hukuk olarak gördüler. Bunu kesmek isteyenler de aynı enstrümanı kullandı. Hukukun siyasetin önüne geçmesi gibi bir durum ortaya çıktı.

Bu tablo Türkiye'de neyin kavgasını işaret ediyor?

Rejim kavgası olduğunu düşünmüyorum. Bizim demokrasi, laiklik ve cumhuriyet olarak atfettiğimiz yapının aslında Türkiye'yi kucaklamaktan uzak bir durumla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum. Yapısal değişim taleplerinin yansıyamadığı bir sistem var, bu sistemin devam etmesini isteyenlerle, değişmesini isteyenler arasındaki iktidar mücadelesidir kavganın adı... Bu aynı zamanda bir sınıfsal mücadeledir. Gördüklerimiz arka arkaya eklenirse, bu sadece bir kapatma davası değil bunun arkası da var. Fakat bunda bir hesapsızlık olduğunu söylemek de mümkün.

Ne gibi?

Diyelim ki Anayasa Mahkemesi talebi reddetti. Reddetmesi halinde iki durum ortaya çıkar; Bir tanesi istikrarsızlık ortamı. Bu çıkış AKP'ye bir tür uyarı olarak algılanacaktır ki, bu da zaten kendi siyasi konumunu ortaya döker. Bunun yapılmış olması bile AKP tabanındaki radikal güçleri harekete zorlayacaktır. Diğer taraftan gerçekten radikal eğilimleri olanlara yönelik bundan sonra itiraz hakkı kalmayacak. Radikal eğilimlerin meşrulaşma imkanı da doğabilir.

Hukuk kendini bitiriyor aslında…

Gayet tabiî, çünkü bu sefer onlar da topluca bir eğilimin içinde algılanacaktır. Diyelim ki kapatma kararı aldı, bunun da iki sonucu var. Partinin dağılma ihtimali var, bunun içinden yeni bir iktidar partisi çıkma ihtimali zayıf, bu da siyasi istikrarsızlığa işaret eder. Madalyonun öbür yüzü; yeniden parti kurmak o kadar zor bir durum değil, yeni bir oluşum ihtimali daha yüksek. Yargının bu tutumu sonuçları itibarıyla onların siyasi beklentilerini tatmin etmeyebilir.

SARKOZY SEVİNECEK

Dışarıdan bakıldığında asker ve yargı ağırlıklı bir devlet görüntüsü var. İktidar partisine yönelik kapatma davası girişimi dışarıdaki Türkiye algısını nasıl etkiler?

Batının da iki tutum içinde olduğunu söylemek lazım; demokrat olanlar, Türkiye'deki kavganın içeriğinin farkında olanlar var. Bunlar seçilmiş bir meclisten çıkmış başbakanı, cumhurbaşkanını yasaklı olarak görmeyi bu batı tipi demokrasiyle katiyen kabul edemiyorlar. Kişiler bazı konularda yargılanır ama partilere yönelik tavra itirazları var. Meseleyi böyle gören demokrat kafalılar Türkiye'de geleneksel merkezi yönlendirici yapının devam ettiğini söyleyeceklerdir. Diğer yandan Türkiye'de İslamlaşıyor diyerek bunu kendileri açısından tehdit görüp 'şeriatçılık' olarak değerlendirenler, “devletin laik kadroları bizim gibi durumu fark etti, bunu bertaraf etmek için harekete geçti” diyeceklerdir. Her iki bakış açısı da Türkiye'nin negatif hanesine işleyecektir.

Yani başsavcının başlattığı süreç Sarkozy'ye hizmet ediyor…

Türkiye'yi Avrupa Birliği içinde görmek istemeyenler için iyi bir itiraz noktası. Kendi ayağımıza kurşun sıktığımızı görmemiz lazım…

AK PARTİ BU HAMLEYİ GÖREBİLMELİYDİ

AK Parti bu sürece nasıl geldi?

AK Parti'nin kendisine karşı böyle bir hamleyi hesaplaması gerekirdi, fakat hukuk yoluyla kendilerine siyaset alanı açacaklarını düşündüler. Burada hata yaptılar. İkinci eksiklik ise, bütün reformları Avrupa'yla ilişkiler içinde yapmalıydılar. AB ile ilişkiler bağlamında bu konular tartışılsaydı, bunun evrensel özellikleri tartışılıyor olabilseydi AKP'ye atfedilen 'suçlar' kırılabilirdi.

Buradan AK Parti'nin sistemi tanımadığı da çıkıyor ortaya…

Aynı kanaatteyim. Eğer bu reformlar AB zemininde yapılsaydı AK Parti hakkında şüphe oluşturmak isteyenler destek bulamazlardı. İktidar, hem sistemin tavrını göremedi hem de AB sürecini iyi değerlendiremedi.

Kamuoyu başsavcının çıkışına siyasi olarak bakıyor…

Ben de siyasi bir süreç olarak bakıyorum. Bu noktada gerek Yargıtay'ın gerek AKP'nin hareket alanları siyasi. Çok açık ki, mesele hukuki değil.

Parti kapatılarak çözülmüş bir sorun var mı?

Kaç tane parti kapatıldı ama bu yolla hiçbir sorun çözmedi. Tam tersine, kapatılan partinin radikal unsurlarını meşrulaştıran, yapıcı-uzlaşmacı unsurlarını ortadan kaldıran sonuçlar verdi.

Türkiye'de gizli bir yargı iktidarı mı var, bu dava süreci o iktidarın fotoğrafı mı?

Elbette Türkiye'de farklı iktidarlar var. Yargı iktidarı da bir tez ama her tez anti tezini doğuruyor, bugün yargıçlarla belirlenen bir sürece gidilemez…

İKTİDARIMIZ ELDEN GİDİYOR KAYGISI

Dava rejimi korumaya mı yönelik, yoksa AK Parti'ye mi karşı?

CHP başörtüsü için girişimde bulunsaydı ya da üç çocuk lafını kullansaydı aynı şey yapılmayacaktı. Bu rejimi kimin yönlendireceğine dair bir kavga. Devlet elden gidiyor diyenler bir bakıma haklı, başkasının eline geçiyor demek istiyorlar.

Diğer partilerin tutumunu nasıl buldunuz?

Çirkin buldum. Parti kapatmaya bütün partilerin karşı çıkması gerekir. Genelkurmay'ın CHP'ye 'hain' demesine AKP'nin de karşı çıkması gerekirdi. Orada AKP sustu, burada diğer partiler sustu. Siyaset sahici yapılmayınca bu sefer kurumlar siyaset yapıyor. Kurumlar işin içine girmesi Türkiye Cumhuriyeti'nin kötü yola sürüklenmesini sağlıyor. Siyasi partilerin 'bana dokunmayan' tutumu anlaşılır gibi değil. DTP kapatılsın, AKP kapatılsın, CHP'nin yolu açılır gibi mi düşünülüyor... Fakat böyle iktidar olunmaz ki…

İKTİDAR YIPRANSIN GERİSİ ÖNEMLİ DEĞİL

Dosyanın zayıflığı nedeniyle Anayasa Mahkemesi'nin reddedeceği kanısı hakim. Başsavcı neden bu derece zayıf bir dosyayla süreci başlatmış olabilir…

Bunu anlamak çok mümkün olmamakla birlikte bu davanın sonuçlanması uzun zaman alır, bu arada olacak istikrarsızlık iktidarı yıpratır. Burada sadece iktidar yıpranmaz, hepimiz, Türkiye yıpranır. Bu riske girilmiş olabilir, bu hassasiyet hesaplanmış olsaydı bu davanın açılmaması lazımdı. Eğer iktidardan rahatsızlıkları varsa, bunu halletme yolu da var, neden bir partiyi külliyen ortadan kaldırmaya çalışıyorlar? Karar ne olursa olsun artık sonuçtan çok bunun yol açacağı tartışma ortamı önemli.


Oturtamadığımız bir demokrasi üzerinde siyaset yapıyoruz. Anayasa Mahkemesi de 1960'ta kuruluyor, 63'te çalışmaya başlıyor. Sorun parti kapatmakla çözülmediğinde darbe geliyor. İşin özünde bir demokrasi problemi var…

Haklısınız, ama demokrasiye bunlar zarar veriyor gibi bir algı var. Demokrasi yok ki zarar görsün. Biz sanal bir demokrasi içinde yaşıyoruz. Temel sorun vatandaşlık esasında kurulmuş bir demokrasi olmamasından kaynaklanıyor. Bireylerin kendi haklarını koruma olanağı olmadığı, devletin bireyin haklarının ne olduğuna karar verdiği bir demokrasi.

Birey ve halk devreye girdiğinde sistem demokrasi oyununu bozuyor. Biz aslında “elitist demokrasi” mi istiyoruz?

Evet… Türkiye'de korunan yapı elitist bir cumhuriyet. Elitist demokrasi çok geçmişte kalmış bir kavram. Şu an cumhuriyet kavramının bile tartışmaya açıldığı bir dönemdeyiz. Çoğunluğun oyuyla seçilmiş bir yapının suç işlediğini iddia eden bir mekanizma, dolayısıyla daha bu meseleyi çözemedik. Bunlar birbirini takip etmiyor aslında, cumhuriyet olmak gerekmez demokrasiyi yerleştirmek için. Bizim tarihsel sürecimiz böyle işlemiş, cumhuriyetimizde problem olduğu için demokrasimizde de problem ortaya çıkıyor.

Cumhurun kim olduğuna ve ne isteyip ne istemeyeceğine karar verenler var.


Bu dava sürpriz mi?

Benim için sürpriz oldu, ben bu kadar büyük bir hata yapılacağını düşünmüyordum. Fakat iktidar partisi bunu görebilmeliydi…

AK Parti bu süreci nasıl okumalı?

Yaptığı bütün değişimleri uluslararası olmaya açık, genel teamüllerin içine yerleştirmeli. Muhalif kesimlerin de gönlünü alacak politikalar bulabilir. Başörtüsünü çözerken aynı anda mesela Alevilerle ilgili girişimlerde bulunmalı. AKP'ye şüpheyle bakan kesimlerin ya da kötü niyetli kesimlerin elini daraltacak uygulamalar yapması gerekirdi…

AK Parti bundan sonra daha rasyonel bir parti olabilir mi?

Daha rasyonel davranıp, dışa açık olmazsa bundan sonrası AKP için iyi olmaz. Bu tür davalar radikalleşmeyi zorlar. AKP demokrasiye daha çok sahip çıkmalı.

İktidar kritik sorunları çözmekte artık ne kadar kararlı olabilir, örneğin başörtüsü?

Başsavcının çıkışı ile başörtülü kızların üniversiteye girişi daha da zor hale geldi, başka sorunların çözümü de bu şekilde engelleniyor. İktidarın hızla bütün kesimlerin haklarının koruyucusu durumuna gelmesi önemli, buradan başka çıkış yolu yok.







16 yıl önce