|

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: Asker 'karar verici benim' demekten vazgeciyor

Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Askerin yanlış yaptık demesi çok zordur. Başbuğ'un yaptığı özeleştiri değil ama topluma bir el uzatma hareketi var. 'Darbeciler TSK içinde barınamaz' demesi devrim niteliğinde bir sözdür. Alkışlamak gerekir. Askeri vesayetle sivili hacir altına alma anlayışının yerini sivile hesap verme anlayışına doğru bir gelişme var” diyor.

Mehmet Gündem
00:00 - 4/05/2009 Pazartesi
Güncelleme: 03:31 - 4/05/2009 Pazartesi
Yeni Şafak
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: Asker 'karar verici benim
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: Asker 'karar verici benim
Egosuna yenilenler…

Yapabileceğimiz iyi şeylere abarttığımız egomuz engel.

Bireyler için de böyle, toplumsal kesimler için de, kurumlar için de..

Dünyanın hiçbir yerinde devlet askerden ibaret değildir. Tek bir gözbebeği kurum yok, esasında her insan devletin gözbebeği olmalı…

En büyük zararı biz kendi kendimize veriyoruz…

Yücelttiğimiz konumlarımızdan vazgeçemiyoruz.

Algılarımız, tespitlerimiz, tepkilerimiz hep ben merkezli. Aidiyet duygusu ve büyütülmüş egoya bağlı realite körlüğü yaşanıyor.

Hepimiz militanlaşıyoruz. Militarizm de öyle.

Herkesi ve her şeyi düşman görüyoruz.

Bu bakış ne yazık ki en fazla TSK mensuplarında var…

Algılarımız önce bizi sonra da bütün toplumu yıpratıyor.

Yıllarca kurumların yıpratılmaması üzerinde durduk da, toplumun ısrarla yıpratılmasını pek önemsemedik.

Halbuki toplum -devlet dahil- her şeyi içine alır, o sarsılınca geride sağlıklı hiç bir şey kalmaz…

TSK uzun süre kendisini toplumun üstünde gördüğü için toplumun hırpalanması karşısında kendi payına düşen hasarı göremedi…

Kimse yıpranmasın ve bu ülkede hayat hepimiz için artık daha cazip ve daha çekici hale gelsin…

İç içeyiz, birbirimizden vazgeçemeyiz ve birbirimizi etkiliyoruz.

Ne varsa biz yaptık, iyisi de kötüsü de bizim eserimiz…

Elbette egomuzu yenerek daha iyisini yapabiliriz…

Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, aynı zamanda bir ordu mensubu. Tarhan ile Ergenekon'u, yüzleşmeyi, savunma mekanizmalarımızı, Başbuğ ile devam eden sürecin analizini yaptık…


* * *
Genelkurmay Başkanı Başbuğ iki hafta arayla konuştu. Bir yanında hukuk ve demokrasi vurgusu var, bir yanında darbe girişimlerinden yargılanan emekli ve muvazzaf askerler…

Cumhuriyet tarihinde ilk olan durumlar yaşıyoruz. Askerlerin, her şeye de müdahale edebilme hakları olduğuna dair kuvvetli inançları vardı. Bu inanç çoğu zaman vesayet halinde devam ediyordu. Şimdi bu vesayetle sivili hacir altına alma anlayışının yerini sivile hesap verme anlayışına doğru bir gelişme var. TSK'nın tarihte hep yeniliğe öncülük ettiğini düşündüğümüzde statükoculuk zaten mesleğin doğasına aykırı idi. Normalleşme, yani demokratikleşme yolunda ilerlemek gerekiyordu.

Balıkesir'de tehditkar konuşmuştu, şimdi 'içimizde darbeciler barınmaz' dedi. Bu fikri seyri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Eski fikirlerinden vazgeçmemiş ama herkese mavi boncuk dağıtma gibi bir yaklaşım içinde gözüküyor. Türkiye'de güçlü bir değişim talebi yükseliyor. Toplum karar verici rolünü üstendi artık patron millettir. Avrupalı gibi yaşama talebinin iletişim çağında önünü kapatamazsınız, değişmekten başka çare yoktu.

Zor bir pozisyon değil mi?

Başbuğ bir yandan kendi grubunun içindeki dengeleri de korumaya çalışıyor. Bu psikolojiden beslenen askerlerin sivil iktidarı hazmetmeleri kolay değil. Abdullah Gül Çankaya'ya çıktığında gösterilen tavrı hepimiz hatırlıyoruz. Askerler MGK'da sivillere yıllarca asteğmen gibi baktılar. Meclis'i yedek subay taburu, toplumu kışla gördüler. Askerin içinde bir kesim güç ve otorite bende diyordu…

Bu bir süreç…

Bugün generaller demokrasiye fevkalade vurgu yapsalar da endişeler bir anda ortadan kalkmıyor. Cumhuriyet döneminde devlet ile ordu ayrımı yapılmadı, devlet kutsallaştırılınca ordu da kutsallaştırılmış oldu. Bu yapı İsmet İnönü'nün başa geçmesiyle büyük bir soruna dönüştü. İnönü, askeri millet üzerinde sopa unsuru haline getirdi.

Bu kadar güç ve anlamla yüklenmiş askerin psikolojisi nasıldır?

Askerde aldığı eğitimden kaynaklanan bir ego kabarması vardır. Harp Okulu'nda demokrasi vurgusu yapılmaz. Askerler pek okumazlar, her şeyi biliyorum duygusuna sahiptirler. Bilimsel araştırmalara bile, kararlılığımıza zarar verir diye karşı çıkanlar oldu. Bu yaklaşımın şimdi değiştiğini görüyoruz.

ASKERE EN BÜYÜK KÖTÜLÜK…

Büyütülmüş bir egoyu insan ne kadar taşıyabilir ki…

Eleştirilmezse sürekli taşır çünkü bu bir askeri narsisizmdir. Askere en büyük kötülük, onu sürekli övüp kurtarıcı olarak göreve çağırmaktır. Toplum sussaydı 27 Nisan e-muhtıra yerine 27 Nisan darbesini yaşayabilirdik. Toplumun bir kesiminde militarizmin karşılığı var. TSK içinde genç kadrolar bile bu kadar militarist değiller.

CHP de aynı bağlamda askeri mantıktan kurtulamamış…

İnönü ve CHP zihniyeti devlet otoritesi ile hükümeti ayırmıştır. Devletten kastı askerdir. O, sivil otoriteye, istediğim gibi döverim diye bakmıştır. Devlet hizmetine girerek yükselme, yetkileri zorbalar grubunda toplama diktatörlük demektir. Bu zihniyet Turgut Özal döneminde biraz kırıldı. Devlet dogmatik olmaktan çıktı…

Bu durum normalleşme aslında…

Evet. Zihinsel bir süreç yaşanıyor.

Ergenekon bu süreçte nerede duruyor, çünkü bir şekilde TSK'yı da etkiliyor…

Askerin yanlış yaptık demesi çok zordur. Sadece mecbur kaldığında yanlışı itiraf edebilir. Asker işi ikna ile değil gerilimlerle götürüyor. Buradan ordu da, devlet de, toplum da zarar görüyor. Askerler emekli olduktan sonra konuşurlar, fikri hidayete ererler ama ülke kaybediyor. Lav silahları için vurgulayarak 'envanterimize dahil değildir' dedi. Hem mühimmat diyor, kafile numarası var kullan at diyor, hem de ikiyüz metreden otuz santim çeliği deliyor diyor. Bu tehlikeli mühimmatın hareketini kontrol edecek barkodlama yapmıyor. Kantindeki diş macununu barkodlayan ordu bugüne kadar neredeydi. MKE üretimi Poyrazköy'de bulunan silahların Kuzey Irak veya Emniyet'ten gelme ihtmali mi, TSK'dan kaçırılma ihtimali mi daha yüksektir? Maalesef mühimmatın ve lav silahlarının TSK'dan çalınma ihtimali daha yüksektir.

Ergenekon için aslında ne dedi Başbuğ?

Özeleştiri değil ama topluma bir el uzatma hareketi var burada. Askerde ana hedefe ilişkin politika değişikliği yok, yöntem değişikliği var. “Açık ve samimiyiz, karşı taraf da açık ve samimi olsun” diyor. Kim bu karşı taraf? Toplumun bir kesimini, vergisini veren, askerliğini yapan bir kesimini tehdit olarak görüyordun, şimdi konuşmak istiyorsun, bize sevinmek düşer ama çekilen acıların tekrarlanmayacağı konusunda somut adımlar atılırsa…

BAŞBUĞ'UN SÖZLERİ DEVRİM NİTELİĞİNDE

Yine de “darbeciler TSK içinde barınamaz” demesi anlamlı değil mi?

Bu söz devrim niteliğinde bir sözdür. Aslında bu toplantının etkisi sivil kamuoyundan çok askeri kamuoyuna yönelik olmalıdır. "Artık bana cumhuriyet tehlikede edebiyatı yapmayın" demek istiyor da olabilir. Alkışlamak gerekir. Fakat elbette uygulamalara bakmamız gerekir…

Peki 'hukuki sürece saygılıyız, sabırla davanın sonuçlanmasını bekliyoruz' derken karamsar mı, iyimser mi?

Sayın Başbuğ ilginç bir kişilik, emekli olduktan sonra siyasete atılırsa başarılı olur. İkibuçuk saat konuştu salona hakim oldu, sorular karşısında mantıklı duruş gösterdi. Yönlendirdi. Örneğin Ergenekon kelimesinin kullanılmasına öyle inandırıcı tepki gösterdi ki herkes mahkemenin kabul ettiği ETÖ kelimesi içinde Ergenekon geçtiğini gözardı etti. Başbuğ bilimsel liderlikte olması gereken iyimserliğe sahip.

Ya olayları karşılama tarzıyla?

Orada sorun var. TSK'yı en çok mensuplarının algıları, tepkileri ve davranışları yıpratıyor. Asker eskiden “biz karar vericiyiz, halk itaat eder” diyordu. TSK'nın bir kültürü, kuralları, nizamı var. Bunlar kışla içinde lüzumludur ama militarizm topluma yansıdığı zaman düzen bozulur. TSK galiba zor da olsa bunu farketmeye başladı.

Başbuğ'un dil ve üslubunu nasıl buldunuz?

Klasik asker üslubu değil. Yakın tanıyanlar astlarını azarlayan bir komutan olduğunu söylüyorlardı. Ama ciddi bir uslüp yumuşaması var. Üslubu şartlara göre ayarlamak kolay bir iş değildir, ben bu değişimi çok değerli buluyorum.

Konuşması değişim vaat ediyor mu?

Henüz tam değil, değişimi cesaretle telaffuz edemiyorlar, yöntemi değiştirirsek olur mu diye bakıyorlar…

ASKER DEMOKRASİYİ HAZMEDEMEZ KABULLENİR

TSK artık eleştiri ve özeleştiri kavramları ile tanışmaya başladı mı?

Kesinlikle, bu olumlu gelişmenin ayak seslerini duyduk diyebiliriz.

Askerin sahici bir demokrasi talebi olur mu?

Asker demokrasiyi hazmedemez, kabullenir. Onu da sağlayacak şey hukuk, siyaset kurumu, toplumsal duyarlılık, toplumsal taleplerdir. Başbuğ'un demokrasi vurgusu ile süslenmiş konuşması toplumdaki geri dönüşlerin sonucudur. Hem halktan hem de içeriden gelen beklentiler gittikçe artıyor…

Tamam darbe yok, darbeler dönemi bitti de siyaset üzerindeki asker vesayeti ne durumda?

Askeri vesayetten normale geçme konusunda bir basamak ilerleme oldu diyebiliriz. Soft vesayet de-nemesi yapılıyor. Ama ok yaydan çıktı, asker topluma güvenmeli. Halkı kültürsüz ve vesayete muhtaç görmek artık çok sırıtıyor. Gizli iktidarı sürdürmek için devam ettirilen Ergenekon tipi yapılanmalar da çöktü. Bunu askeri bürokrasinin gördüğü sonucunu çıkarabiliriz.

TSK'nın kurumsal tavrı sivil paşaları emekli etmeye yetiyor mu?

Komutancı gazeteciler, işadamları hep olacak, çıkar ilişkisi var. Askeri ihaleler çok büyük.

Asker-sivil ilişkileri nasıl bir değişim içinde?

Asker-sivil ilişkileri normal olan sivil-asker ilişkilerine dönüyor. Bu oportünist siyasetçilerin kendi çıkarını, partisinin çıkarını ülkenin çıkarından üstün tutması ile ilgili bir durum. Ergenekon sürecinde sessiz kalanlara, Ergenekon'un 'Kürtçü' veya 'dinci' uzantısından çok çıkarcı işbirlikçilere ve siyası rant için Ergenekon dava sürecine sessiz kalanlara dikkat edilmeli.

TSK, demokrasiye bağlı, darbe girişimlerine karşı, Anayasa'dan yana bir mecraya doğru mu gidiyor, bunda neler etkin oldu?

En önemli etken toplumun duruşu, siyasi iradenin milli iradeyi satmaması ve ETÖ davasının ifşa ettiği gerçekler olduğunu düşünüyorum.

İSTANBUL DUKALIĞI SORGULANMALI

Ergenekon askerin psikolojisini nasıl etkiledi?

Asker yasalardan korkar. Şu anda üst yönetim kendi doğrularına uygun davranıyor. Adamımızı kaptırmayız ama suç işlemişse arkasında durmayız anlayışı var. Böyle durumlarda zayıf destek hiç destek vermemekten kötüdür. Acı gerçek karşısında kişinin sağlıklı tepkisi, kendini hesaba çekmesi ve oradan öğrenmiş olarak çıkmadır. Şu anda Ergenekon acı bir gerçek. Bir generalin bunu kabul etmesi değil, üzerine gidip çözmesi beklenir. Savunma psikolojisi iddianameyi zayıflatmaz iddianamedeki görüşleri güçlendirir.

Ergenekon'u kimler sabote ediyor?

Uykusu kaçanlar. Gizli bir irade var, bunlar askeriyeye de bir şekilde yansıyor. Para ve propaganda gücü elinde olanlara iyi bakılmalı, İstanbul dukalığı sorgulanmalı...

Ergenekon yandaşı stratejide Baykal'ın avukatlık rolünü nereye oturtuyorsunuz?

Herkes kendi kültürünün, tarzının gereğini yapıyor. Necip Fazıl CHP için, milletin nefsi emaresidir demiş… CHP'nin agresif politikaları aslında CHP'nin içindeki yönetimde etkili küçük bir grubun görüşleridir, zamanla sağduyu sahibi CHP'lilerin içlerindeki yaramaz çocuğu ıslah edeceklerine inanıyorum.


GATA gündemde. Siz de GATA'da çalıştınız. 28 Şubat'ın mağdurlarındansınız. Ne oldu, neden ordudan ayrıldınız?

GATA'dan haksız bir şekilde tayinim çıktı. Mahkemeye gittim ve kazandım. Tekrar tayinim çıktı, tekrar kazandım. GATA komutanı makamına çağırdı; “Nevzat, biliyorum tekrar kazanırsın; fakat o zaman tayinin Şırnak'a çıkacak…” dedi. Ne kusur işlediğimi sordum; “Devlet içinde emir-komuta zinciri dışında bir odak var; seni istemiyor, yaşam tarzınızı beğenmiyor” dedi.

Kim sizin yaşam tarzınızı beğenmemiş?

Batı Çalışma Grubu. Emir-komuta zinciri dışında istihbarat toplu-yor, kişileri fişliyor, yalan ve yanlış bilgilerle hazırlanan raporları YAŞ'ta komutanlara sunuyor ve böylece bazı kişiler ordudan uzaklaştırılıyor. Bu süreç ciddi bir psikolojik harekâtla gerçekleşti-riliyor. Kimilerine Amerikancı, kimilerine dinci, kimilerine kafatasçı denilerek ordu içindeki bir ekip tasfiye edildi.

Fişleme faaliyetlerinin başında kim vardı?

Doğu Aktulga… Atılan her personelin yerine kendi adamlarını yerleştirdi. Bu kişiler Aktulga'ya o kadar sadıktı ki eşler, hatta çocuklar bile istihbarat toplama görevini yerine getirdi. BÇG'nin karargâhı Deniz Kuvvetleri'nde olmasına karşın bu kuruma geti-rilen bilgiler Kara Kuvvetleri personeli tarafından temin ediliyordu. Yani BÇG karargâhı Kara Kuvvetleri tarafından yönlendiriliyordu. Burada bilgiler harmanlanıyor ve ihtiyaca göre servis ediliyordu. Genelde dezenformasyon amaçlı haberler basında yayınlandıktan sonra resmî belge olarak kayıtlara giriyordu. Meşhur andıçlama da bu grubun işiydi. Bizde dostunu düşmanını karıştırmış bir askeri bürokrasi vardı, ana hedef çağdaşlaşma değil, günlük politikaydı. Bir değişim yaşanıyor, umut ediyoruz ki gelişerek devam eder.


28 Şubat, cumhuriyet tarihinin en büyük kadrolaşma operas-yonudur, diyorsunuz. Şimdi ne oldu o kadrolara?

Olduğu gibi duruyor ama çok karamsarlar, deniz gözüktü artık. 'Ya Demokrasi ya Marmaris' başka yol yok.

Peki bu süreçte ne kadar insan atıldı, emekli olmak zorunda kaldı?

10 bine yakın asker zorla, 1565 kişi de re'sen emekli edildi. YAŞ, demokrasi dışı bir kurumdur. Temel vazifesi şûrâ, yani danışma kurulu olan bir kurumun eylem yapması başlı başına bir suçtur. Alınan kararların yargıya kapalı olması, birtakım şeylerin hukuksuz olduğunu gösteriyor. YAŞ kararı ile ordudan uzaklaştırılan askerî personel ne acıdır ki terör örgütü liderine tanınan yargılama hakkından yararlanmak için uğraşıyor. Kendi askeri hakimine güvenmeyen komuta iradesi sakat bir iradedir.


Bütün bu sorunlu yapı içinde darbeye engel olmuş, demokrasiye inanmış Hilmi Özkök'ü nereye koyacağız.

Özkök Paşa erken doğum idi ama yalnız olmadığı görüldü. Zamanı gelmiş söz en güçlü silahtır denir, Özkök bunu çok iyi idrak etmiş, zamanın ruhunu yakalamıştı. Darbeci doyumsuzluğun önünü kesti. Zor bir dönemde heykeli dikilecek işler yaptı… Özkök'ün duruşu, ardından gelen komutanları da pozitif etkilemiştir… Haddini ve hesabını bilmek çok önemli iki özelliktir. İnsan kendini bilirse ancak o zaman doğru hedefe gider…

Hilmi Özkök'ün Ergenekon savcılarına ifade vermesi askerde nasıl algılanır?

Zaman Hilmi Özkök'ün haklı olduğunu ortaya çıkarıyor. Bu nedenle TSK içinde ciddi bir yardım olmasa Ergenekon süreci bu noktaya gelemezdi. Ordumuz olması gerekenleri şimdi yapmaya başladı ve hem sivil kamu vicdanı hem de askeri kamu vicdanı Hilmi Özkök'ün çizgisinde. Eleştiri olsa da gönülden onaylayanların daha çok olduğunu düşünüyorum.






15 yıl önce