|

Rıfat Bali: Devlet azınlıklara hala güvenmiyor

Rıfat Bali; "Cumhuriyetin azınlıklara vaatleri kağıt üzerinde kaldı. Eşit vatandaş olarak görülmüyor. Geçmişte ihanet ettiniz yine edersiniz düşüncesi hakim. Toplumun ve devletin hafızası olumsuzluklarla dolu. Gayrimüslimlere öteki olduğu sürekli hatırlatılıyor" diyor

Mehmet Gündem
00:00 - 17/11/2008 Pazartesi
Güncelleme: 04:25 - 17/11/2008 Pazartesi
Yeni Şafak
Rıfat Bali: Devlet azınlıklara hala güvenmiyor
Rıfat Bali: Devlet azınlıklara hala güvenmiyor
Bakış açısındaki tehlike…

"İçimizdeki yabancılar" olarak görüyoruz azınlıkları. Kısaca gayrimüslim deyip geçiyoruz toptancı bir yaklaşımla.

Hiç olmasalardı daha iyi olurdu dediğimiz de az değil. Zaman zaman onlar tarafından kuşatıldığımıza da inanırız. İşgalcilerin yerli işbirlikçileri oldukları da başka bir inancımızdır. Fakat yeri geldiğinde renkli bir aksesuar olarak kullanırız Ermenileri, Rumları, Yahudileri, Süryanileri…

Devlet protokolünde yer veririz ama asla güvenmeyiz. Bir taraftan bu coğrafyanın çok kültürlü yapısıyla övünür, öte yandan azınlıkların "öteki" olduklarını, "ikincil" olduklarını hissettirmekten adeta haz duyarız.

Milli Savurma Bakanı Vecdi Gönül'ün "Rumlar, Ermeniler yaşamaya devam etseydi, bugün Türkiye aynı milli devlet olabilir miydi?" sorusunun içinde ne çok şey gizli…

Bu durumda ben ne bakan olmak isterdim ne de azınlık…

Neyse ki ikisi de değilim.

Bir avuç azınlığı sorun gören bir zihniyetin parçası hiç değilim.

Sanki bu ülkede sorun çözme yeteneği aranmıyor da, sorun üretme yeteneği aranıyor.

Her şeye yabancılaştığımız gibi her şeyi kendimize, topluma, devlete yabancılaştırıyoruz. Sürekli düşman üretiyoruz. Biz aslında kendimize güvenmiyoruz.

Kuşkuyu besleyen faktörlerden birisi karşı tarafsa, en büyüğü de o kuşkuyu içinde büyüten yapının kendi algı dünyası, ruh halidir.

Sorunların varlığından haz duyanlar; bütün farklılıkları, farklı düşünceleri, farklı kültürleri, farklı inançları, farklı kılık ve kıyafetleri de sorun görürler…

Dayatmalar sadece dağıtırlar…

Bilgi eksikliğine bir de ön yargı ve sürüp giden korkuları ekleyin, zihin bulanıklığı, akıl karışıklığı, duygu dağınıklığı giderek artacak ve ruh halimiz tehlikeye girecek.

İnsan bazen kendi güçsüzlüğünü, beceriksizliğini başkalarına aşırı güç atfederek bastırır.

İnsan gibi devlet de öyledir, nasıl bakarsa öyle görür…

Bakışımızı düzelttiğimiz zaman gerçeği daha net göreceğiz.

Gerçekle yüzleşip gerçek sorunlarla meşgul olmaktır çözüm…


* * *

Bugünkü konuğum Rıfat Bali. Yahudi asıllı bir yazar. 1996 yılından bu yana, başta Yahudiler olmak üzere, gayri Müslim azınlıklar, antisemitizm, komplo teorileri, Türk toplumunun kültürel ve sosyal değişimi, Dönmeler konularında araştırma ve yayın yapmaktadır.


Osmanlıdan cumhuriyete geçişte pek çok alanda sıfırlanma ve yeniden başlama durumu söz konusu oldu. Bu süreç azınlıklara nasıl yansıdı?

Cumhuriyetle birlikte toplum sıfırlanmak isteniyor ama hafıza unutmuyor. Bugün genel nüfus içinde bir ağırlık teşkil etmedikleri için akla gelmiyorlar, sorun teşkil etmiyorlar ama 30'lu, 40'lı senelerde "bize cihan harbinde, kurtuluş savaşında ihanet ettiniz" gibi tepkiler yoğundu. Azınlıklarla ilgili toplumsal hafıza olumsuz tarafıyla hatırlanıyor. Halbuki işgal devletleriyle işbirliği yapanlar olduğu gibi karşı duranlar da oldu. Milli mücadelede önemli rol alanlar da var gayrimüslimlerden. O dönem üzerinde çok çalışma yapıldı fakat hassas bir konu olduğu için net şeyler söylenemiyor. Genel olarak Ermeniler ve Rumlar işgalciler tarafına meyletti, Yahudiler sadık kaldılar deniyor.

'Her' ve 'bazı' ayrımını yapmak lazım. Sadık olanlar da var, düşmanla işbirliği yapanlar da…

Hafıza bunu genelleştirerek alıyor ve hepsi haindi diyor. O şüphe hala sürüp gidiyor; azınlıklar mı, bize ihanet etmişlerdi, yine ederler deniyor.

Cumhuriyet ideolojisinde kuşku baskın figür.

Sadece cumhuriyet ideolojisi değil, liderler, toplum yaşadıklarından dolayı pek çok şeye kuşkuyla bakıyor. Güven duygusu çok az.

ÖTEKİ OLAN KENDİNİ MAĞDUR HİSSEDER

"Devletin Yahudileri ve 'öteki' Yahudi" kitabını yazdınız. Bu toplumda öteki olmak nasıl bir şey?

Devlete hizmet eden Yahudiler ve sıradan Yahudiler var. Bir gayrimüslim için öteki olmak gayrimüslimliğinin sürekli hatırlatılması demektir. Ötekinde mağduriyet duygusu ağır basar. Bazı alanlar ve dönemlerde bu durum kendini daha çok hissettirir.

Hangi dönemler ve hangi alanlar?

Mesela tek parti döneminde. 24 Anayasası memuriyet hakkı tanımışsa da olamadılar; 1923-1945 arasında muvazzaf veya ihtiyat subayı olamadılar. İtimat edilmez bulundular. Memur da yapmadılar, çünkü biz kan döktük, bunlar İstanbul'da, İzmir'de zenginleştiler. Şimdi sıra bizde, asli unsur olarak öne çıkmalıyız, biz zenginleşmeliyiz, artık gayrimüslimlerin devri kapanmıştır zihniyetine sahiptiler. Bu devlet katında geçerli oldu, özel sektörde geçerli olamadı, çünkü lisan bilgisi ve donanım azınlıklardaydı.

İHANET EDENLER DE OLDU

"İhanet ettiniz" bakışının bir gerçekliği var…

Var tabii, her kesimden olmuştur. Fakat problem şu: Münferit bir vakayı veya grubu alıp bütün azınlıklara mal ettiğiniz zaman haksızlık etmiş olursunuz. Azınlıklar konusu bilimsel çalışma ve serinkanlı yaklaşımlardan uzakta, bir siyaset konusu haline geldi.

Kurtuluş savaşında azınlıkların tutumu neydi?

Süryanileri pek bilmiyorum. Ermeni, Rum ve Yahudilerin durumu aynı değil. Rumların ve Ermenilerin etnik milliyetçilik hülyaları vardı, Yahudilerin o tarihteki etnik milliyetçilikleri Filistin'le ilgiliydi, bu da Anadolu topraklarını tehdit etmiyordu. Osmanlının son hahambaşısı Haim Naom, Rum ve Ermenilerin başlarına gelen felaketleri görünce, gerçek düşüncesi böyle olmadığı halde Siyonizme, yani Yahudi milliyetçiliğine mesafe alıp cemaatini korumaya çalıştı. Her zaman Kemalist düşüncenin yanında yer aldı ve anlatsın diye Avrupa'ya gönderildi.

Türkiye Musevileri eski cemaat başkanı Bensiyon Pinto hatıralarını yazdı, "artık bana pis Yahudi denmesin" diyor. Pis Yahudi sık karşılaştığınız bir ifade mi?

Şahsen hiç böyle bir ifadeye muhatap olmadım ama olanlar var elbette. Bensiyon Bey yazdığına göre çok çekmiş. "Pis Yahudi" lafı 30'lu, 40'lı senelerde geçerli olan ve popüler kültürde yer almış bir kavramdır. O dönemde Yahudiler İstanbul'da daha çok yer tutuyorlardı, basının, mizah dergilerinin meşgalelerinden biri buydu.

Azınlık mı, dini azınlık mı?

Dini azınlık. Lozan Anlaşması dini azınlık olarak kabul etti ve bir takım avantajlar verdi. 1923-1945 arasında bu avantajlar hiç uygulanmadı. Çünkü ulus devlet projesiyle tezat teşkil eden bir yanı vardı. Bütün unsurları Türk milli kimliği içinde eritip yeniden bir Türk insanı yaratmak istiyordu. Dolayısıyla bu haklar kağıt üzerinde kaldı.

1923-1945 arasında ne oldu?

O yıllara bakıldığında dünya konjonktüründe diktatoryal bir dönem olduğu söylenebilir. Türkiye'de de hem tek parti var, hem ulus-devlet kuruluyor. Azınlıkları Türk kimliğine süratli bir şekilde kazandırmak istiyorlar. Bu mümkün olmuyor tabii. Fakat bu insanlar kendi dinsel ve etnik kimliklerini gizlemek zorunda kaldılar.

Sistematik bir Türkleştirme ya da kültürel Türkleştirme yaşandı mı?

"Yeni Türk"ün içine almak istediler, öyle tanımladılar. Yeniden dünyaya geldiniz dediler ve 24 Anayasasında din, dil, ırk farkı olmayan eşitliği veriyoruz dediler. Bu tebaadan yurttaşa sosyal statü terfisi olarak sunuldu. Fakat elitler, liderler gayrimüslimleri zımni olarak görmeye devam ettiler ve o haklar verilmedi.

AJANLIK YAPARLAR KUŞKUSU VAR

1941'de ne oldu?

Yunanistan ve Bulgaristan'ı işgal eden Nazi orduları Trakya sınırına dayanmıştı. Türkiye endişeyle beşinci kol faaliyetlerinde bulunabilecek insanları çıkardı, bir kısmını Anadolu'ya gönderdi, büyük kısmını da 'gayrimüslim askerler' diye silah altına aldılar ama silahlı eğitim vermediler, çünkü savaşta güvenemeyiz dediler.

Azınlıkların ajanlık ve düşmanla işbirliği yapabilecekleri endişesi mi bu kararı aldırdı?

Evet, enterne edelim gibi bir hava vardı. Halbuki Naziler Türkiye'ye saldırsa Yahudilerin onlarla işbirliği yapması mümkün değildi. Bazı Ermenilerin Nazilere meyilli olduğu tespit edilmiş, fazla düşünmeyelim en iyisi bütün azınlıkları askere alalım demişler. Güvenilir bulunmuyor gayrimüslimler.

Yirmi Kur'a Nafia Askerleri olarak gayrimüslimlerden 20 ila 45 yaş arasındaki erkekler askere alınıyor.

Evet, sayı 20-30 bin arası. Nisan 41'de alınıyorlar, Temmuz 42'de terhis oluyorlar.

O askerler için ne değişti?

Hayal kırıklığı. Ellerinde silah değil, kazma kürek var, devlet bir kere daha dışlıyor onları… Gayrimüslimlerin 41'de askere alınmaları tek parti döneminin Türkleştirme pol tikasının bir merhalesi olarak görülüyor. Doğru, Türkleştirme, etkisizleştirme ve ticarette biraz geri bırakma yanları da var, fakat esas mesele güvenlik meselesiydi.

KAN BEDELİ OLARAK GÖRÜLDÜ

Ardından varlık vergisi geliyor.

Basına ve mizah dergilerine bakıldığında azınlık karşıtı literatür geliştirildiği görülüyor. Sokaktaki insanın hiçbir peşin yargısı olmasa bile her gün bunu okuduğunda birtakım yargılar oluşuyor ve azınlık karşıtı duygular da çıkıyor. Neticede servet paylaşımı söz konusu. Türk Müslüman burjuvazide şöyle bir hayal kırıklığı var: Savaşı biz verdik, ekonomi hala bunların elinde; ceremesini biz çektik sefasını bunlar sürüyor. Milleti sömürüyorlar, direksiyona biz geçmeliyiz diyorlar ve varlık vergisi geliyor. Kanunda problem yok, ama tatbikatta ayrımcılık oldu. Abraham Galanti, bu durumdan şikayete gittiğinde, Şükrü Saraçoğlu da, Şevket Süreyya Aydemir de şöyle diyor: Vatana, millete kan borçlarını ödememişler, vergi ödüyorlar, ne olacak ki.

6-7 Eylül olayları neyin sonucu?

Türkleştirmeyle ilgisi yok. Türkiye'nin Yunanistan ve İngiltere ile oturduğu masada elini güçlendirip istediği tavizi almak için kullandığı bir kozdu fakat kontrolden çıktı. Fırsat kollayanlara da gün doğdu.

Resmi ideolojiyi, Kemalizmi azınlıklar paylaşıyorlar mı?

Yahudiler samimi olarak benimsedi, çünkü eşitlik vaat ediyordu. Bu insanlar buna hasretti fakat 1923-1945 arası hayal kırıklığına uğradılar ve yaşadıkları mağduriyeti içselleştirdiler, çok dışa vurmadılar. Büyük bir travma oluşturdu, acı tat bıraktı, göç duygusunu oluşturdu ve 35 bin kişi bir yılda göç etti. Hayal kırıklığı bugün de geçerli.

AZINLIKLAR TEDİRGİN

Bugün Yahudiler biraz geri mi çekildi?

Pek görünmek istemiyorlar. Dün aktif olanlar bugün yaşlandılar. Bugün genç kuşağın çoğu kendilerini kamuoyuna Yahudi olarak sunmuyor. Ermeniler, Rumlar, Yahudiler arasında en fazla Türk milliyetçisi olan ve Türk kimliğini kendisini tarif ederken en fazla kullanan kişiler Yahudilerdir. Bunu Yahudiler daha sadıktır anlamında söylemiyorum, Kemalizme büyük bel bağladılar ve Türklüğü etnisite olarak değil, kimlik olarak algıladılar. Bugün eskiler yeni kuşaklara mağduriyet duygusun aşılıyorlar.

Azınlıkların hangisi bugün daha rahat?

Yahudiler daha tedirgin… Bakın sokaktaki insan da siyasal iktidar da gayrimüslimi bir Türk vatandaşı görmüyor. Siyasal iktidarlar azınlıklara güvenmiyor. Geçmişteki sicilin çok temiz olmadığını gerekçe gösteriyor. "Biz bu defteri kapattık, hepinizi güvenilir insanlar olarak kabul ediyoruz" demesine rağmen içten içe "acaba" diye kuşku duyuyor.




Sabetayizmin Türkiye Yahudileri için anlamı nedir, ortak bir ideoloji olarak görülüyor mu?

Yahudilerin sabetayist ideolojiyi benimsemesi mümkün değil. Çünkü sabetayizm çift kimlikli bir mezhep. İhtida etmiş ve zahiren Müslüman görünen ama aslında Yahudi ve gizliden gizliye Yahudi ritüellerini devam ettiren insanlar için kullanılan bir şey. Popüler kültüre bakarsanız böyle bir büyük yapı var ve aralarında dayanışma söz konusu. Gerçek ise hiç böyle değil. Azınlıklar ve özellikle Yahudiler konusunda toplum zehirlenmiş durumda.

Sabetayistlerin etkisi var mı?

Sabetayistlerin bir kimlik problemi var. Ne olduklarını bilmiyorlar. Dinden uzaklaşmış bir kitle olarak görüyorum onları. Bugün hala çifte kimliğini sürdüren kişiler varsa da azınlıkta olduğuna inanıyorum.

Dönmeler milliyetçi ve muhafazakarlara göre dayatmacı bir batılı hayat tarzını temsil ediyor. Öyle mi?

Evet, yetmişli yıllarda sağ-sol çatışmalarında komünizmi ve Marksizmi de temsil ettiler. İsmail Cem, Ahmet Emin Yalman dönmeydi. Coşkun Kırca için de söylendi. Bence bugün dönmelik konusu gündemden düştü. Çünkü dönmeliği temsil eden, ateşli polemik yapan insanlar kalmadı. Problem aslında başka.

BATILI HAYATI DAYATIYORLAR

Nedir problem?

Sabetaycılar bir yerde Türk toplumunda taraf oldular. Batıya Batılı yaşam tarzına taraf oldular ve bu yaşam tarzını Türk toplumuna getirmeye uğraştılar. Örneğin İpekçilerin ilk sinema salonlarını açmaları ve burada Batılı yaşam tarzını gösteren filmlerin gösterimi. Ahmet Emin Yalman'ın ateşli ve saldırgan bir laik oluşu... Tüm bunlar Dönmeleri kozmopolitizmle, Batıyla özdeşleştirdi ve bir yerde İslami-geleneksel-muhafazakar değerlere bağlı olarak yaşamak isteyen toplumun çoğunluğuna bu yaşam tarzını dayatmakla suçlandılar. Çünkü balolara gitmeyen, kısa etek giymeyen, başını açmayan İslami değerlere bağlı muhafazakar kadınlar ve toplumun çoğunluğunu teşkil eden bu tür bir aile ve toplum yapısı dönemin basını ve kamuoyunun önde gelen ve bir çoğu Selanikli olan yazarları tarafından 'yobaz', 'gerici' olarak nitelendiler. Bütün mesele buradan ortaya çıkmaktadır ve bugün de Türk toplumunda yaşanan gerilim ve gerginlik aynı nedenlere dayanmaktadır.


Türkiye Yahudileri dönmeleri nasıl görüyor?

1950'li yıllardan gelen dönme-İslam çatışmasının sonucu dönmelerin 'gizli Yahudi ajanı' görülmesi nedeniyle Sabetaycılara soğukturlar. Sabetaycılar da Yahudileri sevmez.

Yahudiler, Dönmeler ve Farmasonlar üçlü sacayağına ne oldu?

Bu düşüncenin doğru olduğuna inanmıyorum. Bazı Yahudiler farmason derneklerinde yer almış ama yaygın değil. Yahudiler ve Sabetayistler arasından çok mason çıktığı doğru. Masonluk bir yerde evrensel bir felsefeyi, eşitliği, kardeşliği savunuyor ve dini arka plana atıyor. Dolayısıyla dinden uzaklaşmış Sabetaycılara çekici geliyor. Tarih boyunca ayrımcılığa uğramış Yahudiler de bu söylemden dolayı sempati ile yaklaşıyorlar. Tüm dernekler gibi masonluk da bir lobi ve ağırlığı olan bir kuruluştur, her STK gibi bir baskı grubudur. Ancak siyasete alet ve taraf olmamalıdır.

Sokaktaki Yahudi dönmelere nasıl bakıyor?

Saçmalık olarak bakıp uzak duruyor.

Sabetayist olmazsanız bir yere gelemezsiniz argümanı da vardı.

Bu bir şebekedir, ona dahil olmazsanız bir yere gelemezsiniz, demek saçma sapan şeylerdir, Türk insanının kabiliyetini yok saymaktır.


Ermeniler için Ermenistan, Rumlar için Yunanistan, Yahudiler için İsrail… İki vatanlı olmak gibi zor bir durum mu yaşanıyor?

Bu konuda insanlar pek konuşmak istemezler. 21. yüzyılda vatandaşlık kavramında anavatan ve vatan kavramları vardır. İnsanların asli vatandaşı olduğu ülkelerde bu sadakatsizlik şeklinde yorumlanmaz. Fakat Türkiye'de böyle algılanmıyor. Bir Türk Yahudisinin, Alman Yahudisinin, Amerikan Yahudisinin İsrail'e ilgi duyması normaldir ama bu İsrail devletine sadakat anlamına gelmez. Bir Türk Yahudisinin "ben Siyonist değilim" demesini samimi bulmam. Ermeni ve Rumlarda da durum aynı… Azınlıkların anavatanımıza sevgi duyuyoruz demeleri mümkün değil. Dink olayından sonra hiç mümkün değil…



Açıklama
NOT 1:

Röportajın başlığında yer alan “Devlet azınlıklara hala güvenmiyor” ifadesi Rıfat Bali'nin genel anlatımından benim (M G) tarafımdan çıkartılmış bir sonuç cümlesidir.

NOT 2:

“Dönmeler milliyetçi ve muhafazakarlara göre dayatmacı bir batılı hayat tarzını temsil ediyor. Öyle mi?”, “Nedir problem?” ve “Sabetayistlerin etkisi var mı?” sorularında konu bütünlüğünü sağlamak amacıyla Sayın Bali'nin Aksiyon dergisinde 2000 yılında yayınlanan röportajından alıntılar yapılmıştır.






15 yıl önce