Başbakan, kendisi ve Türkiye açısından haklı gibi görülebilir. Hem aday üyelik hem de müzakereler uzun yıllardır devam ediyor. Bu, kabul edelim ki Türkiye''yi yormuş olabilir. Diğer taraftan Türkiye son yıllarda AB üyeliği, standartlara uyum, demokratikleşme, askeri vesayetin geriletilmesi gibi pek çok konuda önemli reformlar yaptı. Son birkaç yıl içinde AK Parti bu ilk dönemdeki attığı adımları devam ettiremedi; AB de daha teşvik olabilirdi. Zannediyorum şu anda 17 fasıl bloke edilmiş durumda ve açılmıyor. Bu süreçte bloke edilen başlıklardan bazıları açılmış olsa idi, müzakereler daha iyi bir noktada olabilirdi.
Gelinen nokta kapının karşılıklı tam açılmadığını göstermektedir. Açıkçası Türkiye de son dönemde AB kapısının yeniden açılması konusunda çok çaba sarf etmiyor. Kapıyı karşılıklı açmayı zorlamamaları beni düşündürüyor. Türkiye AB hedefinden vazgeçmedik diyor. Peki neden ilerleme sağlanamıyor bunu düşünmek lazım.
Bir kere Türkiye son yıllarda AB hedefinin dışında siyasal olarak çok farklı ve önemli bir ülke görünümüne girdi. Bölgesinde güçlü bir ülke olma yolunda. Ekonomisi takdir görüyor, yatırım çekebiliyor. Dış politikada farklı ilişkiler kurarak, bölgesel aktör olmak istiyor. Yakın ve uzak coğrafyalarda önemli siyasal projelerin içine girme aşamasında. AB bu çok boyutlu politikanın parçalarından birisi oldu. Burada AB''nin teşvik edici olması bence her iki tarafın faydasına olacaktır. Çünkü, hem bölgesinde hem başka coğrafyalarda etkili, ekonomisi güçlü, demokrasisi tam yerleşmiş bir Türkiye''nin AB''ye de büyük katkısı olacağı için. Yani ilişkilerin gelişmesi ve müzakarelerin yeniden canlanması iki tarafın da çıkarınadır.
Türkiye''nin bu çıkışının arkasında AB''ye alternatif bir niyet olduğunu düşünmüyorum. Bu siyasal bir tercih ve birbiri yerine ikame edilen tercihler değil bana göre. Ya da öyle olmasını umuyorum. Ama Başbakan''ın AB''ye yönelik çağrısının zamanlaması şaşırtıcı. AB''de hava Türkiye lehine değişmeye başlıyor. Fransa''da Sarkozy''nin yerine Hollande''ın gelmesi, Almanya''da Eylül''deki seçimde Merkel''in gidip, bizim de içinde olduğumuz sol bir koalisyonun iktidara gelme şansı var. AB''de iklim Türkiye lehine dönerken Başbakan''ın bu çıkışı düşündürücü.
Hak ve özgürlükler, düşünce ve ifade özgürlüğü, demokrasi konularında eksikler bir an önce giderilmeli. Türkiye''ye bunları söylüyoruz ama biz Yeşiller olarak AB''nin bu konularda eksiksiz olduğunu söylemiyoruz. AB de hak ve özgürlükler, azınlıklar, kültürel kimlik ve çoğulculuk gibi konularda zaman zaman sorunlar yaşıyor. Özellikle ülkelerdeki yabancılar konusundaki bazı gecikmişlikler AB''nin ciddi eksikliğidir. Romanya, Bulgaristan üye olduysa Türkiye de AB taleplerine karşılık verdiğinde üye olabilmelidir. Üyelik için karşılıklı siyasi irade gerekiyor.
Elbette. AK Parti AB üyeliği için kendisinden önce atılamayan pek çok adımı attı. Konuşulamayan yasal reformları yaptı. Ben 10 yıllık iktidara baktığımda üç dönem görüyorum. Birinci dönem reform dönemi, ikinci dönem duraklama, üçüncü dönem de reformların kazanımlarının bitmesi ve hatta geri adımların atılması. Son bir-iki yıl içinde özellikle hukuk alanında önemli ihlaller yaşanıyor. Uzun tutukluluk, ifade özgürlüğü konusunda sıkıntılar vs. Bu konularda bağımsız yargı karar verse de, siyaseten sorunlu olan hükümettir. Ben hükümetin her şeye rağmen doğru yönde reformları sürdüreceğini ümit ediyorum.
Çok. Bir kere Türkiye hem jeopolitik olarak hem ekonomik alarak önemli bir noktada. Türkiye Doğu ile Batı arasında ''köprü'' olmanın ötesine geçti. Bugün Türkiye Doğu ile Batı arasında köprüden daha fazla şeyi ifade ediyor. Genç nüfusu ile, enerji güvenliği konusunda, bölgedeki lider ülkeler arasında olması nedeni ile AB''ye katkı verebilir. Tabi en önemlisi tarihindeki çoğulculuğu ve bu konudaki olumlu deneyimlerini günümüz ihtiyaçlarına göre hayata geçirmesi halinde Avrupa''ya bile örnek olabilir. Avrupa, Türkiye ile birlikte Avrupa olur.
İlişkileri bu hale getiren en önemli hatalardan birisi Kıbrıs konusunda yapıldı. 2003 yılından itibaren özellikle Başbakan Erdoğan, Kıbrıs''ta çözüm konusunda büyük emek harcadı, Kıbrıs''ın birleşmesi için çaba sarfetti. Annan Planı ortaya çıktı. Kuzey Kıbrıs halkı ''evet'', güneydekiler ''hayır'' dedi. Ama AB buna rağmen Rumları tek başına, üzücü de olsa, hukuken üye yapmak zorunda kaldı. Avrupa izolasyonların kaldırılması için karar aldı, onu da hayata geçiremedi. Eğer AB, Kıbrıs konusunda yapıcı adım atabilseydi Türkiye-AB ilişkileri bugün çok daha iyi bir noktada olabilirdi. Referanduma ''evet'' diyen Anastasiadis''in kazanması süreci yeniden hızlandırabilir.