Bir tıkanma, bir belirsizlik var. 'Nereye doğru gidiyoruz' diye farklı kesimlerde ciddi tereddütler var. Diğer yandan yaşanan belirsizliği uzun bir sürecin parçaları olarak görmek lazım. Bunu da atlatırız diye ümit ediyorum çünkü eski yöntemlerin işe yaramayacağını bu ülkede herkes biliyor. Denenmedik bir yol kalmadığı gibi, söyleyecek fazla yeni bir şey de yok. Son açıklamalardan anlaşılan şu tüm taraflar, belirsizliği aşmak için bir arayış içinde. Fakat şu aşamada ihtiyacımız bir yol haritası değil! Tarafların sorumluluk içinde hareket ederek sakin davranması, çatışmaların durması ve bunu sağlayacak adımların atılması öncelikli ihtiyaçtır.
Siyasi çevrelerin de ortalama vatandaşın da gündeminde en çok sözü edilen konu Roboski/Ortasu (Uludere) olayıdır. Bugün adeta bütün meseleler, bu örnek etrafında konuşuluyor, tartışılıyor. Bu konu açıklığa kavuşturulmadığı müddetçe gündemde kalacak bir konudur. Soruşturma bir an önce bitmeli, sorumlular her kimse bir an önce ortaya çıkartılmalı ve hesabı sorulmalıdır. AK Parti'den vatandaşın beklediği budur. Bu olayın hesabının sorulması, Kürt meselesinde bir çözüm umudu olduğunu gösterecektir. Aksi halde boşuna umut ediyoruz demektir.
Çok emek sarf edilmiş, büyük sıkıntılardan, gerilimlerden sonra oluşan bir diyalog süreci var karşımızda. Hem Türkiye'nin hem Irak ve Türkiye Kürtlerinin lehine, hem de bölgesel düzeyde istikrarı besleyen ve çözüm siyasetini destekleyen bir ilişki var. Son ziyarette verilen mesajlar, hem Türkiye açısından hem de Irak ve Irak Kürtleri açısından doğru, etkili ve önümüzdeki döneme damga vuracak mesajlardır. Hem bölgesel siyaset açısından hem de ilişkilerdeki ana başlıklar açısından göze çarpacak derece de bir uyum var.
Her şeyden önce sorunlara yaklaşım biçimleri örtüşüyor. Türkiye, Irak'ta Maliki ile öne çıkan mezhepçi yaklaşımdan rahatsız, Suriye'deki kanlı tabloyu durdurmak istiyor. "Kürt meselesini çözmek zorundayız ve silahların devri sona erdi" diyor. Aynı şekilde ekonomik işbirliği ile bölgesel istikrarın genişlemesini istiyor, demokratikleşme talep ediyor. Bu noktaların hepsinde Irak Kürtleri ve Türkiye hemfikir. Bu kadar geniş kapsamlı bir uyum daha önce olmadı. Barzani, aynı zamanda Suriye Kürtleri üzerinde de önemli oranda bir etkiye sahip ve Suriye'deki mevcut durumdan son derece rahatsız. Baskıcı ve diktatör rejimlere karşı Türkiye ile aynı bakış açısına sahip. Ayrıca her iki taraf mevcut uyumu, ne Sünni-Şii kamplaşması olarak görüyor ne de Türk-Kürt-Arap dengesi sorunu olarak görüyor. Tam tersine, herkesi kapsamak isteyen geniş bir uzlaşma vizyonu ortaya koyuyorlar. Bu, bölgesel istikrar için, bölgenin geleceği için son derece olumludur. Bölgenin geleceği konusunda da hem Türkiye hem de Irak Kürtleri önemli oranda hemfikir.
Bu konunun bir boyutu ama zaten mesele sadece bu değil. Çünkü sorunun askeri bir müdahale ile çözülemeyeceğini düşünüyorlar. Bunu sadece Irak Kürtleri de söylemiyor, emekli bazı askerler dâhil, sorunu bilen herkes söylüyor. Türkiye ve Irak Kürtleri arasında gözle görünür şekilde net bir ortak duruş var. "Silahların devri artık geçmiştir ve PKK bunun farkına varıp gereken adımları atmalıdır" diyorlar. Adı konulmuş, içeriği belirlenmiş bir vizyon ortaklığı söz konusu. PKK'nın da yeni dönemi doğru okuması ve o yönde adımlar atması için uygun şartların oluşturulması gerekiyor. Yeni süreçte diyalogdan kaçan, çözüm sürecini baltalayan, silahta ısrar eden her kim olursa olsun, tüm bölgenin, bölge halklarının nezdinde kaybedecektir.
Sanırım, "Tüm Kürtlerin lideri" demişti. Ama Demirtaş'ın açıklamasından bağımsız olarak ifade edeyim, Barzani zaten bölgesel bir lider. Bugün gördüğümüz tablo ve artan ziyaretler buna uygun politikaların geliştirildiği anlamına geliyor. Yoksa Barzani ismi, Kürtlerin yaşadığı her ülkede bilinen ve saygı duyulan bir isim. Geçmişte de böyleydi, bugün de öyle. Ama Barzani'nin de ifade ettiği üzere, her ülkenin Kürt meselesinin kendine özgü dinamikleri vardır. Türkiye'nin Kürt meselesi de Irak'ta değil, Türkiye'de çözülür. Bence, tüm kesimler bunun farkında.
BDP yeni dengeleri doğru okuyamıyor. Bence itiraz etmesi gereksiz. Çünkü bir tıkanma var ve bunu aşma, sorunu çözme sürecinde Barzani'nin kolaylaştırıcı bir rolü olacaktır. Bugün, Kürtler bu coğrafyada şu veya bu ülkenin kozu değil, artık bir taraftır. O yüzden eski dönemin dilini herkesin bırakması lazım. Türkiye, mezhepçi politikalar yerine kapsayıcı politikalar geliştirdiği için Kürt yönetimiyle sağlıklı ilişki geliştirebiliyor. Yoksa kimsenin kimseyi lider yaptığı yok.
Genel yaklaşıma paralel bir tutum görüyorum. Türkiye açısından önemli olan şey, kanın durması, sağlıklı bir dönüşümün ve demokratikleşmenin yaşanmasıdır. Aynı yaklaşıma Barzani de sahip ve bunu destekliyor. Irak tecrübesinden dolayı, diktatörler ve baskıcı rejimler konusunda zaten çok açık bir karşı duruşları var. Şahsi görüşüm, Suriye Kürtleri'ne, güvenlikçi bir perspektifle yaklaşmanın, mevcut durumu daha da zorlaştıracağı yönündedir. Zaten Türkiye, olaylardan çok önce Suriye Kürtlerinin vatandaşlıkla ilgili sıkıntıları için reform çağrısında bulunuyordu. Sorunları çözme yanlısı perspektifin devam etmesi hem Türkiye için hem Suriye Kürtleri için hem de Suriye'nin geleceği için olumlu bir tavır. Türkiye, daha önce yıllarca Irak ve Irak Kürtleri siyasetini hep PKK ekseninde değerlendirdi. Bu yanlışın aynısını Suriye'de yapmayacaktır diye düşünüyorum.
Kürt meselesi büyük ve karmaşık bir sorun. Çözüm; kısa yoldan üç beş maddeyle, müdahaleyle gelmeyecek. Ama artık bu işin gidecek bir yeri kalmadı. Bu noktadan sonra ya bu sorun çözülür ya da bu ülke çözülür. Kimsenin kötü gidişatı, bir şey olmuyormuş gibi izlemeye hakkı yok. İzlemiyorlar ve durumun vahametinin farkındalar diye düşünüyorum, böyle umut ediyorum. Çünkü bu sorun bu dönemde, bu şartlarda, bu iktidarla çözülmezse, artık kesin bir biçimde çözülemez hale gelecektir. Başta AK Parti ve BDP olmak üzere tüm tarafların, sorumluluğunun farkına varması, ona uygun hareket etmesi gerekiyor.
Bu olmadan sivil siyaset gelişebilir mi? Mümkün değil. Bu zorunlu, gerekli, acil bir ihtiyaç. Fakat hem tüm Kürtlerin hem de PKK'nın kafasında bazı soru işaretleri var. Silahlar susunca, kalkınca ne olacak? Silah sigortadır demeyeceğim ama bir güvensizlik ortamı var. Oslo görüşmelerinin sızması, devlet kanadında zaten büyük bir güvensizlik doğurmuş durumda. Aynı güvensizlik, tutuklamalar devam ettiği için BDP cenahında da var. Bu güvensiz ortamın giderilmesi gerekiyor. Şunu görelim, bu ülkenin tarihi pek çok olaya şahitlik etti. "Ne olabilir ki?" demesin kimse. Her an her şey olabilir. O yüzden silahların bırakılması için makul bir ortam sağlanmalı, bir güvence tesis edilmeli. Yapılan son açıklamalar, olumlu bir başlangıca işaret ediyor fakat bekleyip görmek lazım.
Kürt meselesi büyük ve karmaşık bir sorun. Çözüm; kısa yoldan üç beş maddeyle, müdahaleyle gelmeyecek. Ama artık bu işin gidecek bir yeri kalmadı. Bu noktadan sonra ya bu sorun çözülür ya da bu ülke çözülür. Kimsenin kötü gidişatı, bir şey olmuyormuş gibi izlemeye hakkı yok. İzlemiyorlar ve durumun vahametinin farkındalar diye düşünüyorum, böyle umut ediyorum. Çünkü bu sorun bu dönemde, bu şartlarda, bu iktidarla çözülmezse, artık kesin bir biçimde çözülemez hale gelecektir. Başta AK Parti ve BDP olmak üzere tüm tarafların, sorumluluğunun farkına varması, ona uygun hareket etmesi gerekiyor.
Bu olmadan sivil siyaset gelişebilir mi? Mümkün değil. Bu zorunlu, gerekli, acil bir ihtiyaç. Fakat hem tüm Kürtlerin hem de PKK'nın kafasında bazı soru işaretleri var. Silahlar susunca, kalkınca ne olacak? Silah sigortadır demeyeceğim ama bir güvensizlik ortamı var. Oslo görüşmelerinin sızması, devlet kanadında zaten büyük bir güvensizlik doğurmuş durumda. Aynı güvensizlik, tutuklamalar devam ettiği için BDP cenahında da var. Bu güvensiz ortamın giderilmesi gerekiyor. Şunu görelim, bu ülkenin tarihi pek çok olaya şahitlik etti. "Ne olabilir ki?" demesin kimse. Her an her şey olabilir. O yüzden silahların bırakılması için makul bir ortam sağlanmalı, bir güvence tesis edilmeli. Yapılan son açıklamalar, olumlu bir başlangıca işaret ediyor fakat bekleyip görmek lazım.