Türkiye'de bugüne dek her seçimin bir teması oldu ve seçimler temel bir siyasi değer üzerinden yürütüldü. Bu seçimde nev-i şahsına münhasır bir durumla karşı karşıyayız. Devlet içinde yıllardır gizli bir şekilde faaliyet yürüten bir yapı, 17 Aralık'ta bir darbe girişiminde bulundu. Bu darbe girişimiyle Türk siyasal hayatını, Türk siyaset rejimini dizayn etmeye dönük bir çaba içerisinde olduğunu gösteren yapının görünmezlik zırhı ortadan kalktı.
Bu tavır aslında tüm siyasi partilerin geleceğinin teminatıdır. Tayyip Erdoğan, onların da, o partilerin de istikballerini düşünerek kendisini ortaya koydu aslında. Gerçekten ahlaksız bir başbakan olsaydı, bu yapıyla uzlaşı mümkündü. Ama Erdoğan, ülkenin geleceğinin teminatı için gelebilecek tüm saldırıları da göz önünde bulundurarak bu vesayete karşı 'savaşa varım' dedi. Tayyip Erdoğan yürüttüğü mücadeleden çok emin. Bu yapının Türk demokrasisi için taşıdığı tüm potansiyel tehlikelerin çok farkında. Eğer bu yapıyla bu şekilde mücadele edilmez ise bu örgütün gelecekte Türkiye'nin başına ne tür sıkıntılar üretebileceğini çok iyi biliyor. Başbakan, tüm Türkiye için bir savaş veriyor.
Aslında bu tablo, CHP'nin laiklik anlayışını derinden sarsan bir durum. CHP, kendini her zaman seküler yapının garantisi olarak gördü. Ancak şu an seküler yapının yıkılmasına neden olabilecek, anayasal yapının denetiminde olmayan vesayet sistemine kapı açıyor. Bu yapının amacı bütün anayasal normların üzerine tek bir kişiyi çıkarma uğraşıdır. Paralel yapı her şeyden vazgeçebiliyor ama Fethullah Gülen'den vazgeçemiyor. Öyle ki, dinden de, Türkiye'nin temellerinden de her şeyden de vazgeçebilir ama hocadan vazgeçemiyorlar. Tek kriterleri 'Fethullah Gülen'. Muhalefetle de anlaşmaları bu şekilde.
Tartışmasız görülen lider Fethullah Gülen. Onu da yönlendiren bir takım odakların olduğu söyleniyor. Böyle bir durum varsa ileriki zamanlarda deşifre olacaktır. Ama amaçları liderleri gibi net değil şu an. Enteresan bir siyasal Mesihçilik oynanıyor. Devleti bir Deccal olarak görüyorlar. Başka hiç bir unsuru kabul etmeyen totaliter bir yapı var. Tapeler ve dinlemeler de bunun meyvesi. Bu yapıda herkes bir hafiye. Talimat geldiğinde bir anda herkes ajan haline gelebiliyor.
Burada gayr-i hukuki süreçlere girmiş insanlardan bahsediliyor. Hükümete karşı darbe girişiminde bulunmuş talimatlar alarak operasyonda bulunmuş kişilerden söz ediyoruz. Paralel yapının tüm hukuksuz taktiklerini eleştirirken biz bir hukuksuzluğun içine giremeyiz. Korku imparatorluğunu yıkarken kendimiz bir korku imparatorluğu kurmayız. Bu yapıya gönül vermiş kişilerle bir sorunumuz yok.
Gülen'in son röportajında evrensel bir hukuk savunucusu gibi lanse edilmeye çalışılan bir algı inşası var. Röportajında usulsüz dinlemelerin yanlış olduğunu, bunları yapanların hesap vermesi gerektiğini savunurken, aynı gazete, aynı gün sür manşetinde usulsüz dinlemeyi verebiliyor. Aslında içeridekiler de dışarıdakiler de bu örgütün usulsüz dinlemeleri hükümet aleyhinde kullanmak için biriktirdiğini biliyor. Ama herkes bir oyun içerisinde. Çoğu kişi gerçek duygu ve düşüncesini ortaya koymaktan çekiniyor. İslami saiklerle yola çıkmış bir cemaat bir gıybet çetesine dönüştü.
Birtakım yazarlar-çizerler korkularından dile getiremiyorlar. 'Bunların ellerinde her şey kayıtlı' diye düşünüp ortaya çıkmasından korkuyorlar. Bu yapı, bir korku imparatorluğu kurmuş durumda. Burada en zararsızı AK Parti'ye muhalefet etmek. Çünkü AK Parti demokratik bir yapı. Tepkisi hukuk çerçevesinde olacaktır, bunu biliyorlar. Ama paralel yapının ne tür zorluklar çıkarabileceğini kestirmek çok güç.Korku imparatorluğunu gölgesinde ses çıkaramıyorlar.
Twitter birçok ülkede temsilcilikler açarak o ülkeyi dikkate alan bir ticari kurum. Ama bu kurumun Türkiye'de böyle bir çalışması yok. Türkiye'ye ciddiye alınmayacak bir üçüncü dünya sömürge ülkesi muamelesi yapıyorlar. Yani İngiltere veya Almanya statüsünde değiliz. Yapılan şikayetlerin muhatabı yok. Mahkemelerin aldığı onlarca karar var. 500'ün üzerinde sakıncalı link var. Bunların kaldırılmasına dönük çalışmalar yürütülüyor. Bunlar arasında müstehcen içerikler de var kişi haklarını ihlal edenler de var. Bu tür talepleri ABD veya İngiltere'de olunca ciddiye alıp, gereğini yapan Twitter, Türk hukuk sisteminden gelen bu taleplerin hepsini görmezden gelip kendini hukukun üstünde görür hale geldi. Hukukun üstünlüğüne inanıyoruz ama aynı zamanda bir şirketin hukukun üstünde olmasına göz yumuyoruz. Bu büyük bir çelişkidir.