|

Soğuk Savaş bombalarından kurtulmak gerek

Askeri tarih uzmanı Doç. Dr. Serhat Güvenç, Afyonkarahisar'da infilak eden bombaların Soğuk Savaş döneminden kalma olabileceğini söyledi. Orduda gerçekleşen zihinsel dönüşüme rağmen konu 'mühimmat biriktirme'ye gelince 'bir gün lazım olur' mantığının işlediğini aktaran Güvenç, "Patlayan cephanelik, 'kıtlık deposu' olarak da kullanılmış olabilir" dedi

Burcu Bulut
00:00 - 12/09/2012 Çarşamba
Güncelleme: 22:35 - 11/09/2012 Salı
Yeni Şafak
Soğuk Savaş bombalarından kurtulmak gerek
Soğuk Savaş bombalarından kurtulmak gerek
Afyonkarahisar'da 25 askerin şehit olmasıyla sonuçlanan cephanelik patlaması, Türkiye'deki mühimmat depolarının durumunu gündeme taşıdı. İnfilak eden bombaların çok eski tarihli olduğu iddiaları ortalıkta dolaştı; ayrıca TSK içinde yönetim zaafiyeti olduğu ileri sürüldü. 'ABD Askeri Yardımı ve Türk Ordusu'nun Dönüşümü' adlı makalesiyle dikkatleri üzerine çeken Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve aynı zamanda askeri tarih uzmanı Doç. Dr. Serhat Güvenç, merak edilen sorulara yanıt verdi

Afyonkarahisar'da meydana gelen patlamada sizce nerede hata yapıldı?

Soğuk Savaş döneminde Türkiye'nin büyük bir ordusu, altında çalışan büyük bir insan gücü vardı ve bir Sovyet işgali kaygısı hakimdi. Elimizde de buna göre donatılmış ve her şeyinin çok kıymetli olduğu bir ordunun varlığı sözkonusuydu. Ordu için topyekûn böylesi bir mücadelede tek bir kurşunun, tek bir el bombasının bile önemi vardı. Soğuk Savaş bitince bu anlayıştan bir nebze de olsa uzaklaşıldı. Yönetmesi, sevk edilmesi daha kolay olan bir birlik yapılanmasına gidildi ama 'kıtlık olur', 'günün birinde işimize yarar' mantığıyla her şeyi depolama anlayışı hiç değişmeden kaldı. Afyonkarahisar'daki mühimmat deposu da benzer şekilde kıtlık deposu olarak kullanılmış olabilir. Ama silahların hangi yıldan kaldığı konusu net olmadığı için haksızlık da etmek istemiyorum.

1936'DAN KALMA BOMBAYI DÜŞÜNEMİYORUM BİLE!
Mühimmatın çok eski olduğu iddialarının gerçeklik payı var mı?

Eğer mühimmatlar 1936-37 yıllarından kalma ise gerçekten de 'sakla samanı gelir zamanı' anlayışıyla hareket edilmiş olabilir. Diğer yandan iki Almanya birleştikten sonra bir sürü Doğu Alman silahı ihtiyaç fazlası haline geldi ve Almanlar bunları Türkiye'ye yıkmaya çalıştılar. Eldeki silahlar bunlardan olsaydı, o zaman durum hakikaten farklı olurdu. Ama silahların NATO standardında olduğundan söz ediliyor, dolayısıyla 1930'lardan kalma olacağını zannetmiyorum. Öte yandan, saklanıyorsa da bu beni hiç şaşırtmaz. Neden derseniz... Bir örnekle açıklayayım: Ben bir subay çocuğuyum. 1. Dünya Savaşı'ndan kalma Fransız miğferleri vardır. 70'li yıllarda bu miğferlerin eğitim birliklerinde kullanıldıklarını gördüm. "Ne varsa alalım, günün birinde ihtiyaç olur" anlayışı orduda hep oldu. Bu nedenle o döneme ait mühimmatlar kullanılmasalar bile depolanıyor olabilir.

Bombaların dayanıklılık süresi nedir? Bir son kullanma tarihleri var mı?

Bir mühimmat ne kadar karmaşık ise saklama standartları da o kadar sıkı olur. Kullanma süresi kısalır. Örneğin bir tane güdümlü füzeyi 10 yıl saklayabilirsiniz. 10 yıldan sonra artık o etkisini yitirir. El bombası çok akıllı bir şey değildir, barut hakkı vardır, dolayısıyla onun saklama süresi akıllı mühimmatlara göre biraz daha uzun olabilir. Diğer yandan 1936 senesinden kalma bir mühimmatı düşünemiyorum bile.

NE BULURSAN KOY DEPOYA
'Sakla bombayı gelir zamanı' anlayışının sebebi ne?

Bu mantık Türk ordusunun kıtlık döneminden kalma anlayışıdır. Kıtlığı yaşamış insanlar eldeki her şeyi sonuna kadar kullanmak niyetinde olurlar. Bir de 'zimmet' denilen bir husus vardır. Eğer mühimmat birine zimmetliyse o sürekli bir diğerine devredilir. Onu sistemden çıkarma cesareti bir türlü gösterilemez. Bu da yükü artırır. Bana sorarsanız ordunun en temel sorunu, Türkiye'nin ihtiyaçlarına uygun optimal bir yapıya bir türlü kavuşamamasıdır. Bu da doğal olarak orduya hantallık getiriyor. Türk ordusu tam olarak ne yapacak, bunun tanımlanması gerekiyor. Orduda teknolojik bir sıkıntı olduğunu zannetmiyorum. Hükümetler bu konuda kaynak esirgemedi. 'Buna da ihtiyaç var' diye Soğuk Savaş döneminden kalma metal şeyleri bir yerlerde saklıyorlarsa bunların bakımı tabii ki bir insan kaynağı gerektirir.

Cephanelik patlaması bir anlamda 'ne bulursan depoya koy' anlayışının devam ettiği gerçeğini mi ortaya çıkardı?

Evet. Çok büyük bir deponun yok olduğu söylenebilir, çünkü 230 bin el bombasından söz ediliyor. Mevcut rakam, Türk ordusunda cepheye gönderebileceğiniz her askere verilecek en az bir tane el bombasının Afyonkarahisar'dan çıkabileceğini gösteriyor.



Evrensel model olabiliriz

Türk ordusunun dönüşümünü anlatan bir makaleniz var. Şunu soralım o zaman: Türkiye'de ordu nasıl bir dönüşüm yaşadı?

Modern Türk tarihinde iki büyük askeri dönüşüm var. Birincisine 'Enver Paşa tasfiyesi' denilmişti. Balkan Savaşları sırasında alaylı subaylar tasfiye edilmiş, yerine mektepli subaylar gelmişti. Subayların ayırt edici özelliği Alman-Prusya paradigmasına göre eğitilmiş olmalarıydı. Dolayısıyla ordu-devlet ilişkisi bu paradigma üzerinden şekillendi. İkinci dönüşüm ise Soğuk Savaş döneminde oldu. Komünist tehdidi vardı. Devletin ideolojik donanımının da güçlendirilmesi gerekiyordu. Bunun için milli güvenlik devletine dönüşüm hedeflenmişti. Model olarak da Amerikan paradigması örnek alınmıştı. 10 bin subay ordudan tasfiye edildi.

Bugün de aynı şekilde bir tasfiyenin varolduğunu söyleyebiliriz. Ergenekon davası sanıklarının emekli edilmesi bunun en somut örneği. Alman-Prusya ve Amerikan modellerini örnek olan ordunun şimdi kendisini örgütleyecek yeni bir paradigmaya ihtiyacı var. Böylesi bir başat paradigma, yeni bir model henüz yok. Ama bugün belki yeni bir evrensel ordu modelinin çıkmasında Türkiye öncülük yapabilir. Bu süreç yıllar sürecek. Sorun şu ki Avrupa'da öyle öykülenecek bir model yok.


Seferî dönüşüm

Yeni bir 'evrensel ordu' modelinin çıkmasında Türkiye öncülük yapabilir diyorsunuz. AB bu konuda sadece kağıt üstünde bir model mi?

Soğuk Savaş'ta Türk ordusu vatan savunması, işgale direnme ve memleketi kurtarma görevini üslendi. Dolayısıyla tankı, topu olan çok sayıda insanı silâh altında tutan bir yapılanma söz konusuydu. Bugünün Türkiyesi böyle bir tehditle karşı karşıya değil. Bu daha az tehdidin söz konusu olduğu anlamına gelmiyor ama bu tehditlere karşı durmanın yöntemi 1 milyon kişilik ordu değil. Bunu hepimiz biliyoruz. 1980'den itibaren Türkiye'nin artık ulusal çıkarlarını savunması Türkiye'nin sınırlarını korumakla bitmiyor. Ticari çıkarlarımızı da gözetmemiz gerekiyor. Mesela Libya'da 30 bin Türk'ü tahliye ederken, Bingazi Havaalanı'nda, Türk Hava Kuvvetleri bir tane nakliye uçağı muhakkak bulundurdu. Bu bir maliyettir. Dolayısıyla ticaret yapan devletin daha seferi bir askeri güce ihtiyacı olduğunu söyleyebiliriz.


Eve dönüş

Afyonkarahisar'da mühimmat deposundaki patlamada yaralanan askerler, otobüslerle memleketlerine gönderildi. Patlamada yaralanan Hasan Boncuk (Manisa-Akhisar), Mustafa Durmaz (İstanbul), Gökhan Güldalı (Kilis), Ufuk Terzioğlu (Bursa), Fethi Tuna (Trabzon), Soner Güleçyüz (Konya), Fatih Yüksel (Aksaray) ve Ramazan Yılmaz'ın (İstanbul) tedavilerinin tamamlandığı bildirildi. Afyonkarahisar'dan otobüslerle uğurlanan askerlerin moralli olduğu gözlendi. Dehşet dolu geceyi yaşayan askerlenen Trabzonlu Fethi Tuna (26), patlama anını şu sözlerle anlattı: "Patlamaya bağlı olarak kalkan toz nedeniyle astım krizi geçirdim. 30 metre kadar savrulmuşum. Her şey 10-15 saniye içinde oldu bitti. Sağ olsun köylüler kurtardı."



12 yıl önce