Türkiye açısından son derece üzüntü verici bir durum. Toplum bakımından da kabul edilemez bir facia ve devlet bakımından ise kamu yetkisinin tamamının organize bir biçimde kötüye kullanılması ile ihanet boyutuna varan bir hadisedir. Bu olay kamu görevlilerinin yasaları yanlış yorumlayarak kötüye kullanması değildir. Tamamen kasıtla hareket etmesi neticesinde ortaya çıkan bir durumdur.
Devleti çok iyi tanımlamak lazım. Devlet ne sadece yargı ne sadece polis ne de bürokrasinin herhangi bir kesimidir. Devlet mekanizması bunların tamamından oluşmaktadır. Yüzlerce kişi için alınan kararla, o şahıslarla konuşan binlerce kişilerin tamamı dinleniyor. Bu, defalarca yapılıp dosyalar oluşturuluyor.
Hukuka-mantığa aykırı bir şekilde ve yasal yetkiler aşılarak yapılan bu dinlemelerin nedeni siyasi istikrara saldırı ve milli iradeye darbe girişimidir. Eğer bu girişime yönelik müdahaleler olmasaydı ve darbe bertaraf edilmeseydi çok vahim sonuçlar doğabilirdi. Dinleme listeleri de işin hangi noktalara varabileceğini göstermektedir. Bundan sonra daha nelerin ortaya çıkabileceğini de birlikte göreceğiz.
Soruşturmalar başlatıldı, incelemeler yapılacak, bu işleri kim yapmışsa onlar bulunur. Bulunduktan sonra da gereği yapılır.
Kamuoyuna karşı bir akıl oyunu ve kurnazlık yapmaya çalışıyorlar. Devlet mekanizması emniyet, savcılık hakim kararı hepsi ortada. Sistem şu şekilde işlemiş: Yüzlerce kişi için dinleme kararı alındıktan sonra binlerce kişi dinleniyor ve onlar da defalarca dinleniyor. Burada bir kurnazlık yaparak 'şu kadar sayı için izin verilmiştir ' diyorlar. O zaman diğerleri çıkarılsaydı, neden dinlendi? Bu konuyla ilgili net olarak başsavcı açıklamayı yaptı. Kaç kişi hakkında dinleme kararı olduğu değil, kaç kişinin dinlendiği önemlidir. Bu kadar siyasetçiyi, sanatçıyı, işadamını hangi akılla, hangi yetkiyle ve neye göre dinliyorsunuz? Mesele budur aslında. Bu dinlemelerde akla ve hukuka uygun bir durum yoktur. Sonra size ne oluyor, siz hangi saikle devlet içindeki hukuk dışı bir hadisenin yayın organıymışsınız gibi savunuyorsunuz? Bu nasıl bir hadisedir? Ne kadar garip bir durumdur.
Bu sadece hukuka değil akla, mantığa ve ahlaka aykırı bir durumdur. Biz yıllarca terörle uğraşmışız. Ben devletin merkez ve taşra teşkilatlarında görev yapmış birisiyim. Terörün ne olduğunu biz biliyoruz. Siyasetçiler, işadamları, sanatçılar, din adamları, cemaatler, dini gruplar ve dinlenen şahısların eşleri de dinlenmiş. Bu, bir örgütün başka bir sanal örgüt oluşturarak darbeye zemin hazırlamak için yaptığı bir kurgudur. Burada kanunların suçu önlemek ve ortaya çıkarmak için vermiş olduğu yetki, kimilerince iktidara gelmek için kullanılmıştır. Ve akıl almaz biçimde kullanılan bu yetki sonucunda çok sayıda kişi dinlenmiştir.
Birçok ilde dinlemeler yapılmıştır. Ben sadece şunu söylemek isterim; hiç kimse bu illegal örgütlenme, bu paralel örgütün arkasında durmasın. Çok mahcup olurlar. Gerçekler ortaya çıktıkça sokağa çıkacak yüzleri kalmaz. Hiçbir kamu yetkisi bugüne kadar bu denli kötü kullanılmamıştır.
Devlette başka türlü olmaz ki. Bir problem varsa problemden hareket edersiniz. Bir olayın idari yönden tespiti farklıdır, cezai yönden tespiti başkadır, mahkemeler nezdinde yapılacak işlem başkadır.
Devlet içinde yuvalanmış darbecileri kasettim, açıkça söyledim. Bu darbecilerin ağababaları ise, Balyoz, Yakamoz, Ayışığı darbe planlarını yapanlardır. Bunları hep birlikte yaşadık ve halkımızın desteği ve güveniyle o darbe planlarını boşa çıkardık. Darbecilerle mücadele azmi bir tehdit değil, bir görev ve zorunluluktur. Demokrasilerde iktidarın yolu sandıktır. Sandıktan çıkarak iktidar olanlar da, bireyin hak ve özgürlüklerini garanti altına almakla ve korumakla mükelleftir. Hükümet olarak her insanın temel hak ve özgürlüklerinin garantisi olmak durumundayız. O yüzden de hak ve özgürlüklere kasteden her türlü darbeciyle mücadelede kararlıyız.
Türkiye AK Parti döneminde gelişmiş bir demokrasiye geçmenin kararını verdi ve bunun gereğini yapıyor. Biz Kopenhag, AB kriterleri, gelişmiş ülke standartları, ileri demokrasi, piyasa ekonomisi, 'Adalet ve Kalkınma' diyoruz. Olan, bürokratik devletten demokratik devlete geçişin hazmedilememesi. Şu an karşımızda adeta bir ruh var: darbe ruhu. Demokratik devlete geçişi engellemek için çeşitli kurumların içine girerek bazı yöntemleri deniyorlar. Bunu aşıyorsunuz, bu sefer başka bir kuruma giriyor, mesela STK'lara giriyorlar ve kendilerine başka yerlerden yol bulmaya çalışıyorlar. Bürokrasinin iktidarını devam ettirmeye yönelik bir çaba içindeler. Milletin iktidarını savunanlar da Türkiye'nin artık standartları yüksek bir demokrasiye kavuşmasını arzu ediyor ve bunun gereğini yapıyor. Buradaki temel çatışma budur.
Devletin en önemli kurumlarını dinlerseniz ve bir yerlere servis ederseniz, bu somut olarak casusluktur. Türkiye'de devletin ve milletin güvenliğini ilgilendiren hususlarda kural dışı davranıp bunları deşifre edip servis etmek, casusluk olarak tanımlanır. İç ve dış güvenliğe ilişkin bilgiler ifşa ediliyor. Sayın Başbakanımız Brüksel'e giderken, Dışişleri Bakanımız Adana'da Büyükelçilerle görüşürken ve Suriye'de yaşananlarla ilgili politikamız ortadayken, MİT TIR'larına yönelik saldırı, asla kabul edebileceğimiz şeyler değildir.
Bu tam bir casusluk faaliyetidir. Başbakanlık Teftiş Kurulu incelemesini tamamlayıp Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na sundu. Başsavcılık da, soruşturmasını devam ettiriyor.
Tabii ki bu işin vahametini gösteriyor. İyi olan tarafı, bunların fark edilmiş ve üzerine gidiliyor olması. Devletin güvenliği için üretilmiş bir sisteme sızılmış. En hassas noktadaki devlet yetkililerinin kullandığı bir sisteme sızılmış. Bunların da gereği yapılıyor.
Bu, Türkiye'nin istikrarına, siyasetine, AK Parti ve Başbakan'a yönelik bir darbe girişimidir. Bu girişimlerden sonra milletimizin ödediği maliyete bakarsanız çok açık bir şekilde görülür. Hatırlayalım, Özal gidince ülke ne hale geldi? Onlar da işbirliği yaptıkları da biliyorlar ki, Tayyip Erdoğan'a bir zarar verirlerse, bütün istediklerini gerçekleştirecekler. Bu kadar büyük bir facianın ortaya çıkmasından hemen sonra düzmece kasetlerin oluşturulması gerçeği örtmeye matuf girişimlerdir. Neyi örtmeye, engellemeye çalıştıkları çok açık. Bu kadar büyük akıldışılığı, böylesine büyük bir ahlakdışılıkla örtmeye çalışıyorlar. Ama bu çabaları beyhudedir.
MİT kendi vatandaşını takip etmek yerine, asıl işlevi olan uluslararası güvenlik sorunlarına yoğunlaşmaya başladığı andan itibaren bu saldırılara maruz kaldı. MİT, asıl işlevi olan terör sorununu çözmeye çalıştığı için hedefe kondu. Üstelik bu saldırıyı yapanlar içeriden.
Din ve vicdan özgürlüğü konusunda Türkiye'nin kat ettiği mesafe dikkate alındığında İslami çalışma içinde olan insanların aslında dua mı yoksa, beddua mı etmesi lazım? Demek ki söz konusu yapının kendi iddia ettiğinden farklı bir yaklaşımı var. Bu girişimlerin dini içerikli hizmetlerle alakası yok, açıktır ki bu bir iktidar mücadelesidir. Çok partili hayata geçtiğimiz yıllardan itibaren sandığı hazmedemeyen bir takım statüko ve müttefikleri sandık dışından iktidara gelmek için çeşitli yollar deniyorlar. İktidar mücadelesinde sandıktan başka yol deneniyorsa bunun adı darbedir.