|

Suat Kınıklıoğlu: Amerikalılar Erdoğan'ı yakından takip ediyor

German Marshall Fund Türkiye Direktörü Suat Kınıklıoğlu; Amerikalıların Türkiye'deki Cumhurbaşkanı seçimine doğrudan müdahale etmeye muktedir olmadıklarını belirtti.

Mehmet Gündem
00:00 - 26/03/2007 Pazartesi
Güncelleme: 00:35 - 26/03/2007 Pazartesi
Yeni Şafak
Suat Kınıklıoğlu: Amerikalılar Erdoğan'ı yakından
Suat Kınıklıoğlu: Amerikalılar Erdoğan'ı yakından

Devlet dışı düşünmek

Bağımsızlık en çok düşünenler için lazım. Zihinlerde dalgalanan teslimiyeti değil masumiyeti sembolize eden bir beyaz bayrak gibi.

Devletin ve lobilerin etkisinden uzakta, korkuların esiri olmadan vizyon ve paradigma koyucu olarak düşünmek, üretmek, derinleşmek, alternatif ve çapraz gerçekçiliği olan tezler ortaya koymak...

Soyut ile somutu, görünen ile görünmeyeni, yakın ile uzağı, efendi ile köleyi, insan ile mekanı, barış ile savaşı, küresel tehditler ile küresel söylemleri, demokrasi ile diktatörlüğü, iyi ile kötüyü siyaset içi ile siyaset dışını… aynı anda düşünmek…

Filozof derinliğinde-günlük hayat sadeliğinde düşünmek…

İnsanı ve toplumun kendisini 'başkasına' anlatması zordur.

'Başkası' tarafından anlaşılmayı beklemek ise daha da zor.

İki zordan birini yapmak ve anlaşılmak için anlatmak zorundayız…

Anlaşılmamak problemdir, yanlış anlaşılmak daha büyük bir problem…

Çare; felsefi bilgi ve stratejik vizyon ittifakıyla çağını ve muhataplarını okuyarak, anlayarak anlatmak…

Ve kendin için düşünmek…



Washington merkezli bir düşünce kuruluşunun Türkiye direktörü olarak yaptığınız iş nedir?

Düşünce kuruluşları ne iş yapıyorsa biz de onu yapıyoruz, düşünce üretiyoruz. Türkiye'de çok yeni gelişen bir sektör. Amerika bu işin cenneti. Türkiye'de de 2000'de ASAM'ın kurulmasıyla biraz hareketlenme oldu.

Fakat Türkiye'de düşünce kuruluşları devletten bağımsız pek düşünemiyorlar…

Yanlış yaptılar, ASAM gibi kuruluşları devletin resmi düşüncesi gibi görmek istediler. Düşünce kuruluşları devletten ayrı olmalı ki, bağımsız düşünceler üretebilsinler ve o düşünceler itibar görebilsinler. Merkezimiz Washington'da, ama Paris, Berlin, Brüksel, Belgrad, Bükreş ve Ankara olmak üzere yedi ofisimiz var.

Marshall Fonu 72'de kurulmuş. Nedir kuruluş amacı?

Avrupa ile Amerika arasındaki ilişkileri sıcak tutmak amacıyla kurulmuş.

Peki siz şimdi Türkiye ofisinde kim için düşünüyorsunuz?

Türkiye'deki yaygın kanı bu tür örneklerde merkezden ofislere talimatların verilip bu şekilde çalışıldığı yönündedir. Fakat bizim yapılanmamızda ofislerin bağımsız çalışma imkanı var. Biz Türkiye'nin Avrupa ve Amerika ile karşılıklı çıkarlar üzerine kurulmuş iyi ilişkisinin olmasını isteyenler için düşünüyoruz. Amerika'daki düşünce kuruluşları genellikle bir partiye, bir siyasi geleneğe yakındır, bizim böyle bir konumumuz yok.

Sermaye-lobi yakınlığı?..

Kâr amacı gütmeyen bir kuruluşuz… Biz kurumsal olarak pozisyon alamıyoruz. Biz sadece düşüne kuruluşu da değiliz, aynı zamanda kaynak da yaratıyoruz. Nisan'ın ilk haftası TOBB Üniversitesi'yle Washington'da düzenlenen konferansta Kerkük-Irak bağlamında Türkiye'nin dış politikası konuşulacak. Dışarıdan Türkiye'ye konuşmacılar getirdiğimiz gibi, dışarıya konuşmacılar da götürüyoruz. Konuşmacı programlarında karşılıklı etkileşim sağlanıyor. Ayrıca Avrupalı ve Amerikalı gazetecileri, bürokratları, siyasetçileri, genç lideri, kanaat önderlerini biraraya getiriyoruz. Ana fonksiyonumuz zemin hazırlamaktır. Türkiye açısından bu tür zeminlere ihtiyaç var. 15 yıldır dış politika ile ilgileniyorum, özellikle Amerikalı, Avrupalı platformlarda çok uzun yıllar Türkiye'nin sesi çıkmadı.

Neden, devlet dışında enstrümanlar olmadığı için mi?

Bu işleri devlet temsilcileri yapar algılamamızın baskın olmasından. Son yıllarda devlet dışı aktörler de devreye girdiler, dış politika oyunundaki aktörler çoğaldı. Bu iş sadece bakanlığın işi olmaktan çıktı.

Bu sürece, uluslararası diplomasiye yeni aktörlerin katılmasına devlet nasıl bakıyor?

Bu işin önemi kavrandı fakat kurumsal anlamda düşünce kuruluşlarını bu oyunun bir parçası olarak görme alışkanlığı henüz oturmadı. Çünkü Türkiye'nin resmi dış politika heyeti geleneksel olarak bu işleri kendi uhdesinde görmüştür.

Kamuoyu sizi yani Marshall Fonu'nu anlıyor mu, yoksa bir dış uzantı olarak mı görüyor?

Ofisimiz Ankara'da. Birinci yıl kimdir Marshall Fonu sorusunu vardı, kuşku ön plandaydı. Şimdi ikinci yılımızı tamamlarken bu soruları geride bıraktık, ne yaptığımızı, ne yapmak istediğimizi bakanlık ve ilgili çevreler gördüler. Biz Türkiye'de ne devletin uzantısıyız ne de bir dış gücün, biz diyalogu kolaylaştıran bir unsuruz…

Bu mesafe korunabilir mi?

Korunabilir… Türkiye'nin yakın gelecekte yeni bir özgüvenle dışa açılıp edilgenlikten kurtulması, stratejik derinliğini kavrayıp dış politikası ile uyumlu hale getirmesi gereği önemle gündemde tutulması ve üzerinde tartışılması gereken hususlardır.

Bu anlamda bir vizyon değişikliğine girdi mi iktidar?

Evet. Örneğin İran'la, Suriye'yle ilişkilerimiz çok sorgulansa da Batı dünyasında yavaş yavaş Türkiye'nin bölgeye yeni bakış açısı -sevinçle karşılanmasa da- anlaşılmaya başlandı. Amerikalı ve Avrupalıların bunu anlaması uzun zaman aldı. Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu ile dış diplomaside başlayan stratejik derinlik sürecinde şimdi çok olumlu yansımalar görüyorum.

Nerede görüyorsun bu yansımaları?

Abdullah Gül'ü son Amerika ziyaretinde Marshall Fonu olarak Washington'da ağırladık, önemli bir konuşma yaptı, birinci dereceden hedef kitleye Türkiye'nin yeni vizyonunu anlattı. Etkin çevrelere Türkiye'nin kendini anlatması lazım, anlatmadığı sürece farklı yorumlar olacaktır.

Biz Türklerin başka ülkeleri algılayış biçimimiz nasıl?

Biz yabancıları ve dışarıdaki ülkeleri çok şüpheyle karşılayan bir tarih eğitimiyle büyütülüyoruz. Yerli medyanın iç tüketiminde yabancıyı, Türk olmayanı sorgulayan bir şüphecilik var. Türk milliyetçiliği doğası itibarıyla yabancı, özellikle Avrupa karşıtıdır. Kendimiz hariç başkalarını seven bir millet değiliz. Türkiye'de tuhaf bir sosyal travma var, büyük bir özgüven eksikliği yaşanıyor, Türkiye'nin hemen bölünebileceğini düşünebiliyoruz.

Türkiye'de rollerin eskimesini, siyasette yeni aktörlerin çıkmasını Amerika'dan bilen kesimler var. Mayıs ayında yeni Cumhurbaşkanı seçilecek. Amerika bu seçim sürecinin neresinde sorusu da akılları kurcalıyor…

“Cumhurbaşkanı Washington'dan seçilir” diyen yazarlar var. Bu hicap vericidir, ulusal iradeyi yok sayan aciz bir algılama. Amerika büyük bir devlettir, birtakım düşünceleri olabilir A ya da B adayını kendilerine daha uygun görebilirler ama seçimi TBMM yapacak..

Seçime tesir etme durumları nedir?

Mart tezkeresini hatırlayın, o dönemde Amerikancı kesim bugünkünden daha fazlaydı ama Meclis'ten geçmedi. Amerikalıların Türkiye'deki Cumhurbaşkanı seçimine doğrudan müdahale etmeye muktedir olduklarını düşünmüyorum. Amerikalı dostlarımız bizim onlara atfettiğimiz kudreti görünce “keşke biz sizin zannettiğiniz kadar olsak” diyorlar. Amerika içinde büyük bir hesaplaşma yaşanıyor, tasfiye sürecinde kendi başının ağrısıyla meşguller.

Türkiye'den Amerika'ya giden siyasetçinin, askerin 'beklentileri' hep konuşulur. İhtilallerde bile Amerikan vizesi konuşulur. Bunların hiç mi gerçeklik payı yok?

ABD her şeye rağmen dünyanın süper gücü. Fakat Amerika'ya siyasetçinin, askerin ve başkalarının gidişlerini istişare anlamında görmek lazım. Ne de olsa dünyadaki siyasi dengelerde Amerika'nın desteğinin olması özellikle Batılı platformlarda, çok taraflı örgütlerde önemlidir. Bunu birkaç kez AB ile tıkanan ilişkilerde gördük. Amerika'ya icazet için gidilmez, fikirler test edilir. Küreselleşen dünyada siz fikirlerinizi sevdiklerinizle de, sevmediklerinizle de konuşmak zorundasınız.

Türkiye Amerika'yı yok kabul ederek, orada hiç olmayarak bu dünyada ne yapabilir?

Amerika dünya siyaseti üzerinde etkinse siz de o büyük siyasetin olumsuz etkilerinden korunmak için Amerika'da olmak, kendinizi anlatmak zorundasınız. Ermeni meselesini hatırlayın, Amerika'ya tezinizi anlatamazsanız çıkan karar aleyhinizde olur. Abdullah Gül ve Büyükanıt'ın son ziyaretleri bazı fikirleri değiştirme yönünde çok başarılı oldu.

Medya Büyükanıt'ın ziyaretini başarılı, Gül'ün ziyaretini ise başarısız ilan etti.

Evet, ama ben o kanaatte değilim Gül'ün ziyareti çok başarılıydı.

İçeride öngörülen asker-siyasetçi hesapleşmasına bu tür haberler çanak mı tutuyor?

Son yıllarda Türkiye dış meseleleri iç meselesi haline getiriyor. Bunlar Türkiye'ye hayır getirecek şeyler değil. Türkiye'nin ulusal çıkarları için içteki tartışmayı içeride bırakmak lazım.

Türkiye'nin dış kamuoyuna dönük strateji belirleme gibi bir problemi var…

Dış dünya sizi sadece devletin resmi söyleminden takip etmiyor, aynı zamanda ulusal medyadan, iç tartışmalardan, dış politika yazarlarından takip ediyor. Olup bitenin gerçek yüzüyle değil de 'olmasını istediğimiz' haliyle verirsek, sağlıklı bir iletişim stratejisi geliştiremeyiz ve dışarıdakilerin kafaları karışıyor.

Bu aşılabilir bir durum mu?

Ciddi bir iletişim problemimiz var dış politika alanında. Amerika'nın eski Ankara Büyükelçisi Mark Parris; “Türklerin genlerinde PR yani halkla ilişkiler geni yoktur” diyor…




Dış politikada yeni bir vizyon inşası kaçınılmaz değil mi? ABD, AB ve NATO'ya karşı artan güvensizlik, Türkiye'nin sınırlarında artan istikrarsızlık, İslami değerlerle demokratik değerler arasında yaşanan gerilimler, kuş gribi ve küresel ısınma gibi tehditler daha karmaşık ve genel olarak daha güvenlik-eksenli bir döneme girileceğinin işaretlerini taşımaktadır. Önümüzdeki dönemde Türk karar vericilerinin işlerinin kolay olmayacağı, geleneksel dış siyaset kalıplarının ötesinde esneklik ve inisiyatif alma eğilimlerinin güçlenmesine ihtiyaç duyulacağı bir döneme girileceği anlaşılıyor. Siyasi aktörler de bunun farkındalar ve mücadele ediyorlar. Fakat devlet aygıtımızın bu gelişmelere ayak uydurabilecek esneklik ve çabuklukta karar verme yeteneğinden kuşkuluyum.

Direniş mi var?

Hantallık var. Karar verme güçlüğü ve karar vermenin getirdiği sorumluluklardan çekinme eğilimleri görüyoruz.

Tartışmaları şekillendirmek için; içinde olmak, o masada tartışmak ve konunun bütününe ilişkin bir proje sahibi olmak gerekiyor. AB projesinde ve bölgemizdeki değişimlerde ne kadar içindeyiz?

Ne yazık ki, çoğu yerde istediğimiz etkinlikte değiliz. Örneğin AB'ye araçsal olarak bakıyoruz, içerideki birtakım süreçleri tetiklemesini istiyoruz. Dış faktörler Türkiye'de kalıcı bir demokrasi, özgürlük oluşturamazlar. Hrant Dink cinayetinde olduğu gibi bir anda tablo tersine döner… Esasında biz küresel ve bölgesel projelere Türk katkısı sağlamak zorundayız. Tanrı bize öyle bir coğrafya bahşetmiş ki bu coğrafyada kendinizi sadece bir yere angeje edemezsiniz. Biz hem Avrupalıyız hem Akdenizliyiz, hem Ortadoğuluyuz. Türkiye bir dünya ülkesidir ve çok boyutlu olmak zorunda. Türkiye bölgesiyle normalleşmek zorunda.

Amerika ile Türkiye arasında zaman zaman meydan gelen sorunları nasıl analiz ediyorsunuz?

Amerika ile Türkiye arasındaki gerginlik; bir süper güç ile bir bölgesel gücün doğal olarak yaşadığı sorunlardır. Türkiye eskiden bir 'kanat ülkesi' bir 'karakol' konumundaydı. Şimdi merkeze konumlanan, özgüveni olan, etrafını daha iyi anlayan, çok boyutlu düşünen ve bağımsız hareket eden ve kendi başına kararlar alan bir ülke. Bu durumda elbette iki güç arasında bazı sürtüşmeler olacaktır ki bunlar normal.

Türkiye'nin bu tür karşı çıkışları ya da tezkerede olduğu gibi karşı duruşları Amerika tarafından kolay hazmedilebiliyor mu?

Tek bir Amerika yok. Mesela Amerikan Dışişleri Türkiye'nin konumunu çok iyi anlıyor ve hak veriyor. Fakat Pentagon, yani Savunma Bakanlığı'nın tezkereye kızgınlığı devam ediyor.

Bu süreçte Amerikan politikasında hangisi daha etkin?

Pentagon'un ağırlığı zaman zaman artıyor.

O zaman Büyükanıt'ın işi zor…

Evet zor. Mesela PKK konusunda mesafe alınamıyor. Amerikan Dışişleri yönetime PKK konusunda hareket etmesi gerektiğini söylüyor, fakat Pentagon bu konuda parmağını kımıldatmıyor. Şimdi Amerika'da karar verme süreci çorba gibi, herkes içine bir şeyler atıyor…

Siz Amerika'da nerelere ulaşabiliyorsunuz?

Amerikalı düşünce kuruluşu nereye ulaşabiliyorsa biz de oraya ulaşabiliyoruz.

Erdoğan hükümetini nasıl buluyor Amerikalılar?

Hükümet dış politikaya çok büyük tecrübelerle gelmedi. Buna rağmen geride kalan 5 yılda -küçük kazalar olsa da- çok başarılı bir dış politika icratı oldu. Başbakan Erdoğan dış gezilerinde daha uygun ve daha doğru mesajlar veriyor, artık iç politikaya değil de daha dünyaya sesleniyor. Türk dış siyaseti ve entelektüel alt yapısının doğru ve küresel gelişmelerle uyumlu hale geldiği görülüyor.

Amerika'dan Başbakan Erdoğan nasıl gözüküyor?

Amerikalılar Erdoğan'ı karizmatik buluyorlar. Erdoğan'ın meşru bir halk lideri olduğunu, taban desteğinin yüksek olduğunu düşünüyorlar. Fakat izlemeye devam ediyorlar… Unutmayalım ki, Amerika'da çok fazla Türkiye uzmanı yok, çok fazla Türkiye'yi anlatan insan yok. Türkiye'nin oralarda nasıl anlatıldığı çok önemli. Amerika'da Türkiye'nin çok yanlış anlatıldığını görüyorum.






17 yıl önce