|

Süleyman Yaşar: Kriz lobisi IMF üzerinden rant düzenini sürdürmek istiyor

Ekonomist Süleyman Yaşar; küresel krizde dışarıda para kaybeden ve içeride yanlış yatırımlarla şirketlerini kötü yöneten “kriz lobisi” ekonomi yönetiminde IMF'yi etkin kılarak hükümeti pasifleştirip zararlarını devlete finanse ettirmeye çalışıyor. Bunun için küresel krizin Türkiye'ye etkilerini olduğundan çok daha fazla gösterme çabasındalar diyor

Mehmet Gündem
00:00 - 23/02/2009 Pazartesi
Güncelleme: 03:03 - 23/02/2009 Pazartesi
Yeni Şafak
Süleyman Yaşar: Kriz lobisi IMF üzerinden rant düz
Süleyman Yaşar: Kriz lobisi IMF üzerinden rant düz


Bu düzen değişmeli…

İnsanı mutlu etmeyen, mevcudiyetini ve geleceğini tehdit eden, korku salan bütün düzenler değişmeli. Devleti ele geçirerek toplumla devlet arasındaki mesafeyi açan, hesap vermeyen, dokunulmazlık ve kutsallık zırhına sığınan bütün düzenler değişmeli. Türkiye'de sürüp giden “kurulu düzen” sorunu var. Sorunlar bizde toplumdan, insandan değil, devletin formatlanma biçiminden, devlet aygıtına yön veren zihniyetin dar görüşünden, çapsızlığından ve ideolojik körlüğünden kaynaklanıyor. Seçkinci ve elit görünümlü bir zümrenin “tapulu arazisi” gibi algılanan devlet ve kurumları ne yazık ki, uzun süre çağını ıskalayan bir yön çizdi. Çelişkilerle dolu bir hayat. İnsanı yücelten değerler için mücadeleden yoksun, tuzaklarla dolu bir tükenişin serüveni. Fakat gerçeğin gücü karşısında hiçbir şey uzun süre dayanamadığı gibi, bu kurulu düzen muhafızlarının da; hataları, suçları, kurdukları tuzaklar gün gelir yüzlerine vurulur. O güne doğru gidiyoruz, bakın devlet ve devlete yön veren zihniyete, tam demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hak ve onuru hakim olmaya başladı. Zorbalıkla, hukuksuzlukla hükmeden devletten, hizmet eden devlete doğru değişiyor kurulu düzen. Bu büyük değişim ve dönüşüm elbette birilerinin düzenini bozacak ve onları “düzenzede” haline getirecek.Her türlü değerden yoksun, çıkar odaklı ve ranta dayalı bir yapı ancak bu kadar yaşayabilirdi. Şimdi ayrışma zamanı… Devlet ve toplum, ekonomide, siyasette, yargıda, medyada, sivil toplumda, üniversitelerde ağırlıklarından kurtuluyor…

Ekonomist Süleyman Yaşar, iki üniversitede ders veriyor, Taraf'ta ekonomi yazarlığı yapıyor. Son dönemlerin en bağımsız ve en cesur ekonomi yorumları ona ait. Okuyanlar, kurulu düzenin kime ne kazandırdığını ve kaçınılmaz değişim sürecine nasıl gelindiğini görecekler...





Türkiye'de var olan “kriz lobisi” gerçeğine dikkat çektiniz, bu lobinin Türkiye'yi olduğundan çok daha fazla bir ekonomik krizde gösterdiğini söylediniz…

Pekçok kişi belli yerlere, bir patrona ya da şirkete bağlı olarak çalışıyor ve bildikleri halde bu gerçeği söylemiyor. Bağımsız bir iktisatçıyım. Kamu ve özel sektörde çalıştım, kriz lobisini devletten ve özel sektörden tanıyorum, kim olduklarını ve neyi nasıl istediklerini biliyorum.

Kim bunlar?

Türkiye'de kriz lobisi 15 Eylül 2008'den itibaren faaliyet göstermeye başladı. Bunların büyük bir kısmı yurtdışında para kaybetmiş işadamaları.

Krizde dışarıda çok mu para kaybettiler?

Türkiye ölçülerinde büyük paralar batırdılar dışarıda. Hem para batırdılar hem de büyük oranda dış borç yaptılar. Şu anda panik haldeler.

Eylül 2008 öncesinde böyle bir lobi yok muydu?

Bunlar her zaman vardır ama dönem dönem öne çıkarlar. İç veya dış şoklar oluştuğunda ortaya çıkar ve devletten para isterler.

LOBİ TÜSİAD'A DA SIZMIŞ

“Hükümet vakit kaybetmeden IMF ile anlaşma yapmalı” diyen TÜSİAD kriz lobisinin sözcüsü mü?

TÜSİAD'ın tümü için diyemeyiz ama içindeki bir kesim böyledir.

Kriz lobisi şu an nasıl bir sonuç arzuluyor?

Daha önceden izlenen “düşük kur-yüksek faiz” politikası neticesinde büyük para kazanmış, dış borçla her yüz metrede bir alışveriş merkezi, rezidans yapan, ihracata konu olmayan mal ve hizmet üretimine yatırım yapan ve kaynak dağılımının yanlış oluşmasına neden olan işadamları. Şimdi bu lobi dışarıda batırdığı paraları hükümetten istemeye kalktı.

Bunu da IMF üzerinden istiyorlar.

Hükümete IMF ile hemen anlaş baskısı yaptılar. 35 milyar doları alın ve bize verin dediler. Daha sonra bu rakam 20 milyar dolara kadar indi. Biliyorsunuz bu süreçte kriz lobisi birtakım dış destekleri de kullandı.

Krizi olduğundan daha derin gösterme stratejisi…

Evet. Dünyadaki finans krizinin merkezi sanki Türkiye'ymiş gibi bir hava oluşturuldu. Kriz lobisi ile medya arasında yakın bir ilişki var. Medyanın bir kesiminde sabah-akşam Türk ekonomisini ağır bir kriz vakası olarak, olduğundan kötü göstermeye çalıştılar. Bu oyun lobiye de pahalıya malolabilir, böyle devam ederlerse yurtdışında kaybettiklerinden fazlasını yurtiçinde kaybederler.

Bu lobi hükümet önlem almakta geç kaldı, krizi iyi okuyamadı diyor…

Türkiye'de bankalar, aracı kurumlar, fonlar batmadı, mevduat kayması bile olmadı. Hükümet kriz yönetiminde gayet başarılıydı. Son yedi yılda kamuda mali disiplini sağladı. Devlet borçlarını ödedi. Bütçe açığını gelirin 1.7'sine indirdi, kamunun borç yükünün ulusal gelire oranını da yüzde 96'dan 37'ye indirdi. Hem kamu maliyesinde hem de bankacılık sisteminde sorun çıkmadı. Merkez Bankası'nı bağımsızlaştırdı. Sosyal güvenlik sistemini değiştirip sürdürülebilir hale getirdi. Özelleştirmede hedef aşıldı. Krize karşı kamu önlem almadı demek yanlıştır, doğrusu, özel sektörün sorumsuz davrandığı, üzerine düşen önlemleri almadığıdır.

ÖZEL SEKTÖR İYİ YÖNETEMEDİ

Nedir bu süreçte özel sektörün temel yanlışları?

Şirketlerini iyi yönetemediler, kendi krizlerini Türkiye'ye mal etmeye ve faturayı hükümete kesmeye çalışıyorlar. Erdoğan, kamuyu disiplin altına alarak işini başarıyla yaptı. Erdoğan devletin maliyesini düzeltirken, büyük işadamlarının önemli bölümü kendi şirketlerinin mali dengelerini bozdular. Dış borçlarını 42,9 milyar dolardan yedi yılda 196,2 milyar dolara çıkardılar. Şirketlerini kırılgan hale getirdiler.

IMF'den gelen para özel sektöre verilse ne olur?

Bu kişiler rekabet ortamında üretim yapmazlar, sürekli devlet rantlarıyla geçinirler. Daha önce IMF'den alınan paralar Türkiye'de bankaların içini boşaltanlara ödendi. Şimdi de IMF'den gelen kaynağı onlara aktarırsanız, parayı yurtdışına götürür ve kendi şirketlerine kredi olarak verirler. Onun için bizde şirketler güçsüz, işadamları güçlüdür. Bakın dış borç ödemesinde söylenildiği gibi vahim bir durum yoktur. Alınan dış borçların arka planı incelendiğinde bunlar ortaya çıkacaktır.

KAOS EKONOMİSİ…

Bu kesimler, ne ekonominin iyi gitmesini ne de AKP hükümetinin başarılı olmasını istemezler demek haksızlık mı olur?

Tespit doğru. Ekonominin kaotik bir ortamda sürmesi işlerine geliyor, aksi olduğunda devletten kendilerine kaynak aktaramayacaklarını biliyorlar.

Krizden beslenme alışkanlığı mı?

Daha ötesinde bir durum. Seçilmiş iktidara güvenmiyorlar ve değişmesini istiyorlar. 28 Şubat sürecinde askeri yönetimi arzulayan işadamlarına banka izinleri verildi, birtakım ekonomik çıkarlar sağlandı, şimdi de benzer beklentiler var.

Ergenekon iddianamesinde hükümeti devirmek için ekonomik kriz çıkarılmasından bahsediliyor…

Bazı işadamların çok değişik yöntemleri kullandığı gün yüzüne çıkıyor, ekonomi dışı ilişki gündeme geliyor.

Bu kriz lobisinin gücü nedir, neye yeter?

Baskıyı sürdürüyorlar ama ancak hükümet taviz verirse sonuç alabilirler. Burada da belirleyici olan Ergenekon davasıdır, hükümet yumuşarsa kazanan lobi, kaybeden Türkiye olur.

IMF Türkiye'ye borç verirken pek çok alanda şart koşuyor da silah harcamalarını azaltmayı niye teklif etmiyor?

Bu IMF için ahlaki bir sorun. Bunu bizim iş dünyası da sormadı, onlar içinde ahlaki bir sorun. IMF ordunun silah harcamalarına karşı çıkmaz, çünkü silah satışlarını ABD, Britanya, Fransa ve Almanya gibi ülkeler yapıyor. Türkiye silah alımlarını azaltırsa silah ihraç eden zengin ülkelerin ödemeler bilançoları bozulabilir. Bu nedenle IMF, emeklinin maaşını azalt, çocuğun sütünden, eğitiminden kes ama silah alımından kesme diyor.

İşadamlarımız silah harcamalarını azaltarak yapılacak bir IMF anlaşmasının Türkiye için çok daha akılcı olduğunu bilmiyorlar mı?

Elbette biliyorlar. Böylece vatandaşı daha da fakirleştirecek olan vergilerin artırılmasına gerek kalmayacağını pekala biliyorlar. Ama bu akılcı yol, siyasette askeri, ekonomide ise IMF'yi çağıranların işine gelmiyor.

EKONOMİ GEÇEN YILDAN DAHA SAĞLAM

Dünyada yaşanan krizde Türkiye'nin birtakım avantajları da yok mu?

Türkiye'nin önemli avantajları var; Türkiye'nin bütçe açığı küçük. Bu açığı arttırabiliriz, böylece talep düşüşünü engelleyebiliriz. Bankacılık kesiminin sermayesi yeterli. Bu sayede dış ve iç şoklara karşı koymak kolaylaşıyor. Türk parası son beş ay içinde değer kaybettiği için ihraç ürünleri rekabet gücü kazandı. Dolayısıyla Türkiye beş ay öncesine göre ihracatta avantajlı. Daralan Avrupa pazarına karşı Ortadoğu ve Afrika pazarlarına girebilir. Ortadoğu ülkelerinin sadece bir yıllık gıda ithalatı 25 milyar doları buluyor. Türkiye bu avantajını kullanabilir. Türk parasının değer kaybetmesi, ithalatı pahalı hale getirdiği için Türkiye'de üretim artacak. İthalattaki gerileme cari açık kapatacağından ekonominin kırılganlığı azalacak. Türkiye geçen yıla göre daha sağlam ekonomiye sahip durumda.

Kriz bizi teğet mi geçiyor?

Başbakan haklı, krizden en az etkilenen ülkelerden biri Türkiye'dir. Erdoğan, “menfaatimiz yoksa IMF ile anlaşmayız” dedikçe bazılarının asabı bozuluyor ve gerçekler gizlenmeye çalışılıyor. Türkiye şu anda özelleştirme yapabilen tek ülke dünyada. Dünya ekonomik krizinde Türkiye hâlâ özelleştirme yapabiliyorsa, demek ki güvenilir bir ekonomik liman olmaya devam ediyor.

Türkiye'nin şu anda IMF ile anlaşmaya ihtiyacı var mı?

IMF ile anlaşmaya sadece güvence açısından ihtiyaç var, ağır koşullarda bir anlaşmaya ve oradan gelecek paraya ihtiyaç yok. Böyle bir anlaşma faydadan çok zarar getirir.

ASKERİ SOPA GİBİ KULLANIYORLAR

İş dünyasında “Siyasette asker, ekonomide IMF” rotasında tanımladığınız kesim kriz lobisinin mi, genel iş dünyasının mı karakteri?

Asıl olarak kriz lobisinin fotoğrafı. Geçmişte de gördük; İstanbul Yaklaşımı, Boğaziçi Buluşması… Kendini devlete yamama ve devlet üzerinden geçinme çabaları… “Türkiye'de kriz var” diyenlere soralım, sen bu parayı yurtdışında kaybettin, Maldiv adalarında tsunami olsa Boğaz'daki yalını boşaltır mısın…

Peki neden böyleler?

Bazı devlet politikaları ekonomik kaynakların getirilerini yapay olarak yüksek tutacak bir biçimde tasarlanır. Mesela gümrük tarifeleri, ithalat kotaları, devletin sınırladığı alanlara girebilme birtakım politik kararlara bağlıdır. İşadamları Ankara'da bu kararları aldırabilmek için politikacılardan ziyade askerlere güvenir. Çünkü bizde işadamları rekabete dayalı üretim yapmaz, tekel veya az sayıda şirketin faaliyet gösterebildiği piyasalarda faaliyet gösterirler. Rantı devam ettirmek için siyasal kararlara ihtiyaç duyarlar, bunun için de siyasetçinin karşısına askeri koyarlar. Hatta şirket yönetim kurullarına bir de emekli asker yerleştirerek, siyasetçiye “bana sorun çıkarma, bak askerle aram iyi” diyerek gözdağı verirler. Amaç, rant sistemini sürdürmek…

Siyasetçi, asker ile IMF arasında mı tutuluyor?

Siyasi alanda siyasetçinin karşısına askeri çıkaran işadamları, ekonomik alanda da siyasetçinin karşısına devamlı IMF'yi çıkarır. Türkiye'de işadamlarının IMF'ye başvurma isteği bitmez. Hükümetlere güvenmeyen işadamları, kamu kesimini sürekli IMF anlaşmalarının sıkıcı koşullarının içine sokmaya zorlarlar. Kendileri ise disiplini bir kenara bırakıp sürekli borçlanırlar.

Bu anlayışta bir sermaye sınıfı AB'yi istemez, tam demokrasi istemez, hukukun üstünlüğünü istemez…

İstemez ama ister görünür. Siyasette istikrar istemez, ekonomide kurallı ve kurumsallaşmış bir yapı istemez. Rant ekonomisine dayandıklarından hukuksuz bir yapı olarak askeri yönetimlere meylederler. Dikkat edin kamu maliyesinde en büyük soygunlar askeri yönetimlerin ardından gelir. Şimdi neden IMF istiyorlar, neden hükümete güvenmiyorlar, asıl düşünceyi görmek lazım…

Fakat şimdi sorgulanma sırası büyük sermaye sahiplerinde…

İşadamlarının artık siyasetçiye güvenmesi gerekiyor. Siyasette askeri, ekonomide IMF'yi isteyenler, bugünün dünyasını ve Türkiye'sini ıskalamamak istiyorlarsa, demokrasi, hukuk ve rekabet ortamında para kazanmayı öğrenmeliler.

İş dünyasında bu zihniyette de yükselen bir sınıf yok mu?

Anadolu sermayesi rekabet içinde yükseliyor, rantlardan faydalanmadan büyüyor ve küresel rekabet içinde iş yapıyorlar.

AKP, kriz lobisine rağmen mi iktidar oldu, yani bugünkü kavga biraz da buradan mı kaynaklanıyor?

Kesinlikle… Asıl çatışma kriz lobisi ile yani büyük sermaye gruplarının bazıları ile Anadolu sermayesi arasında. Anadolu sermayesinin büyüme ve daha büyük pazarlara açılma istekleri büyük sermayeyi rahatsız ediyor.

Hükümet Anadolu sermayesine kıyak mı geçiyor?

Hayır. Anadolu sermayesinin çıkışı biliyorsunuz Özal dönemine dayanıyor.



“Özal siyasetçinin, Erdoğan rantçının ayarını bozdu” teziniz var. Özal siyasetçinin ayarını nasıl bozdu?

O zaman siyasette seçkinler zümresi vardı, bunlar siyasetin de kendi hegemonyaları içinde olmasını düşünüyorlardı. Özal yüzde 45'le geldi ve Türkiye'de kurulu düzeni sarstı, bunların da dengesini bozdu. Başbakanlık koltuğuna oturur oturmaz da köprüyü sattı. 'Kutsal devlet'in malının satıldığını gören anayasa profesörü Mümtaz Soysal, Özal'ı hukuk bilmemekle suçladı. Hukuku sadece yerel düzeyde algılayabilen Soysal da daha sonra bir parti kurdu ama Özal gibi başbakan ya da cumhurbaşkanı olamadı. Sıradan bir Anadolu çocuğu olan Turgut Özal, başbakan ve ardından cumhurbaşkanı seçilerek, bu ülkede sadece Mümtaz Soysal benzeri seçkinlerin ayarını bozmadı. Mevcut sistemde kendine yer arayan taşralı siyasilerin de ayarını bozdu. Ordunun genelkurmay başkanlığı için yaptığı 12 yıllık atama planlarını alt üst ederek, askere böyle bir sivil müdahaleyi aklından bile geçirmeye cesaret edemeyen Süleyman Demirel'i de alt üst etti.

Peki Erdoğan rantçının ayarını nasıl bozdu?

Sıra işadamlarının geleneksel çıkar dengelerini sarsmaya geldi ki, bunu da Erdoğan yapıyor. Rantlardan para kazanan büyük işadamlarının ayarını o bozuyor. Halkın oyuyla iktidara gelirken onu küçümseyen ve 'nasıl olsa ekonomiyi yönetemez, kriz çıkartır ve hemen gider' diyen iş dünyasının bazı büyüklerinin beklentisi bir türlü gerçekleşmiyor. Demokrasiye inanıyorsanız, Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi bırakın seçimle gelen hükümet ekonomiyi yönetsin. Eğer hükümetin icraatını beğenmiyorsanız, artık içeride askere, dışarıda IMF'ye müracaat etmeyin. Lütfen siz de bir siyasi parti kurun ve seçimlere girin. Belki kazanırsınız.


2009'da işsizlik ne boyutlara varır?

Dünya ekonomisindeki daralma nedeniyle dış pazarlarda talep daraldığı için, Türkiye'nin ihracatı bundan olumsuz etkilenecek. Yılın ilk yarısında sanayi ve konut sektöründe işsizlik daha da artacak. İşsizlikteki bu yükselişin önüne geçmek için en önemli çözüm aslında iç talebi canlandırmak oluyor. İç talebin genişletilmesi için de kamu harcamalarının arttırılması ve bütçe açığının büyütülmesi şart. Aksi takdirde işsizlik daha da artar ki, bu da büyük istikrarsızlıklara yol açar.

İşsizliğin çözümüne gelirsek...

2009'da tarım sektörü yüzde 6-7 oranında büyüyecek. Yağışların iyi olması bu düşünceyi fazlasıyla destekliyor. Hükümetin de bazı hatalarını düzeltmesi gerekiyor. Hükümet, 2009 bütçesinde tarım desteklerini geçen yıla göre azalttı. Bu yıl tarım destekleri en az 7 milyar liraya çıkarılırsa tarım sektörü ekonomik büyümeyi bir puan arttırır. Böylece istihdamdaki gerileme kısmen önlenir. Ayrıca işsizlik oranındaki artıştan da korkmayalım. Tarıma gerekli destek verilirse, işsizlikteki artış azaltılabilir. İşsizlik sorununu hafifletmek için bir de kamuya eleman alımını hızlandırmak gerekiyor. Artık bütçe açığının yükselmesinden korkmaya gerek yok. Bugünkü krizin atlatılabilmesi için dünya ekonomisinin talep artışına ihtiyacı var.







15 yıl önce