Bugünlerde PKK ile ılımlı bir hava devam ederken DHKP-C''nin ön plana çıkması enteresan. Ben Yunanistan''da kampları olan ve oradan destek alan DHKP-C''nin halen Ergenekon''dan tutuklu olan bazı kişilerle yakın bağlantıları olduğunu ve onlar tarafından yönlendirildiğini düşünüyorum.
Ayrıca biz geçmiş yıllarda, yani Dursun Karataş''ın son yıllarında, Amerikalılara, Avrupa''da faaliyet gösteren DHKP-C lider kadrosu hakkında hayli geniş bilgi, adres, telefon, kullandıkları kodlar gibi malumat vermiştik. Pek bir şey yapmadılar. Dost bildiğimiz ülkeler dahil kimse Türkiye''ye terör konusunda samimi değil, terörü bir sopa gibi başımızın üstünde tutuyorlar. Bazen sopa onlara da vuruyor.
Hakkında çıkanlar bence abartılı çünkü adam ortada yok. Önüne gelen ''Yeşil''den talimat aldım'' diyor. Her şey Yeşil''in üzerine atılmış durumda. Ben bunu ''Yeşil çok düzgün bir adamdır'' anlamında söylemiyorum. Cebinde istihbaratçı kimliği olan, kolordu toplantılarına kadar katılan birinden bahsediyoruz. İşlenen cinayetler sadece Yeşil''in mesuliyetinde mi yoksa ona emri verenlerde mi? Bunu sorgulamak lazım.
Yeşil ile çalıştığımız dönemde yaptığı bir şey varsa tabii ki sorumlusu biziz. Onun ortalarda kalmasını istemedim. Ağar''a ''bu adamı ortada bıraktınız, elinde bir sürü patlayıcı, silah var. Ya sahip çıkın ya da neyse cezası verin'' dedim.
Yeşil de Sakallı da aynı kişiydi. İki lakabı da kullanıyordu. Gerçek adı Mahmut Yıldırım''dı ama bir sürü kimliği vardı. PKK''lı hüviyeti bile vardı…
İlk defa Banker Bako olayında (I. MİT Raporu) Genelkurmay Başkanı''nın oğlunun Dündar Kılıç ile ilişkisi olduğunu yazmıştım. Hatta o zaman ''sen nasıl Genelkurmay Başkanı hakkında böyle bir şey yazarsın?'' demişlerdi. ''Benim görevim bu, yazarım'' demiştim. Ayrıca Çevik Bir''in bir probleminin de Abdullah Çatlı tarafından halledildiği söylenmişti. O tarihte Emniyet İstihbarat''ın başına gelen Bülent Orakoğlu bu konularda hayli bilgi sahibiydi ve bazı hususları ondan öğrenmiştim.
Genelkurmay Başkanı konuşurken elini tutup lafa karışmak hele ki o zamanlar söz konusu olabilir miydi? Ama Çevik Bir o kadar rahattı. Normalde ikinci başkan, Genelkurmay Başkanının yanında mum gibi dururdu. Çünkü Bir''in ayrı bir ekibi vardı. Bir ve ekibi Abdullah Öcalan''ın faaliyetlerinin devam etmesini istiyordu.
Karadayı''nın Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde sıkıntıları vardı diye düşünüyorum. Bu sıkıntı ordunun içindeki birtakım kamplaşma ve sorunlardan kaynaklanabilir. Karadayı kimden çekiniyordu, korkuyordu bilmiyorum? Kendisine MİT''ten koruma veriyorduk. Genelkurmay''ın içinde kendi katında duvar ördürttüğü ve koridoru kapattırdığı söyleniyordu.
Başkasının nasıl yaptığını bilmiyorum ama ben ''milli''ydim. Sadece Türkiye''nin menfaatlerini düşünüyordum. Barış yapmak için güçlü olmak lazım çünkü. Eğer güçsüzseniz barış karşılığında çok taviz isterler, işte o zaman ''oyunu kaybetmişsiniz'' demektir. Biz o gücü gösterebiliyorduk. 1994''de göreve geldiğimde Türkiye''de hiç kimse Öcalan''ın nerede olduğunu bilmiyordu. Çok çalıştık, Şam''da olduğunu tespit ettik. Düşünüyorum da bazı şeyleri yaşarken göremiyorsun ama sonra geniş açıdan görüp daha iyi anlıyorsun.
Öcalan''ın önemli bir aktör olduğu tartışılmaz ama kesinlikle söyleyebilirim ki bu savaş bitmeyecektir. Öcalan söylerse tabii ki örgütün çoğu buna uyar ama muhakkak ki birtakım gruplar süreci sabote etmeye devam edecektir. Sabote edenler sadece PKK cephesinde değil, PKK''nın arkasındaki yabancı güçler ve devlet içinden de olabilir.
Umutluyum ama yüzde yüz değil. Devlet kuvvetli olursa anlaşma da başarılı olur. Öcalan''ın bize teslim edilmesi PKK''nın siyasallaşmasının da başlangıcıydı. Yapılan görüşmelerin barışla sonlanmasını çok isterim. Çünkü Türklerle Kürtlerin ayrılamaz bir bütün oldukları kanısındayım.
I. MİT raporunda bahsetttiğim çeteleşme Banker Bako olayından başlayan, İstanbul''da Emniyet Müdürü Şükrü Balcı, Fahrettin Aslan gibi kişilerin de içinde olduğu Musevilere yönelik gerçekleştirdikleri şantaj faaliyetleri ve kaçakçılarla olan ilişkilerini anlatıyordu.
MİT''e ikinci gelişimle Perinçek grubu, Ağar ve ekibi, Ünal Erkan gibi isimler kampanyalara başladı. ''Öldürme yetkisi'' ile geri geldi dediler. O günlerde bugün tutuklu olan zamanın Genelkurmay İstihbarat Başkanı Çetin Saner, telefonla konuştuğu Şam''daki askeri ataşeye, Suriye''de Öcalan ile ilgili yaptığımız gizli çalışmadan bahsederek ''biz oraya şimdi adam yolladık Apo''yu geri getirecekler, görüşmeyi dinliyorlarsa duysunlar'' diye bizi deşifre etmişti. Öcalan''ın yakalanmasını istememişti.
Tarık Ümit''i, Ziya Bandırmalıoğu ve Ayhan Akça isimli iki polis memuru kaçırdı. Onlar İbrahim Şahin''e, Şahin de Ağar''a bağlıydı. Ümit ortadan kaybolduktan sonra Ağar''la konuştum: ''Tarık Ümit''in sağ olarak bırakılmasını temin edin'' dedim. Ama olmadı. Ümit, öldürüldü mü bilmem ortadan kayboldu. Ümit''e ne olduğunu bilen isim Mehmet Ağar''dır. Çünkü Ümit''e verilen sahte plaka, belge, yeşil pasaportlar hep Ağar tarafından verilmişti.
Ağar''ın üstünde Başbakan Tansu Çiller vardı. Çiller''in böylesi faaliyetlerin içinde olmadığını kesin olarak biliyorum. Bunu düşünmek bile yanlış. Ama bugün maalesef Çiller''leri de ''Çiller terör örgütü'' kurmakla, uyuşturucu, nükleer madde kaçakçılığıyla suçladılar.