|

Tunus ve Mısır'da lidere ihtiyaç var

İslam Konferansı Teşkilatı Genel Sekreteri Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu, Mısır ve Tunus'ta başlayan süreçleri lidersiz ihtilaller olarak değerlendiriyor. İhsanoğlu, "İhtilallerin tabii mecrasına dökülmesi için birtakım liderlerin ortaya çıkması, bu liderlerin mevcut düzenle, mücadelesinin başarıya ulaşması lazım. Bu da bir günde olacak hadise değil" diyor.

Emeti Saruhan
00:00 - 20/03/2011 Pazar
Güncelleme: 00:52 - 20/03/2011 Pazar
Yeni Şafak
Tunus ve Mısır'da lidere ihtiyaç var
Tunus ve Mısır'da lidere ihtiyaç var

İslam Konferansı Teşkilatı Genel Sekreteri Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu, İslam coğrafyasının hareketli günler geçirmesi nedeniyle yoğun bir mesai içinde. Bu yoğunluk arasında sorularımızı cevaplayan İhsanoğlu hem İKT'yi anlattı hem de mevcut durumu değerlendirdi.

İKT Genel Sekreterliği'ne aday olmaya nasıl karar verdiniz?

80'li yılların başından itibaren kendi adıma, meslektaşlarım ve öğrencilerim adına onların öne geçmesi için çok uğraştım hâlâ da uğraşıyorum. Bunu diplomasi sahasında da yaptım. 2004 senesinde aday olmakla ve seçilmekle bu hedefi de diplomasi sahasında gerçekleştirdiğime inanıyorum. Yani akademik ve diplomatik alanlarda zirveye ulaşmak için her zaman bu hedefleri koydum. Cenab-ı Hak da bu imkanı bana sağladı. Bu bir ekip çalışması, hükümetin desteğiyle olmuştur başka şekilde de olamazdı. Fakat böyle bir inisiyatif almak, İKT Genel Sekreterliği'ne talip olmak ve gerçekleştirmek birçok kabiliyetli Türk diplomatı, devlet adamı, bilim adamı önünde bir yol açtı. Bir yerde çekingenlik bariyeri aşıldı. O zamana kadar Türkiye'de böyle uluslararası görevlere talip olmaya çekiniliyordu.

İSLAM DÜNYASINA DEMOKRASİ LAZIM

İslam Kongresi Teşkilatı'nın 57 üyesi var. Görevinizin en zor yanı nedir diye sorsam?

57 ülkenin arasında dengeleri korumak ve konsensusu sağlamak. Bir yerde teşkilatın ve bütün İslam âlemini yani klasik tabirle İslam ümmetini temsil etmesi bakımından ve İslam Konferansı Teşkilatı'nın 2007'de Dakar zirvesinde kabul edilen yeni şartında belirlenen hedeflere ulaşmak için yararlı politikalar üretmek ve uygulamak.

Çok farklı koşulları olan üyeleriniz var; Asya'dan, Afrika'dan, Avrupa'dan. İslam ülkeleri için neleri öngörüyorsunuz? Gelecek nasıl şekillenecek?

Karmaşık bir tarihten gelen ülkelerin oluşturduğu İslam Dünyası tabiatıyla homojen bir yapıya sahip değil, 21. Yüzyıl'da birçok şeyi birden halletmesi gerekiyor. Her şeyden önce kalkınma sürecini tamamlaması lazım. İkincisi iktidarların seçimle gelmesi seçimle gitmesi gerek. Arap dünyasındaki sancı işte bu noktadan doğuyor. Üçüncü husus bu ülkeler kendi aralarındaki dayanışmayı daha ileri bir safhaya getirerek birbirlerinin kalkınmalarına yardımcı olmalılar. Topyekün bir İslam dünyasının dayanışması sağlanmalı. Bizim sorumluluğumuz bu toplu hareketi, bu toplu anlayışı üretmek ve ona göre hareket etmek.

İKT Genel Sekreterliği'ne geldiğiniz günden bu yana ne değişti?

Genel Sekreterliğe seçildiğim günlerde kimse teşkilatın farkında değildi. Hatta ilk açıklamalarımda teşkilatımızın Birleşmiş Milletler'den sonra en büyük teşkilat olduğunu söylediğimde, kimse bunu kaale almıyordu. Bugün gerek devlet başkanları gerekse uluslararası mühim şahsiyetlerin konuşmalarında bu tespit kullanılır hale geldi. BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon, İKT'nin BM'nin stratejik ortağı ve partneri olduğunu belirtti. Ayrıca ekonomik işbirliğinde önemli adımlar atıldı. Tercihli ticaret sistemi kuruldu ve ülkelerimiz arasında ticaret hacmi iki misli arttı. Bilim, teknoloji ve inovasyon teşkilatını Pakistan'da kurduk. Birleşmiş Milletler'in gündemindeki konularla ilgili İKT ülkeleri kendi aralarında daha uyumlu oylama örnekleri gösteriyor. Kahire'de Kadın konularıyla ilgili bir kurumu hayata geçirdik. İslamofobia Gözlemevi'ni kurduk. İnsan haklarıyla ilgili büyük bir teşebbüsümüz var. Bağımsız uzmanlardan oluşan bir komisyon Haziran ayında faaliyete başlayacak.

TÜRKİYE'YE GIPTAYLA BAKILIYOR

Son dönemde izlenen dış politikamızla da İslâm dünyasında Türkiye'ye yönelik artan bir teveccüh var. Türklerin İKT ve benzeri kurumlarda yönetici konumunda rol almaları bu durumun tezahürü mü?

Türkiye'nin İslam Dünyası'nda 2 yönlü imajı var. Biri tarihten gelen sorumluluğu, İslam tarihindeki yeri. Bu tarihi sorumluluk her zaman sizde varlığı öngörülen bir hususiyettir. Siz o milletin mensubu olarak bunu genlerinizde taşıyorsunuz. Farkında olmasanız bile diğerleri size böyle bakıyorlar. Diğeri modern Türkiye'nin ulaştığı nokta. Sanayisi ilerlemiş, ekonomisi dünyanın en büyük 20 ekonomisinden biri. Siyasi hayatta demokratikleşme sürecinde çok önemli hedeflere ulaşmış. Bu 3 unsura İslam Dünyası'nda gıptayla bakılıyor. Bu sıfatları da siz taşıdığınız için sizden bu konuda aktif bir görev bekleniyor. Bu imajlar bu telakkiler sizin görevinizi şekillendiriyor. Bu da gerek İslam dünyası içindeki rolümüzün tayini bakımından gerek Batı dünyasındaki rolümüzün şekillenmesi bakımından önemli faktörler.

ARAPLARI ANLAMADAN HÜKÜMDE BULUNUP KARAR VERMEK YANLIŞ

İslam dünyası için özellikle Araplar için "toplanıp toplanıp dağılırlar. Ya bir karar alamazlar ya da aldıkları kararlar uygulanmaz" diye bir algı var. Bu algı ne kadar doğru?

Arap ülkelerinin iç yapılarını rejimlerini ve hükümetler arasındaki münasebetleri, halklar arasında aydınlar arasındaki münasebetleri anlamadan hüküm vermek çok zordur. Bu husus bir yerde kardeşler arasındaki kavgalara benzer. Kardeşler bazen birbirileriyle kıyasıya kavga ederler, onların kardeş olduklarını bilmeyenler bu kavgaların çok kötü neticelere varacaklarını düşünürler. Bir zaman sonra kardeşler birbirleri arasındaki bu kavgaları ve ihtilafları çözerler ve normal münasebetlerine geri dönerler. Bu kavgalarda 3. tarafların çok dikkatli olmaları gerekir. Kavga bittiğinde taraf tuttukları için sıkıntıya düşebilirler. Bunu iyi anlamak lazım. Belki bu denli kısa anlatmam hatalı bir yaklaşım olabilir ama daha net anlatım mümkün değildir

Mısır Tunus ve Libya'daki olaylardan sonra mesainiz ne kadar arttı. Sizden bu konuda beklentiler oluyor mu?

Tabii mesaimiz çok arttı ve gerçekten hadiseleri takip edebilmek için ekibim ve ben gece gündüz çalışıyoruz. Değişik kaynaklardan bilgi ve görüş topluyoruz. Bir takım tahliller yapıyor ve projeksiyonlar tasarlıyoruz. Bu hadiseler bir yerde durmayacak. Zaten Mısır'da Tunus'ta başlayan bu süreçler lidersiz ihtilallerdir. Tabandan gelen, halk kitlelerinden gelen bir harekettir. İhtilallerin tabii mecrasına dökülmesi, yani kitlelerin istediği hedeflere ulaşması için liderlerin ortaya çıkması lazım. Bu liderlerin mevcut düzenle statükoyla mücadelesinin başarıya ulaşması lazım. Bu da bir günde olacak hadise değildir. Tabii rejimin temelinden değiştirilmesi, anayasal sistemin değiştirilmesi, daha demokratik ve şeffaf olması gerekiyor. Bu hareketler devam edecek ve sancılı olacaktır ama şükür ki Mısır'da ve Tunus'ta artık kan dökülmemektedir. Barışçıl, siyasi ve anayasal süreçler başlamıştır.


Çocukluğunuz Mısır'da geçti. Ailede Türk kültürünü, dışarıda ise farklı bir kültürü yaşamanın zorlukları var mıydı? Tabii ki hayatın her döneminde insan zorluklarla karşı karşıya gelir. Fakat her külfetin karşılığında nimetler var. Zengin bir tecrübeye sahip oluyorsunuz, çok kültür tanıyorsunuz, kültürler arasındaki geçişleri görüyorsunuz ve etkinin nerde sağlandığı, nerde kesildiği ve geçmişten gelen tecrübelerin gelecek için ne kadar faydalı olabileceğini tahmin edebiliyorsunuz.

Bilim tarihi, Türk kültürü, İslam dünyası hakkında değişik dillerde yüzlerce makaleniz ve çok sayıda kitabınız var…

Tabii bu çalışmalar bir hayat kariyeridir. Bunlar hepsi bir günde çıkacak kitaplar değil. Geçen sene çıkan kitabım Darülfünun 20 senenin birikimiydi. Ondan önceki Mısır'la ilgili kitabım gençliğimden beri devam ettirdiğim bir çalışma. 40 senelik birikim sonunda ortaya çıktı ve iki dilde Türkçe ve Arapça yayınlandı. Şimdi İngilizcesi çıkacak. Diğer çalışmalarımın bazıları ekip çalışması ve Türkiye'de bu tarz çalışmaların ilk örnekleri. Mesela Osmanlı Bilim Literatürü 18 cilt, 25 yıl süren büyük bir ekip çalışması.

Özel hayatınız ve işlerinizle bu çalışmalar nasıl yürüyor?

Bugünlerde tabii çok daha az vaktim oluyor fakat uzun süren seyahatlerde boş kalan veya uçakta geçen vaktimi daha çok akademik çalışmalarla geçiriyorum. Bir yerde siyasi gündemin baskısından kurtulmak için bir rahatlama zamanı oluyor. Maalesef eğlenmek ve dinlenmek için fazla vaktim olmuyor. Sosyal hayatımın bir kısmını da bu çalışmalar için feda ediyorum.

IRCICA'da pekçok kültürel faaliyet gerçekleştirdiniz. Hüsnü hat sanatının dirilmesinde çok büyük emeğiniz oldu. Şimdi ise daha çok siyasi yönüyle öne çıkan bir kurumdasınız. O çalışmaları özlüyor musunuz?

Elbette o canlı günleri, büyük başarılar ve tatminkar hislerle dolu günleri hatırlıyorum ama İslam dünyasının muhtaç olduğu hizmetleri yürütmekten dolayı ayrı bir sorumluluk hissi içindeyim. Bunları yürütmek daha meydan okuyucu ve bunlarla uğraşıp neticeye uğraşmak daha karmaşık bir süreç. Fakat her şeyden önce İslam'a ve İslam dünyasına hizmet etmekten dolayı Allah'a şükrediyorsunuz. Özlediğim faaliyetler var fakat eskisi kadar yoğun olmasa da bir yönden de çok uzak kalmıyorum. Mesela Cidde'de teşkilat binamızda 2 tane hat sergisi açtık. Sonuncusu çok parlak bir şekilde devam ediyor. Burada Türk hattatları, müzehhipleri, ebru sanatkarları büyük ilgi ve sükse gördü. Diğer taraftan üniversitelerde ve kitap fuarlarında konuşmalar yapıyorum.


Patrik 3. Şenuda'ya gönderdiğiniz mektuptan sonra Müslümanlardan ve Hristiyanlardan nasıl tepkiler aldınız? İKT tarihinde daha önce yayınlanmış benzer bir mesaj var mı?

Hem Müslümanlar hem Hristiyanlar tarafından takdirle karşılandı. İlk defa böyle birşey oluyor. Daha önce Bağdat ve Pakistan gibi ülkelerde Hristiyanların gördükleri yanlış muamelelere karşı yaptığımız açıklamalar da bütün dünyada takdirle karşılanmıştı. Biz İslam coğrafyasında yaşayan Hristiyanlara ev sahibi olarak bakıyoruz. 14 asırdır Hristiyanların ecdatlarının doğduğu bu topraklarda nesilden nesile gelen varlıkları var. Bunu İslam kabul etmiştir. Osmanlı topraklarında Tanzimat öncesinde de İslam hukukuna dayalı bir arada yaşama modeli vardı. Yani bunlara karşı yapılan hareketler bizi Tanzimat öncesine değil İslam'ın öncesine götürüyor. Bu insanlarla karşılıklı saygı ve sevgi içinde bir arada yaşamak hem dinimizin, kültürümüzün, medeniyetimizin hem de bugünkü insan hakları anlayışının gereğidir.

Kulağa biraz yabancı gelecek ama üyeniz olan İslam ülkelerindeki diğer dinlere mensup insanları da temsil ediyor musunuz? Onlar sizi kendilerinin temsilcisi görüyor mu?

Doğrusu ben de merak etmeye başladım. Gerçi az önce de ifade ettiğim gibi onlardan bize gelen müspet yankılar onların bunu memnuniyetle karşıladıklarını gösteriyor. Üye ülkeleri-mizdeki Müslüman olmayan halkla da hemhal oluyoruz. Teşkilat şartında belirtilen temel hedefler, zirve ve dışişleri bakanları toplantıları sonucunda alınan kararlar gereğince 57 ülke dışındaki Müslüman azınlıklar ve cemaatlerle de meşgul oluyoruz ve çok yoğun programlarımız var.

İslam Konferansı Örgütü'nün genel sekreteri olarak İslam dünyasının yükünü omuzlarınızda hissediyor musunuz?

Teşkilatın artan yükü artan ağırlığını da gösteriyor. Bugün teşkilatımız uluslararası camiada aktif bir aktör olarak görevini devam ettiri-yor. O bakımdan bu yükü hissederken bu görevi de ifa etmenin önemine inanıyorum.

Görev süreniz ne kadar? Siz görevi bıraktıktan sonra tekrar bir Türk seçilir mi?

İKT'nin anayasası olan şart benim insiyatifimle kesin olarak 2. dönem yazıldı. Ben görevimi benden sonra gelecek Afrikalı genel sekretere teslim edeceğim. Teamüllere göre benden sonra Afrika grubundan bir genel sekreter seçilecektir. Tekrar Asya grubuna 22 yıl sonra sıra gelecek. Şimdiden tekrar bir Türk seçilir mi konuşmak için erken.


İslamofobia Gözlemevi'nde nasıl bir çalışma yöntemi uygulanıyor? Sonuç aldığınız bir olay oldu mu?

Biz İslamofobi Gözlemevi'nin kuruluş kararını Danimarka'da Peygamber Efendimiz'le ilgili pespaye ve gayri medeni şekilde ele alınan karikatürler üzerine aldık. Gözlemevi bütün dünyada İslamiyet'le ilgili yapılan yayınları gözlüyor ve İslamiyet'i tenkit eden değil hakaret eden, özellikle Peygamber Efendimiz ve İslam'ın sembollerine hakaret eden yayınları tespit ediyor. Bu yayınlar teşhir ediliyor. Günlük, haftalık, aylık ve yıllık raporlarımız web sayfamızda var. Yıllık raporlarımız BM'ye ve bütün üye ülkelere dağıtılıyor. Gözlemevinin çok önemli etkileri oldu. Mesela Mushaf'ı yırtma hadisesi karşısında durduk ve başardık. Avrupa'da yayınlarla yapılan hakaretlerde büyük azalma oldu.

Dünyada İslamofobia nasıl seyrediyor?

Son yıllarda İslam düşmanlığı siyasi malzeme ve seçim yatırımı olarak kullanılıyor. Ne yazık ki bundan sonra orta ve sağ partiler aşırı uçtaki oyları kaçırmamak için anti islamik bir söyleme girecekler. Çok hassas bir mesele. Bu safhada İslam dünyasının mücadelesi çok daha farklı bir üslüp takip etmeli.




13 yıl önce