AK Parti'nin ortaya çıktığı günleri hatırlıyorum;
Elli yıllık siyasi kimliklere alaşık olan Türk siyasal hayatında siyaset zemini oldukça sorunluydu, çünkü siyaset yapmayanlar da yetirince siyasiydiler o günlerde.
Eski tarzlar, eski aktörler bir türlü çekilmiyorlardı, bu 'cazip' ve' tılsımlı' alandan.
Siyasi alanı öylesine kuşatmışlardı ki, ancak ölüm ayırır olmuştu onları bu 'millete hizmet' saplantılarından.
Değişimi okuyamazlar, okuduklarını da sessizce gizlerlerdi.
Yeni olanın önünü kesmek için 'çömez' damgasını vurur, olmazsa kimliğini, kişiliğini, ailesini tartışma ze-minine çekmekten büyük bir haz duyarlardı.
Siyaset vazgeçilmez bir alışkanlıktı onlar için.
Can çıkar, ama siyaset huyu gövdelerinden çıkmazdı.
Bilimsel verilere, sosyal teorilere, sosyolojik çözümlemelere hiç itibar etmezler, meçhul 'raporlar', kimi şahıs ve kurumların 'kanatları' emir telakki edilirdi.
Onlarca yıllık siyasi kimliğin sonunda, çekilmesini bilmeyenlerin, dalgaların kıyıya vurması gibi kenarda kalanların akıbetini gördüğümüzde 'itibarını' koruyanların azlığı da gözümüzde büyüyor bir acı gerçek olarak.
Merhum Ecevit'in Ankara'daki cenaze töreni başka siyasilerin cenaze törenleri için de fikir veriyordu.
Hayat birikimdir, hayat itibardır.
Her hayatı, her projeyi sınar zaman.
Eskiler eskiyip gittiler, çoğunun yerinde hoyratça bir rüzgar esiyor şimdi.
Yenileri de sınamaya başladı zaman.
Zamanla öğrendiğim o ki, iktidar yıpratıcıdır ve iktidar aynı zamanda öğreticidir.
Yıpranmak ve öğrenmek ikisi de tercihtir.
Başbakan Erdoğan'ın ifadesiyle Türkiye'ye sessiz devrim yaşatan Ak Parti'nin iktidarı çok yönlü fırsatlarla ve çok yönlü yıpranma durumlarıyla karşı karşıya. Yeni bir siyaset ve yeni bir siyasetçi tipi oluşturma provası olarak Ak Parti tecrübesi önemli. Siyaset ya itibar kazanacak ya da sıradanlaşacak. Muhafazakar Demokrasi kitabının yazarı Başbakanlık Başmüşaviri Yalçın Akdoğan ile son yıllara damgasını vuran Ak Parti'yi konuştuk.
Partinin kuruluş dönemlerinde siyasal kimliğin şekillenmesi ve inşası bir sürece işaret eder, ama sürecin dışarıdan okunması ve tutarak kurumsallaşması bir duruma te-kabül eder. Siyasi hareketler, ya bir ideolojiden kalkarak politikalara giderler ya da politikalardan kalkarak bir ideolojiyle adlandırılırlar. Kimlik ile söylem/eylem dengesi siyasi tutarlılık açısından çok önemlidir. Ak Parti örneğinde muhafazakar düşünceye sahip insanların kendilerine siyasi bir kodlamayla yeni bir alan açmaları, reel politika ile siyasi düşünceleri arasında bir paralellik kurmaya çalışmaları gibi bir durum üretmiştir.
Muhafazakâr Demokrasi'ye katkı yaptığım dönemde Genel Başkan Danışmanı olarak çalışıyordum ki, bu süreçte "fikir işçisi" konumundaydım. Bugün ise Başmüşavir olarak hükümet çalışmalarına katkıda bulunmaya ve siyaset bilimci olarak muhafazakarlık üzerinde yoğunlaşmaya çalışıyorum.
Eylemlere teori üretmek değil, eylemleri teoriye oturtmaktır doğru olan. Reel politika veya konjonktürel etki insanın düşünce dünyası ve iradesi ile şekillendirilerek özgün politikaya dönüşebilir. Partilerin felsefele-rine, programlarına ve deklerasyonlarına uymayan her icraat "söylem ve eylem krizi"ne sebep olur ki, bugüne kadar eriyen partiler bu şekilde desteklerini yitirmiştir.
Ak Parti bu kavramla siyaseti normalleştirmek, siyaseti gerçekçi bir ze-mine oturtmak ve yeni bir siyaset tarzı geliştirmek iddiasındaydı. Bunlarda başarılı olunmuştur. Siyaseti normalleştirmiştir.
Din-devlet, din-siyaset, devlet-toplum-birey ilişkisi gibi gerilimlere sebep olabilen alanları daha sağlıklı bir şekilde kurgulamaya çalışarak tıkanan bir kısım alanları normalleştirdi. İlk kez bir hükümetin beşinci yılına girebilmesi de bunun bir eseridir. İkincisi muğlak, ne olduğu belli olmayan kimlikler yerine daha belirgin bir kimlik tanımlayarak eylem-söylem dengesini başarmaya çalıştı, siyaseti gerçekçi bir ze-mine oturttu. Üçüncüsü de farklı siyasi çizgilerden gelen ama belli değer ve ilkeler etrafında buluşan insanlarla yeni bir siyaset tarzı üretebildi. Bu, geçmişin sorun üreten kimlik siyasetleri yerine kimlikli siyaset gütmekle oldu.
Ak Parti için Alevilerin ya da Sünnilerin, Kürtlerin ya da Türklerin, doğuluların ya da batılıların partisi diyemiyorsak, bu başarılmış demektir. Merkezine tek bir etnik özelliği, tek bir mezhebi veya dini anlayışı, tek bir bölgesel anlayışı yerleştirerek, "biz ve diğerleri" ayrımı yapan, buna göre örgütlenip buna uygun politikalar izleyen bir siyaset yapmıyor Ak Parti.
Ak Parti kimliksel talepleri önemseyen ve farklılıkların bir bölümünü temsil etse dahi, farklılığın kendisini kabullenerek bütünlükçü politika izleyen demokrat ve özgürlükçü bir Türkiye partisi olabildiği zaman başarılı olmuş demektir.
Parti elbette ki. Bir parti olup, bir siyasi hareket olamayanlar uzun soluklu olamıyor. Ak Parti'nin toplumsal karşılığı olan bir siyasi hareket olduğunu düşünüyorum.
İktidara gelemeyen bir parti ile iktidar sorumluluğunu üstlenen bir partinin olaylara bakışında ve değerlendirme tarzında mutlaka farklılık olur.
İktidarda, sadece partinin tercihleri değil, devletin tüm kurum ve mekanizmalarının görüşlerinin dikkate alınması zorunluluğu ve ayrıca partilerin daha geniş açıdan bilgi edinerek farklı sorumluluklar üstlenmesi kaçınılmazdır.
Bence Ak Parti son dönemlerin en akılcı stratejisini uyguladı. Kendi politik he-defleriyle Türkiye'nin politik hedeflerini örtüştürdü. Ak Parti'yi büyütecek veya küçültecek ne varsa, Türkiye'yi de rahatlatacak veya bunaltacak hususlardı. Bu yüzden Ak Parti'yi hedefinden saptırmak, bir anlamda Türkiye'yi hedeflerinden saptırmak anlamına gelecekti ki, bunu göze almak ancak sorumsuzca bir gözü karalık gerektirecekti. Bu yüzden AB hedefini taktik gereği değil, temel bir tercih olarak görmek gerekir. Belli bir kesimin kazanması veya kaybetmesi üzerine politika yapmadı. Hem halk desteği hem vizyon çok az partide buluşabildi.
Ak Parti çevre ile merkez arasındaki ilişkiyi onarmaya soyundu. Çevrenin değer ve beklentilerini merkeze taşıyarak merkezin diline tercüme etmeye çalıştı. Kimi zaman iktidardayken muhalefetteymiş gibi bazı meselelere eleştirel bakabilmesi bununla ilişkilidir. Neticede hükümetler yürütmenin bir kısım yetkilerini kullanır ve siyasi/idari sistem içinde bir organdır. Oysa halkın birçok sorunu sistemin farklı birçok yönüne dönük olabilir. Her partinin dikkat etmesi gereken hususlardan birisi normatif ile reel politika arasındaki dengeyi gözeterek kimliğiyle eylemleri arasında denge kurabilmektir. Ayrıca bir muhafazakar parti olarak ahlaki zeminini yitirmeden özgünlüğünü koruyabilmesi de önemlidir.
Özal'ın ANAP'ı bir terkip partisiydi ve içindeki bileşenler özgün yapılarını koruyarak giderek güçlendiler ve ayrıştılar. Her özellik kendi özgün hareketine döndü; milliyetçiler, muhafazakarlar… Ak Parti ise bir terkip partisi değil. Farklı partilerden gelen insanlar belli bir siyaset tarzı üzerinde bütünleşmiş durumda. Parti içinde bugün eski ANAP'lılar, eski DYP'liler, eski RP'liler gibi bir ayrımdan söz edilmiyor...
Türkiye'de Ak Parti ile sessiz bir devri yanşıyor, tarihi reformlar gerçekleştirildi. Statükoya teslim olan hiçbir parti ne değişim yapabilmiş, ne de halkın desteğini sürdürülebilmiştir. Ancak devletin kimi hassasiyetleriyle çatışmaya giren hiçbir hareket de ne tutunabilmiş, ne de huzur kaygısına kapılan halkın desteğini koruyabilmiştir. Siyasette meşruiyet uluslararası çevrelerin desteğinden, halkın, medyanın, sermayenin, sivil toplumun desteğine kadar bir dizi mecranın desteğiyle oluşabiliyor. Bunun içinde anayasal ve yasal düzenle, sistemin kurumlarıyla kavgalı olmamak da önemli bir etkiye sahip. İp cambazı gibi hem ipte kalıp hem yürümek ve hem de hedefe ulaşıp seyircilerin alkışını almak gerekiyor. Değişim için mücadeleyi bıraktığı anda ayakta kalmak sözkonusu olmuyor.
Muhafazakar bir partinin en önemli özelliği belli değer ve ilkelere dayanması ve ahlaki zeminini koruyabilmesidir. Siyasetin ahlaki bir amaç için yapılması, belli değerlerin her daim gözetilmesi ve araç-amaç dengesinin gözetilebilmesi… Bu noktada en önemli kavram "adalet"tir. Değerden azade bir siyasetin ulaştığı yolsuzluktan da, bilgiden mahrum siyasetin ulaştığı sığlıktan da kurtulmanın yolu "akılla yoğrulmuş ahlaklı bir siyaset"tir.
Olması gereken muhafazakarlığın demokrasi içine girerek dönüşüm geçirmesidir. Muhafazakarların demokrat olma iddiası doğal olarak demokrasiyi merkeze alan bir dönüşümü gerekli kılar. Bu süreç ataerkilliğin demokratlıkla rehabilitasyonu ya da ehlileştirilmesi olarak da görülebilir, geleneğin demokrat formatta yeniden inşası olarak da…
Geleneği, tarihi, dini ve toplumsal kültürü önemseyen muhafazakarlığın demokratik bir formatta kendisini inşa etmeye çalışması önemli bir açılımdır. Muhafazakarlığın yapmaya çalıştığı, manayı reddetmeyen bir rasyonellik zemininde akıl ile tecrübeyi, gelenek ile modernliği buluşturmaya çalışmaktadır.
Muhafazakarlığın, iktidarı sınırlayan ve topluma yaygınlaştıran, değişimi doğal süreçte toplumsal dinamiklere bırakan, toplumsal ara korunak (aile, kilise, vakıflar gibi) mekanizmalarını önemseyen yapısı demokratik anlayışla telif edilebilecek mahiyettedir.
Tüm muhafazakar partiler dini kültürü, geleneği, toplumsal değerleri önemser. Bu noktada Ak Parti bir toplumsal değer olarak dini önemser ve partide dindar birçok insan olabilir. Ama dindar olmayanlar da olabilir. O halde Ak Partili olmak için dindarlığın belli bir derecesine ulaşmak gibi bir şart yok. Ak Parti örgütlenme tarzı, parti içi hiyerarşisi, söylem ve eylemleri, üslup ve yöntemleri açısından İslamcılık değil, muhafazakarlık kategorisinde değerlendirilebilir. Ak Parti'nin dini önemsemesi muhafazakar partilerin manevi değerleri önemseyen, toplumsal kültürü esas alan ve din özgürlüğünü savunan mahiyetinin ötesinde değildir. Özellikle partinin önemli isimleri köklü bir siyasal gelenekten geldiğinden herkes "söylenenlere" değil, "geçmişe" bakarak yorum getirdi. Bugün ise "yapılanlara" ve "bugüne" bakılabilir. "Takiyye" ve "gizli gündem" gibi yorumlar artık tamamen anlamsız, çünkü dört yıl iktidarda olup, içini dışını dünyaya gösteren bir hareketin gizlisi saklısı kalmaz.
Türkiye'de güçlü hareketler ya ideoloji partileri ya da karizmatik lider partileri şeklinde ortaya çıkıyor. Ak Parti de güçlü bir lidere sahip, ama aynı zamanda bir kadro ve düşünce hareketi. Jakoben bir tek seslilik yok, ortak akıl, istişare ve uzlaşma ön planda. Bununla birlikte Erdoğan'ın partiye getirisi, katma değeri ve parti içindeki önemi diğer lider-parti ilişkilerine göre daha belirgin. Erdoğan'ın gücü ve önemi pozitif bir faktör.