|

Yarın şenlik olacak

Başbakan Erdoğan'ın Diyarbakır seyahatini değerlendiren Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal ziyaretin çözüm sürecinde son bir yılda gelinen noktanın özeti olduğunu söyledi. Ünal, yeni yatırımlar ve konserlerle şenlik havasında geçecek ziyaretin, yıllarca endişeyle yaşayan bölge halkının geleceğe daha umut ve güvenle bakmasını sağlayacağını belirtti.

Nil Gülsüm
00:00 - 15/11/2013 Cuma
Güncelleme: 23:34 - 14/11/2013 Perşembe
Yeni Şafak
Yarın şenlik olacak
Yarın şenlik olacak
Türkiye, siyasi açıdan ritmi daima hızlı atan bir yapıya sahip. Meclis'in açılmasıyla birlikte yoğunlaşan siyasi gündem, hem yaklaşan seçimler, hem de Ak Parti hükûmetinin icraatları dolayısıyla daha tempolu bir hâle büründü. Bu yoğun gündemi konuşmak, son gelişmelerle ilgili görüşlerine başvurmak üzere sorularımı yönelttiğim isim bu sefer, Ak Parti Grup Başkanvekili ve partinin önde gelen isimlerinden Kahramanmaraş milletvekili Mahir Ünal'a yönelttim. Mahir Ünal, çözüm süreci, özel hayata müdahale ve parti içi çatlak iddiaları başta olmak üzere sorularımı açıklıkla cevapladı.
Başbakan Erdoğan hafta sonu Diyarbakır'a gidiyor. Bu ziyaret ne anlama geliyor?

Bu ziyaret, Başbakanımız'ın çözüm süreci başladıktan sonra Diyarbakır'a yapacağı ilk ziyaret olacak. 2005'te Başbakanımız'ın Diyarbakır konuşmasıyla başlayan, 2009 Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'ni açıklaması ve bu projeyi geniş bir alanda uygulamaya geçirmesi ile devam eden bir süreç var. Çözüm süreci, son bir yıldır kan akmamasının ve bölgede artık insanların daha rahat daha özgür yaşamasının zeminini hazırladı. Son on bir yıllık süreç, silahlı mücadelenin meşruiyetini ortadan kaldırmıştır. Başbakan'ın bu seyahati de iktidara geldiğimiz ilk yıllardan itibaren Başbakan'ın sürdürdüğü sürecin bir halkası, son bir yılda geldiğimiz noktanın özetidir.

BARIŞ İKLİMİ OLUŞTU
AK Parti'nin Kürt sorununun çözümünde uyguladığı politikaları bazıları yetersiz buluyor. Siz nasıl bir tarz izliyorsunuz?

Başörtüsü sorunu geçtiğimiz günlerde güzel bir iklimde çözüme kavuştu. Milletvekillerinin Meclis'e girmelerinin önünde yasal bir engel zaten yoktu. Psikolojik bariyerler vardı ama AK Parti bir iklim oluşturdu bu iklim sorunun çözümünü sağladı. Kürt meselesinde de sorunun ortadan kalkacağı iklimi oluşturmadığınız zaman zaten çözüm gelmiyor. Bugün bölgede bu iklim oluştuysa, bu AK Parti'nin on yıldır izlediği çözüm çabalarının sonucudur.

MUHTEŞEM BİR UYUM VAR
Bülent Arınç'ın bir televizyon programında yaptığı açıklamalar oldu. Sizin kanaatiniz nedir bu açıklamalarla ilgili olarak?

Sayın Başbakan da grup toplantısında 'Bazen yanlış anlaşılmalar olabilir. Bizim bir kader, yol arkadaşlığımız var ben bunu medya önünde konuşmam' dedi ve son noktayı koydu.

Peki Arınç'ın açıklamasının ardından 'AK Parti çatlıyor' yorumlarına ne dersiniz?

Bir siyaset üretmek yerine 'Acaba AK Parti'de bir çatlak oluşturabilir miyiz' diye çabalamak, siyasi olarak bu yorumlara bel bağlayanlar açısından da faydalı olan bir durum değildir.

Benzer bir biçimde Gül ve Erdoğan için de 'çatışma' senaryoları dillendiriliyor. Bu çatışma öngörüleri için sizin yorumunuz nedir?

Birileri görünmeyen bir sıkıntıdan bahsediyorsa, aslında 'Ben burada bir sıkıntı olmasını istiyorum' demek istiyordur. Sayın Başbakan'la Sayın Cumhurbaşkanı arasında yedi yıldan bu yana muhteşem bir uyum var. Bunun ötesinde bir yol arkadaşlığı ve hukuk söz konusu. Bu hukuku da sonuna kadar koruyorlar.

Sivil vesayet var diyenler demokrasiden rahatsız olanlar
Şeffaf olduk diyorsunuz ancak muhalefet sivil vesayet oluştu diyor…

Bu kadar sık seçime giden ve her defasında halkın desteğini alan ve üç dönem şartını getiren bir parti için bunlar söylenemez. Onların aslında sivil vesayet saydıkları şey, demokrasinin ve millî iradenin bizzat kendisi. Geçmişte bu suçlamaları merhum Menderese ve merhum Özal'a da yaptılar. Sivil siyaset güçlenip vesayet kurumları zayıfladığında halkın iktidarını istemeyen ve vesayete sığınanlar bunu hep yaparlar. Birileri sandığı yeterli görmüyorlar, çünkü sandıktan çıkamıyorlar. Bunlar, Türkiye'yi eski akılla yönetmeye çalışanlar.

Neden bu yaygarayı kopartıyorlar peki?

Tayyip Erdoğan'ın İstanbul'a başkan olmasından önce de, olduktan sonra da bu yaygarayı kopartıyorlardı 'Türkiye'yi İran yapacaklar' diyorlardı. Şimdi de değişen bir şey yok. O yıllardan itibaren bu korkuyu topluma pompalamaya çalışıyorlar. Kendileri yıllarca her türlü baskıyı, yaşam tarzlarına her çeşit müdahaleyi yapmalarına rağmen bir yaşam tarzı kaygısı üretmeye çalışıyorlar. Eğer yaşam tarzına müdahaleden söz edilecekse, bunu en iyi onlar bilir. Namaz kılan insanların 'ayin yapıyorlar' diye evlerine müdahale etmek yaşam tarzına müdahale etmenin ta kendisidir.

MAHREMİYETE MÜDAHALE OLMAZ
Öğrenci evleriyle ilgili bir tartışma da gündeme geldi. Günlerdir çok çeşitli yorumlar yapılıyor. Nedir işin aslı?

Biz Kızılcahamam'da toplumsal sorunların hepsini tartışıyoruz. Ve bu sorunlar tartışılırken herkes fikrini söylüyor. Başbakan da orada Genel Başkan sıfatıyla fikrini söylüyor. Bu düşünce dışarıya sızıyor ve haber yayınlandıktan sonra da ertesi gün sanki bir kanun çıkmış ve bütün devlet bunu uygulayacakmış gibi korku tellalları hemen harekete geçiyorlar. Ne zaman kimin hayatına, yaşam tarzına müdahale edilmiş? Başbakan'ımızın kendi siyaset yapma biçimiyle kendi toplumuna bir önerisi olabilir. Buradan bir yaşam tarzı müdahalesi çıkarmak, 'Eyvah evlere girecekler' algısı inşa etmeye çalışmak son derece yanlıştır. Mesela günlük, haftalık kiralanan evler var. Bunların ne olduğu belli değil. Burada bir sorun alanı varsa, elbette bu konu siyasetin gündemine gelecektir. Ama kimsenin evine ve mahremine müdahale söz konusu değildir.

Konserlerle şenlik havasında geçecek
Başbakan'ın Diyarbakır seyahatinde Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi lideri Mesud Barzani ile de bir görüşme yapacak. Bu görüşmenin özel bir önemi olduğu iddiasında bulunanlar var. Sizin yorumunuz nedir?

Başbakan'ın Barzani ile Diyarbakır'da görüşecek olmasına özel bir anlam atfetmemek lazım. Barzani çözüm sürecini destekliyor ve bölgede sevilen bir insan. Zaman zaman Başbakanımız'ın Ankara dışında farklı şehirlerimizde uluslararası heyetlerle ve liderlerle görüşmeleri olmuştur bu da onlardan biridir.

İbrahim Tatlıses ve Şivan Perver'in bir araya gelecek olması ve düet yapmaları elbette sembolik bir anlam taşıyor. Ancak bunun ötesinde nasıl bir anlamı var?

Aslında bu bir normalleşme işareti. Bölgede artık sevinçlerin, şenliklerin daha fazla yaşanması gerekiyor. Çünkü bölge halkı yıllarca korkuyla, endişeyle, umutsuzlukla yaşadı. Artık bölge halkının güvene, sevince ve geleceğine umutla bakmaya ihtiyacı var. Bu son yıllarda bölgeye yapılan yatırımlar, değişen devlet anlayışı ile gerçekleşmeye başladı. Başbakanın bu seyahatinde de yeni yatırımların toplu açılışları, toplu nikah törenleri, açılışlar, konserler olacak ve seyahat şenlik havasında geçecek.

Muhatabımız millettir
Çözüm süreci devam ederken bu politikaya karşı olanların dillendirdiği bir muhataplık meselesi var. Devletin bu süreçte muhatabı kim?

Biz sorunlara yaklaşırken bizzat milleti muhatap alıyoruz. Burada bizim muhatabımız örgüt değil, bölge insanıdır. Geçmişte bölgede sorunu, ölümü, baskıyı yaşayan bizzat bölge insanı oldu yıllarca insanımız devletle örgüt arasına sıkışarak, kendi demokratik talepleri ve terörün oluşturduğu iklim açısından sıkıntılar yaşadı. Biz öncelikle bölge halkına 'Sen terörist değilsin. Senin vatandaş olarak taleplerin var. Bu talepleri anlıyoruz ve bunları çözüme kavuşturacağız'; terör unsurlarına da, 'Silahı bırakın. Terör sürdürülebilir bir şey değil' dedik. Terörü sonlandırmak için önlemler aldık. Öte yandan da toplumun taleplerine yönelik adımlar attık.

İmralı müzakereleri bu denklemde nereye oturuyor?

Siz terörü bitirmek istiyorsanız, silahlı unsurla bir temas sağlamak zorundasınız. Terörle mücadele yıllarca tek boyutlu ve güvenlikçi bir anlayışla sürdürüldü. Bölge insanımız bu yaklaşımdan çok zarar gördü. Oysa terörle mücadele çok boyutlu bir süreçtir. Öncelikle terörü üreten iklimi ortadan kaldırmayı gerektirir. Terör unsurları ile silahı bırakmaları için temas sağlamaya gelince bu muhataplık değildir. İngiltere ve İspanya örneğine bakıldığında da bizzat devletin bu unsurlarla temasa geçtiği görülüyor. Altını çizmemiz gereken husus, bu teması kuran siyaset değil, devlet. Devlet kendi kurumları aracılığıyla bunu yapıyor ve bütün dünyada bunu yapacak kurum istihbarat kurumudur. Siyaset kurumu da terörün sonlanması için ortaya bir irade ortaya koyar. Biz de böyle yapıyoruz. Çünkü nihaî amaç çözümdür.

Çözüm süreci için yürütülen çalışmaların siyaseten aldığınız destek bakımından karşılığı nedir?

Biz her konuda 'doğru işler yaparsak, toplumun ve ülkenin kronik sorunlarını çözersek, bu millet zaten irfan sahibidir ve bunu görür' yaklaşımı içindeyiz. Oy avcılığı yaparak icraatta bulunmak ile siyaset kurumuna gerçek işlevini kazandırıp sorun çözmek farklı şeylerdir. Biz bu meselede de millete karşı dürüstçe davranarak yapabileceklerimizi ve yapamayacaklarımızı ifade ettik. Biz, sırf oy kaygısıyla bu süreci yönetmedik. Ama sorunları aştıkça da toplumun teveccühü daha da arttı. Biz çözüm sürecinde asla popülist davranıp siyaset yapmadık. Doğru bildiğimizi ve inandığımızı yaptık.

10 yıl önce
default-profile-img