|

Yasemin Çongar: Hudson'daki Amerikalılar test edildiklerini hissetmiş

Hudson Enstitüsü'nde Türkiye'nin “terör ve önemli bir suikastin arttırdığı gerilimle Kuzey Irak'a girmesi” senaryosunun tartışıldığını yazarak uzun ve derin bir tartışmayı başlattı. 13 yıldır Amerika'da gazetecilik yapan Yasemin Çongar, haberinin arka planını ve gözlemlerini anlattı.

Mehmet Gündem
00:00 - 9/07/2007 Pazartesi
Güncelleme: 00:36 - 9/07/2007 Pazartesi
Yeni Şafak
Yasemin Çongar: Hudson'daki Amerikalılar test edil
Yasemin Çongar: Hudson'daki Amerikalılar test edil


Mesleğine ihanet edenler…

İnsanın hayatında hesap edilmemiş kritik zamanlar olur. O an ne yaptığınız, ne hissettiğiniz, nasıl tavır aldığınız size gerçek kişiliğinizin fotoğrafını verir. Kendiyle yüzleşme fırsatıdır bu. Ya derinlerdeki korkaklık ya da derinlerdeki cesaret baskın gelir. İlkelerini terk edenlerle, ilkelerine daha sıkı sarılanlar ayrışır bu süreçlerde. Bu bir değerler sınavıdır; kendine, mesleğine, ilkelerine ihanet etmeme sınavı.

Mesleğine ihanet etmeyen az sayıdaki gazeteciden biridir Yasemin Çongar. İşte onun da bir kere daha başına geldi, Hudson Enstitüsü'ndeki toplantının üzerine gidip detaylarıyla haberleştirdiğinde o bilindik “sert” tepkiyle karşılaştı. Genelkurmay; Çongar'ın etik ve meslek ilkelerine uygun davranmadığını, yalanı yalanla örtme ve hedef saptırarak kurumları karalama amacı taşıdığını ilan etti ve buna inanmamızı istedi.

Güç, kudret ve kalabalıklar gerçeğin yerine başka bir şey ikame edemiyor. Kısa sürede ortaya çıkan gerçek şu ki, Yasemin Çongar yaptığı haber ve ardından gösterdiği sahici duruşuyla, hem meslek hayatına hem de kişisel tarihine izi zor silinir bir büyük katkı yaptı.

Bir de mesleğine ihanet edenlerin, gerçeği hafife alanların da yüzlerine ışık tuttu…

***

Hudson Enstitüsü haberine Genelkurmay sert tepki gösterdi...

Etik ve meslek ilkelerine uygun davranmadığımı, yalanı yalanla örtme ve hedef saptırarak kurumları karalama amacı taşıdığımı söyledi...

Sen TSK'yı yıpratmak mı istiyorsun?

Doğru bir haber yaptım haberi yaparken de bir gazetecinin yapması gereken her şeyi yaptım. İyi ve doğru bir iş yaptığıma inanıyorum ama bu iyi ve doğru işi yapan tek gazeteci ben değilim. Zaman'ın Washington temsilcisi Ali Aslan bu süreçle ilgili ayrıntılı bir yazı yazdı. Farklı ilişkilere sahip gazetecileriz ama yazdıklarımız benzer. Bir hezeyan varsa o bizde değil.

Zeyno Baran ve Genelkurmay'ın ilk tepkileri neden toplantıyı reddetmek şeklinde oldu?

15-20 kişinin katıldığı bir toplantı niye yok kabul edilir bunu onlara sormak lazım.

Haberini yazarken bir endişe yaşadın mı?

Yaşamadım. Bu haberi Washington'da AKP milletvekillerinin de katıldığı bir toplantıda iki-üç ayrı kaynaktan fiskos gibi duydum. SAREM yetkililerinin Hudson Enstitüsü'ne gideceğini biliyordum ama toplantının içeriği hakkında fikrim yoktu. Sonra geniş katılımlı bir toplantı olduğunu, orada PKK liderlerinin Türkiye'ye tesliminin konuşulduğunu, bazı katılımcıların da bunun AKP'nin işine yarayacağı gerekçesiyle uygun olmayacağını söylediklerin işittim. Haberin üzerine gittim, AKP milletvekillerinin toplantısını izledim. Orada Türkiye gazetesinin Washington temsilcisi bir senaryodan söz etti, Anayasa Mahkemesi başkanının öldürülmesinin de bu senaryonun parçası olduğunu söyledi. Ben de PKK liderlerinin teslimi konusunu gündeme getirdim. Egemen Bağış, “bunu söyleyen vatan haini olur” şeklinde sert tepki gösterdi. Bu tepkisinden Hudson toplantısından haberi olduğu izlenimini edindim. PKK liderlerinin teslimine itiraz edenin Türk olduğunu Bağış'ın sözlerinden anladım. Üstüne gidilmesi gereken bir muamma vardı.

Zeyno Baran'ı aradın mı?

BBC'de yayınlanan haberimi gördüğünü, başka bir haber yayıp yapmayacağımı sordu. Milliyet'e ayrıntılı bir yazı yazacağımı söyledim. BBC'deki haberi yalanlamadı, böyle bir toplantının sızmasını, PKK liderlerinin teslim edilmesiyle ilgili sözün context dışına çıkarılmasını yadırgadığını söyledi, bir açıklama yapmayacağını belirtti. Sonra katılımcı olduklarını tahmin ettim 20 kadar kişiyi aradım. Ayrı ayrı üç kişiyle toplantının içeriğiyle ilgili konuştum. Bilgileri teyit eden, ek bilgi veren kişilerdi bunlar. Yine de PKK liderlerinin teslimine ilişkin konuyu bir iddia olarak yazdım. Sonrasını biliyorsunuz, bir çok kişi konuşulanları doğruladı.

Genelkurmay'ın “sert” tepkisi seni etkiledi mi?

Genelkurmay'ın 20 Haziran açıklamasında, özellikle PKK liderlerinin teslimi konusunun konuşulduğunun hayal ürünü olduğu ve yalanı yalanla örtmek çabasıyla bunun benim uydurduğum bir şey olduğu ifade edildi. Bu Genelkurmay için talihsiz bir açıklama oldu. Gazeteci hiçbir zaman haber olmak istemez, hele hele Genelkurmay tarafından hedef alınmak, hain, yalancı ilan edilmek istemez.

GAZETEM BANA SAHİP ÇIKTI
Gazetende sıkıntı oldu mu?

Genelkurmay'ın tepkisi üzerine Milliyet benim bir açıklama yapmamı, haberi nasıl yaptığımı anlatmamı ve yazdıklarımı eksiksiz yayınlayacağını söyledi. Sedat Ergin, üzülme, gerçeğin her zaman ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır dedi.

Hudson toplantısı fikri kimden çıkmış, Türk tarafı mı istemiş Amerikalılar mı?

Onu bilmiyorum ama şunu biliyorum: toplantıya katılan Amerikalılar, gönderilen senaryo metni ve ertesinde Türkiye'nin Kuzey Irak'a girmesi konusunda yaşanılabilecekler tartışılırken kendilerinin test edildiğini hissetmişler.

Zeyno Baran; “akla yakın bir senaryo oluşturmak” diyor. Senaryo sence de akla yakın mı?

Türkiye'nin geçtiği ortamda böyle bir senaryonun yazılmasını vicdana da, ahlaka da uygun bulmuyorum. Değer verdiğim bir yazar “akla yakın akılsızlık” dedi.

Zeyno Baran ile aranızda bir sorun mu var?

Birlikte 32. Gün'e katıldık, orada aramızın kötü olduğunu söyledi. Bu olayın benim açımdan talihsiz yanı, Genelkurmayın haksız açıklama yapmasıdır, ikincisi de bunun kişiselleştirilmesidir. Burada Yasemin Çongar ve Zeyno Baran diye iki taraf yok...

Genelkurmay seni kara listeye alır mı?

Eğer ambargoya uğramama korkusuyla haber yaparsanız sonuçta haber yapamamaya başlarsınız. Doğrusu kendimi bu tuzağa da düşüremem ama geçmişteki uygulamaları biliyoruz.


ABD yönetimi 27 Nisan'da muhtırayı benden öğrendi
27 Nisan muhtırasına Amerika'nın geç tepki vermesini eleştiren yazılar yazdın.

Demokrasiden yana hızlı ve doğru tepki vermemelerini eleştirdim.

Yavaş ve yanlış tepki vermesini bekliyor muydun?

Aslında beklemiyordum. ABD yönetimi AKP iktidarıyla bazı pürüzler yaşamakla beraber özellikle hükümeti AB sürecinde ve yaptığı reformlar nedeniyle destekledi. Amerikan yönetimi biliyor ki, AB sürecinin devam Türkiye'de demokrasinin aksamadan devamına bağlı. 27 Nisan bildirisi gibi demokrasiye dışarıdan müdahaleyi öngören, darbe tehdidi içeren bir bildiri karşısında ABD'den Türkiye'nin demokratik raydan çıkmaması yönünde net bir tavır beklerdim. O tavır ilk başta gelmedi ama sonradan geldi.

Niye gecikti?

Bunu ABD yönetiminin bocalamasına bağlıyorum. Bildiri yayınlandığında Amerika'da mesai bitmişti. Dışişleri Bakanlığında tahmin ediyorum muhtırayı benden duydular. Önce, “Türkiye'deki anayasal süreci destekliyoruz, demokrasiyi destekliyoruz” dediler. Ardından gazetecileri arayıp “laiklik” ifadesinin de eklenmesini istediler. Tereddüt ve bütün tarafları gözetme hassasiyeti seziliyordu. Ertesi günü Brüksel'de ABD Dışişleri bakan yardımcısı demeç verirken “taraf tutmuyoruz” ifadesini kullandı. ABD'nin demokrasiden yana taraf olmadığını ima eden bu açıklama çok talihsizdi.

Niye bocaladılar?

Bunun nasıl bir süreç olduğunu algılamadılar. Yani bu bildiriden sonra hükümet istifa mı edecek? Demokratik süreç kesintiye uğrar mı? Arkasındaki kamuoyu desteği nedir?

28 Şubat'ta demokrasinin yanında tavır almışlardı...

O süreçte Dışişleri Bakanı Allbright demokrasi dışı müdahalelere karşı olduklarını çok net söyledi. O zaman Beyaz Saray'da demokratlar hakimdi. Demokratlar her zaman demokrasiye saygılılar, Bush yönetimiyle böyle bir farkları var.

TSK ile diyaloğa önem veriyorlar
Washington'da çok sayıda düşünce kuruluşu ve aralarında Türkiye uzmanları da var. Beyaz Saray'ın muhtırayı algılayamamasında bu uzmanların etkisi olabilir mi?

Amerika'da Türkiyeli analistlerin sayıları fazla değil. Amerikalı Türkiye uzmanları da var. Türkiye'de olup bitenin anlaşılması noktasında farklı etkileri oluyor. Düşünce kuruluşlarında eğer demokrasiye karşı propaganda yapılıyor, darbeden yana söylem geliştiriliyorsa bunu ahlaka uygun bulmam. ABD-Türkiye ilişkilerinde yaşanan problemlerde bu da bir faktördür ve hükümet de bunun farkında.

Amerika bir tek Amerika yok, birden çok Amerika var. Bu gerçeklik Türkiye'de pek algılanamıyor...

Haklısın, tek bir Amerika yok ve oradan gelen farklı sesler Türkiye'de Amerika'nın resmi politikası gibi algılanıyor. ABD deyince, birçok kurumun farklı verileri, katkıları olur. Çok sesliliğin olması iyidir ama biz gazeteciler açısından zor olan bunları doğru tartabilmek. Bazen ABD başkanının söylediği bile ABD resmi politikası olmayabiliyor.

Türkiye hangi Amerika'yı merkeze alacak? Türkiye'de de iki yönetim erki var; asker ve hükümet. Hangi Amerika hangi Türkiye'yi muhatap alacak?

ABD seçilmiş hükümetle iş yapıyor. Ama ordunun Türkiye'de önemli bir faktör olduğunu biliyorlar ve TSK'nın üst yönetimiyle de iyi ilişkileri her zaman sürdürmek istiyorlar. Türkiye'de sivil-asker dengesi bozuluyorsa, askerin siyasetteki rolü etkiliyse ve müdahalesi söz konusuysa, ABD yönetimide generallerle konuşmaya bir kat daha önem verir. Önceki Genelkurmay başkanı Özkök çok değer verdikleri bir askerdi. Zaten o dönemde siyasi olarak doğrudan mesaj verme gereğini daha az hissediyordu ABD. Bu dönemde ise Büyükanıt'ın siyasi ağırlığının da olduğunu düşünüyorlar ve Genelkurmay'la diyaloga özel bir önem veriyorlar.

Bu ilgiyi asker “gerektiğinde ben müdahale ederim, laikliğin, cumhuriyetin koruyucusuyum” şeklinde algılıyor mu?

Bir ABD'li yetkili Türkiye'de verdiği demeçte, laikliği korumanın TSK'nın anayasal görevi olduğunu söyledi. Ama anayasa da böyle bir hüküm yok. Fakat ABD'den müdahalenin anayasal olduğuna dair bir mesaj gelirse, bunu herkes gibi asker de “yeşil ışık” olarak algılayabilir.

1 Mart tezkere krizi Amerikalılar açısından hazmedildi mi?

Faturayı sadece hükümete çıkarmadılar, TSK'nın hükümete telkin yapmadığından da rahatsız oldular. Birde o dönemde Başbakan olan Gül'ün tavrını Erdoğan'dan ayırdılar, Erdoğan'ın tezkere yanlısı, Gül'ün tezkere karşıtı olduğu izlenimi oluştu. İki dışişleri bakanı Gül ile Rice arasında kurulmuş bir diyalogu ve iyi bir işbirliği var. ABD Dışişlerinden duyduğum kadarıyla Gül'le ilgili izlenimler hep olumludur ama tezkereye sahip çıkmadığı izlenimi duruyor.


Şahinler ve ulusalcılar uyum içinde
Amerika'nın şahin kanadıyla Türkiye'deki ulusalcılar aynı dalga boyunda mı hareket ediyorlar?

Bazı konularda evet... TSK'nın laikliği koruma pahasına darbe yapabileceği söyleyen, Türkiye'nin AB serüvenine başından beri sıcak bakmayan şahinler var. Bu tür söylemler Türkiye'de belli çevrelerle paralellik arz ediyor. Bir de Türkiye'nin AB ile değil de, ABD'yle baş başa olmasını isteyen çevreler var, onların söylemleri de ulusalcılarla çakışıyor.

Bunların ulusal politikaları etkileme gücü var mı?

Etkileme gücü var ama şu anda ona göre şekilleniyor değil.

Amerika'ya rağmen Kuzey Irak'a operasyon olur mu?

Sınırlı bir operasyonu ABD sorun etmez. Bir anlamda sembolik bir operasyon olabilir. Bu bir yarar getirir mi bilmiyorum. Ucu açık, süresi uzun, kapsamı belirsiz, tek taraflı bir operasyona Amerika kesin karşı. TSK'nın bu kapsamda bir operasyona girişeceğini sanmıyorum, çatışma riski, provokasyona açık bir ortam doğurabilir, çılgınlık olur. Genelkurmay açıklaması onlar açısından talihsizlik oldu.


17 yıl önce