|

Yeni Türkiye'nin temelini attık

Başbakan Erdoğan'ın Siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, demokratikleşme paketiyle yeni Türkiye'nin temelini attıklarını söyledi. Akdoğan, "Bu paket özgül ağırlığı en yüksek reform adımıdır. Özel okullarda Kürtçe eğitim tarihi niteliktedir" dedi.

Nil Gülsüm
00:00 - 7/10/2013 Pazartesi
Güncelleme: 22:25 - 6/10/2013 Pazar
Yeni Şafak
Yeni Türkiye'nin temelini attık
Yeni Türkiye'nin temelini attık
Türkiye, iç ve dış politikada önemli olayların yaşandığı bir süreçten geçiyor. 11 yıllık iktidarında sürekli halk desteğini artırarak güçlenen AK Parti, Başbakan Erdoğan tarafından açıklanan Demokratikleşme Paketi ile birlikte Türkiye'yi sivil anlamda inşa sürecinde önemli bir adım daha atmış oldu. İç politikada bu hamlenin yanısıra, dış politikada da önemli ve hassas bir aşamadan geçildiği rahatlıkla söylenebilir. Tam da bu noktada, Başbakan Erdoğan'ın Siyasi Başdanışmanı Doç. Dr. Yalçın Akdoğan ile gündemin ana başlıklarını ayrıntılı bir biçimde konuştuk. Yalçın Akdoğan, Demokratikleşme Paketi'nden çözüm sürecine, Alevilerin taleplerinden Suriye'de devam eden iç savaşa, AB müzakerelerinden İran ile ilişkilere kadar pek çok konuya ilişkin sorularıma kapsamlı cevaplar verdi.
Başbakan Erdoğan'ın açıkladığı Demokratikleşme Paketi'nin öncesinde tartışmalar vardı, paket açıklandıktan sonra da tartışmalar devam ediyor. Ancak ben şu noktadan başlamak istiyorum; bu paket neyi amaçlıyor, hangi paradigmadan yola çıkarak hazırlandı?

Bu paketi reformda süreklilik anlayışına sahip olan bir iktidarın demokratikleşme çizgisinin devamı olarak görmek lazım. Kuruluşunda değişim felsefesini ortaya koyan AK Parti, iktidara geldiği andan itibaren reformcu bir çizgi takip etti. Sayın Başbakanımız, henüz genel başkan olduğu, başbakan olmadığı dönemde Avrupa Birliği turuna çıkmıştı. O dönemde uyum paketlerinin devamı olarak bir paket çıkarılmıştı. AK Parti'nin ilk icraatlarından biri demokratik reform yapmaktı. Avrupa Birliği çerçevesinde hem uyum çalışmaları yaptık, hem yargı paketleriyle dönüşüm sağladık, hem de farklı alanlara dönük demokratik reformlar gerçekleştirdik. Demokratikleşme Paketi bu çizginin devamıdır.

ORTAYA ÇIKAN SİNERJİ ÇÖZÜME KATKI SUNAR
Açıklanan paketi çözüm süreci bağlamında ele alan bir kesim var. İlişkiyi nasıl kurmalı?

Çözüme yönelik devam eden bir süreç var. Çözüm süreciyle birlikte okuduğumuzda bu paketin elbette bu bağlamda da çok önemli bir anlamı var. Ama bu süreç neticede öncelikli olarak terörün son bulması gibi bir anlama sahip. Bu paket, Kürt meselesiyle beraber genel hatlarıyla demokratikleşmeyi amaçlayan bir nitelik taşıyor. 'Demokratik açılım' dediğimizde bunun içinde Alevi Çalıştayları, Roman Çalıştayı, azınlıkların sorun ve talepleri, Kürtler başta olmak üzere farklı toplum kesimlerinin meseleleri yer almaktaydı. Çözüm sürecinin, özellikle İmralı görüşme trafiğinin odağında elbette terörü sonlandırma amacı öne çıkıyor, ama bu paketin meydana getirdiği sinerji, bu sürece de katkı yapabilecek özelliktedir. Bu paket, süreçten bağımsız görülemez, ama paketi sadece sürece endeksli okumak da doğru olmaz. Bu okumayı özellikle örgüt üzerinden ya da pazarlık gibi kavramlar üzerinden yaptığımız zaman bu daha yanlış olur.

ANADİLDE EĞİTİM TARİHİ BİR ADIM
'Paket örgütle pazarlık yapılarak hazırlandı' iddiasını da reddediyorsunuz şu halde?

Bu paket bir pazarlıkla veya herhangi bir dayatmayla gerçekleşmiş değil. Paketteki her maddenin referansları ve çıkarılma sebepleri bellidir. Bunlar partimizin programlarında mevcut olduğu gibi, hepsi de bir toplum kesiminin taleplerini yansıtmaktadır. Ayrıca Demokratikleşme Paketi'ni bu sorun çerçevesinde bugüne dek atılmış en önemli adım olarak görüyorum. 'Kürt meselesi açısından bugüne kadar yapılanlar neydi' diye bakıldığında özgül ağırlığı en yüksek reform adımı olarak bu paketi görüyorum. Kürtçenin özel okullarda eğitim dili olmasının önünün açılabilmesi bence tarihi nitelikte bir adımdır. Hakeza kılık kıyafet düzenlemesi de çok önemli bir gelişmedir.

KÜRTÇENİN GELİŞMESİ İÇİN ÇABA GÖSTERDİK
Kürtçe eğitimin özel okullarda yapılması yönündeki adım tarihi bir aşama. Fakat, Doğu ve Güneydoğu'nun nisbeten yoksul olduğu da bir gerçek. Bu anlamda Milli Eğitim Bakanlığı'nın hizmet alımı gibi bir ara formül söz konusu olabilir mi?

Bunlar zaman içinde değerlendirilebilecek konulardır. Devletin özel okullardan hizmet almasını biz daha önce gündeme getirdik. Ancak o dönemde bunu gerçekleştirememiştik. Hatta o dönemde 'cemaatler ön plana çıkartılıyor' şeklinde yakıştırmalar da yapılmıştı. Kürtçeyle özel okullarda eğitim verilebilecek olması sembolik anlamda çok mühim olduğu gibi çok önemli bir kapı açıyor. Önemli olan budur. PKK ve BDP tarafı bunu küçümseyerek 'özel okulla kandırmaya çalışıyorlar' diyor. Oysa bu sorunun temelinde dil önemli bir faktördür ve bu dilin gelişmesi konusunda en büyük çabayı biz gösterdik. Kürtçe savunmadan propagandaya, hutbeden enstitüye, özel yayınlardan devlet yayınına, kurslardan seçmeli derse kadar her alanda adımlar attık. Bunları küçümseyenler büyük haksızlık yaparlar...

ZİHNİYET DEĞİŞİMİ GEREKİYOR
Paketin sorunlara kat'i çözümler getirmediği yargısı için ne dersiniz?

Bir paketle tüm kesimlerin bütün sorunlarının çözüldüğü elbette iddia edilemez. Aleviler, Süryaniler, azınlıklar, Kürtler veya farklı kesimler çeşitli sorunları gündeme getirebilir. Önemli olan siyaset kurumunun çözüm perspektifiyle meselelerin üzerine iyi niyetle ve kararlılıkla gitmesidir. Muhafazakârların tüm sorunları çözüldü mü? Neticede bu tedrici bir süreçtir. 70-80 yıllık bir meseleyi akşamdan sabaha çözmek mümkün değil. Burada bir zihniyet değişimi gerekiyor. Ortadaki sorunları siyaset kurumu çözecekse halkın desteğiyle çözecektir. Bundan yedi yıl önce, 'ileri adımlar atılsın' talepleri gündemdeydi, ama bu konuların konuşulması bile toplumu irrite ediyordu. O dönemde bizi daha ileri adımlar atmamakla suçluyorlardı. Ancak zaman içinde toplum bu değişikliklere hazır hale geldi.

Toplumsal hazır olma durumu mu belirliyor biraz da demokratikleşme politikanızın ivmesini?

Önemli dinamiklerden bir tanesi bu. Toplumun algısının bu değişikliklere hazır olması gerekir. Bu arada tabi toplum tek bir parça değil, heterojen bir yapı sözkonusu. Kurumsal yapının dönüşüm, devlet paradigmasının değişim geçirmesi, siyaset kurumunun hazır olması gibi unsurlar da var. Herkes AK Parti'ye yükleniyor da, muhalefet bu değişikliklere ne kadar hazır? Biz hem vesayetçi odakların saldırılarıyla, hem de muhalefetin engellemeleriyle mücadele ederek reformlar yaptık. Bu reformlar yeni Türkiye'nin temellerini oluşturacak.

BDP SAMİMİ DAVRANMIYOR
BDP'nin paket açıklandıktan sonra sergilediği tavır için 'küçümseme' ifadesini kullanıyorsunuz. Gerçekten küçümsüyorlar mı yoksa taktiksel bir tavır sergileyerek daha fazlasını mı elde etmeye çalışıyorlar?

Samimi davranmıyorlar. Her hangi bir BDP milletvekiline sorun, 'Andımızın kaldırılması, özel okullarda eğitim, siyasi partilere yardım, toplantı-gösteri uygulaması düzenlemeleri önemli' der. Bu sorunu yaşayan insanlar bunların çok önemli adımlar olduğunun idrakinde, ama bunu gündeme getirmiyorlar.

Niye getirmiyorlar?

Çünkü bu tavır bölgede kendi ürettikleri tezin çökmesi anlamına gelir. AK Parti onlara göre düşman, karşı kutup, hasım. Bütün tezlerini bunun üzerine kuruyorlar.

Ne oldu da devlet yerine AK Parti hasım oldu?

Bu algıyı biraz da AK Parti'nin vesayetçi derin yapıyı zayıflatması üretti. Ayrıca BDP'nin karşısında AK Parti dışında bir alternatifin olmaması da etkili oldu. Bölgede bir BDP, bir de AK Parti var. Daha önce devlet kurumları negatif görünürlüğüyle çok fazla ön plandaydı. Bu durum geri plana çekilmiş oldu. Bu sebeple AK Parti'yi bu şekilde konumlandırmaya kalktılar. Bu yüzden sürekli hasım olarak gösterdikleri bir partinin yaptığına 'iyi' diyemiyorlar. Hem daha fazlasına zorlamak için taktik olarak böyle davranıyorlar, hem de kendi siyasi pozisyonlarına zarar gelmesini istemiyorlar. Biz ne yaparsak yapalım, Kandil de BDP de yine benzer açıklamalar yapacak. Bunun tersi muhaldir. Ben bu sorunun acısını yaşayan, yüreğinde hisseden ve birazcık dürüst olan bir kimsenin atılan bu demokratik adımları takdir etmesi gerektiğini düşünüyorum. Onlar da muhtemelen paket açıklanırken 'oh' çekmiş ve 'iyi oldu, önemli adımlar atıldı' demişlerdir. Ama siyasi role büründükleri zaman ortaya işte böyle bir tablo çıkıyor.

ÇÖZÜMDEN DÖNEN KAYBEDER
PKK kanadından yapılan açıklamalar sürecin işleyişine zarar verir mi?

Ben zarar vereceğini düşünmüyorum. Bu süreç, çok büyük bir desteği arkasına aldı ve toplumda büyük bir beklenti var. Kimse buradan geri dönemez, dönen de kaybeder. Halk bunun hesabını sorar.

Geri çekilmenin durdurulmasının sürece olumsuz bir etkide bulunma ihtimali nedir?

Biz, 'her şey planladığımız gibi gidiyor' dediğimizde 'çekilmenin durması da mı planlandı' diyorlar. Bunu derken bütün ihtimalleri, riskleri, sabotajları hesaba kattığımızı söylüyoruz. Şaşırtan, şoke eden bir durum yok. Tüm bu olanlar ihtimal dâhilinde şeyler. Biz sadece örgütün ne dediği üzerinden hareket edemeyiz. Ben örgüt bağlamındaki konularda 'Kandil ne dedi, ya da o yapının içindeki aktörler ne dedi'den ziyade Öcalan'ın ne dediğinin daha önemli olduğunu düşünüyorum. Sürecin kesilmesinin ne anlam ifade edeceğini Öcalan diğerlerinden daha iyi anlayacaktır. Hükümet, başlattığı süreci arkasındaki halk desteğini artırarak sürdürmektedir.

KÖKLÜ ÇÖZÜM YENİ ANAYASADA
Başbakan Demokratikleşme Paketi'ni açıklarken 'Yeni Anayasa'ya işaret etti. Siz ne düşünüyorsunuz?

Köklü çözümün adresi Yeni Anayasa'dır. Biz bu pakette yasal ve idari düzenlemeler yaptık. Ancak sorunun anayasal boyutları da var. Daha ileri beklentilerin adresi Yeni Anayasa'dır.

Ancak anayasa yapılamıyor?

Evet, muhalefet ayak dirediği, pozitif katkı vermediği için yapılamıyor. Biz şartları zorladık. Bu işleyişle ve yaklaşımla netice alınacak gibi görünmüyor. Sayın Başkanımız, 'üzerinde anlaşılan 59 maddeyi getirelim' dedi. Bunu da kabul etmediler. Neticede AK Parti'nin Yeni Anayasa'yı tek başına yapabilecek sayısal gücü yok. Bunu da hesaba katmak lazım.

Bu dönem Yeni Anayasa'nın tamamlanması ihtimali ortadan kaktı mı yoksa bir B planı var mı?

Biz iyi niyetimizi ve temennimizi koruyoruz. Ancak Türkiye seçim atmosferine giriyor. Siyaset kurumu tamamen kampanyalara odaklanacağı için sadece anayasa çalışmaları değil, meclis çalışmaları da aksayacaktır. Bu işe ne kadar yoğunlaşılabilir, çok emin değilim.

ALEVİLERDE FİKİR BİRLİĞİ YOK
Demokratikleşme Paketi'nden Alevilerle ilgili Alevi kamuoyunun beklediği yenilikler çıkmadı. Bekir Bozdağ Alevilerin beklentilerine yönelik çalışmaların devam ettiğini ifade etti. Bir yandan da seçimler yaklaşıyor. Bir takvim vermek mümkün mü bu konuda?

Ben yakın vadede hemen bir paket açıklanacakmış gibi bir beklenti oluşturulmasını doğru bulmuyorum. Bu konuda çalışmamız elbette var. Biz birçok konuda devamlı çalışıyoruz. Ama üzerinde çalışılıyor olması, hemen yarın öbür gün bir paket açıklanacağı anlamına gelmez. Bu zor bir konu.

Sadece Aleviler değil, geniş bir kesim de merak ediyor: Alevilerle ilgili somut reformlar pakette neden yer almadı?

Karşımızda heterojen bir kitle ve geniş bir yelpaze var. Bu kitlede 'Ne istiyorsunuz' sorusunun tek bir cevabı yok. Birinin istediğine diğer kesim karşı çıkıyor. Bu kitlede sorunlar ve çözüm noktasında tek bir fikir olgunlaşmış değil. Bu da işin çözülmesini zorlaştıran bir faktör. Ayrıca, 'uygun bir formülasyon ne olabilir, bu beklentileri ne ölçüde karşılayabilir' başlıklarında biz nihai bir noktaya varamadık. Bunun için de Alevilik meselesi pakette yer almıyor.

EŞ GENEL BAŞKANLIK AK PARTİ İÇİN DEĞİL
Eş Genel Başkanlık uygulaması da pakette yer alan başlıklardan. Nedir bu maddenin pakette yer alış sebebi, AK Parti'nin Erdoğan'ın muhtemel cumhurbaşkanlığı sonrası yol haritasına yönelik bir işaret olabilir mi?

Hayır, bizim böyle bir gündemimiz yok. Tüzüğünde bu düzenleme olan partiler uygulamada sorun yaşıyorlar. Diğer ülkeleri de inceledik ve sonuçta sıkıntılı bir konuyu ortadan kaldırdık.

NEREDEN NEREYE GELDİĞİMİZİ GÖRMEK LAZIM
Paketle birlikte başörtülü öğretmen, doktor olacak ancak başörtülü hakim, savcı, asker olmayacak. Bu sınırlama, 'başörtüsü yasağını bir anlamda dolaylı olarak tescillemektir' diyenler var. Sizin bu konuya yaklaşımınız ne şekilde?

Biz burada bir yasak tanımlaması yapmıyoruz. Yani şuralarda yasak şeklinde bir tanımlama değil bu madde. Biz özgürleştirici bir düzenleme yapıyoruz. Belli alanlarda ise, kurumların kendi mevzuatına bırakıyoruz. Tabi bu konu tartışılabilir. Herkes farklı bir beklenti içinde olabilir. Ama geçmişten bugüne bu sorunun nerelerden nerelere geldiğini de görmek lazım. Ne tür ıstıraplar yaşandığını, bu konunun üzerinden ne tür siyasi kutuplaşmaların olduğunu, siyasetin ne bedeller ödendiğini biliyoruz. Bunun hiçbir geçmişi, toplumsal psikolojide karşılığı yokmuş gibi yakın siyasi geleceği nazarı itibara almadan hareket etmek doğru bir yaklaşım olmaz. Haksızlık yapmak, bunu kıyasıya eleştirmek yerine önemli bir ileri adım olarak görüp kıymetini bilmek lazım.

GÜNEY KIBRIS, KOSKOCA AVRUPA'YI PARMAĞINDA OYNATIYOR
Sohbetin başında reformların AB'ye uyum sürecinde AK Parti'nin ilk icraatları olduğunu ifade ettiniz. AB ile ilişkiler ne durumda?

İlişkilerimiz normal seyrinde devam ediyor. Ne çok iyi, ne de çok kötü. Fasılların açılması konusunda engellemeler olduğu için ileri bir adım atılamıyor. Bu, bizim yapıp ettiklerimizden bağımsız olan bir engelleme. Bize 'siz reform yapmadığınız için chapterleri açmıyoruz' demiyorlar. Bu siyasi bir engellemedir. Güney Kıbrıs'ın esiri haline gelmiş bir AB yönetimi var. Küçücük bir üye, AB yönetiminin iradesine ipotek koymuş durumda ve koskoca AB'yi parmağında oynatıyor. Burada faturayı AK Parti'ye kesmek haksızlık olur.

MÜTTEFİKİZ DİYE KAZIKLANMAK ZORUNDA MIYIZ?
Çin'den alınacak füzeler de Türkiye ile Amerika arasında hafif bir gerilime yol açmış gibi görünüyor. Nedir meselenin aslı, bir yerlere mesaj mı veriliyor?

Diplomaside her ilişki karşılıklı saygı ve karşılıklı çıkara dayanır. Herhalde kimse önce benim çıkarımı düşün deme hakkına sahip olamaz. Türkiye önce kendi çıkarını düşünmek zorunda. Bir taraf ilişkiyi hep menfaatine yontarsa olmaz. Madem öyle, onlar versin uygun fiyata. 'Biz müttefikiz' diye kazıklanmak zorunda mıyız? Burada çeşitli kriterler var; 'yerli katkıya ne kadar açık, diğer sistemlerle ne kadar uyumlu, total maliyeti nedir, teknik donanım özellikleri nedir' bu açıdan bakıldığında en cazip olan seçenek buydu. O zaman biz kendi aleyhimize ve daha cazip olmayan bir teklifi mi kabul edelim? Türkiye, çıkarı ne taraftaysa oradan alır bunu. Bu durum müttefik ve dostluk ilişkilerini zedeleyecek bir şey değildir. Onlar dünyanın dört bir tarafı ile ticari ilişkiler kuruyorlar, biz bir şey diyor muyuz?

İRAN'I HAKLI OLDUĞUNDA SAVUNDUK
İran'la Türkiye arasında özellikle Suriye bağlamında politika ve pozisyon farklılığı oluşmuştu. Son dönemde bir yakınlaşma var gibi. Bu türden yeni bir politika mı benimsendi?

Geçmişten bugüne İran-Türkiye ilişkileri çevresel veya küresel bir takım gerilimler üzerine endekslenmedi. Bütün dünya İran'ın üzerine giderken biz İran'a sahip çıktık. Birileri rica ediyor diye, ya da birilerinin İran'la ilişkileri bozuk diye biz İran'la ilişkilerimiz bozmadık. Bölgede oldum olası güç çekişmesi var. Biz ilişkilerimizi bunun üzerine de kurgulamadık. Biz İran'a samimi ve hasbi bir şekilde kucağımızı açtık, elimizi uzattık. Herkes onun karşısında yer alırken biz İran'ın yanında yer aldık. Çünkü biz bir ülkenin yanında yer almıyoruz, biz doğru olanı yapıyoruz. İlkesel ve ahlaki bir tutum izliyoruz. Bugün bazı İranlıların eleştirdikleri konularda da doğru yerde duruyoruz. Türkiye'nin geçmişten bu yana yaptığı fedakarlıklar doğru okunmalı ve kıymeti bilinmeli...

İran ile Türkiye arasında mezhep politikaları temelinde ayrışma olması ihtimalinden söz ediliyor. Bu ihtimal için görüşünüz nedir?

İran'la ilgili olumsuz bir süreç beklemiyorum. Bölgede mezhep odaklı yaklaşımların öne çıktığını görüyoruz. Bu da bir tehlikedir. Irak'a da, Lübnan'a da bu mezhep çatışması bir şey getirmemiştir, Suriye'de getirmez. Türk dış politikasının mezhep ya da etnik bakış açısı yoktur.

KAPIMIZA GELEN SURİYELİLERE 'ÖLÜN' MÜ DESEYDİK
Suriye'de izlenen politika çok eleştiriliyor. Türkiye hatalı veya yanlış hesaplanmış bir politika mı izledi, izliyor?

Türkiye'nin Suriye'deki olaylara ilişkin tutumu hem reel politiktir, hem de normatif politikanın gereğidir. Suriye konusunda reel politika neydi, içe kapanıp görmezden gelmek miydi veya tavırsız kalmak mıydı? Geçmişte, reel politikayı 'Amerika şöyle diyor, Türkiye daha aktif bir tutum takınmalı' diyerek tanımlayanlar, sonra tam tersi bir reel politika tanımlamasına gittiler. Üstelik, Türkiye'nin çıkarı da bunu gerektiriyor. Biz 'açık kapı' politikasından başka ne yapabilirdik? Yüz bin kişi kapımıza dayanmışken 'ölsünler'mi diyecektik? Irak'tan gelenler sınırlarımıza dayandığında, Bulgaristan'dan insanlar geldiğinde bunu dedik mi? Bu insani bir tavırdır. Suriye'deki zulme ve katliama karşı bazıları gibi üç maymunu mu oynasaydık?

Suriye'nin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Şu anda birbirini yenememe durumu söz konusu. Son kimyasal saldırı olayında görüldüğü gibi uluslararası toplum da kilitlenmiş durumda. Esed savaşta bile yapılamayacak şeyi yaptı, kimyasal silah kullandı. Buna karşı ciddi bir adımın atılmaması aslında yanlışı teşviktir. Batı, bence bu meselede ahlaki sınavı geçemedi.

ESED BATI'YI KANDIRMAYI BAŞARDI
Kimyasal saldırı sonrası Türkiye'de olduğu gibi Batı medyasında da Suriye'de bulunan bazı muhalif grupların şiddet ve hatta vahşet görüntüleri hızla yayıldı. Bu konuda neler söylersiniz?

Batı, Esed'in propagandasına maalesef ki kanıyor. Silahlı örgütler, dinci gruplar, radikal oluşumlar propagandasını Esed yapıyor. Bu konular Batının hassas olduğu konular olduğu için, bunları gündeme getirerek durumu lehine çevirmeye çalışıyor. Bunda da kısmen başarılı olduğu söylenebilir. Batı'nın müdahale etmemesi veya daha net bir tavır takınmamasında hep bir alternatifsizlik ve 'Esed giderse kim gelir' kaygısı yer alıyor. İlk başta var olan 'kim gelecek, alternatif muhalefet yok' kaygısı yerini 'bunlar gelirse daha kötü olur' endişesine bıraktı.

TÜRKİYE RADİKAL GRUPLARA DESTEK VERMEDİ
Suriye'deki muharip bir kısım radikal gruplara Türkiye'nin destek verdiği iddiaları sıklıkla gündeme getiriliyor. Türkiye, bu radikal gruplara destek veriyor mu?

Türkiye'nin bunlarla en ufak bir ilişkisi söz konusu değildir. 'Türkiye'yi kullanıyorlar, Türkiye'den geçiyorlar, lojistik destek alıyorlar' iddialarının hepsi külliyen yalandır. Ne Türkiye'den geçmişlerdir, ne de Türkiye bu gruplara en küçük bir yardımda bulunmaktadır. Bunlar herkes için tehlikedir. Ve biz tavrımızı net olarak ortaya koyduk. Terör yapan, masum insanları öldüren grupların insanlık için tehlike olduğuna inanıyoruz. Peşaver'deki, Kenya'daki saldırılar da diğerleri de büyük bir sorundur.

İSLAM VE TERÖR YANYANA GELMEZ
Son dönemde İslam dünyasında yaygınlaşan terör saldırılarına yaklaşımınız nedir?

İslam'la terörün bir arada kullanılamayacağını Sayın Başbakanımız uluslararası zeminlerde yüksek sesle dile getirdi. İslam ve terörün yan yana kullanılması nasıl bir sorunsa, bu vahşetin ortaya çıkmasına sebep olan zihniyet de bir problemdir. Sivil insanların katledilmesine cevaz veren, buna zemin hazırlayan anlayış sakat bir anlayıştır. Buna karşı da mücadele edilmesi gerekir.

SALİH MÜSLİM BÖYLE KONUŞMAYA DEVAM EDERSE...
PYD'nin adı son günlerde çok sık duyuluyor. PYD'nin Suriye'deki yapılanması ve ajandası Türkiye için bir risk midir, Türkiye'nin aldığı önlemler var mı?

Orada şimdilik kaotik bir yapı var. Suriye meselesi belli bir noktaya gelir, çözüme kavuşursa, Suriye'nin kuzeyinin geleceği ne olacağı o zaman belli olur. Orada herhangi bir grubun bir şeyleri oldu bittiye getirmesi, kendi kendine bir takım şeyler ilan etmesinin bir anlamı yok. Suriye halkı kendisi karar verecektir. Tabi bizim sınırımızda bulunuyor ve Türkiye için bir takım hassasiyetler taşıyor. Buna karşı biz elbette duyarlı olmak durumundayız. Ve bize yönelik bir şey olduğunda da Türkiye bunun gereğini yapacak güçtedir. Bu elbette Suriye'deki Kürtlere bir karşıtlık değildir. Suriye'deki Kürtler çok acı çekmiştir. PYD eskiden beri orada var olan bir yapı değil. Son dönemde kurulmuştur ve Kandil'den getirdiği silahlı unsurlarla bölgedeki diğer Kürtleri de bastırmıştır ve bir fiili durum elde etmeye çalışmaktadır. Biz Kürtlere de Kürtlerin bir takım hakler elde etmesine de karşı değiliz. Ama bize yönelik tehdit olabilecek bir durumu da farklı bir şekilde değerlendiririz. Ayrıca Salih Müslim denilen zatın son dönemdeki açıklamaları, özellikle de Sayın başbakanımızla ilgili ifadeleri çok çirkindi. Bu şekilde konuşmaya devam ederse kabil-i hitap olmaktan çıkar. Hiçbir terbiyesizlik, yapanın yanına kar kalmaz.

SAVAŞ MERAKLISI DEĞİLİZ, GEREKENİ YAPARIZ
Suriye tezkeresi Meclis'ten geçti, Irak tezkeresi de geçmek üzere. Bu tezkereler neyin hazırlığı ve anlama geliyor?

Bu, savaş meraklısı olmak, savaşa girmek anlamına gelmiyor. Bu, bir yetki alımıdır, ihtiyaç olduğunda kullanılabilecek bir durumdur. Türkiye herhangi bir ihtiyaç durumunda ne yapacak, Meclis'i toplayıp kanun çıkarmaya mı çalışacak? Bu yetkiyi alırsınız, ihtiyaç halinde de kullanırsınız. Ayrıca bu bir caydırıcılık anlamı da taşır.

PARTİ İSTERSE BAŞBAKAN ADAY OLUR
Başbakan Erdoğan geçtiğimiz günlerde katıldığı bir TV programında cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylığı ile ilgili olarak partinin alacağı kararın belirleyici olacağını işaret etti. Bu açıklamayı nasıl okumak lazım?

Cumhurbaşkanını halk seçecektir. Ama hem kampanyalar siyaset zemini ve partiler üzerinden yürüyecektir, hem de adaylıklarda partilerin etkisi olacaktır. Siyasi partililere rağmen herhangi bir kimsenin aday olması veya kazanması elbette mümkün değil. Siz bir partinin genel başkanısınız, cumhurbaşkanı adayı olup olmayacağınız sizin kişisel kararınız değildir ki! O partinin kurumsal yapısının bir fikrinin olması lazım. Daha sonra o partinin geleceği ne olacak, buna partinin yetkili organlarının karar vermesi lazım. Bu yüzden bugünden bu konuları konuşmak çok bir anlam taşımaz.

ERDOĞAN'IN HAMLESİ SEVİYESİZLİĞE KARŞI
Yine aynı programda seçimlere kadar muhalefete cevap vermeyeceği ifadesi de oldu Başbakan'ın. Başbakan Erdoğan neden böyle bir karar aldı?

Geçen sene toplumda ciddi bir rahatsızlık vardı. Seviyeyi düşüren polemikler, Salı kâbusları vardı ve üslup meselesi ortaya çıktı. Yeni bir yasama yılına başladık. Sayın Başbakanımız geçtiğimiz hafta yaptığı basın toplantısında çok itinalı siyaset dil kullandı. Ve ortaya bir vizyon koydu, yapacaklarını anlattı. Ama ertesi gün Bahçeli, grup toplantısında geçen yıl kaldığı yerden aynen devam etti. Paralel evrende yaşıyormuş gibi gerçeklikten kopuk ve milliyetçi camiaya yakışmayan bir üslupta konuştu. Kılıçdaroğlu'nun konuşmasında da 'yüreğin yetiyorsa' türünden hoş olmayan tabirler vardı. Bence Sayın Başbakan 'toplumda bir beklenti var, ama siz seviyeyi düşürüyorsunuz, bu siyaset dilini gözden geçirelim ve yeni bir sayfa açalım. Bu süreçte artık polemikler, hakaretler olmasın' manasında 'ben cevap vermeyeceğim' dedi.

HALKIN DESTEĞİ VAR, AK PARTİ DAĞILMAZ
Başbakan Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkması durumunda AK Parti'nin dağılması ihtimalinden söz edenler var. Ne dersiniz?

Ben böyle bir ihtimal kesinlikle görmüyorum. Bir partinin dağılması, halkla olan bağının kopmasıyla olabilir. Bu partiyi halk kurdu ve AK Parti, halk desteği en yüksek olan siyasi bir yapı. Bu yüzden böyle bir şey söz konusu olamaz. Barajın altına düşerek marjinalleşen partiler, halktan uzaklaştığı için öyle bir sonuç yaşamıştır. AK Parti uygulamalarında böyle bir yanlışa düşmediği sürece halkın desteği AK Parti'den ayrılmaz.

Son dönemlerde doğrudan size yönelik sert eleştiriler var. İma etmek isteyenler olduğu gibi, 'Başbakan iyi ama çevresi kötü' diyenlere de rastlanıyor. Neden hedeftesiniz?

Burada tabi benim şahsımdan ziyade danışmanlar ekibine fatura kesmeye çalışıyorlar. Bu geçmişte de böyle olmuştur, hep yakın çevre hedef alınmıştır. Bunlara itibar etmiyorum. Biz ne yaptığımızı biliyoruz. Zaten yanlış bir şey yapsak, yakın çevrede duramayız.

O SIRADAN BİR LİDER DEĞİL, EKİBİNDE OLMAK ONUR VERİCİ
Siz başbakanın çok yakınındaki isimlerden birisiniz. Başbakan Erdoğan ile birlikte çalışmak nasıl bir deneyim ve ne tür bir sorumluluk içeriyor?

Elbette öncelikle onurlu bir iş. Tarihin yazılmasına tanık olmak, işin merkezinde olmak, Sayın Başbakanımız gibi yüzyılın en önemli liderlerinden birinin yanında bulunmak ve onun ekibinin içinde yer almak, onur duyulacak bir durum. Türkiye önemli liderler yetiştirdi. Ancak siyasi hayatımızda özellikle icraatlar ve reformlar açısından baktığımızda yakın siyasi tarihimizin en önemli lideriyle çalışıyoruz. O gerçekten sıradan bir lider değil. Diğerleri için konumunu korumak bir başarı, onun için ise Türkiye'yi ileri standartlara ulaştırmak...

10 yıl önce