Türkiye'de yaklaşık 1 milyon kişi çocuk özlemi çekiyor. Bunların büyük bir kısmı tüp bebek merkezleriyle irtibata giriyor. Son 5 senede ise bu merkezler neredeyse iki katına çıktı. Bunların sayısı neredeyse 100'e dayandı... Durum böyle olunca da tüp bebek özellikle normal yolla çocuk sahibi olamayanların ilgilendikleri en önemli konu haline geliyor. Dünya kamuoyu 1978 yılında Louise Brown'un doğumuyla tüp bebek tedavisinden haberdar oldu. Ancak embriyo transferi fikri aslında 1890'ların başında Walter Heape adlı bilim adamının tavşanlar arasında embriyo nakli yapmasıyla ortaya çıktı. Bununla beraber 1960 yılına kadar herhangi bir gelişme kaydedilemedi. Bu tarihten sonra gerek embriyoloji alanındaki gelişmeler, gerekse teknolojik ilerlemeler, bilim adamlarını tüpleri kapalı olan kadınların yumurtalarının vücut dışında döllendirilmesi ve anne rahmine nakli konusunda araştırmalar yapmaya itti. Vücut dışında döllenme ilk kez 1973 yılında gerçekleşti fakat bu embriyo, anne rahmine tutunamadı. 1978 yılında Dr. Edwards ve Dr. Steptoe ilk kez laboratuvar koşullarında döllendirdikleri embriyoyu anne rahmine yerleştirerek sağlıklı bir gebelik ve canlı doğum elde etti. Bu uygulamadan doğan ilk bebek ise Louise Brown oldu. Türkiye'de çalışmalar ise henüz 15 yılı bulmamasına rağmen korkunç bir talep patlaması yaşandı. Bu da doğal olarak tüp bebek merkezlerinin aynı korkunç hızla artmasına yol açtı. Durum böyle olunca insanların kafasında bir soru işareti oluşmaya başladı. Acaba hangi merkeze gitsem?...
Tedavinin ilk aşaması yeterli sayıda döllenme yeteneğine sahip yumurta hücresi elde edebilmektir. Bu amaçla yumurtalıklar çeşitli ilaçlarla uyarılır. Bu işleme kontrollü ovarian hiperstimülasyon adı verilir. İlk başarılı IVF gebeliği herhangi bir uyarının verilmediği doğal bir adet döneminde elde edilmiş olsa da, birden fazla sayıda embriyo transfer edilmesi başarı olasılığını artırmaktadır.
Hastalar arasında bir merkezin ne derecede başarılı olduğu, orada tedavi olup çocuk sahibi olan tanıdıkları çiftlerin verdikleri bilgiyle sınırlıdır. Hastalara göre başarıyı belirleyen en önemli faktör o merkeze ait gebelik oranlarıdır. Oysa bu oranlar gerçeği tam manasıyla yansıtmayabilir. Örneğin yüzde 15 gibi bir gebelik oranı ile çalışan bir merkezi başa0rısız olarak nitelendirmek mümkündür. Ancak eğer bu merkezde tedavi edilen hastalar ileri yaş grubunda, tedaviye iyi cevap vermesi beklenmeyen, daha önce başka merkezlerde defalarca tedaviye alınan fakat başarılı olunamayan hastalardan oluşmaktaysa yüzde 15'lik bir başarı oranı mükemmel olarak değerlendirilebilir. Benzer şekilde gebelik oranlarını yüzde 70 olarak açıklayan bir merkez hemen dikkat çekecektir. Bu yüzden iyi araştırmalar yapıp, hasta gruplarını inceleyip ona göre karar vermeniz gerekmektedir.
Kastamonulu olan Adem-İlknur Çalışkan çifti 6 yıllık evliliklerinde çocuk sahibi olamayınca, Kastamonu'da- ki hastanelerin kendi tedavileri açısından yeterli olmadığını düşünerek Ankara'ya yerleşmişler. Ankara'daki hastanelere başvurduklarında, kendilerine normal yollarla çocuk sahibi olamayacakları söylenmiş. Adem Bey'e Erkek İnfertilitesi (Kısırlık) tanısı konulmuş ve çiftin ancak Tese ya da Mikro-Tese yöntemi ile sperm elde edilip mikroenjeksiyon tipi tüp bebek yöntemiyle çocuk sahibi olacaklarının bilgileri verilmiş. Adem Bey'in babası, oğluna haber vermeden İstanbul'da bulunan FERTİ-JİN Tüp Bebek Merkezi'ne gelerek önce klinik direktörü Op. Dr. Seval Taşdemir ile görüşüp çocuklarının durumunun tıbbi boyutunu anlatıp bilgi almış. Daha sonra da oğlunu ve gelinini alarak buraya tekrar gelmiş. Ancak, maddi imkanları tedaviye hemen başlanmasına imkan vermemiş. İşte tam bu esnada Amerika'nın Irak'ı vurduğu dönemde, Irak'ta iş yapan bir Türk inşaat şirketi Musul kentine gitmek üzere aşçılar aramaktaymış. Adem Bey'e gelen bu teklif üzerine Adem Bey içinden “belki de bu beklediğim fırsattır” diyerek teklifi kabul etmiş. 7 ay boyunca Musul'da kalan Adem Bey, ölümle burun buruna yaşamış. Defalarca bombaların ortasında kalmış, arkadaşlarının çoğunu savaşta kaybetmiş fakat yılmamış. Babalık özlemi ona bir dakika bile geri dönmeyi düşündürmemiş. Irak'ta bulunduğu aylarda bir gece rüyasında bir Allah dostunu görmüş ve o dost ona üzülmemesi gerektiğini çocuğunun olacağını söylemiş. Irak'ta, ölüm kokan o diyarda gördüğü rüyanın etkisiyle mutluluktan uçan Adem Bey, bir süre sonra tüp bebek tedavisiyle ilgili miktarın tamamını toparlayınca Türkiye'ye geri dönmüş yapmış.