|

Parapsikolojik yetenekler çoluk çocuğun eline geçerse...

Birkaç hafta önceki 'Apollo 18' deneyiminden sonra karşımızda bir kez daha 'buluntu görüntü' (found footage) tekniğiyle çekilmiş bir bilim-kurgu filmi var. Ancak, 1985 doğumlu Amerikalı genç yetenek Josh Trank'in ilginç hikâyesi ve bu hikâyeyi başarıyla bezediği çekici sineması, uzun bir zaman sonra ilk kez 'el kamerası görüntüleri'nden oluşan bir filmde içimizin daralmamasını sağlıyor. Üstelik, 'Doğaüstü'nün sinematografik şıklığının yanısıra, hayatın dengelerini henüz yeterince kavrayamamış yeniyetmelere üstün yetenekler verilmesi durumunda ortaya çıkabilecek felaketlere işaret eden sağlam mesajları da işin cabası...

Ali Murat Güven
00:00 - 13/04/2012 Cuma
Güncelleme: 10:57 - 14/04/2012 Cumartesi
Yeni Şafak
Parapsikolojik yetenekler çoluk çocuğun eline geçe
Parapsikolojik yetenekler çoluk çocuğun eline geçe
alimuratg@yahoo.com

DOĞAÜSTÜ (Chronicle)

Yapım Yılı ve Ülkesi:
2012, ABD-İngiltere ortak yapımı
Türü ve Süresi:
Parapsikolojik fenomenleri konu alan bilim-kurgu, 84 dakika
Bütçesi:
12 milyon ABD Doları
Gösterim Formatı:
(Dijital video çekim tabanlı)
35 mm standart sinema filmi
Perdedeki Resim Oranı:
1.85:1
Türkiye'de Gösterime Sunulan Kopya Sayısı:
50
Seslendirme Dili:
İngilizce
(Ülkemizde Türkçe altyazılı olarak gösterilmektedir)
Yönetmen:
Josh Trank
Senaristler:
(Max Landis ve Josh Trank'ın ortak hikâyesinden uyarlamayla)
Max Landis
Görüntü Yönetmeni:
Matthew Jensen
Kurgucu:
Elliott Greenberg
Yapım Tasarımcısı:
Stephen Altman
Sanat Yönetmeni:
Patrick O'Connor
Set Dekoratörü:
Fred Du Preez
Kostüm Tasarımcısı:
Diana Cilliers
Oyuncuları:
Dane DeHaan
(Andrew Detmer)
, Alex Russell
(Matt Garetty)
, Michael B. Jordan
(Steve Mortgomery)
, Michael Kelly
(Richard Detmer)
, Bo Petersen
(Karen Detmer)
, Ashley Hinshaw
(Casey Letter)
, Anna Wood
(Monica)
, Rudi Malcolm
(Wayne)
, Luke Tyler
(Sean)
, Crystal-Donna Roberts
(Samantha)
İthalatçı Şirket:
Tiglon Film
Dağıtıcı Şirket:
Tiglon Film
İçerik Uyarıları:
Birden çok bölümünde yüzeysel cinsellik/çıplaklık, cinselliğe ilişkin argo diyaloglar, alkollü içki tüketimi ve (ana kahramanlarının paranormal yetenekler kazanmalarından sonra sergiledikleri) bir sürü şiddet gösterisi ve buna bağlı olumsuz davranış örnekleri içermesinden dolayı,
15
yaşından küçük izleyiciler için uygun bir yapım değildir.
Ailece izlenebilir mi?
ŞARTLI EVET /
15+
(Ailenin küçük üyelerinin en az 15 yaşında ve daha büyük olmaları şartıyla)
Filmin Yeni Şafak-Sinema Puanı:
(4 yıldız üzerinden)
* * *
Resmî İnternet siteleri ve Fragmanı:
/ ve /

:::::::::::::::::::::::::::::::::::

FİLMİN KONUSU:
ABD
'nin
Seattle
kentinde yaşayan üç avare lise öğrencisi,
Dane
,
Alex
ve
Michael
, bir gece boş bir arazide tesadüfen karşılaştıkları gizemli bir çukura dalar ve içeride bulunan, muhtemelen uzaydan gelmiş meteor benzeri cisimden tuhaf bir şekilde etkilenirler. İlerleyen günlerde her üçünün de gitgide artan doğaüstü yetenekleri ortaya çıkmaya başlayacaktır.
İlk zamanlarda bu sıra dışı
“armağan”
ı çevrelerindeki insanları şaşırtıp korkuttukları eğlenceli bir uğraş olarak gören kahramanlarımız, sonrasında ise olayın suyunu çıkartıp topluma ciddi ciddi tehlike saçmaya başlarlar. Özellikle de
Dane
, kazandığı üstün yeteneklerin gözünü kamaştırması nedeniyle egolarına bütünüyle yenilmiş bir durumdadır.

:::::::::::::::::::::::::::::::::::

1985 / Los Angeles-California
doğumlu çiçeği burnunda Amerikalı yönetmen
Josh
(aslı Joshua)
Trank
, dikkatleri ilk kez kısa metrajlı deneysel filmi
“Stabbing at Leia's 22nd Birthday”
in internet ortamında
10 milyonun üzerinde
tıklanmasıyla çekmiş bir sinemacı… Bir de
2007
yılında çekilmeye başlanan
“The Kill Point”
adlı televizyon dizisinin bazı bölümlerini yazıp yönetmesi vesilesiyle tanıyoruz kendisini…
Kimi film eleştirmeni dostlar, özellikle de
“Öteki Sinema”
dan
Murat Tolga Şen
dostum, genç sanatçının
12 milyon dolar
bütçe eşliğinde gerçekleştirdiği bu ilk uzun metrajının meraklılarınca iyi bilinen bir Japon anime filmi,
“Akira”
dan düpedüz çalıntı olduğunu iddia ediyor. Japonlar'ın meşhur ettiği anime türü filmler, benim sinema sevgim ve bilgim içinde muhtemelen en acınası durumda olduğum bir alan. Sözü edilen orijinal filmin de tek karesini bile görmüş değilim. O yüzden, bu aşırıcılık iddiasının gerçeği ne denli yansıttığını bilememekle beraber,
Trank
'in gösterisinin gerek teknik yetkinliği, gerekse hikâyesini donatan sağlam alt mesajlarıyla belli ölçüde hoşuma gittiğini söyleyebilirim.
“Doğaüstü”
, sinema adına ortaya hiçbir şey koyamamış olsa bile, sırf son yıllarda sayıları gitgide artan, ancak hepsi de birbirini tekrar eder nitelikteki anlatım tarzlarıyla kabak tadı vermeye başlayan
“buluntu görüntü”
(found footage)
esprili yapımlara getirdiği taze soluk açısından bile takdiri hak ediyor. Kaldı ki bana göre sahip olduğu erdemler yalnızca kadarla da sınırlı değil…
“Cinsel abazanlık”
başta olmak üzere, ergenliğin doğurduğu kaçınılmaz sefaletler zincirini dibine kadar yaşayan biri siyahî üç liseli eleman, ellerinde bir adet kamerayla birlikte gece gündüz aylak aylak dolanıp dururken, ormanlık bir arazinin orta yerinde iki-üç metre çapında bir çukurla karşılaşıyorlar. Kim tarafından açıldığı belli olmayan bu çukura hafiften tırsarak girdiklerinde de onları içeride hayatlarının en büyük sürprizi bekliyor. Çukuru açan meteorumsu cismin yaydığı muazzam enerjiyle ambale olan üç yeniyetme, ilk şoku atlatıp burada çıktıklarında ise bünyelerinde bir şeylerin kökünden değiştiğini fark ediyorlar. Evet, maruz kaldıkları yoğun ışınım dalgasından dolayı kahramanlarımızın her üçü de
“telekinetik”
bazı yetenekler kazanmış durumdadır. Ardından, gelsin türlü türlü soytarılıklar…
Okuldaki kızları korkutmak için çevredeki alet edevatı hareket ettirmeler, markete alışverişe giden yaşlı kadınların otomobillerinin yerlerini uzaktan müdahalelerle değiştirmeler, erkek akranlarını görünmeyen bir güçle pata küte dövmeler… Ellerindeki gücü kontrolsüz bir şekilde habire şamata yapmak için kullanan
Dane
,
Alex
ve
Michael
giderek bu gücün
şehvetine
kapılmaya başlıyorlar. Özellikle de sorunlu bir ailenin çocuğu olan, tırışkadan bir babaya sahip
Dane
için bu tür yetenekler kendini topluma kanıtlayabilmek adına bulunmaz bir nimet. Nitekim,
kritik eşiği
ilk aşan da yine o oluyor ve bütün suçu klakson çalarak kendilerinden yol istemek olan birinin arazi otomobilini yakınlardaki gölete savurarak felaketler zincirini başlatıyor. Bundan sonrasında ise henüz ham bir ruha sahip insanların
“kolay kolay taşımayacakları”
bir takım kudretlerle donatıldıklarında ne kadar yıkıcı olabileceklerine ilişkin değerli bir hikâye izliyoruz.
Josh Trank
, kankası
Max Landis
ile birlikte tasarlayıp senaryolaştırdığı bu bilim-kurgusal serüveni, aziz dostum
Şen
'in dediği gibi gerçekten de Japon sinemasından birebir aşırdı mı bilemiyorum, fakat henüz
27
yaşında bir yönetmen adayı olarak ilk filminde işi tamamen parlak
CGI
(computer-generated image / bilgisayar tabanlı görüntü)
gösterilerine vurmayıp, meseleye ciddi bir
ahlâkî boyut
da eklemesini saygıya değer buldum doğrusu… Her ne kadar kaynağı tartışmalı bile olsa, yönetmenin ele aldığı konuyu özenle işlediğine hiç kuşku yok. Yukarıda da belirttiğim üzere,
2000
'lerin ikinci yarısında
“Cloverfield”
ve
“Paranormal Activity”
gibi popüler filmlerle zirvesini bulup sonrasında ise tepetaklak inişe geçen
“sarsıntılı el kamerasıyla drama üretme”
tekniğine getirdiği yenilikçi yaklaşım, onu artık bu teknikten iyice bezmiş durumdaki izleyiciler açısından
“kabul edilebilir”
bir sinema dilinin enstrümanı olarak kullanması,
Trank
'in hamurundaki iyi sinemacı yönünü de ziyadesiyle ortaya koyuyor.
Öte yandan, yine -başta
Şen
olmak üzere- bazı meslektaşlarımın fena hâlde gıcık kaptıkları,
“Yerli yersiz her şeye muhalefet edip çevresine huzursuzluk saçan sivilceli kız/erkek ergenin en iyi ilacı, onu duygusal açıdan sakinleştirecek bir arkadaştır”
mesajında da ben yine
yönetmenin tarafında
duruyorum. Hayat oyununu kartları açık bir şekilde oynamayı seven hiç kimse lüzûmundan fazla itiraz etmemeli bu önermeye; çünkü filmde söylenen şey çoğu kez dibine kadar doğru ve vaktiyle de hepimiz bu tezgâhtan geçtik.
Steven Spielberg
'ün
2004
yapımı
“The Terminal”
inde
Tom Hanks
'in canlandırdığı
Viktor Navorski
karakteri, havalimanında ayaküstü konuştuğu bir gencin yaşını öğrendiğinde
“Evet, ben de bir kez 16 yaşında olmuştum”
der. İster istemez ergenliğin bütün o sancılı fasıllarını tek tek yaşamış insan evlatları olarak dürüstçe kabul etmeliyiz ki, karşı cinse yönelik ilgi ve beğeni duygusunun patlama yaptığı böylesine hassas bir dönemde, bu beğeniyi yansıtarak kendilerini ifade edebilecekleri birer
“konu mankeni”
bulmakta güçlük çeken kız ya da erkek çocukların ne denli hırçın oldukları pedagojik bir realite… O yüzden,
Trank
'in daha aynı yeniyetmelikten çıkalı
5-10
yıl olmuş bir yönetmen olarak koyduğu teşhis, bana göre gerçeğin de ta kendisi…
İnsanların, haddi aşmamak kaydıyla gençlik yıllarında sevdalanmalarında, sevdalandıkları kişilere iltifatlar edip güzel güzel aşk mektupları yazmalarında hiç bir beis yok. Tam aksine, bu gibi duygusal eylemler kontrolsüz bir enerjinin anlamlı bir çabaya kanalize edilmesine yol açarak kişiyi adım adım
“pişirir”
. Fakat, çağdaş toplumlarda asıl sorun, o sevgiyi ve ilgiyi yöneltebileceğiniz
doğru bir partner
bulmakta yatıyor. Çünkü, öylesine ikiyüzlü bir dünyada yaşıyoruz ki bundan
14 yüzyıl
önce,
Hz. Peygamber
'in hayatta olduğu zamanlarda
ayıp ya da günah sayılmayan
eylemler artık düpedüz
en büyük ayıp ve de günah
olarak ilân edilmiş durumda
(Bakınız: Karşı cinsten arkadaşıyla parkta oturduğu için ya da elele dolaştığı için töre cinayetine kurban edilen gençler)
. Aynı şekilde,
fuhuş
gibi,
zinâ
gibi,
ensest
gibi,
pornografi tutkusu
gibi
hakiki ayıp ve günahlar
ise gayet legal bir görünümde toplumun dokusuna âdetâ vebâ gibi yayılıyor. Bu tür bir rayından çıkmışlık içinde ise bir eliyle sivilcelerini patlatıp pantolonuna sürerken, diğer eliyle de internette bizim kuşağımızdan yazar-çizerlere tamamı küçük harflerden oluşma deme çatma cümlelerle habire saydırıp duran,
bizlerin ne kadar boş ve bilgisiz adamlar olduğumuzu
savunan haddinden fazla heyecanlı birer organizmaya dönüşüveriyor genç insanlar… Önünde toplumdan, kültürden, dinden ve gelenekten yalan yanlış engeller çıkartılmadığı takdirde,
“aşk”
bu gibi durumlarda son derece iyi bir
yatıştırıcı
… Ancak, bir dindar olarak kastım,
bütünüyle kaba saba bir cinsel tatmine yönelik tek gecelik ilişkiler
değil elbette… Bunun da makûl bir dengesi var ve özellikle bizim toplumumuz henüz o dengeyi bile bulamamış durumda…
Bu arada,
“Doğaüstü”
nün, orta karar bütçesine rağmen,
(tıpkı
Quentin Tarantino
filmlerinde olduğu gibi)
bilhassa özel efekt içeren bazı sahnelerde bir
“büyük film”
edâsı yakalamayı başardığını da altını çizerek vurgulamak gerek. Filminin ön lansman aşamasında sıradışı bazı tekniklere başvuran
Trank
,
New York
kentinin üzerinde insana benzetilmiş üç adet uzaktan kumandalı uçurtma gezdirerek bunları uzaktan
“gerçek insan”
zanneden kent sakinlerini dumura uğratmış, havada salına salına geçinen o üç adamın aslında birer maket olduğu ise çok sonradan anlaşılmıştı. Filmini merak duygusunu sonuna kadar gıdıklayan çok iyi bir ön beslemeyle vizyona sokan yönetmen, esaslı vuruşunu da
son 10-15 dakikada
yaparak, bana göre bir ilk uzun metraj için hiç fena sayılmayacak bir iş çıkartıp sahneden zaferle ayrılıyor.
Çok büyütülmemesi gerekse de yeterince eğlenceli ve o pek meşhur
“İlm-i siyaset dersi almadan dergâhtan erken ayrılmış çömez talebe”
hikâyesini anımsatan konusuyla düşündürücü olduğu kesin…

* * *

YENİ ŞAFAK SİNEMA SAYFASI / YILDIZ PUANLAMA TABLOSU

* * * *
(4 Yıldız)
Sinemanın sanat kimliğini pekiştiren gerçek bir başyapıt… Kaçırmanız gerçekten de yazık olur.
* * * 1/2
(3,5 Yıldız)
Oldukça başarılı bir film. Şartlarınızı zorlamak pahasına mutlaka görmelisiniz.
* * *
(3 Yıldız)
Çoğu bölümüyle sanatsal bir derinlik ve lezzet yakalayabilen, kayıtsız kalınmayacak bir film. Ömrünüzden bir kaç saati vermeye değer…
* * 1/2
(2,5 Yıldız)
Bazı bölümlerinde iyi bir filmin kalite standartlarına erişmeyi başarabiliyor; fakat bir bütün olarak bakıldığında ise sorunlu ve tam olmamış.
* *
(2 Yıldız)
Hiç bir sanatsal değeri ve akılda kalıcılığı yok. Yalnızca zaman öldürmek için tüketilebilir. Ki zamanınıza önem verdiğimiz için bunu da pek önermiyoruz.
* 1/2
(1,5 Yıldız)
Kötü bir film ve neden çekildiğini anlamak zor… Görmemeniz yararınıza olacaktır.
*
(1 Yıldız)
Sinema sanatı adına utanç verici bir gösteri… Arkanıza bakmadan kaçın, sevdiklerinizi de uzak tutun!


12 yıl önce