|
Hamas nasıl bir Kuvayı Milliye hareketidir?
Türkiye’nin I. Dünya Savaşından sonra maruz kaldığı işgalden Kuvayı Milliye hareketinin de yaktığı özgürlük ateşiyle kurtuluş sürecinde 19 Mayıs önemli bir tarih. Dün bu konuda hem
19 Mayıs’a nasıl gelindiğine hem de bundan sonra Türkiye’nin istiklali yolunda nasıl bir yol izlendiğine dair
yıldönümü vesilesiyle Kuvayı Milliye hareketlerine dair malumatlarımızı epeyce hatırlamak ve tekrarlamak durumunda kaldık.
Bir ülke işgal edildiğinde, işgalci güçlere karşı direnişe geçmek, direniş yolunda silahlı mücadele vermek dünyanın her tarafında en meşru yol olarak görülür.
Bizzat işgalcilerden başka hiç kimse işgale karşı silahlı direnişe geçen vatanperver güçleri terörist olmakla, huzur bozmakla veya eşkıyalıkla suçlayamaz.
Elbette Türkiye’nin Kuvayı Milliye güçlerini eşkıyalıkla ve huzur bozmakla suçlayanlar olmuştur.
Kimdi onlar? İşgalci İngilizler ve Yunanlılar, ilk zamanlar Fransızlar ve İtalyanlar. Ama bu ithamlar vatanı düşman işgalinden kurtarma, yurdunun, mabedinin üzerine değen namahrem elini kırma yolundan alıkoymamıştır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan
’ın neredeyse bütün dünyayı istila etmiş bir işgal karşısında
Hamas
’ın terörist değil ancak bir
Kuvayı Milliye
hareketi olduğunu söylemesinin hiç de azımsanacak bir duruş olmadığını söylemiştik.
Ne yazık ki azımsayanlar var çünkü
. Hem de kimler tarafından? Gazze için şimdiye kadar kılını kıpırdatmamış, kıpırdatmak istese zaten elinden hiçbir şey gelmeyenler tarafından. Veya zaten kıpırdatmama gerekçesi aslında Gazze için yüreği zaten hiç yanmayanlar tarafından. Bir kısmını geçelim. Ama
Erdoğan’ın Hamas’ı Kuvayı Milliye hareketine benzetiyor olması dolayısıyla Türkiye’nin sözümona kurucu ilkesi veya felsefesi adına parmak sallayanları pas geçmeyelim.
Bu benzetmeyle Erdoğan’ın Türkiye’yi asıl kurucu ilkeden saptırdığını söylerken hala bu ülkeye bir sapkın ve üstenci konum adına sahiplenmeye devam eden bir kibir göze çarpıyor.
Laik, Batıcı bir güç adına bir üstencilik ve dışlayıcılık.
Oysa artık kafalarına kazımaları gereken gerçek
Kuvayı Milliyenin asli karakterinin zaten o laikçi ve batıcı işgale zıt olduğudur. Onların temsil ettiği kafa bizatihi işgalci kafa.
Kuvayı Milliye zaten tam da bu kafanın temsil ettiği, işgalcilere içerden kapıları ardına kadar açan ihanete karşı veriyordu en çetin savaşını. Bu kafa yine dirilmiş karşımıza geçmiş, Türkiye’nin Hamas’la ne işinin olabileceğini sorguluyor, mahkûm ediyor.
Utanmadan Hamas’a terörist diyen işgalci İsrail’in sözcülüğünü yaparken bize ulusalcılık, milliyetçilik hatta gerçek Kuvayı Milliyecilik kasıyor.
Daha açık konuşalım:
Hamas’ın Kuvayı Milliye hareketi olarak nitelenmesi
sadece
onun da bir zaman Türkiye’de sergilenmiş bir vatan müdafaası ve kurtuluşu için savaşan Kuvva ile aynı kategoride kendi sahasında bir benzer tecrübe yaşıyor olması değildir.
Aksine Hamas ortaya koyduğu direnişle bizatihi Türkiye’nin müdafaasını yapan bir güç olması dolayısıyla doğrudan bir Kuvayı Milliye’dir.
Erdoğan
bunu aslında tam da uzandığı bütün anlamlara kadar daha açık şekilde ifade ediyor: “Bu azgın devlet, bu terör devleti durdurulmazsa vadedilmiş topraklar hezeyanıyla gözlerini er ya da geç gözlerini Anadolu’ya çevireceklerdir. Hamas, Gazze’de Anadolu’nun ileri hat savunmasını yapıyor. Bunu göremeyecek kadar kör müsünüz?”
Siyonizmin şu sapkın Arz-ı Mev’ud yorumuna dayalı yayılma stratejisinin doğrudan Türkiye topraklarını da hedef alıyor olduğunu artık daha net bir biçimde görmüyor muyuz?
40 yıldır bu ülkeyi meşgul eden PKK terörünün gözünü diktiği bütün topraklar İsrail’in bu vadedilmiş topraklarının içinde yer alıyor.
Bu bile bir şey söylemiyor mu? PKK ile İsrail’in ne alakası var deyip geçelim mi?
Ya İsrail’e bunca zulmü, bunca katliamı, bu emsalsiz soykırımı şımarıkça yapması için sınırsız destek veren
ABD’nin
aynı anda bu vadedilmiş topraklarda PKK-PYD-JPG’ye Kuzey Suriye’de verdiği benzer sınırsız silahlı ve paralı desteğin amacı ne olabilir?
Aslında Hamas belki bütün dünyayı uyandırıyor ama başta Türkiye’yi uyandırıyor derin uykusundan ve bize şu tarihi gerçekleri hatırlatıyor:
107 yıl önce Gazze’nin düşmesiyle birlikte Osmanlı’nın yenilgisinin ilk büyük adımı atılmıştır. Osmanlı toprakları Gazze kapısı düştüğü andan itibaren İngiliz işgal güçlerinin istilasına açılmıştır. O günden sonra Osmanlı-Türkiye her şeyini kaybettikten sonra tekrar küçük kazanımlarla istiklal yolunda epey bir yol kat etti.
Bugün de Gazze’de bir yandan da o istiklal adına elde edilmiş asla yeterli olmayan kazanımlara göz dikilmiştir. Arz-ı Mev’ud
hedefi Türkiye’nin de doğrudan işgaline matuftur. Bu işgal hedefi, bu tehdit bilindiği halde Türkiye’nin hiçbir şey olmayacak gibi durması asla doğru değildir.
Türkiye’nin milli güvenlik siyaset belgesini tam da İsrail’in bu tehdidini merkeze alarak yeniden yazması gerekiyor.
Bu siyaset belgesinde dostlar ve düşmanlar tehdidin mahiyetine göre yeniden tanımlanmalıdır.
Hamas’a Türkiye topraklarına göz dikmiş Siyonist güçlerin bakış açısıyla terörist diyenler Türkiye’nin de düşmanı sayılmalıdır.

Türkiye’de Hamas’ı savunanlara laiklik, ulusalcılık, uluslararası ilişkilerin gerçekçiliği ve sair uyduruk nedenlere dayanarak parmak sallayanların parmağı doğrudan işgalci güçlerin parmağı sayılmalı ve geçmişte ne yapıldıysa onlara aynısı yapılmalıdır.

Hamas, kahramanca direnişiyle Türkiye’yi savunuyor olmak dolayısıyla bu şerefli nitelemeyi fazlasıyla hak ediyor.
Ama bununla kalmıyor, sergilediği emsalsiz kahramanlıklarıyla destan yazıyor. Ama aynı zamanda kendi topraklarını işgale karşı bu asaletle savunduğu ve bunu yaparken bütün dünyaya insanlık derslerini vermeye devam ediyor olduğu için de dünya direniş tarihine altın harflerle yazılmayı da hak ediyor.
#Hamas
#Gazze
#Yasin Aktay
23 gün önce
Hamas nasıl bir Kuvayı Milliye hareketidir?
Bir İslami hareket lideri olarak Abdelilah Benkiran’ın vasiyetleri
Bu da bizim mutluluğumuz
Ekonomide dibi ne zaman görürüz?
Avrupa’da aşırı sağın yükselişi bizi etkiler mi?
Kapalı kapıların ardındaki “Milyarderler Yemeği”